23. Bölüm // Günlük

81 8 2
                                    

All Might ile olan 'konuşma'dan sonra berbat durumdayım. Hala odandan çıktığımdaki halimdeyim.

Ana binadan çıkmış yurda doğru yürüyordum. Izuku benimle konuşmak istediğinden benim gibi biraz geç çıkmıştı. "İyi misin? Solgunsun..." dedi. "İyiyim. Seni ve Aizawa-sensei'yi çağırmam iyi oldu..." dedim gülümseyerek. 

"Yine de All Might'a olan öfken bana normal geliyor. Tina'nın kopyasının öldüğü gün... Gerçekten perişan olmuştun. Bence öfkeli olmakta haklısın." dedi. Hafifçe gülümsüyordu. Bense biraz şaşkınlıkla ona bakıyordum. Açıkçası böyle bir şey beklemiyordum. "Tam bilmiyorum ama sanırım Aizawa-sensei'de haklı olduğunu düşünüyor." dedi yavaşça. Buna o kadar şaşırmadım. Neler hissettiğimi anlayabiliyordu sonuçta.

"Şey... Diğerlerine anlatsam sorun olur mu? Fazlasıyla merak ediyorlar da..." dedi. Yanıma yetiştiğinden beri bir şeyler sormak istediğini anlamıştım. "Sonunda sormak istediğini sordun. Evet anlatabilirsin. Ne kadarını istersen." dedim gülerek.

Herkes benim neşeli haline alışık. Kendimi toplamam lazım.

Biz böyle konuşurken yurda gelmiştik. Beraber içeri girdik. Tabii bizimkiler aynı anda gelmemize şaşırmıştı ama bir şey demediler. Yemek hazırlıyorlardı. Hemen odama gidip çantamı ve ceketimi bırakıp yardıma geldim.

Ben gelene kadar Izuku nerede olduğumuzu, o gün olanları çarçabuk özetleyerek anlatmıştı. Uraraka bir şey diyecekti ama hemen elimi sus anlamında kaldırıp "Konuyu değiştirin bunu konuşmayalım. Ne yapıyoruz?" dedim hızlıca, konuşmasına izin vermeden. Onlarda anladılar ve yemek çalışmalarına devam ettik.

Sonuçta güzel bir akşam yemeği oldu. Bu sınıfa iyice alıştım. Kaybetmekten korktuğum nadir şeyler listesinin bir numarası oldular.

Yemek yenildikten, bulaşıklar el birliği ile yıkandıktan ve yerleştirildikten sonra biraz sohbet ettik. Havadan sudan konuştuk ve yavaş yavaş herkes odasına çekilmeye başladı. Ben de erken çekilenlerdendim. Odama uykum olduğu için gitmiştim ama yatağa uzanınca da uyku tutmadı. Neden bilmiyorum ama çoğu gece uyuyamam. Uyuyamadığım sabahlarda bile enerjik olmayı, nasıl yapıyorsam, başarıyorum. Bazen kendime şaşırıyorum işte.

Biraz yatakta uzanıp tavana boş boş baktım. Belki uykum gelir diye. 30 dakika falan tavanı izlememe rağmen uyuyamadım. Kalkıp bilgisayarı açtım. Biraz her zaman girdiğim haber sitesine girdim. Yeni ve önemli bir haber yoktu başta. Sayfanın sonunda onu gördüm. Gizemli yeni kötü... Bu sefer çok net bir fotoğrafı çekilebilmişti. Bir gölgeye benziyordu. Hayır Tina değildi. Tina'nın gözleri pembe ve kırmızı arası. Oysa bu gözler... Bembeyaz. Başta yanlış gördüm sandım ama evet bembeyaz gözlerdi bunlar. Tina gibi bir gölgeye benziyordu. Hatta tam gölgeydi. Bol ve kalın paltosu sayesinde bedenini seçemiyordunuz.

'Yaşayan, gerçek bir gölgeye benzeyen çok korkutucu biri! Kurbanını gördüğü an üstüne atlıyor. Dokunduğun da insanlar taşa dönüşüyor!' diyen bir röportaj vardı. Fotoğrafı çeken kişinin sözleriydi bunlar. 'Zor bela hayatta kaldım. Duvarın arkasına saklanmasam belki şuan sizinle konuşamazdım.' diye eklemişti. Biraz daha sayfayı kaydırdım. Kurbanlara ne oluyordu acaba... Sayfanın sonunda bu sorumun cevabını gördüm.

'Taşa dönüşen kurbanlar polis tarafından şuan yeri bilinmeyen bir alana götürülüyor. Eğer çözünmelerinin bir yolu bulunursa diye özenle saklanıyorlar. Kurbanların ailelerine sabırlar diliyoruz.' diye bir not eklenmişti.

Ne kadar acı bir şey yaşarken kaybetmek. Bu kurbanlar hem yaşıyor hem ölüler. Asla kıpırdayamıyor, konuşamıyor, tozlu bir şekilde heykel gibi öylece duruyorlar. Buna yaşarken kaybetmek deniyor. En azından benim için. Kişiyle ne iletişim kurabiliyorsun ne senin dediğini duyabildiğini anlayabiliyorsun... Kim bilir kurbanların aileleri ne haldedir...

Kız Kardeşlerin Kavgası // BNHA FanFicWhere stories live. Discover now