PART 31: "Mümkünse mutlu son olsun."

7.7K 296 34
                                    

Dilerseniz multimedia'daki şarkıyla okuyabilirsiniz.

____________________________________________________________

Kafamdaki havai fişekler yerini gürültülü şimşeklere bırakırken, ne yaptığımı fark edip korkuyla geri çekildim. Ondan olabildiğince uzaklaştım. Koluyla beni yakalamaya çalışsa da geri adımlamaya devam ederken, düşmemek için çaba sarf ediyordum. Ne yapmıştım ben? Bunu neden yapmıştı?

“Gabriela…”

“Benden uzak dur!” Çığlığımı gürültülü müzik nedeniyle sadece yakınımızdaki birkaç kişi duymuştu.

“Buraya gel…” Yanıma yaklaştığı sırada tokatımı suratına geçirdim. Aslında yumruk yemesi gereken kesinlikle bendim. Hayatımda kendimden hiç bu kadar nefret ettiğimi hatırlamıyorum. Sürtük gibi davranıyordum. Bir sevgilim vardı, ben… Ne yapmıştım? Başka bir şey demesine izin vermeden arkamı döndüm ve koşarak uzaklaştım. Soğuk hava beni titretirken aynı zamanda bilincimi daha fazla yerine getiriyordu. Bu da kendimden daha fazla iğrenmeme neden oluyordu. Ben nasıl onu öpebilmiştim? Bir daha kesinlikle içki içmeyecektim. Dertlerimi kendimi unutturacak içkilerle unutmaya çalışmak aptallıktı. Birkaç saat önce düşündüğüm şeyler aptallıktı. İnsanlar dertlerini unutmak, üzüntülerini hissetmemek için içki içmemelilerdi. Bu… korkaklıktı! Üzüntülerinden, dertlerinden, sıkıntılarından kaçamazdın. Veya içki içerek düzelmesini umamazdın.  İçki içmek yerine, o gece kulübünde sürtük gibi dans edip, menajerimle öpüşmek yerine evimde oturup sevgilimin yardımını istemeli ve sorunlarıma çözüm bulmalıydım. Yaptığım koca bir hata ve aptallığın bedelini nasıl ödeyeceğim, Harry’nin suratına nasıl bakacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek dileğim vardı, beni affetmesi… Beni anlaması… Neden kendimi unutana kadar içki içtiğimi anlamasını ve bana sıkıca sarılıp her şeyin yoluna gireceğini, söylemesini istiyordum. Lanet olsun ki ona delicesine bağlıydım. Onu deli gibi seviyordum ve yaptığım hata sonucunda beni bırakıp gitmesine dayanamazdım. Taşa takılıp yeri boyladığımda birkaç saniye boyunca yerde uzanmaya devam ettim. Yolun ortasında ne zamandır yürüdüğüm hakkında bir fikrim yoktu. Düşüncelerime dalmış soğuk hava da yürürken eve geldiğimi fark etmemiştim. Bu da neden şu zamana kadar bana araba çarpmadığını açıklıyordu. Evimin üzerindeki yoldan fazla araba geçmezdi. Ana caddeye çıkmak için bile 15 dakika yürümeniz gerekiyordu. Her neyse. Bundan daha büyük sorunlarım vardı. Ve bu sefer aynı hatayı bir kez daha yapıp çözümü içki de aramayacaktım.

Parlayan yıldızlara ve tüm ihtişamıyla yerini koruyan aya baktım. Kollarımı asfalt yolun üzerinde iki yana açtım ve rezil halime gülümsedim. Dünyadaki en berbat insandım. Ağlanacak halime gülüyordum. Hayatımdaki tek ve en özel olan insana ihanet etmiştim. Bundan daha kötü bir şey yapabilir miydim acaba? Sürtük olduğumu düşündüğümü düşünürsek, daha kötüsünü kendime yapamazdım sanırım. Ayağa kalkmaya çalıştığımda sendeledim ve ayakkabımın tabanının aslfatta kaydığını fark ettiğimce çıkararak orada bıraktım. İçimdeki ağlama isteğini bastıramıyordum. Sinir krizine girmem yakındı. Belki de astımımın tutmasını sağmalıydım. Kendimi boğarak öldürmek acımı dindirecek tek yöntemdi. Veya Harry’nin ne yaptığımı duyunca beni affetmesi de olurdu. Yaşla dolan gözlerime parmaklarımla baskı uygularken bahçe kapısından girdim. Henüz birkaç adım atmıştım ki evimin kapısı gürültüyle açıldı ve acımı ikiye katlayan görüntüsü önümde belirdi.

“Tanrım! Ella? Ne oldu sana? Neredeydin?! Az kalsın polise haber verecektim!” Konuşmama bile izin vermeden beni sıkıca kollarının arasına aldığında daha fazla dayanamadım ve bağırarak ağlamaya başladım. Kollarımı boynuna sıkıca doladım. Beni bıraksın istemiyordum. Ona hiç olmadığım kadar ihtiyacım vardı.

TWIX // h.sWhere stories live. Discover now