29. Bölüm // Rüya

63 8 0
                                    

Ne kadar süre geçti bilmiyorum. Bayadır uyuyordum sadece. Kısa bir süre boyunca görebildiğim alabildiğine karanlıktı. Düşüyor gibiydim.

Sıkılmaya başladığımda daha önce incelediğim bu karanlığa tekrar baktım. Az ileride hafif bir ışık gördüm. Ne olduğunu merak edip oraya yürüdüm. Yaklaştığımda bunun bir kapı olduğunu anladım. Tam önünde durdum. Açıp açmamakta tereddüt etmiştim.

Ne olacaksa olsun diyerek kapıyı açtım.

Başta hiçbir şey göremedim. Işık çok parlaktı. Gözlerim alıştığında o en sevdiğimiz parkı gördüm...

Her gün gittiğimiz... Büyülü bölgenin parkı...

Etrafta koşup oynayan çocuklar vardı. Onlar beni görmüyordu. Ellerime baktım. Rengim daha da beyaz görünüyordu. Gözlerim alışınca içeri girmiştim. Kapı da arkamdan kapandı. Biraz daha etrafa baktım. Bankta oturan siyah saçlı küçük kızı gördüm. Elinde kitabı oturmuş okuyordu. Parka çevirdim kafamı. Çocuklardan mavi saçlı olan ilgimi çekti. Gözlerimi diktim ve onu inceledim. Mavi saçları, pembe gözleri ve sosyal oluşuyla kim olduğunu ilk bakışta anlamıştım tabii ki. Tina...

Ön taraflardan 'Ow...' diye bir ses geldi. Kafamı bu sefer oraya çevirdim. Yeşil saçlı çocuk kirpi gibi birinin karşısında tir tir titriyordu. Bunlar tabii ki küçük Izuku ve küçük kirpiydi.

Küçük Tina koşup bankta kitap okuyan çocuğa onları işaret ediyordu. Olanları zaten biliyordum o yüzden pek dikkatli izlemedim ama Tina'nın duruşu çok ilgimi çekti.

Diğer çocukların biraz arkasında durmuş izliyordu. Yüzü pek hoşnut bakmıyordu. Yanına yaklaştım. Söylediklerini duyunca nefesim kesildi. "Yine kahramancılık oynamaya başladı işte. Aman ne kahraman..." dedi küçük Tina. Nasıl yani? Tina hep bana hayran olduğundan bahsederdi. Ama şimdi? Aslında beni sevmediğini söylemişti.

Gözlerim doldu. Ellerimle yaşlar akmadan kapattım gözlerimi. Silmeye başladım. Tekrar görmeye başladığımda etraf değişmişti. Az önce hemen önümde duran çocuklar kaybolmuştu. Biraz bakındığımda eski okulumda hatta eski sınıfımda olduğumu gördüm.

Küçük Luna, diğer çocuklardan uzakta en arkaya oturmuş yine kitap okuyordu. Önlerde kız kardeşinden uzakta oturan Tina'yı gördüm. O zamanlar pek sevmediğim, zorba çocuklarla konuşuyordu. Onlarla konuştuğunu daha önce hiç görmemiştim. Yanlarına gittim.

"Senin şu ikizin, tam bir ucube!" dedi biri gülerek. Alışıktım onun bana ucube demesine ama Tina...

"Biliyorum. Tek yaptığı oturup kitap okumak. Başka bildiği bir şey yok. Gerçek bir ucube." dedi Tina ve gülmeye başladılar.

Gerçekten hakkımda böyle mi düşünüyordu eskiden? Neden gittiğini daha iyi anlıyorum. İğrenç hayatından, ucube kardeşinden kaçtı...

Gözlerimi açıp kapattım ve yine başka bir yerdeydim. Etrafa düzgünce bakınca kazanın olduğu caddede olduğumu gördüm. Daha kaza olmamıştı. Parkın caddeye bakan kapısından bir adam çıktı. Bu... All Might'tı...

Arkasında tereddütte kalan küçük Tina göründü. Bir parka, bir All Might'a bakıyordu. Ona doğru koştum.

Tam yanına geldiğimde All Might'a koştu. Hemen soldan da araba göründü ve bam... Kaza anı... All Might olduğu yerde donakalmıştı. Yavaşça arkasını dönüp yerde hareketsizce yatan kıza baktı. Gözleri iri iri açılmıştı. Önce biraz duraksadı sonra arkasını dönüp kaçmaya başladı. Ne kahraman ama...

Sonra küçük Luna geldi. Yerde yatan kıza baktı önce... Gerisini biliyorum sonuçta diyip kafamı çevirdim. Sonra onu gördüm...

Az uzakta duran küçük kızı... Tina kazada bir kopyasının öldüğünü söylemişti. Kendisininde biraz uzaktan izlediğini eklemişti. O zaman bu kız Tina mıydı? Ona doğru yürümeye başladım. Ama oraya ulaştığımda çoktan gitmişti.

Bir ara sokaktı burası. Sokağa bir süre baktım sonra arkamı döndüm ama her yer kapkaranlık olmuştu. İlk gördüğüm uçsuz bucaksız karanlığa dönmüştüm.

Az önce gördüklerimi neden görmüştüm..?

Neden şimdi görmüştüm..?

Ya Tina? Neden benden nefret ediyordu?

Tina'nın söyledikleri, zorba çocukların gülüşmeleri ve arabanın acıklı fren sesi o karanlıkta yankılanmaya başladı. Duymak istemiyorum. Kulaklarımı kapattım ama sesler çok yüksekti. Ne kadar sıkı kapatsamda hâlâ duyuyordum. Olduğum yere çöktüm ve ağlamaya başladım. Ben ağlamaya başlayınca sesler sustu. Alabildiğine karanlıkta oturmuş ağlıyordum.

Sonra o şefkatli sesi duydum.

"Kaderlerimiz, geçmişlerimiz aynı Luna. Ama güçlü durmak zorundayız. Bu yüzden ağlama..." dedi ses. Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım. 018... Hemen yanımda duruyordu.

Yanıma eğildi. "Canın yanıyor, ihanete uğramış hissediyorsun... Ama geçecek. Hepsini bir gün unutacaksın." dedi buruk bir şekilde gülümserken. Sonra bana sarıldı. "Sakinleş... Ve uyan." dedi. Sözlerini bitirince de süzüldü ve kayboldu.

018... Her zaman ki gibi haklı, gerçek bir dosttu. Ona her zaman güvenebilirdim. O her zaman yanımdaydı. Hepte olacaktı. Umarım hiçbir zaman ayrılmayız... Ona o kadar alıştım ki onsuz hayatım nasıl olurdu bilmiyorum.

Artık onunda dediği gibi uyanma vakti. Ama nasıl uyanacağım? Ne kadar zamandır uyuyorum? Eri'ye ne oldu? Umarım bizimkiler onu kurtarabilmiştir.

Ayağa kalktım, kendimi silkeledim ve düşünmeye başladım. Bir insan rüyadan nasıl uyanır?

Anlam veremediğim, istemsiz bir şekilde, koşmaya başladım.

Neden bilmiyorum. Ne işe yarayacak bilmiyorum. Ama sadece koşuyorum.

Bir süre koştuktan sonra etraf beyazlaşmaya başladı. Bir ışık vardı. Beyaz ışık aslında ölüm demek ama yine de koşacağım. O ışık belki de çıkıştır.

Işığın kaynağına ulaştığımda gözlerim, aşırı parlaklıktan kamaştı. Öldüm mü yoksa uyandım mı acaba?

Kız Kardeşlerin Kavgası // BNHA FanFicWhere stories live. Discover now