22. Bölüm // Gerçekler ve acı

93 11 1
                                    

Gözlerimi araladığımda beyaz bir odadaydım. Kırpıştırıp tekrar etrafa bakındım.

Burası bir hastane odasıydı. Hastane fobim vardı ama yapacak bir şey yoktu...

Sağıma soluma baktım. Oda da biri vardı ama önce kim olduğunu seçemedim. Sonra o konuşmaya başlayınca anladım.

"Sonunda uyandın." dedi bu kişi. Bu ses Aizawa-sensei'nindi.

Cevap vermeden ona yarı uykulu boş gözlerle baktım.

"Konuşmayacak mısın?" dedi. Bakışlarımı ondan tavana çevirdim. Tina öldüğünde de böyle olmuştu. İçimden konuşmak gelse de etrafa boş gözlerle bakabiliyordum sadece. Artık öldüğünde demek ne kadar doğru bilemeyeceğim ama...

"Bakugo olanları anlattı. Tina ölmemiş demek..." dedi düşünceli bir sesle. Zihnini okudum. Kirpi All Might bölümünü anlatmamıştı. Sadece o kadını anlatmıştı.

"O öldü." dedim. İstemsizce konuşmuştum. Kendimi ben yönetmiyordum.

"Gölgenin Tina olduğundan bahsetti." dedi. Pek üstüme gitmek istemiyordu ama öğrenmekte istiyordu.

"Benim Tina diye bir kardeşim yok..." dedim fısıltıyla. Konuşmama şaşırıyordum. Yattığım yatakta doğrulup oturdum. Bu konuyu kapatmak istedi.

"Anneni aradık... İşinden izin alır almaz gelecek." dedi. Annem gelse ne yazardı ki? O hayatım boyunca hem vardı hem yoktu.

Birden içimde anneme karşı büyük bir nefret hissettim. O gün, o telefonuyla uğraşmak yerine düzgünce Tina'ya baksaydı belki bunların hiçbiri olmayacaktı. Tina'nın parktan çıkmasını engellerdi kesin.

Ama o Tina'yla ilgilenmek yerine... Telefonu ile ilgilenmişti. Hayatımız boyunca bize doğru düzgün bile bakmamıştı zaten. Babamsa... O hiç yoktu. Nadiren eve gelirdi. Geldiğinde de hep annemle kavga ederlerdi. Biz onların kavgaları ile kendi kendimize bakarak büyümüştük.

Daha çok ben Tina'ya bakmıştım gerçi...

Aizawa-sensei beni düşünceli sessizliğimden aldı. "Gelmesini istemiyor musun yoksa?" Hem istiyordum hem de istemiyordum. Nefretim ağır bastı ve "Gelse ne olur gelmese ne olur..." dedim. Şaşırmış gibiydi. Herhalde annemle güzel bir ilişkimiz olduğunu düşünüyordu. Ama bir ilişkimiz bile yok sayılırdı.

Bir şey diyecekti ama kapı açıldı. Annem kafasını içeri sokup doğru oda mı diye baktı. Beni görünce içeri girdi. "Luna..." diyerek bana sarılacak oldu. Kendimi geri çektim.

Aizawa-sensei "Ben artık gideyim." diyerek kalktı ve odadan çıktı.

"Canım... Öğretmenlerin beni arar aramaz izin almaya çalıştım. Alır almaz geldim." diyerek kendince açıklama yaptı. Açıklama istemiyordum ki... Sadece bilmek istiyordum.

"O gün... Tina'ya neden bakmadın?" deyiverdim. "N-Ne?" diyebildi.

"Kaza günü telefonuna bakmak yerine Tina'ya düzgünce baksaydın... Daha farklı bir yerde olurduk!" dedim.

"B-B-B-Ben..."

"Açıklayamıyorsun... Biliyor musun? Tina ölmemiş... Sadece bizden saklanmış..." dedim gözümden yaşlar akarken.

"Senden, babamdan, benden... Hayallerinden... Hepimizden kaçmış. Kahraman olmak yerine... Kötü olmuş." dedim. Annemde ağlamaya başladı.

"Ama... O ceset..?"

"Kopyaymış. Bir kadın kurtarmış onu..." dedim ve odadaki cama çevirdim kafamı. Annemi suçluyordum. Sadece... O an birini suçlamam gerek gibi hissediyordum.

Kız Kardeşlerin Kavgası // BNHA FanFicTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang