Detayla Randevu - Bölüm 96

En başından başla
                                    

"Sen iyi misin anne?" diye sordu Jace, Bella'nın Jackson'ı boyama kitaplarının önüne bırakmasından hemen sonra. Annesi iyi görünmüyordu. Göz pınarları ıslaktı ve yüzü gülmüyordu. Mutlaka canını sıkan bir şeyler olmuştu. Bella parmaklarını masanın üzerinde saçma bir kompozisyon ödevi yapmaya çalışan oğlunun saçları arasından geçirdi ve onu endişelendirmemek için gülümsemeye çalıştı.
"İyiyim zeka küpü. Sen ödevine bak."
"Hayır değilsin."
Jace, kalemini beyaz kağıdın üzerine bırakıp ayağa kalktı. Şimdi boyu annesinin omuzlarına kadar geliyordu, böylelikle ona daha yakından bakabilirdi. "Yardım etmemi ister misin?" diye sordu. "İstersen Jackson'la ilgilenebilirim."
"Ah, tatlım.."
Genç kadın oğlunu kendine yaslayıp bir eliyle saçlarını okşadı. "Bana öyle yardımcı oluyorsun ki.." İç çekip Jace'in alnına doğru eğildi ve şefkat dolu bir öpücük kondurdu. "Ama ödevini yapman gerekiyor. Ben hallederim."
"Ödevi boş ver."
Jace, önemli olmadığını anlatmaya çalışırcasına omuz silkti. "Onu daha sonra da yapabilirim. Senden daha önemli değil." Bella, Jace'in kararlılıkla dolu gözlerine baktı. İki çocuk büyütmeye çalışıp aynı anda da işle birlikte evi idare etmeye çalışmak zordu zor olmasına ama dediği gibi Jace, ona çok yardımcı oluyordu. Çoğu işi kendi halletmesinin yanı sıra Jackson'la nasıl ilgileneceğini de iyi biliyordu. Jace onun kurtarıcı meleğiydi.
"Seni seviyorum, minik farem." Jace, gülümsedi.
"Aynısı." Genç kadın buna gülmeden edemedi.
"Tıpkı baban gibi konuştun."
"Biliyorsun, babam evde olmadığında senin kahramanın olmak benim görevim. Jackson Operasyonu'nu başarıyla tamamlayacağıma emin olabilirsin."

Jace, annesinin cevabını beklemeden onun yanından ayrılıp boyama kitaplarına sıkıntıyla bakan kardeşinin yanına gitti. Kardeşi annesinin kucağından ayrılmak istemediği için annesi işlerini halledemiyordu ama onu bir süreliğine meşgul tutabilirdi. Onu zayıf noktasından vurmalıydı.
"Hey, ufaklık. Bahçede keşif yapmaya çıkıyorum, geliyor musun?" Jackson 'bahçe' lafını duyunca gözleri çakmak çakmak oldu.
"Ama ödevin ne olacak? Öğretmenin sana kızmaz mı?"
"Yemekten sonra yapacağım ama o zamana kadar oynayabiliriz. İster misin?"
"Evet! Hem de çok!"
Jace kardeşinin bu haline kıkırdayıp elini uzattı.
"Hadi gidelim. Ama söz ver, elimi bırakıp ormana kaçmak yok."
"Söz! Erkek sözü!"

Genç kadın onlar bahçeye çıktıktan sonra hemen akşam yemeğini hazırlamaya girişmiş olsa da, kocası eve gelmeden masayı hazırlamayı başaramamıştı. İşinin tam ortasında Jackson onu bahçeye çağırıyor, bulduğu her şeyi ona da gösteriyor, ya da ondan isteyecek şeyler buluyordu. Koşarken bir su birikintisinin içine düşüp kıyafetlerini mahvetmesi ise yemeği hazırlamasını iyice geciktirmişti. Daha henüz kaynamaya başlamış olan mercimeği ifadesiz bir şekilde izlerken kapının dışından gelen tanıdık anahtar sesini duymuştu. Harika, diye düşündü, basit bir akşam yemeğini bile hazırlayamadım.
Edward, salonda oturan çocuklara baktıktan sonra Jackson'ın istilasına uğramadan önce başını uzatıp mutfağa doğru baktı. Karısını burada bulacağını biliyordu. Montunu ve siyah ceketini çıkarıp mutfağa geçti.
"Selam?" Bella, kollarını karnına sarmış, sırtını tezgaha dayamış bir şekilde duruyordu. Edward'ın içeri girdiğini görünce bu şuan ona ne kadar zor gelse de gülümsedi. Keyifsiz olduğu her halinden anlaşılıyordu.
"Hoş geldin." Ardından başıyla ocakta pişmekte olan yemekleri işaret etti. "Yemek hazır değil."
"Çok acıkmadım, beklerim. Sana ne oldu?"
Genç kadın omuz silkti. Gözlerini ayaklarına dikmiş olsa bile Edward'ın ona doğru geldiğini görebiliyordu. Bella'nın çok fazla beklemesine gerek kalmamıştı. Edward onun karnına sardığı kollarını çözmeye ve sorunun ne olduğunu tekrar sormaya yeltenmişti ki salondan Jackson'ın savaş çığlığına benzer çığlığı yükseldi. Ardından ağlamaya başlamıştı.

Detayla RandevuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin