PART 32: Çilek Dudaklı

7.8K 294 19
                                    

Dakikalarca yaptığımız tek şey karşılıklı durmuş birbirimize bakarken gözlerimizle anlaşmaktı. İkimizin de gözleri dolu dolu bakarken kalbim bir kez daha pişmanlıkla dolmuştu. Nasıl böyle bir kız olmuştum bilmiyordum. Bana yapacağı, söyleyeceği her şeyi hak ediyordum yine de bencilce onun yanımda olmasına ihtiyacım vardı.

Kesinlikle bir süper stara aşık olmanın cezasını çekiyordum.

“Harry-“ Cesaretimi toplamış ona bir şeyler söylemek için hazırlanmışken sözümü keserek beni sözleriyle dehşete düşürdü.

“Böyle devam edemem…” Hayır! Ona doğru bir adım attım.

“Harry, lütfen!” Ellerini zayıfça ceplerinden çıkararak yanına bıraktı. Tamamen bitik görünüyordu.

“Hayır, Ella. Güvenimi yerle bir ettin! Seni bırakmadığımı düşün, ne olacak? Sana tekrar güvenebileceğimi mi sanıyorsun? O herifle işin gereği sürekli yan yana dolaşırken ben kör kütük sarhoş olup yeniden onu öpmediğini nereden bileceğim?! Bana mantıklı bir şey söyle…” Bağıran sesi kısıldı. Gözlerindeki çaresizlik yerine umuda bırakınca ona doğru bir adım daha attım. Bana inanmak için mantıklı bir şey söylememe ihtiyacı vardı.

“Bana mantıklı tek bir şey söyle… tek bir şey…” Eğer ona dokunursam ağlayacakmış gibi hissediyordum. Ve işin garibi tüm yaptıklarıma rağmen yüzsüzce ağlıyor oluşumdu, ona hala dokunmak istemem ise arsızlığımı gösteriyordu. Tanrı bilir sürtük Zoey gibiydim.

“Sana aşığım.” Ağzımdan çıkan kelimeler kesinlikle bilinçli bir beynin ürünü değildi. Her zaman düşündüklerini kontrol edemiyordu insan. Ve bazı benim gibi aptallar ise hissettiklerini düşünmeden dile getirecek güce sahipti.

“Bunu biliyorum.” Yere eğmiş olduğum başımı konuşmasıyla kaldırarak yüzüne çevirdim. ‘Bende sana aşığım’ dememişti. Beni artık sevmiyor muydu? Haklıydı da. Güvenini boşa çıkarmış ve sarhoş olup menajerimi öpmüştüm. Bana tekrar güvenemezdi. Ayak parmaklarımdan başlayan öfkenin tüm bedenimi kapladığını hissettiğimde kendime bir kez daha şaşırdım. Öfkelenmeye hakkım yoktu. Fakat yine de sinirden yanaklarımın kızarmasına engel olamıyordum ve o da bunu biliyordu. Tıpkı ona aşık olduğumu bilmesi gibi(!)

“Benden ayrılıyor musun?” Kafasını eğdi ve elleriyle saçlarını karıştırarak derin bir nefes aldı.

“Aklıma başka bir çözüm yolu gelmiyor…” Boğuk ve kısık sesi üzgün çıkıyordu. İşte! O da beni bırakmak istemiyordu. Bunu biliyordum.

“Harry lütfen. Yanlış bir karar verip bizi bitirme. Seni bırakmak istemiyorum-“

“Ella…”

“Hayır dinle! Sen bunu anlayamazsın Harold. Hayatım bok çukurundan farksız. Ebeveynlerimi anlatmaktan bile utanıyorum ki, eski sevgilin kapıma kadar gelip babamdan hamile kaldığını söylüyor. Nasıl hissettirdiği hakkında bir fikrin var mı kahrolası?!” Hıçkırdığımda yanımdan geçti ve kendini yatağıma bırakarak elleriyle yüzünü kapadı. Yüzümdeki yaşları kurulamaya gerek duymadım.

“Aptallık ettim ve çözümü içkilerde bulmaya çalıştım. Sadece birkaç saatliğine de olsa hayatım mükemmelmiş gibi hissetmek istedim. Gerçeği fark ettiğimde ise her şey için çok geçti. Onu öptüm çünkü birine ihtiyacım vardı ve sen yanımda değildin. Bu hatanın büyüklüğü hakkında tartışmayacağım çünkü haklısın. Yine de sana her şeyden çok ihtiyacım var. Ağzından çıkan her kelimeye deli gibi ihtiyacım var lanet olası!” Daha fazla dayanamayıp ellerimle yüzümü kapadığımda kendimi daha ne kadar rezil edebileceğimi düşünürken odadan çıkmaya çalıştım. Kolumu kavrayan eli durmamı sağladığında ellerim hala yüzümdeydi. Beni kendine çekti ve kolları arasına aldı. Kafamı göğsüne yaslayarak hıçkırmalarımı kesmeye çalışmam sadece boşa bir çabaydı. Yine de şu an yapabileceğim daha mantıklı bir şeyim yoktu. Zaten karşısında yeterince küçülmüştüm.

“Nereye gittiğini sanıyorsun?” Küçük bir kız çocuğu gibi hissettim kendimi. Harry kızına kızmaya korkan bir baba gibi sitemle mırıldanmıştı çünkü. Derin bir nefes aldığımda ciğerlerimin başka hiç kimsede bulamayacağım kokusuyla dolduğunu hissettim. Kokusu nane etkisi gibiydi; ferahlatıyordu.

