Baby Shark

By xlittlemissunicornx

77.3K 7K 2.3K

Kim bilebilirdi ki böyle anlık bir kararla tanımadığı birine mesaj atmasının güzel bir mucizeye sebep olabile... More

|1.Bölüm|
|2.Bölüm|
|3.Bölüm|
|4.Bölüm|
|5.Bölüm|
|6.Bölüm|
|7.Bölüm|
|8.Bölüm|
|9.Bölüm|
|10.Bölüm|
|11.Bölüm|
|12.Bölüm|
|13.Bölüm|
|14.Bölüm|
|15.Bölüm|
|16.Bölüm|
|17.Bölüm|
|18.Bölüm|
|19.Bölüm|
|20.Bölüm|
|21.Bölüm|
|22.Bölüm|
|23.Bölüm|
|24.Bölüm|
|25.Bölüm|
|26.Bölüm|
|27.Bölüm|
|28. Bölüm|
|29. Bölüm|
|30. Bölüm|
|31.Bölüm|
|32.Bölüm|
|33.Bölüm|
|34.Bölüm|
|35.Bölüm|
|36.Bölüm|
|37.Bölüm|
|38.Bölüm|
|39. Bölüm|
|40. Bölüm|

|41.Bölüm|

896 50 119
By xlittlemissunicornx

Jimin günlerin nasıl geçtiğini bir türlü anlayamıyordu. Mezuniyeti yaklaştığından olsa gerek her sabah bir öncekine göre daha heyecanlı uyanıyordu. Çocukların çoktan uyandığını fark etmişti ama Jungkook ve arkadaşlarının geleceğinden haberi olmadığından sevgilisinin neşeli kahkahasını duyduğunda bir anda paniğe kapılmış, hala kapalı duran gözlerini bir anda, kocaman açmıştı.

Hızla yatağından doğrulup telefonuna sarıldığında Jungkook'tan gelen mesajı görmüş kendi kendine gülümsemişti bir süre. Sevgilisi evine geleceğini, kendisi için kocaman bir pankek yapacağını yazmıştı yaklaşık yarım saat önce.

Jimin kendi kendine gülümseyerek yataktan kalkmış, elini yüzünü yıkamak için banyoya doğru yönlendirmişti hızlı adımlarını. Normalde olsa yataktan kalktığı gibi uyuşuk adımlarla aşağı iner, bir zombi edasında otururdu kahvaltı masasına. Fakat bu sefer aşağıda aşık olduğu adam vardı ve onu böyle görmesi facia olurdu. Tüm bunları düşünmeye ara verip banyoya girdiğimde aceleyle elini yüzünü yıkarken bir yandan da aşağıdaki eğlencenin ne kadarını kaçırdığını düşünmeye koyulmuştu.

Merdivenlerden inerken Hoseok'un Yoongi'nin kahkahasına karışan gülüşünü işitmiş, gülümsemesi git gide genişlemişti karamel saçlının. Jimin gülümseyerek "Herkese günaydın!" diye şakırken çocukların gülen yüzleri ona dönmüş her biri "Günaydın!" diye sevinçle yanıtlamıştı minik bedeni.

Jimin mutfağa doğru yönelirken kalabalık masaya şöyle bir göz gezdirmiş ardından ocağın başında pankeklerle ilgilenen sevgilisinin yanına geçmişti. "Hamaratlığın üstünde bakıyorum yakışıklı."

Jungkook gülümseyen bakışlarını sevgilisinin güzel yüzüne, daha net olmak gerekirse yeni uyandığı için hala şiş şiş duran dudaklarına çevirirken "Senin için." diyip gülümsemiş, ardından sevgilisinin kendisini çağıran dolgun dudaklarına elinden geldiğince kısa ve masum bir öpücük bırakmıştı.

Jimin herkesin onları izlediğini bildiğinden utancın sevimli pembeliğinin çöktüğü yanaklarını saklamak için başını öne eğdiğinde Hoseok arkadaşını kurtarmak için kendini ateşe atmış, her zamanki gibi şen şakrak haliyle elindeki tabaklardan birini masaya, Yoongi'nin önüne bırakırken "Yoongi, bunu senin için hazırladım." diyip Yoongi dahil herkesin kendine bakmasını sağlamıştı.

Jimin kendi kendine bu ikisinin arasındakilere dair kaçırdığı bir şey olup olmadığını düşünürken Hoseok yeniden sessizliği bölmüş, diğer tabağı da Jin'in önüne bırakırken "Ayrıca Jin için de hazırladım ve Taehyung için de..." diyip gülümsemişti.

Yoongi bir anlığına da olsa Hoseok'un bir cümlesiyle heyecanlandığı için kendisine kızmış, bir dahaki sefere böyle oyunlara gelmeyeceğine dair kendisine söz vermişti. Muhtemelen tanıştıkları andan itibaren yüzüncü kez bozduğu bu sözü yine tutmayacaktı ama denemekten zarar gelmezdi, değil mi? "Hoseok seninle flört etmiyor." diye kendi kendine düşünmüştü Yoongi. "Herkese karşı böyle sevecen."

Sonunda herkes masaya oturduğunda Jimin gülümseyerek onlara şöyle bir bakmış, ardından merakla sormuştu. "Anlatın bakalım" demişti saatine bakarken "Bu şafak baskınının sebebi ne?"

Diğerleri çoktan gülmeye başlamışken Jungkook da saatini kontrol etmiş ardından kaşlarını yalandan çatarak "Pankeklerin hepsini ben yerim bak!" diye çıkışmıştı "Öğlen olacak nerdeyse!"

Namjoon onların bu halini gülümseyerek izlerken daha fazla dayanamamış "Jungkook, şikayet ettiğimden değil ama saat dokuz buçuk." diye mırıldanmıştı.

Jungkook Jimin'in tabağındaki pankeke uzattığı çatalını geri çekip Namjoon'a dönmüş ardından dudaklarını ısırarak "Ben bugün altı buçukta kalktım da..." diye mırıldanmış, kendisine merakla bakan Jimin'e dönmüştü "Seni o kadar özledim ki uyuyamadım."

Jimin zeytin gözlüsünün bu şirinliğine gülmekten kendini alıkoyamamış, sevgilisinin yanağına kocaman bir öpücük kondurmuştu. "İtiraf etmeliyim ki ben de seni çok özledim."

Taehyung onların bu haline tiksinerek bakarken lafa dalmış "Olan var olmayan var yahu yeter, romantiklik istesek dizi falan izlerdik." diyip hiç istifini bozmadan diğerlerinin kahkahaları arasında yemeğine gömülmüştü.

Sonunda evden çıktıklarında hepsi arabalarına doluşmuş, tıpkı geçen sefer olduğu gibi Jimin sürücü koltuğunda oturan Jungkook'un yanına, Hoseok ve Yoongi de arka koltuğa oturmuştu. Jimin emniyet kemerini bağlarken daha fazla kendini tutamamış merakla sormuştu "Eee nereye gidiyoruz hala söylemediniz?"

Hoseok Jimin'in bu meraklı haline kıkırdamış ardından hemen yanında oturan Yoongi'ye dönmüştü "Ne dersin söylesek mi?"

Jimin böyle yaptıkları için daha da meraklandığından istemsizce sesini yükseltmişti "Jungkook söylesene nereye gidiyoruz? Kıyafetim uygun mu bari onu söyleyin?"

Jungkook kıkırdayarak sevgilisinin karamel saçlarını karıştırmış ardından ona kıyamadığı için daha fazla uzatmadan cevap vermişti "Lunapark için fazla bile süslüsün." diyip gülmüştü "Harika gözüküyorsun."

Jimin keyifle koltukta yayılırken "Teşekkür ederim, sen de öyle." diye şakımış ardından diğer çocukların aracının hareketlenmesiyle Jungkook da bakışlarını yola çevirmişti.

Yol boyu Hoseok ve Yoongi'nin açtığı şarkılar eşliğinde hem dans etmiş hem şarkı söylemişler hatta bir ara Hoseok ve Yoongi fark etmeden birbirine kenetledikleri ellerini havada bir sağa bir sola sallamaya başlamıştı.

Jimin, yüzüne yerleştirdiği hınzır gülümsemesiyle onların bu halini dikiz aynasından izleyen sevgilisine dönmüş, sol kaşını havaya kaldırıp indirmişti çarpık gülümsemesi git gide genişlerken.

Jungkook da tıpkı Jimin gibi gülümsemiş ardından gözlerini yoldan ayırmadan sevgilisinin kulağına eğilip fısıldamıştı "Kesin bizden habersiz sabahlara kadar mesajlaşıp flörtleşiyorlar."

Jimin sevgilisinin cümlesine karşılık kendini daha fazla tutamayıp kıkırdadığında dikiz aynasından Hoseok ile göz göze gelmiş, zavallının utancından elini aceleyle Yoongi'nin elinden kurtarışına şahit olmuştu. Bu durum Jimin'in gizli saklı gülme çabalarına gebe olurken sonunda arabanın tekerleri yavaşlamış, Jungkook aracı park etmeye koyulmuştu.

Utandığı her halinden belli olan Yoongi "Dur, dur! İneyim de park etmene yardımcı olayım." diyip Jungkook'un aracı tam olarak durdurmasını bile beklemeden arabadan inmişti. "Biraz sollu gel! Gel gel!"

Çoktan diğer arabadan inen Taehyung şüpheli bakışlarla Yoongi'nin yanına ilerlemiş, aniden konuşarak beklemediği bir şekilde Yoongi'nin sıçramasına sebep olmuştu. "Napıyorsun sen?"

Yoongi sanki az önce korkudan sıçrayan kendisi değilmiş gibi kaşlarını çatıp bir iki saniyeliğine Taehyung'a bakmış ardından bakışlarını tekrar az önce indiği araca çevirerek konuşmaya başlamıştı "Araba park ediyoruz işte, ne yapıyora benziyorum?"

Taehyung hafifçe kıkırdamış ardından "İyi de sen arabanı bok gibi park ettiğin için geçen hafta yan apartmandaki komşu sileceklerine not bırakmamış mıydı?" diye yanıtlamıştı arkadaşını. "Hatta notta şey diyordu...Ah!"

Yoongi, Hoseok'un arabadan inmesiyle istemsizce Taehyung'u susturmak için karnına dirseğiyle vurmuş ardından yavru kedi bakışlarını zavallı arkadaşının suratına çevirmişti "Oh, Tae! Tam arkamda durduğunu fark etmemişim! İyi misin?"

Taehyung arkadaşının bu haline anlam veremese de gülümsemesinin arkasına gizlediği acılarını da yanına alıp "İyiyim Yoongi hyung, olur böyle şeyler." diye mırıldanmış ardından sesinin neşeli çıkmasına gayret ederek "Haydi lunaparka!" diye şakımıştı.

Yoongi kimseye rezil olmadan arkadaşının çenesini kapatabildiği için şükrederken diğerlerinin arkasına takılmış, lunaparka doğru ilerlemişti.

İlk önce hangi oyuncağa bineceklerini seçmek tam da Jungkook'un tahmin ettiği bir kaosa döndüğünde Jungkook kendini duyurabilmek adına sesini biraz yükseltmiş ve dahiyane fikrini haykırmıştı. "Taş, kağıt, makas oynayalım! Aynı işareti yapanlar aynı oyuncağa binsin!"

Jimin de tıpkı diğerleri gibi gülmeye başladığında Jungkook da kıkırdamaya başlamış ardından "Mantıklı ama!" diye çıkışmıştı.

Sonunda grup ikiye bölündüğünde işleri hangi grubun hangi oyuncağa bineceğini seçmeye kalmıştı. Jimin gülümseyerek lunaparka bir göz gezdirmiş ardından "Gondola binelim diyenler?" diyip hem kendi elini hem de Jungkook'un elini kaldırmıştı. Jungkook sevgilisinin adaletsizliğine gülerken, Hoseok da her ne kadar korksa da Yoongi'nin elini kaldırdığını gördüğünde usulca elini kaldırmıştı. Jimin dördünün de aynı oyuncakta karar kıldığını gördüğünde sevinçle ellerini çırpmış "Haydi o zaman!" diye şakımıştı. 

Fakat hesaba katmadıkları bir şey vardı, grubun geri kalanı da Namjoon ve Taehyung'un oyuyla gondola binmeye karar vermişti. Jimin bu hallerine gülerek "Madem hepimiz gondola binmek istiyorduk neden bu kadar karmaşa çıktı ki?" diye sormuş, ardından Jin'in "Kim demiş herkes diye? Ben istemiyordum ki!" diye bağırmasına kulak asmadan sevgilisinin koluna girip gondola doğru yürümeye başlamıştı.

Jin kendi kendine "Sizin yüzünüzden öleceğiz..." diye mırıldanırken hemen önünde ağır ağır yürüyen Hoseok ile göz göze gelmiş, bu kısa teması fırsat bilip hemen koluna girmişti. "Hoseok sen değil miydin gondoldan nefret ederim diyen?"

Hoseok panikle Jin'i sustururken hemen önlerinde yürüyen arkadaşlarının onu duyup duymadığını kontrol etmiş ardından "Yoongi de gondola binmek istiyor..." diye fısıldamıştı "Ben de elimi kaldırdım mecbur..."

Jin kafasını sağa sola sallarken "Aşk uğruna öleceksin..." diye mırıldanmıştı. "Bağırmamaya çalış bari, tüm karizman çizilmesin."

Hoseok kendi kendine bunu nasıl başaracağını düşünürken gözü elindeki biletleri sallayarak onlara seslenen Jimin'e takılmış, adımlarını istemeyerek de olsa hızlandırmıştı.

Jimin, Jungkook ve Taehyung gondolun en ucuna, arkadaki koltuklara otururken Hoseok hemen önlerindeki sıraya geçmiş titreyen elleriyle kemerini bağlamaya koyulmuştu. Pek başarılı olamadığından üfleye püfleye çabalamaya devam ederken ellerinin üstünde hissettiği o tanıdık ellerle irkilmiş, ardından bakışlarını yanıbaşındaki Yoongi'ye çevirmişti.

Yoongi hiçbir şey demeden Hoseok'un kemerini bağladığında zavallı Hoseok kalbi yerinden çıkacak gibi hissetmişti. "Hep şu lanet gondol yüzünden..." diye geçirmişti içinden "Kusmasam bari..."

Jin de kendisinden on kat daha hevesli olan Namjoon'un yanındaki yerini aldığında gondol tamamen dolmuş, usul usul sallanmaya başlamıştı.

Hoseok bu yavaş başlangıçta bile irkilip yerinde sıçradığında Yoongi göz ucuyla yanında oturan adamın gerginlikle diz kapaklarında dolaştırdığı ellerini incelemişti. Gondolun tepesinde bir ileri bir geri sallanırken bile Hosoek'u incelediği için kendine kızsa da, gergin olduğu her halinden belli olan bu güzel adam için bir şeyler yapmak istemişti.

Oyuncak git gide hızlanırken, Jin'in çığlık atmamasını söyleyen sesi kulaklarında yankılanan Hoseok, arkadaşlarının bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçen hayatına arka fon olan kahkahalarını bile boğuk boğuk boğuk durmaya başlamıştı, oysa normalde nasıl da gürültülülerdi.

Zavallı adam çığlığını engellemek için dudaklarını ısırırken Yoongi ile göz göze gelmişti. Yoongi karşısındaki adamın bu savunmasız haline daha fazla karşı koyamadığından kendisinin bile şaşıracağı cinsten bir hamlede bulunmuş, Hoseok'un kemikli ellerini kendi ellerinin arasına hapsetmişti.

Hoseok daha ne olduğunu anlayamadan gondol daha da hızlandığında zavallıcık içine içine attığı çığlıklarının bir sonucu olarak ellerine kenetlenmiş elleri iyice sıkmış, Yoongi ise "Rüzgarın kuvvetinden olsa gerek." diye düşünmüştü içindeki kıpırtıların sebebini ararken.

İkilinin şirin hali hemen arkalarında oturan üçlünün de dikkatini çekmişti tabii hemen. Taehyung günlerdir şüplendiği şeyin gerçek olduğuna dair en önemli kanıtlardan birini bulduğundan içi içine sığmıyordu. "Jimin! Jungkook!" diye bağırmıştı eliyle kendisine yaklaşmaları için işaret ederken.

İki sevgili bir öne bir arkaya savruluyor olmalarına aldırmadan dedikodunun verdiği heyecanla hemen Taehyung'a doğru eğilmiş, gondoldaki kalabalığın çığlıklarına rağmen arkadaşlarını anlamak için büyük bir çaba sarf etmeye koyulmuşlardı.

Yaklaşık on beş saniye süren bu çabanın ardından Taehyung daha fazla dayanamamış ve sinirle bağırmaya başlamıştı. "Neyini anlamıyorsunuz bunun? Yoongi hyung ve Hoseok hyung el ele tutuşuyor diyorum!"

Gondolun yarısı oyuncak sonunda yavaşladığı için çığlık atmayı kestiğinde Taehyung kendisine şaşkınlıkla bakan altı çift gözle baş başa kalmış ardından yüzüne en şapşal gülümsemesini yerleştirip "Bağırdım ben değil mi?" diye mırıldanmıştı.

Hoseok al al olmuş yanaklarıyla etrafına bir göz gezdirmiş ardından "Biraz korktum da..." diye mırıldanmıştı. "Yoongi de destek oldu..."

Ortamdaki garip sessizliği bozan Jin'in "Hadi bir an evvel inelim şu çirkin ve korkunç şeyden!" serzenişi kulaklarında yankılandığında Hoseok ve Yoongi dışında hepsi aniden ayaklanmış, Hoseok'un hala titreyen elleri ona zorluk çıkartmasın diye kemerini açan Yoongi'yi ve utançtan kıpkırmızı olmuş Hoseok'u geride bırakmışlardı.

Günün geri kalanı tıpkı günün ilk yarısı gibi bir o oyuncağa bir bu oyuncağa binmekle geçmiş, sonunda herkes bitkin düştüğünde ise yemek yiyecekleri restauranta geçmişlerdi.

Yaklaşık bir saat süren uzun bir yemekten sonra Jungkook daha henüz son lokmasını bile yutmamışken neşeyle "Haydi kalkın geç kalacağız yoksa!" diye şakımıştı. "Bu sefer nereye?" diye merakla soran Jimin'i yanıtsız bırakıp ellerinden tutup kaldırmıştı zeytin gözlü. "Ne kadar çok şey merak ediyorsun sen bugün." diye homurdanmıştı ardından.

Jimin kocaman açtığı gözleriyle Jungkook'un suratını incelerken zeytin gözlerin sahibi daha fazla dayanamayıp kıkırdamaya başlamıştı. "Korku evine gideceğiz hayatım." diye mırıldanmış ardından sevgilisinin alnına düşen bir tutam saçı nazik bir şekilde geriye iterken. "Konuşmuştuk ya seninle?" diye hatırlatmıştı soru sorar gibi bir tavırla.

Jimin ise yalandan somurtmuş ardından "Ne bileyim ben müneccim miyim?" diyip kıkırdamıştı karşılığında. Jungkook kendi kendine onun bu sevimli hallerine dayanmak için insan üstü bir çaba sarf ederken Yoongi ve Hoseok'un sesi çalınmıştı kulaklarına.

Jungkook korkulu gözlerini "Ben ödeyeceğim!" diye bağıran Yoongi'ye ve ona elinde cüzdanı ve çatık kaşlarıyla öldürücü bakışlar atan Hoseok'a çevirmiş ardından "Eyvah, kavga çıktı!" diye bağırmıştı elinden geldiğince dramatik olmaya çalışırken.

Jimin sevgilisinin bu komik haline gülerken çoktan Yoongi ve Hoseok'un yanına yaklaşmış ardından "Ne diye kavga ediyorsunuz ki en büyüğümüz Jin Hyung." diyip hınzır bakışlarını kenarda durup öylece onları izleyen Jin'e çevirmişti.

Jin abartılı mimikleriyle yerinden kalkmış "Ne yani? En büyüğün hesap ödemesi yazılı bir kanun mu?" diye söylenmişti. Jimin zavallı arkadaşının cümlelerine tezat bir şekilde cüzdanını arayışına kahkahalarla gülmeye başladığında diğerleri de daha fazla dayanamamış gülmeye başlamıştı.

Jungkook ise hesabı kimin ödeyeceğine dair ettikleri bu hararetli kavgayı fırsat bilmiş, kimselere çaktırmadan sinsice kasaya gitmiş, hesabı ödeyip dönmüştü bile. "Gülmeye arabada devam ederiz, haydi millet!" diye bağırıp restaurantın çıkışına doğru yürümeye başlamış, arkasından sevinçle seslenen Jin'in "Vay canına, sen mi ödedin?" sorusunu ve "Jimin gerçekten iyi bir tercih yapmışsın!" nidalarını yanıtsız bırakmış, arabaya gidene kadar kendi kendine gülümsemişti.

Sonunda Jungkook'un sabahtan beri beklediği an geldiğinde "Yaşasın!" diye şakımıştı ellerini birbirine çarparken. "İşte korku evine geldik!"

Jimin sevgilisinin bu hevesli haline gülerken Yoongi'nin yanında ifadesiz bir yüzle dikilen Hoseok'a çevirmişti bakışlarını. "Hyung, içeride iyi olacağına emin misin?"

Hoseok minik arkadaşının bu endişeli tavrına karşılık gülümsemiş "Evde artık gece lambası kullanmıyorum, bence güzel bir deneyim olabilir." diyip kaçamak bakışlarını kendisini gülümseyerek izleyen Yoongi'ye çevirmişti.

Yoongi ise bu küçük göz temasından aldığı kuvvetle "Merak etme, iş arkadaşın hemen yanıbaşında olacak." diye söze girmiş, yanında çoktan pembeleşen yanaklarıyla sessizce yürüyen Hoseok'un güzel yüzünün tadını çıkartmaya koyulmuştu. Sahiden flörtleşiyor olduklarına inanamıyordu ikisi de.

Sonunda koca binadan içeri girdiklerinde Namjoon gülen gözlerini Jin'e çevirmiş "Sakın kulağımın dibinde çığlık atma hyung." diye peşin peşin uyarmıştı "Vallahi veririm seni elektroşoklu canavarların eline."

Jimin onların bu tatlı atışmasına gülerken Taehyung usulca Jungkook'un koluna dokunmuş "İkinci kata çıkmamızı söylediler." diye lafa girmişti.

Taehyung'un talimatıyla hepsi üst kata çıkan merdivenleri tırmanmışlar, kapıda kendilerini karşılayan görevliyi selamlamışlardı.

Genç adam gülümseyen gözleriyle yavaş yavaş kuralları saymaya başlamıştı. "İçerideylen sizinle telefonla iletişim kuracağız arkadaşlar, görevleri telefondan vereceğiz o yüzden telefon çaldığında lütfen açın." diyip gülümsemiş "Korksanız bile." diye eklemişti.

Çocukların her biri başlarını senkronize bir şekilde aşağı yukarı sallarken adam kapıyı aralamış, konuşmaya devam etmişti. "İlk oda burası, şifreyi çözüp ikinci kapının kilidini açmanız gerek. Sonraki görevler için sizi arayacağız." diyip gülümsemiş, ardından eliyle içeri geçmelerini işaret ederken "İyi eğlenceler." demeyi ihmal etmemişti.

Sonunda her biri içeri girdiğinde kapı arkalarından kapanmış, Jimin titreyen ışığın altında bir aydınlanıp bir gözden kaybolan eşyaları incelerken "Sanırım bizim ev ahalisinden çığlık atmadan oyunu sonlandıran yalnızca ben olacağım." diyip gülümsemişti.

Diğerleri Jimin'in bu özgüvenli duruşuna karşılık kendi kendilerine homurdanıp ortamın o kadar da korkutucu olmadığını söylerken Jungkook eğilip yerde duran defteri almış ve incelemeye koyulmuştu. "Sanırım kayıp bir kızımız var." diye mırıldanmıştı sayfaları usulca çevirirken.

Bir anda kulaklarına çalınan gerilim dolu müziğe tok ve hırıltılı bir erkek sesi eklenmişti. Odanın içinde yankılanan sesin sahibi "Haklısın, kayıp bir kızın odasındasınız. Oyuncaklarını ve kitaplarını inceleyerek başına ne gelmiş olabileceğini bulmanız gerek." diye karşılık verdiğinde her biri tüylerinin diken diken oluşunu hissetmiş, fakat diğerlerine fark ettirmemek için odayı aramaya koyulmuştu.

Yoongi önündeki oyuncak dolu sandığı incelerken "Kapının şifresini çözebileceğimiz bir ipucu olmalı." diye mırıldanmıştı.

Jin homurdanarak "Müzik beni o kadar geriyor ki kafam çalışmıyor resmen!" diye söylenmişti. Namjoon ise onun bu haline gülümserken "Hyung içinden başka bir şarkı mırıldan." diyip kitaplığı kurcalamaya devam etmiş, çok geçmeden bir sevinç çığlığı atmıştı. "Bir kitap buldum, bazı sayfa numaraları yuvarlak içine alınmış!"

Yoongi elindeki küpü sallarken "Bunun da altında 15 yazıyor." diye mırıldanmış ardından küpü de yanına alıp diğerleri gibi kitabı incelemek için Namjoon'un yanına gitmişti. Hoseok'un omzunun üzerinden başını uzatırken "Benim elimdeki küpte 'A' harfi var." diye mırıldanmış, ardından kitabın kapağını görmek için biraz daha uzanmıştı.

Hoseok kendi kendini kalp atışının tek sebebinin Yoongi ile bu derece yakın durmaları değil de yaşadığı gerginlik dolu anlar olduğuna ikna etmeye çalışırken Jungkook araya girmiş, "Bence harfler sayıları hangi sırayla yazmamız gerektiğine dair bir işaret." diye mırıldanmıştı. "Küpün harfi A ve altında 15 yazıyor değil mi?" diyip Yoongi'ye döndüğünde Yoongi başını aşağı yukarı sallamış, ardından konuşmaya o da katılmıştı. "Yani önce 15 yazacağız." diye mırıldanmıştı.

Namjoon ve Jin hala kitabı incelerken Hoseok kaşlarını çatmış ve "Şu müziğin arasında gelen ürkütücü kahkahalar hiç yardımcı olmuyor." diye homurdanmış, o sırada omzunda Yoongi'nin ince uzun parmaklarını hissetmişti. Ona destek olmaya çalışıyordu değil mi? Hoseok şimdiden rahatlamış hissediyordu.

O sırada uzun süredir sessizliğini koruyan Jimin "Bir saniye..." diyip kitabı Jin ve Namjoon'un elinden almış ve incelemeye koyulmuştu. "Kitabın bölümleri var mı?" diye sormuştu sayfaları karıştırırken. Taehyung "Var var, 18 bölüm vardı." diye mırıldanmış. Jimin ise gülümseyerek "Tamamdır bu iş!" diye şakımıştı "Yani umarım..."

Jungkook sevgilisinin sesindeki bu değişime kendi kendine gülümsemiş, ardından ona biraz daha yaklaşıp "Zeki sevgilim benim." diye mırıldanmıştı saçlarına bir öpücük kondururken.

Jimin bu iltifatla gülümsemiş ardından başını hızlıca Jungkook'un omzuna yaslayıp çok geçmeden doğrulmuştu. Karamel saçlı tüm dikkatini tekrar kitaba yöneltmiş ve "Sayfa 13 kitabın ikinci bölümünde." diyip sayfaları kurcalamaya devam etmişti. "İkinci bölümün adı ise Delilik..."

Taehyung kendi kendine "Bu aynı zamanda kızın başına gelenler hakkında bir ipucu olabilir." diye mırıldanmış ardından diğerleri onu onaylarken o yanıp sönen ışığın altında bir aydınlanıp bir kararan odayı incelemeye devam etmişti.

Jungkook başını Jimin'in omzuna yaslamış "O zaman önce 15 yazıyoruz, peki diğer sayfanın ait olduğu başlık neymiş?" diye sormuştu merakla Jimin'in sayfaları çevirmesine yardım ederken. "İşte burda! Sayfa 56, bölüm adı Karanlık." diye mırıldanmıştı Jimin.

Namjoon koşarak kapıya gitmiş diğerlerinin duyacağı bir sesle "O halde önce 15, sonra 13 sonra da 56 yazacağız değil mi?" diye sormuştu şifreyi tuşlarken. Kapı büyük bir gürültüyle açıldığında Hoseok oyuna başladıklar andan itibaren yanından ayrılmayan Yoongi'ye biraz daha yaklaşmış "İlerlemesek keşke..." diye mırıldanmıştı.

Yoongi onun bu sevimli haline, yavru köpek bakışlarına ve büzdüğü dudaklarına bakarken gülümsemesine hakim olamamış, istemsizce ellerini kavramıştı "Arkada kalamazsın, hadi gel."

Hoseok bir anlığına karanlık odayı, karşısına çıkabilecek korkutucu adamları ve çalmayı bir türlü kesmeyen o korkutucu müziği unutmuş, gözlerini kendisinin ellerine kenetlenen o güzel ellerden alamaz olmuştu.

Duvarında fosforlu boyayla çizilmiş korkutucu çizimlerin bulunduğu dar ve karanlık koridoru başlarına bir şey gelmeden geçtikleri için sevinirlerken birinin kahkahası ilişmişti kulaklarına. Genç bir kızın kahkahasına benziyordu ve hoparlörden değil de odanın içinden geliyor gibi hissetmişti her biri. Hoseok korkuyla Yoongi'nin eline daha da sıkı sarıldığının farkında bile değilken "Kız odanın içinde." diye mırıldanmıştı. "Ben gelmesem mi?"

Jin onun bu haline gülerken "Hoseok bu gerçek bir korku filmi olsa ilk sen ölürdün biliyorsun değil mi?" diyip havalı olduğunu düşündüğü için gürültülü bir kahkaha atmış, fakat odanın kapısından uzanıp ellerini tutan beyaz elbisesi kan ve kir ile kaplı kızı görünce kahkahası kulakları sağır edecek bir çığlığa dönüşmüştü. İşin kötü tarafı diğerlerinin bir anlık bir refleksle attıkları çığlıklarının yerini kahkahalar almıştı.

Jin kendi kendine homurdanırken "Ne yapayım korktum bir an!" diye söylenmiş, Hoseok dayanamayıp "İlk ben ölürdüm, ikinci olarak da sen Jin." diyip kıkırdamıştı.

Jimin onların bu haline kahkahalarla gülerken Jungkook "Hiç istemiyorsunuz biliyorum ama ilerlememiz gerek." dyip gülümsemişti.

Taehyung odanın loş ışığının aydınlattığı koridorda Jin ve Hoseok'un korku dolu yüzlerine bakıp "Yoksa sonsuza kadar burada kalırız bak, siz bilirsiniz." dediğinde Jin eliyle kapıyı işaret etmiş "Buyrun beyefendi, siz önden." diyip gülümsemişti "Ben asla önden gitmem artık!"

Taehyung Jin'in bu haline gülerken "Pekala pekala!" diyip başını odadan içeri uzatmış "Odada kimse yok ki, kız gitmiş." diye mırıldanmıştı. Kızın gittiğini duyan Jimin merakla odanın içine girerken Jungkook'u da yanında sürüklemiş ardından odayı incelerken bıkkınlıkla nefesini dışarı vermişti "Yine sayılarla uğraşacağız."

Diğerleri de odanın güvenli olduğuna kanaat getirirken hepsi birer birer içeri girmiş, Hoseok yere sürüye sürüye attığı adımlarıyla Yoongi'nin hemen arkasında girmişti odaya. Artık el ele tutuşmuyorlardı çünkü Hoseok ellerinin terlemeye başladığını hissedip bir bahaneyle çekivermişti ellerini ondan.

Hepsi odaya girdiğinde bulundukları odanın demir kapısı aniden ve büyük bir gürültüyle kapandığında Hoseok yerinden sıçramış, tıpkı az önceki gibi biraz daha yanaşmıştı "Ee bu sefer nasıl çözeceğiz şifreyi?" diye soran Yoongi'nin yanına.

Tam o anda odanın ışıkları bir anda kapanmış, odanın içine nerden geldiklerini anlamadıkları uzun boylu iki adam girmişti.

Gerçi bu adamların neye benzediğini anlamak oldukça güçtü. Üzerlerinde pelerine benzeyen siyah kıyafetler, yüzlerinde korkutucu maskeler, ellerinde ise elektrik yayıyor gibi görünen aletler vardı ve bu zavallı Hoseok'un sabahtan beri sahip çıkmak için insan üstü bir çaba sarf ettiği aklını başından almaya yeter de artardı.

Herkes gibi Hoseok da üzerlerine gelen adamlardan kaçarken kendini daha fazla tutamamış, aralarından bazılarının da çığlık atmasından güç alarak daha önce hiç bağırmadığı kadar yüksek sesle bağırmaya başlamıştı. "Annecim! Yardım edin üzerime geliyor!"

Zavallı o kadar çok korkmuştu ki bir yanıp bir sönen ışık yüzünden yanı başında duran sandalyeyi görmemiş, korkudan titreyen bacaklarının etkisiyle bir anda kendini yerde bulmuştu. "Ah! Kafam!"

Maskeli adamlar o kargaşada odadan çıkarken ışıklar tekrar kapanmış, müzik git gide yükselmişti. Zavallı Hoseok hala yerde otururken Namjoon kendi kendine "Bir kişi eksiğiz, Hoseok nerde?" diye endişeyle bağırmıştı.

O sırada Yoongi çoktan yüzünü karanlıkta pek de seçemediği Hoseok'un yanına gitmiş, çömelip ellerini uzatmıştı. "Hadi kalk bakalım, başın iyi mi?"

Hoseok gürültü ve çarpmanın etkisiyle sızlayan başını yüzünden gelenin kim olduğunu anlayamamış, harcaya harcaya bir hal olduğu karizmasını kurtarmak adına "Beyaz atlı prensim mi geldi?" diye sormuştu flörtöz bir ses tonuyla. Yoongi onun bu sorusuna karşılık kendi kendine gülümsemiş "Ben geldim..." diye mırıldanmıştı. Hoseok kendi kendine "Daha iyi ya..." diye mırıldanmıştı Yoongi'nin kendini duyabileceğinden bi haber.

O sırada odada yankılanan müzik azalmaya başlamış, içirdeki telefon herkesi yerinden sıçratacak kadar gürültülü bir biçimde çalmaya başlamıştı. Herkes bir diğerine telefona onun bakması gerektiğini söylerken Taehyung mızmızlanarak "Jimin baksın, hiç çığlık atmamakla övünen o değil miydi?" diye araya girmişti.

Jimin onun bu sevimli haline gülümserken karanlık odada etrafı elleriyle yoklaya yoklaya yolunu bulmaya çalışımış, "Azıcık cesur olun yahu!" diye söylenmişti gülerek.

Sonunda komodinin üstünde duran eski püskü telefonun ahizesini kulağına götürdüğünde istemsizce gerilmişti Jimin. Kendi kendine bunun yalnızca bir oyun olduğunu söyleyip duruyordu. Karşısındaki ses "Jimin..." diye mırıldandığında "Adımı az önce duymuş olmalı." diye düşünmüştü karamel saçlı. "Evet benim." diye yanıt vermişti karşılığında.

Telefonun öbür ucundaki ses karamel saçlıyı "Senin için bir görevim var." diye yanıtladığında Jimin sanki bir şeyler görebilmesi mümkünmüş gibi zifiri karanlıkta gözlerini gezdirmiş "Ne yapmam gerek?" diye sormuştu.

O sırada odada olduğunu fark etmedikleri bir geçitin kapısı açılmış, tünel loş, kırmızı bir ışıkla aydınlandığında az önceki kızın kahkahası yeniden kulaklarında yankılanmıştı. Jimin yavaşça yutkunduktan sonra "Oradan geçmemi mi istiyorsun?" diye sormuştu endişeyle "Bak karşıma biri çıkarsa onu döverim."

