Tomurcuk Mahallesi| Tamamland...

By 1o1Hacker

1.3M 58K 14.6K

(Düzenlendi.) (Final.) Dram yok, üzülmek yok! Biz burada sadece gülüyoruz. Çıtır çerez, belki bir tutam da kl... More

1.Bölüm: 'Şarkılar ve Kitaplar'
2. Bölüm: 'Sır Dolu Kalp ve Yıllar'
3. Bölüm: 'Maç Günü'
4.Bölüm: 'Kıskançlık'
5.Bölüm, 'Yaşanması Gereken Aşk'
6. Bölüm: 'Gün'
7.Bölüm: 'İlk Kıskançlık Sinyalleri'
8.Bölüm: 'Kaçmak'
9.Bölüm: 'Tatlı Hisler ve Kabullenişler'
10. Bölüm: 'Güvenmek'
11. Bölüm: 'Yaralar'
12. Bölüm: 'Şah ve Mat'
13.Bölüm: 'Namuslu VS Hıyar Ağası'
14.Bölüm: 'Oyun'
15.Bölüm: 'Dosya Meselesi'
16.Bölüm: 'Mezarlık'
17.Bölüm: 'İddia'
18.Bölüm: 'Farketmek'
19.Bölüm: 'Koku'
20.Bölüm: 'Acı'
21.Bölüm: 'Mutluluk'
22.Bölüm: 'Hastane'
23.Bölüm: 'Aptal Aşık Irmak'
24.Bölüm: 'Yeni Kiracı'
25.Bölüm: 'Bir Aşk Yolculuğu'
26.Bölüm, 'Bir Takım Konuşmalar'
27.Bölüm, 'Tayfa ve tatil'
28.Bölüm: 'Aşıklar Cenneti'
30.Bölüm: 'Yeni Aşk Sinyalleri'
31.Bölüm: 'Tanışma'
32.Bölüm: 'Yuvadan Uçan İlk Kuşlar'
33.Bölüm: 'İlk'
34.Bölüm: 'İsteme'
35.Bölüm: 'Ayrılık Rüzgarı'
36.Bölüm: 'Geçmişin İzleri'
37.Bölüm: 'Tatlı Tesadüfler'
38.Bölüm: 'Hasret Gidermek'
39.Bölüm: 'Seher ve Demir'
40.Bölüm: 'Yiğit ve Afife'
41.Bölüm: 'Irmak ve Aras'
42.Bölüm: 'Piknik'
43.Bölüm: 'Piknik 2'
44.Bölüm: 'Mektup'
45.Bölüm: 'Acıyla Yaşamak'
46.Bölüm: 'Misafir'
47.Bölüm: 'Hasret Bitti'
48.Bölüm: 'Hakan ve Tuğçe'
49.Bölüm: 'Oraya Bakma'
50.Bölüm: 'Hıyar Ağası & Namuslu vs Adalet'
51.Bölüm: 'Irmak ve Ders'
52.Bölüm: 'İsabetli Atışlar'
53.Bölüm: 'Kıskançlık ve Kafa Karışıklıkları'
54.Bölüm: 'Geçmişten Biri'
55.Bölüm: 'Tomurcuk Usulü Misafirperverlik'
56.Bölüm: 'T-shirt Meselesi'
57.Bölüm: 'Mahsur Kalmak'
58.Bölüm: 'Kaçak Savaşçılar A. ve Y.'
59.Bölüm: 'Balık'
60.Bölüm: 'Kaliteli Bir Gün'
61.Bölüm: 'Plaj'
62.Bölüm: 'Delikanlı Afife ve Prenses Yiğit'
63.Bölüm: 'Tomurcuk Çiftleri'
Parodilerden (1)
64.Bölüm: 'Acemi Aşık Afife'
65.Bölüm: 'Konser Çıkışı'
66.Bölüm: 'Zaman'
67.Bölüm: 'İlaçlar'
68. Bölüm: 'Yanlış Zaman, Doğru İnsan'
Özel Bölüm
69. Bölüm: 'Düğün'
70. Bölüm: 'Gizli Kapaklı İşler'
71. Bölüm: 'Ateş Bacayı Sardı'
72. Bölüm: 'İsteme'
73. Bölüm: 'İkinci Şans, İkinci Bahar'
74. Bölüm: 'Mutluluk'
75. Bölüm 'En Güzen Final'
Tribün Bekçisi •22 Numara•

29.Bölüm: 'Bahçe'

17.8K 749 173
By 1o1Hacker

🎶Halil Sezai/Sonbahar🎶

İyi okumalar...

