PART 4: Karmaşık

16.7K 561 32
                                    

Arabayı şirkete sürerken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Tanrım! Rezil olmuştum. Pekala, beyinsizin teki olabilirim. Ama neden ben? O duruma düşecek kadar iğrenç bir şey yaptığımı hatırlamıyorum. Charlotta denen kız çok kabaydı. Sonuçta ben orada Harry ile birlikteydim öyle değil mi? O marul kafaya meraklı değildim ama başka zaman buluşmak için sözleşebilirdi. Peki ya Harold? O göt kafalı yüzünden yerin dibine girmek için resmen Tanrı’ya yalvarmıştım. Galiba o iki aptala Nezaket Kuralları içeren bir kitap hediye etmeliyim. Onlar nezaketten yoksun, kaba ve kibirliydi.

Ve sizde fark ettiniz mi bilmiyorum ama ne zaman birisi bana kötü bir şey yapsa onu yerden yere vuruyordum. Ve sonra durumu telafi ettiklerinde mükemmel olduklarıyla ilgili atıp, tutuyordum. Aslında biraz kibar olmayı öğrenmeliydim. Hayatımda bir elin parmak sayısını geçmeyen küfürlerimi düşünürsem, kibar olmak konusunda o kadar zorlanmayacaktım. Sadece benim sabrımı sınamasınlar, bu yeterli.

Arabayı görkemli şirketin önünde durdururken Bay Brown’un zevkini bir kaz daha övdüm. Zevkinin harika olduğunu şirketin yapısına bakarak bile anlayabilirdiniz. Hepsini kendi tasarlamıştı ve onun beyninin nasıl işlediğini açıkçası merak ediyorum. Arabayı park etmeye üşendiğim için oradaki görevliye arabanın anahtarlarını uzattım. Yüklü miktardaki param bankaya yatar yatmaz kendime bir araba alacağım. Hey? Şu defilelerde kazandıklarım… Biliyorsunuz ya.

Hızla asansöre binerken, Taylor’a bir mesaj çektim.

“Neredesin?” Gabriella x

“Eleanor’la şirkete geliyoruz. Bende seni arayacaktım. Umarım şirkettesindir. Babam tüm mankenleri toplamamı istedi. Toplantı vakti!” Taylor x

Demek toplantı vardı. Ve bu toplantıdan azar yemeden çıkmayacağım gibi bir his vardı içimde.

Canın cehenneme Harold. Beni rezil ediyorsun! Böyle giderse senin yüzünden kovulacağımda!

Toplantı salonuna girmeden önce kendi odama geçerek üzerimdeki rahatsız elbiseden kurtuldum. Siyah bir skinny ve bol bir tişört giydikten sonra odamdan çıktım.

Hah. Odamda bir kıyafet dolabım olduğu için şanslıyım.

Toplantı salonunu gitmek için tümüyle beyaz olan koridorda ilerlerken aklıma türlü saçmalıklar geliyordu. Bay Brown’dan azar yer miydim sahi?  Peki, o marul kafa şu an ne yapıyordu? O kızla aralarında ne vardı?

Ah, hemen yanlış anlamayın. Kaba davranıp, o kızla gittiyse demek ki aralarında geçmişte veya –hala- süren bir şeyler var demektir. Pekala. Hangi ara ilişki uzmanı olduğumu bilmiyorum ama hislerime de güveniyorum. Yani çenenizi kapayın.

Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde Bay Brown henüz gelmemişti. İçeri de Samantha ve Kristen vardı.

“Merhaba kızlar!” Hafifçe gülümsedim ve uzun dikdörtgen masadan kendime uygun bir yer seçip oturdum.  Bana gülümseyerek karşılık verdiler. Kristen masada öne eğilerek konuşmaya başladı.

“Harry ile romantik öğle yemeğiniz nasıldı?” Gözlerindeki küçümseyici bakış bana fazlasıyla garip geldi. Sanki Harry ile yemeğe kendi çıkmıştı!

Gerzek.

“Ah, çok iyi zaman geçirdim. Harold çok iyi ve kibar.” Onun gülümseyen suratı solarken, ben ise elektrik çarpmışa döndüm. B-ben az önce yalan mı söylemiştim?

Harry beni değiştiriyor. Piç herif!

“Senin adına sevindik!” Samantha gıcık bir ses tonu ile ekledi. “Nasıl olsa yakında pabucun dama atılır.” Kaşlarımı çatarak ona döndüm.

TWIX // h.sWhere stories live. Discover now