Karşı taraf ürkütücü bir kahkaha attığınde Jimin bakışlarını tekrar odada görebildiği tek yer olan loş ışıklı geçite çevirmiş, karşısındaki adamın telefonu çoktan kapattığını anladığında ise "Pekala..." diye mırıldanmıştı "Sanırım yalnızca benim gitmemi istiyorlar, hiçbir şey anlamadım."

Zavallı Jimin başına geleceklerden habersiz loş ışıklı, alçak tavanlı ve oldukça dar geçide arkadaşlarının dikkatli olmasını tembihleyen seslerinden git gide uzaklaşarak ilk adımını attığında ışık yine yanıp sönmeye başlamış, az önceki genç kızın kahkahası yeniden duyulmuştu "Beni bulamazsın ben istemezsem."

Tekrarlanıp duran bu fısıltı tüylerini diken diken ederken Jimin arkadan gelen çığlıklardan çocukları yine korkutmaya geldiklerini anlamış, içlerinden birinin, Hoseok'un "Jimin bul şu kızı!" diye bağırışını işitmişti.

Her ne kadar oyunun başından beri ilk defa ürperdiğini hissetse de oyunu tamamlayacak kişinin kendisi olması ona anlam veremediği bir güç vermiş, titreyen bacaklarına rağmen yürümeye devam etmişti. Ne diye bu kadar gerildiğini bile bilmiyordu. Ellerini üzerindeki salaş gömleğin ceplerine sokmuş, parmakları küçük kutuyu bulduğunda derin bir nefes almıştı. "Hala burda, güzel."

Dar geçitin sonuna geldiğini gördüğünde kendi kendine "Sonunda!" diye söylenmiş, arkasına, uzun geçitin başına dönüp şöyle bir bakmıştı. Gelen giden olmadığı için sevinirken bir anda kolunda hissettiği ellerle bugün ilk kez çığlık atmıştı zavallıcık.

Adamın elleri zavallı karamel saçlının narin kollarını sıkıca tutup onu kan kırmızısı duvarlarında korkunç fotoğraflar olan, yerde korkunç suratlı, pek de sevimli sayılamayacak sayısız oyuncak bebeğin olduğu odaya çektiğinde Jimin "Beni bırak!" diye bağırmış. Kurtulmak için debelenmeye başlamıştı.

Bu saçma korku evi oyunu onu sandığından daha fazla germeye başlamıştı ve bu zavallının hiç hoşuna gitmiyordu.

Kendisini tutan maskeli adamla boğuştuğu sırada odadan içeri girmeye başlayan diğer adamları gördüğünde Jimin kendi kendine ne olduğunu anlamaya çalışmış, kollarında kendini bir o yana bir bu yana salladığı adamın gözlerini görmeye çalışmıştı "Neler oluyor? Bunun oyunun bir parçası olduğuna emin misiniz? Arkadaşlarım nerede?" diye sormuştu titreyen sesiyle. "Bu bir oyun, Jimin. Kendine gel." diye geçirmişti içinden.

Kollarında mahsur kaldığı adam sonunda Jimin'in sakinleştiğini görüp geri çekildiğinde cebinden bir kutu çıkartmış, tek dizinin üzerine çöküp kutuyu ona uzatmıştı.

Jimin kendi kendine odada öylece dikilen, yüzleri gözükmeyen adamlara şöyle bir baktıktan sonra bakışlarını tekrar kutuya çevirmiş "Çıkış anahtarı bunun içinde mi?" diye sormuştu titreyen elleri kutuya uzanırken.

Jimin sonunda oyunu bitireceği için heveslenirken gerginliğini yavaş yavaş üzerinden atmış olmasına rağmen hala titreyen nefesiyle "Pekala" diye mırıldanmış. Siyah kadife kaplı dikdörtgen kutunun kapağını yavaşça kaldırmıştı.

Gördüklerini algılaması biraz vakit almış, zavallı Jimin kendi kendine "Anlamıyorum..." diye mırıldanmıştı. "Burada anahtar yok, iki yüzük var ve..."

Gözleri kutunun içindeki nota takıldığında sesli bir şekilde okumaya başlamıştı Jimin "Karşındaki adamın maskesinden kurtul."

Jimin kendisinden isteneni vakit kaybetmeden yapmak için hala yerde, tek dizinin üzerinde duran adamın maskesine uzanmıştı. Maske henüz tamamen kalkmadan bile anlamıştı gördüğü dudakların Jungkook'a ait olduğunu.

Kendi kendine şaşkınlıkla "Jungkook..." diye mırıldandığında Jungkook yüzündeki maskeyi ellerini Jimin'in ellerinin üzerine koyup tamamen çıkartmış ve masumca mırıldanmıştı "Jimin..."

Jimin olanları anlamakta hala güçlük çekerken "Bu yüzükler, sen... Neler oluyor?" diye mırıldanmıştı kendi kendine. Kesinlikle bir şeyler oluyordu ve bu Jimin'in tahmin ettiği şeyse burada her an düşüp bayılabileceğinden korkuyordu zavallı.

Jungkook gülümseyerek Jimin'in ellerini tuttuğunda etraflarında bir halka oluşturmuş olan maskeli adamlar maskelerini indirmiş, Jimin her birinin yüzündeki gülümsemeyi izlerken "Demek sizin de haberiniz vardı." diyip gülümsemişti.

Jin "Tabii ki haberimiz vardı küçük şapşal." dediğinde Taehyung gülümseyerek araya girmiş "Tabii Hoseok Hyung'un düşmesi planda yoktu." diyip herkesin kahkaha atmasına sebep olmuştu.

Jungkook gülümseyen gözlerle sevgilisinin kahkahasını, gülünce hepten kısılan gözlerini ve pembeleşen yanaklarını izlerken hafifçe öksürmüş "Jimin..." diye mırıldanmıştı tekrar.
"Tepkilerine bakılırsa bunu beklemiyordun." diye devam etmişti sözlerine.

"Sana bu kadar aşıkken seninle hayatımı birleştirmek isteyeceğimi nasıl aklına getirmezsin bilmiyorum ama, anladığından yeterince emin olmak adına bu isteğimi sana sesli bir şekilde dile getirmek istiyorum." diyip sakince ayağa kalkmış, Jimin'in elindeki kutuya uzanmıştı.