29.Bölüm, 'Bahçe'

Kapüşonlu sweatimi ve eşofmanımı giydikten sonra, Zehra ninenin verdiği eşarbı başıma bağladım. Bugün cümbür cemaat şeftali bahçesine gidiyorduk, şeftali toplayacaktık ve bana sıkıntı çıkarmayacak, rahat edebileceğim kıyafetler giymiştim. Kızların hepsi bu şekilde giyinmişti aslında. Bağ, bahçe gibi yerlere gidildiğinde olabildiğince kapalı ve açık renkler giyinmemiz gerekiyordu çünkü. Kene gibi zararlı böceklerden korunmamız için. Küçücük boyu var türlü türlü huyu vardı resmen, kene hafife alıncak bir şey değildi. Özellikle bizim ülkemizde daha yaygınken. Ölümcül bir hastalığa bile neden oluyordu.

...

Demir abi ve Faruk abinin çıktığı ağacın altında, Asuman abla, Seher ve Ben büyükçe bir tente germiştik, şeftalilerin yere düşmemesi için. Ama benim gözüm az ilerdeki Emirhan abi ve Aras'ın olduğu ağaçtaydı ve onları izleyen kızlarda. Daha doğrusu sevdiceğimi izleyen kızlarda. Özellikle siyah saçlı kızdan fena huylanmıştım. Sürekli Aras'a bakıyordu, hoş olmayan bir şekilde.

"Kızlar siz ikiniz tutsanız örtüyü, ben de Güneş'e yardım etsem."

"Sırtında taş taşımıyor ya Irmak." Dedi alaycı bir şekilde Asu abla.

"Olsun olsun ben edeyim, yoksa buradan katil olarak döneceğim. Pardon, Güneş yorgunluktan ölecek, bende yardım etmediğim için katil konumunda oluyorum."

Asu abla ve Seher 'sen umutsuz vakasın, iflah olmazsın.' der gibi bakıyorlardı. Göz ucuyla Güneş'e baktılar maşallah kız adı gibiydi bayağı enerjik duruyordu ve çok memnundu halinden. Başlarını iki yana olumsuz bir şekilde sallayıp, sohbetlerine döndüler.

Örtünün tuttuğum ucunu Seher'e verdim ve Güneş'in yanına gittim. Tentenin bir ucundan tutan siyah saçlı kıza ölümcül bakışlar attım ama o sevdiceğime bakıyordu. Ben sana bilirdim ama! Tentenin bir ucundan da ben tuttum ve başımı kaldırıp, Aras'a baktım. Çok ciddi ve hayati bir iş yapıyormuş gibi görünüyordu. Kusursuz ve mükemmel görünüyordu.

"Dikkat et." Düşmesini ve ona zarar gelmesini istemiyordum, ki dikkatli davranıyordu zaten. Aras sesimi duyunca başını eğdi ve bana baktı. Aklıma ve kalbime zararlı bir şekilde gülümsedi. Benden içten bir şekilde ona gülümsedim.

"Ediyorum güzelim." Güneş ve Emirhan abi alttan alttan bu halimize sırıtıyorlardı. Aras ise Emirhan abiye ters ters bakıyordu.

"Ne bakıyorsun lan?"

"Dikkat et kardeşim." Aklınca bizimle dalga geçiyordu. Aras, Emirhan abiye şuradan inelim sana gösteririm ben bakışlarından attı.

