PART 48: Cinnamon Dolce

5.4K 279 38
                                    

Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim! Beklettiğimi biliyorum ve genelde bu ‘beklettim’ konuşmasını her bölüm başı yaptığım için alıştınız gibi. Neyse, gözümün mikrop kaptığını ve bir süre bilgisayar ve telefon ekranına bakamadığımı söylemiştim. Bu arada artık size Twixtor diye seslendiğimi biliyor muydunuz? Eheh, bir okuyucu kullandı ve gerçekten hoşuma kaçtı. Şimdi sınırda bir değişiklik yok, sadece uzun yorum istiyorum, UZUN!

Keyifli Okumalar, Twixtor’larım.

+90 oy

 ____________________________________________________________

PART 48: Cinnamon Dolce

Sinirle geri çekildiğinde öylece suratına bakmaya devam ettim. Az önce nasıl bir gurursuzluk yapıp onca yaşanılan şeye rağmen ona onu sevdiğimi söyledim bilmiyorum ama bunu bana unutturmayacağını biliyordum. Bunu ona karşı çok yapmadığımdan dolayı bunu bana karşı sürekli kullanacağını biliyordum çünkü eline önemli bir koz vermiştim ve ikimizde bunun farkındaydık. Şu an kafamda olan tek cevapsız soru onu sevdiğimi –her ne kadar söylemek istememiş olsam da- söylediğim halde onu sinirlendirenin ne olduğuydu. Birkaç adım geri çekildim ve ona boş görünen bakışlarımla bakmaya devam ettim. Hastane koridoru her zamankinden daha cansız görünüyordu. Parmaklarım nedensiz yere buz gibiydi, tüylerim korku hikâyesi dinlemişim gibi diken dikendi. Ürperen kollarımı ısıtmak için avuç içlerimi kolumda boylu boyunca gezdirirken anlamsızca suratına bakıyordum. Birkaç kez dudaklarını yaladı ve saniyenin onda biri gibi bir süre içerinde sayamadığım birkaç kez de ağzını bir şey söylemek için açıp kapadı. Pes edip asabi bir sesle birkaç sorumu tek bir kelimeye sığdırdım.

“Ne?” Sözüm karşısında kaşlarını çattı.

“Düşünüyorum,” dedi sinirle. “Neden ayrıldığımızı düşünüyorum. Yani tek sebep Shane’in o güzel yüzünü dağıtmış olmam mı? Fark etmediysen diye söylüyorum, o da bana vurdu.”

Bir süre söylediklerini düşündüm. Ayrılığımızın büyük bir nedeni buydu. Kıskançlığının etkisiyle etrafına şiddet saçıyordu. Tüm herkes onu kibar ve kapkek diye adlandırırken. Benim yüzümden değişmesini istemiyordum.

“Farkında değil misin? Kıskançlık seni değiştiriyor.”

“Ben sadece aşığım.” Dedi basit bir şey söylemiş gibi. Ah, kelebek kusmak üzereydim!

“Düşünmeden hakaret etmenden bıktım artık Harry. Böyle devam ederse kariyerinin yanında benimkini de batıracaksın.”

“Bir kerede sadece kendini düşün Gabriela! Siktiğimin kariyeri kimin umurunda-“

“Harry Styles’in kolay unutabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun Gaby.” Diyerek araya giren sesle kafamı Grace’e çevirdim. Tamam, her yerden fırlamak zorunda mıydı? Bu kız fena derecede sinirlerimi bozuyordu ve hala aklımın bir köşesinde bu kızın nişanlı olup olmadığını çözümlemekle meşguldüm. Parmağında bir yüzüğü bile yok! Lanet olsun Harry! Bana yine yalan mı söyledin?

“Bundan sana ne?” diye terslendiğimde göz devirdi. Kıza bak ya, şeytan diyor üzerine atla ve gıcık gülümsemesinin olduğu yüzünü tırmıkla!

“Grace bir şey konuşuyorduk..” diye araya girdi Harry. Vay be, sonunda biraz bana arka çıkmayı öğrendin demek Harold! Biri iç sesimi susturabilir mi?

“Ihm, gelmeseydin birazdan birbirimize dalacaktık mı demek istiyorsun?” dedi Grace kahkaha atmadan hemen önce.

“Tatlım birbirimizin üzerine atlasak bu kavga etmek için olmazdı.” Kendime yumruk atıp ağzımdaki bütün dişleri kırasım var. Lütfen bana bu cümleyi kurmadığımı söyleyin.

TWIX // h.sWhere stories live. Discover now