"Bu kutunun içinde bir anahtar olup olmadığını sorarken aslında haklıydın sevgilim." diyip çoktan dolan gözleriyle karşısında öylece duran sevgilisinin dağılmış saçlarını hafifçe yüzünden uzaklaştırmış, gözünden akan bir damla yaşı usulca silmişti elinin tersiyle.

"Bu kutunun içinde sonsuz mutluluğumuzun anahtarları var güzelim." diye mırıldanmıştı kadife sesli. Gözlerini bir saniye bile olsun Jimin'in güzel gözlerinden ayırmamıştı ama, diğerlerinin de ağlamaya başladığını çekip durdukları burunlarından anlamıştı zeytin gözlü.

"Hayatım boyunca birçok kez hiç tanımadığım numaralardan arandım ya da mesaj aldım Jimin." diyip gülümsemiş ardından galaksileri sakladığı gözlerini sevgilisinin masum yüzünde dolaştırmıştı "Fakat bu mesajlardan birinin hayatımı değiştireceğini hiç düşünmemiştim." diyip sevgilisinin yumuşak, narin ellerini kavramıştı sıkıca.

"Hayatımın geri kalanını senin yanında, içime huzuru eken sabahlara uyanarak geçirmek istiyorum sevgilim." diye mırıldanmıştı Jungkook usulca. "Seninle yaşlanmak istiyorum Jimin." diye fısıldamıştı alnını güzel gözlerinden ardı ardına yaşlar akan Jimin'in alnına yaslarken. Ardından derin bir nefes alıp geri çekilmişti hayatlarını eşsiz kılacak o mühim soruyu sormak için.

Zeytin gözler odada kısaca bir tur attıktan sonra tekrar karamel saçlının gözlerini bulmuş, Jungkook gülümseyen gözlerle sevgilisinin güzelliğini aklına kazımak istercesine izlemişti bir süre. "Park Jimin, ömrüne ömrümü katmama, dünyanın en mutlu adamı olmama izin verir misin?" diye mırıldanmıştı kadife sesiyle.

Jimin dakikalardır durmak bilmeyen mutluluk göz yaşlarını elinin tersiyle sildikten sonra ellerini cebine atmış, kırmızı, küçük bir kutu çıkartmış, ardından gülümseyerek "Başına bir şey gelir diye korktuğumdan günlerdir yanımdan ayırmıyorum." diyip kutunun kapağını usulca kaldırıp ikisi için aldığı yüzükleri göstermişti. "Planımı bozarlar diye de çocuklara söylemeye korkmuştum." diye mırıldanmıştı kaçamak bakışlarını arkadaşlarının üzerinde gezdirirken.

Jungkook bu tatlı tesadüf karşısında göz yaşlarını daha fazla tutamamış, sonunda serbest bırakmıştı. Diğerleri ise böyle bir tesadüfe şaşırmaktan Jimin'e onlardan habersiz bir plan yaptığı için kızmayı unutmuşlardı bile.

Arkadaşlarının şaşkınlık nidaları arasında gülümseyerek sevgilisine dönmüştü Jimin "Yani, bu benim cevabım 'evet' demek oluyor." diyip gülümsemiş, sevgilisinin pamuk yanaklarından süzülen inci tanelerini usulca okşamıştı. "Umarım senin cevabın da 'evet' olur." diye mırıldanmış ardından hafifçe boğazını temizlemişti karamel saçlı.

Ellerini sevgilisinin kolundaki köpekbalığı dövmesinde dolaştırırken "Ömrümün sonuna kadar beni 'bebek köpekbalığı' diye çağırmanı istiyorum Jungkook. Kalp atışlarını dinleyerek uyuduğum sabahlara seni öperek uyandırdığımda attığın minik kahkahaları duyarak uyanmak istiyorum." diye mırıldanmış ardından sevgilisinin koyu kahve saçlarını okşamış, gözlerinin tam içine bakmıştı. "Gözlerimi kapattığımda gördüğüm son yüzün seninki olmasını istiyorum, tıpkı gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm yüzün seninki olmasını istediğim gibi."

Jungkook daha fazla ağlamamak için dudaklarını ısırırken başını aşağı yukarı salladığında Jimin'in de gözyaşlarıyla ıslanan dudakları hafifçe kıvrılmış, "Bana dünyanın yaşanılır bir yer olduğunu kanıtladığın için teşekkür ederim sevgilim." diye mırıldanmıştı.

Ellerini boynundan hiç çıkartmadığı, Jungkook'un hem kendine hem de ona aldığı kolyenin ucunda sallanan, rengarenk yansımaları olan taşa götürmüş "Gökyüzümde sonsuza dek renklerini görmek istiyorum sevgilim." diye mırıldanmıştı.

Çok geçmeden Jungkook sevgilisinin ellerini ellerinin arasına aldığında bir süre birbirlerinin gözlerinin içinde kaybolmuşlar ardından sanki sözleşmişler gibi aynı anda aynı soruyu sormuşlardı.

"Benimle evlenir misin?"

-
4534 kelimelik padişah fermanı gibi bir bölümün sonuna geldik, hepinizi tebrik ederim! Bölümde bol bol sope vardı, canlarım benim. Sonunda sahne ışıklarını yine Jikook'a çevirsek de herkes sope'un nasıl tatlı olduğu konusunda hemfikirdir umarım.

Bu arada korku evinde düşüp kafasını çarpan sakar gerçek hayatta tanıdığım biri, kendisi görmeyecek ama burdan ona teşekkür ediyorum o muhteşem dakikalar için.

Umarım bölümü sevmişsinizdir. Her ne kadar bu hikaye ile vedalaşmak istemesem de yavaş finale yaklaştığımızın haberini vermem gerek.

Sizleri çok seviyorum, sonraki bölüme kadar gelip geçerken yıldızı turuncuya boyamayı unutmayın olur mu?

Kendinize cici bakın! 💜

Continue Reading

You'll Also Like

28.3K 2.7K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
153K 16.2K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
12.1M 588K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
69.9K 5.3K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...