"Öhhöm! Öhhöm!" Sahte bir öksürük sesi duyunca, kaşlarım çatıldı. Aras kızın baktığını farketmiş ve rahatsız olmuştu ama bir şey dememişti,beni gördüğünde ki rahatlama ve mutluluk bu durumu destekliyor. Ayrıca ben çok iyi bir kız olduğum için, bu arkadaşı düşünüyorum.

"İyi misin Yell- pardon arkadaşım? İyi değilsen gidip su iç, dinlen falan, gelmene hiç gerek yok yani. Biz gittikten sonra doya doya gelir yaparsın buradaki işleri." Kız çatık kaşlarla baktıktan sonra, boğazını temizledi ve tenteyi daha sıkı tutmaya başladı. Benim olmayan duaya amin deme çabaları.

"Gerek yok, iyiyim ben." Kız beni umursamayıp, Aras'a bakmaya devam edince bende kayış koptu. Hoş olmayan bir şekilde bakıyordu.

"Boynun tutulacak arkadaşım, çok bakma yukarı istersen!" Güneş'in de sinir olduğu belliydi, çünkü bizi izlerken çok eğleniyordu. Tabi yukarıda sırıtarak bizi izleyen Aras da. Sadaka dağıtır gibi, tebessüm dağıtıyor resmen etrafa! Ben sana sorarım bunu Aras bey.

"Boynumun ağrıyıp, ağrımaması beni ilgilendirir. Ayrıca sende o burnuna dikkat et, fazla sokuyorsun. Arkadaşım." Anan.

"Haddini aşarcasına baktığın kişide, kişilerde beni ilgilendirir." Sadece benim sevdiceğime değil, abilerime de hoş olmayan bir şekilde bakmıştı bu yelloz.

"Pardon da sana ne oluyor? Sen kimsin? O bir şey demiyor, seni mi kastı?" Tam burada kayış bende koptu! Bu kız Aras'ın bana olan bakışlarını da mı anlamadı? Gerçi o kadar zeki olduğunu sanmıyordum. Kıza biraz yaklaşıp, tıslarcasına, sadece onun duyabileceği bir şekilde yüzüne doğru konuştum.

"Sevgilisiyim, sevdiği kızım, geleceğiyim.  Daha sayayım mı?" Kızın gözlerindeki şaşkınlık ve bozgunluk görülmeye değerdi. E, mal olunca tabi.

Tamam diyelim ki sevgilisi yok. Sen yinede ona öküzün trene baktığı gibi bakamazsın ki. Hiç bir erkeğe bakamazsın! Bir erkek tanımadığı bir kıza 'o şekilde' bakınca şerefsizlik oluyor, bu doğru. Peki bir kız tanımadığı bir erkeğe aynı şekilde bakınca hoşlanmak, sevmek mi oluyor?

Eşitlik sadece kanunlarda, yasalarda değil, insanların düşüncelerinde de olur. Yani demek istediğim bu durumun cinsiyet ile alakası yoktur, bunun adı, öyle ya da böyle her şekilde karaktersizliktir bana göre. Ben sadece olaya farklı bir yönden bakmaya çalışıyordum.

"Güzelim, gel bir su içelim istersen. Sen de susamuşsındır." Sinirle siyah saçlı kıza bakarken, ağaçtan ne zaman indiğini bile fatketmediğim Aras'ın sesini duymamla ona döndüm. Kız hala sevdiceğime bakarken, gözüne sokarcasına Aras'ın elini tuttum ve çeşmenin olduğu yere çekiştirdim. Emirhan abi de, Güneş ile bu ağaçtaki şeftaliler bitince, başka bir ağaca geçmişti.

Aras zaten kıza bakmıyordu, keyifle bana bakıyordu. Rezil olmayacağımı ve ayıp olacağını bilmesem gösterirdim ben o kıza. Seviyesizleşmemeye çalışıyordum fakat gönüldü bu. Öyle ki şu an gidip onu parçalamak istiyordum!

"Kıskandın mı sen Bücürüm?"