“Çok güzel kokuyorsun!” Buyurun buradan yakın! Bir doktora gidip ağzıma dikiş attırasım vardı. Bu halime ben bile tahammül edemezken karşımdakinin beni anlayışla karşılamasını bekleyemezdim. Bu çok saçma ve komik olurdu. Hafifçe sarsıldığımda geri çekilip ona baktım. Bana gülüyordu. E haklı, hayatında benim gibi trajikomik bir insanı bir daha bulamazdı. Budalanın tekiydim.

“Gabriela konuşmamız gereken şey çok güzel koktuğum değil, şimdi ne yapacak olmamız olmalıydı.” Kurduğu karışık cümleyle ona baktım. Yarı sarhoş bir ben için daha basit bir cümle kuramaz mıydı? ‘Şimdi ne yapmalıyız?’ gibi.

“Özür dilerim Harry. Sadece bana inanmana ihtiyacım var. Bilinçli yaptığım bir şey değildi. İstersen sana zaman veririm, sadece beni bırakma.” Daha sonra intihar etmemi gerektirecek bir şey yaptım ve onu öptüm. Bana çileği anımsatan dudaklarını dudaklarımın arasına aldığımda aslında sorunlarımın çözümünde bana güç verecek şeyin bu olduğuna inandım. Hayatımdaki sorunları düşünerek halletmeliydim. Tabi eğer düşünmemi gerektirecek bir beyim var ise(!) Ve bu aşamada bana güç verecek tek şey o’ydu; Harry.

Sorunlarınızı çözmek için çilek dudaklı bir adamdan başka ne iyi gelebilirdi ki?

Geri çekilen o oldu. Belki de birkaç dakika önce bu dudaklarla başka birini öptüğüm fikri onun midesini bulandırmıştı. Teknik olarak Shane ve Harry’de öpüşmüş oluyorlardı. Iyk! Son söylediğimi unutun! Tekniklerle işleyen şeylerin canı cehenneme!

“Hayatına çözülmeyi bekleyen bir sorun daha bırakacağım için üzgünüm fakat sana güvenebilmemin başka bir yolu yok.” Geri çekildim ve kolları arasından çıkarak dikkatimi ona verdiğimi görmesini istedim. Çatılmış kaşları ciddi bir konuşma yaptığının habercisiydi. Aynı ciddiyetle onu dinlediğimi anlaması için meraklı bakışlarımı üzerine diktim. Bana bir şans daha verecek ise seve seve sorunlarla ilgilenebilirdim.

“Senin veya olacaksa ikimizin hayatında Shane Colins adında bir herif duymak, görmek istemiyorum. Bunu nasıl çözeceğin beni ilgilendirmiyor Gabriela. Öfkem hala yerini koruyor. Gerekirse işini bırak fakat o adamı hayatımızdan çıkarmadan beni arama.” Tok ve sert sesi beni şaşırttı. Az önceki haliyle arasında dağlar vardı. Ağzından çıkanlara göre verdiği tepkiler garibime gidiyordu. Sanki konuştukça öfkesini hatırlıyor gibiydi. Ve bana karşı söylediği şeyler çok acımasızdı. İşi bırakmamı göze alabiliyor muydu yani? Onun için bu kadar önemsiz miydi?

“Harry- sen ne dediğinin…”

“Ne dediğimin farkındayım Gabriela. Kıskanç de, duygusuz de. Bunu istediğin şekilde isimlendirebilirsin fakat bu işin karşısında daha fazla kibar davranamam. Seni kimseyle paylaşmak istemiyorum, paylaşmam gerekiyorsa hiç hayatıma dahil etmem daha iyi.” Ağzım şaşkınlıkla aralandığında söylediklerine gülsem mi, ağlasam mı emin değildim. Bir adım daha atıp dibime girdiğinde soğukkanlı gözükmeye çalışsa da bu yakınlaşmaya ihtiyacı olduğunu biliyordum. Ellerini belime yerleştirdi ve beni kendine yasladı. Midemdeki kelebekleri kusacakmış gibi hissetmem ve bunu hayata geçirmem olası bir durumdu. Boy farkından dolayı eğilmişti ve dudakları kulağıma temas edip, tatlı nefesini tenime bırakıyordu. Titremem gözle görülür derecedeyken, çeneme bir öpücük bıraktı. Yaptığı her şey belden altım için arzu doluydu. Mantığım ise istediğini elde etmek için beni kandırdığını söylüyordu. İşi bırakmam ve kendimi tamamen ona adamam için yaptığını söylüyordu, belki de haklıydı fakat mantığımı eleştirecek durumda değildim. Kalçasını bana bastırdığında ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. Ellerim siyah ceketini sıkı sıkıya kavramıştı.

“Yap-ma.” Kesik nefeslerim konuşmama izin vermiyordu. Kuruyan dudaklarımı diliyle ıslattığında olduğum yere yığılmak üzereydim. Son bir öpücükten sonra geri çekildiğinde sersemliğim baş döndürücü bir hal almaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp rahatlamaya çalışmam hala bana yakın mesafede olan teninin kokusunu almamı sağlamıştı. Benden iyice uzaklaştı ve gitmeden önce mırıldandı.

“Karar senin, sevgilim.”

TWIX // h.sWhere stories live. Discover now