PART 6: Arkadaşça Uyumak

14.8K 505 50
                                    

Karanlık çıkış kapısının önünde Paul’u beklerken ikimizde sessizdik. Tanrım! Bir adım önümü bile zor görüyordum. Buradaki tek ışık kapının üzerinde yeşil bir ışıkla yazan ‘Çıkış’ yazısıydı. İçerisi rutubet kokuyordu. Yılda bir kere kullanıldığı belliydi. Belki de hiç kullanılmıyordu. Harry’nin evine gitmek için buradan çıkıp, çıldırmış gazetecilerin önünden geçmemiz gerekiyordu ki, bizde yeni bir haberi önlemek için gizlice çıkmaya çalışacaktık. Burası gazetecilerin arkasında kalıyordu. Umarım biz çıkarken, arkalarını dönüp bizi yakalamazlar (!)

“Harold? Daha ne kadar bekleyeceğiz? Burası soğuk ve kötü kokuyor…” Omuzlarımda hissettiğim sıcaklıkla göremeyeceğimi bilsem de kafamı kaldırıp karanlık siluetine baktım.

Kulaklarınızı açıp beni iyi dinleyin! Kaba Styles bana ceketini vermişti. Klişe ama hoş…

“Harry bunu al, üşüyeceksin…” Ceketi kavradığım ellerimi tutarak beni kendine çekti. Başım inip, kalkan göğsünün üzerindeydi. Tabi ki etkilenmedim, sadece ne ara bu kadar kısaldığımı düşünüyorum (!)

“Ben iyiyim, Gabriella. Böyle durunca sıcaklığın bana da geçiyor. Üşümüyorum.” Kaşlarımı kaldırırken, parfümünün kokusunu daha iyi almak için derin bir iç çektim.

Ah, size söylemeyi unuttum kusura bakmayın, fakat az önce Harry Styles etkisi altında-

Sadece kendimizi gizlemek için Harry, Paul’dan ikimiz için birkaç parça kıyafet istedi.

“Teşekkür ederim…” diye fısıldadım. Bunu düşünmeden söylemiştim, bende bilmiyorum. Birden ağzımdan çıkıverdi işte.

“Ne için?” Sesini bilerek mi fısıltı şeklinde ve ekstra boğuk çıkarıyordu?

“Ceket..” diye mırıldandım. “Ceket için.”

Kafasını olumsuz anlamında salladıktan sonra çenesini başıma yasladı. İstemsizce gülümsedim. Neyse ki beni görmüyordu. Ne yapayım? Bu hareket çok hoşuma gitmişti. Kendimi tatlı çiftler gibi hissediyordum. Herkesin kıskandığı ilişkisi olan bir kız gibi…

Pekâlâ, siz de şizofren tanısı koyun. Sorun değil, gerçekten.

Suratım asıldı. Kollarını etrafımdan çekmişti ve beni biraz çekiştirerek yeşil ışığın suratıma vurmasını sağladı. Bu sayede bende onu biraz da olsa görebiliyordum.  Göz gözeydik, Tanrım. Sanırım bayılacağım.

Burnunu hafifçe oynattı. Bu haline gülümsedim.

“Ben, özür dilemek istiyorum Gabriella. Söylediklerinde haklıydın. Başına çok sorunlar açtım. Benim yüzümden partiye katılamıyorsun ve…” Yutkunurken, konuşurken eğmiş olduğu kafasını kaldırıp bana baktı. “Ve canın yanıyor.” Ellerini dudağımdaki yeni yeni kabuk bağlamış yaranın üzerinde hafifçe gezdirdi. Kafamı hafifçe iki yana sallarken ona biraz yaklaştım.

“Senin bir suçun yok. Charlotta’nın böyle bir şey yapacağını bilemezdin.” İçini rahatlatmak için söylediğim sözler ona etki etmişe benzemiyordu. Suratındaki pişmanlık ve suçluluk ne söylersem söyleyeyim değişmeyecekti biliyordum. Ona biraz daha yaklaştım ve hafifçe morarmış dudaklarına baktım.

“Harold, sen üşüyorsun…”

“Sorun değil Ella, Paul gelmek üzeredir.” Ceketi omuzlarımdan düşürdüm ve ona uzattım.

“Şunu üzerine giy Ella!” Çatık kaşlarla bana bakmaya devam ederken, ceketi hafifçe salladım.

“Al şunu Harold, ben ısındım.” Ceketi sertçe elimden çekti ve tekrar omuzlarıma bıraktı ve beni kendine çekerek kollarını etrafıma doladı. Ardından gülümsememi biraz daha büyültecek bir şey yaptı ve çenesini başıma dayadı. Kulağıma mırıldarken, gülümsemem gittikçe genişliyordu.

TWIX // h.sWhere stories live. Discover now