"Bu da sorumu Aras? Tabii ki de kıskandım. Bura kalabalık olmasa ben o şıllığa bilirdim de, neyse!" Aras erkeksi bir kahkaha attığında, en ölümcül bakışlarımı attım. Ortalık terörist gibi, hemcinsim kaynıyor be adam.

"Ölürüyorum sana." Hem ne kadar içim gitse de, 'Bende! Bende!' diye bağırmak istesem de, sinirliydim ve de utanmıştım.

Buraya gelirken, getirdiğimiz piknik sepetinin içinden, bir bardak çıkardım ve çeşmeden su doldurup Aras'a uzattım.

"Önce sen iç."

Aras'ı ikiletmeden, bardağı kafama diktim. Çeşmeden tekrar su doldurup Aras'a uzattım. Gülümseyip, bardağı bırakmama izin vermeden, elimin üstüne elini koyarak bardağı tuttu ve kafasına dikti. Dolaylı yoldan ilk kiss gitmişti.

Su içerken bile bir yunan tanrısını andırıyordu. Ya da ben çok içselleştiriyordum. Adem elman olayım be yiğidim. Tescilli sapığın olarak terfi etmiş bulunmaktayım, vatana millete hayırlı uğurlu olsun.

Aras muzip bir ifadeyle gülümseyerek, bardağı ve elimi özgür bıraktığında hâlâ hayran bir şekilde onu izliyordum. Hadi ama! Bırakın böyle şeyleri ben abimler dışında erkeklerle bile konuşurken geriliyordum, ki konuşmama da izin vermiyorlardı ya zaten. İki karış açık ağzımı parmağı ile kapatıp, kıkırdadı. Aras başını kaldırıp, çevresine baktı ve ben ne olduğunu anlamadan, elini ağzıma kapatıp, çeşmenin arkasına çekti. Çeşme basit taş bir yapıttı ve bir duvar parçasını andırıyordu.

"Ne yapıyorsun?" Neden fısıldadığım hakkında gram fikrim yoktu. Sevdiceğim, kollarını belime dolayıp, başını boynuma gömdü, derin bir nefes alıp, burnunu boynumda gezdirdi ve her zaman yaptığı gibi narin bir şekilde öptü. Yumuşacık saçları ve sıcak nefesi huylanmama neden oluyordu.

"Beni delirtiyorsun. Öyle durunca, daha güzel oluyorsun ve sürekli seni öpmek, sana sarılmak istiyorum ama bir yandan da kıyamıyorum. Bir saniye bile bırakasım gelmiyor. Bakmadan duramıyorum. Yani ben de akıl makıl kalmadı güzelim." Ben sanki çok akıllıyım. Üç gram uçuk bir aklım vardı, onu da senin yolunda en ön cephede feda ettim ya zaten.

Aras kollarını gevşetip, boynumun diğer tarafını da aynı şekilde öptü. Boynuma cidden deli oluyordu, beraber bir yere gittiğimiz zamanlar elimi de tutuyordu ama en çok kolunu omzuma atıyordu? Neden mi? Boynumla o şekildeyken bile rahatlıkla uğraşabiliyordu çünkü. Fetişi mi vardı acaba? Sadece bana fetişi olduğu durumda bir sıkıntı yok.

"Yokluğumuzu farkedip huylanmasınlar."

"Bir şey olmaz."

"Nasıl bir şey olmaz? Yakalanırsak hadi?" Derin bir nefes alıp, başını kaldırmadığı boynuma iyice sokuldu ve çeneme yakın yerden hafifçe öptü. Dudaklarının kıvrıldığını hissedebiliyordum, çünkü hala boynumdan kafasını da, dudaklarını da çekmemişti.

"Hmm... En fazla evleniriz, sana soyadımı veririm ve benim olduğun resmiyete dökülmüş olur. Bende sonunda sana kavuşmuş olurum."

"Ha?" Evlenmek... Aras ile... Yani tabi gelecek düşünüyordum ama onun ağzından bir anda duyunca tuhaf hissetmiştim. Tuhaf değil ya da çok güzel hissetmiştim. Ama erkendi.

"Ne oldu? Beğenmedin mi? Aslında soyadım çok yakışıyor isminin yanına. Irmak Karaman... Bak çok güzel oldu. Hem o kadar bakmışım, kokunu solumuşum, öpmüşüm, sarılmışım. Başkasının, o bittiğim gözlerine göz ucuyla bile bakmasına izin verir miyim?" Son bir kez yanağımdan öptü ve geri çekildi. Muzip bir ifade ile gülümseyip, göz kırptı. Yanağımdan makas alıp, parmaklarını öptü.

"Neyse, bu konuları sonra uzun uzun konuşacağız nasıl olsa. Zamanı gelince." Bence de sonra konuşalım çünkü benimde nefes almaya ihtiyacım var.

≈Afife'den≈

Ağacın dalında oturmuş, şeftali yiyordum ve şu an bundan daha güzel bir şey yoktu benim için. Yiğit benden önce inmiş, dinleniyordu. Ağaca yaslanmış bir şekilde, başını geriye atmış, gözlerini kapatmıştı. Benden fazla yorulmuştu çünkü ben toplamaktan çok şeftali yemiştim ve onunla uğraşmıştım. Şu an ona karşı hissettiğim şey ise eminim sempatiden başka bir şey değildi. Dalda kalmış, şeftaliyi kopardım ve malum şahısa seslendim.

"Şşşştt aşağıdaki şahıs?" Gözlerini açıp, bıkkınca derin bir nefes alıp, bana döndü.

"Ne var ayaklı felaket?" Bana bu şekilde seslenmesine de alışmıştım. Bana böyle seslenmiyorsa işin içinde iş vardır. İsmimle de seslenirdi ama genelde abimlerin yanında.

"Şurda bir tane kalmış da bunuda sen ye bari, yoksa biliyorsun sana vermezdim. Bir taneyi yesem ne olur, yemesem ne olur?" Şeftaliyi ona doğru attığımda, çevik bir hareketle tuttu ve çarpık bir şekilde gülümsedi. Havalı duruyordu gıcık!

Gıcık mı? Hadi ama Afife! Sen bu çocuğa, dünyada görülmemiş, duyulmamış, lakaplar, hakaretler bulan insansın. Gıcık da ne demek? Vizyonsuzlaşma.

"Eyvallah." Dalın üstünde ayağa kalktım çünkü üstte 'beni ye!' diye bağıran bir şeftali vardı ve yemezsem arkamdan ağlayabilirdi. Yiğit'in dikkatli bir şekilde beni izlediğini hissedebiliyordum.

"Rahat dursana kızım! Düşeceksin şimdi!" Ayağa kalkmıştı. Benim için mi endişeleniyor o? Yoksa bana mı öyle geldi?

"Bir şey olm-Ah!" Bastığım dalın küçük ve dayanıksız olduğunu farketmemiştim ve basar basmaz dal kırılmıştı. Yiğit hızlıca ben yer ile buluşmadan, aramıza girip beni tuttu. Bir kolunu belimden ve bir kolunu da koltuk altımdan sarmıştı. Bende o anki korkuyla boynuna sarılmıştım. Sarılıyor gibi görünüyorduk ve yerde boylu boyunca uzanıyorduk.

Arkamda bir yere bakıp, ben ne olduğunu anlamadan, bulunduğumuz konumu değiştirdi ve iyice üzerime kapanıp, başımı göğsüne yasladı. Ben alttaydım o ise üzerimdeydi şu an. Şeftali kovası ve şeftaliler Yiğit'in üzerine düşmüştü. O kova yarısını  kadar doluydu ama. Sinekler gelmesin diye kapağınıda kapatmıştık.

"Ah!" Kova dolu olduğu için canı acımıştı galiba. Beni korumak için mi yaptı? Parfümü bu kadar güzel miydi? Ben neden farketmedim? Daha önemli bir sorunumuz var aslında. Göğüs kafesimi kırmak istercesine, biri yumrukluyor ve dışarı çıkmak istiyordu sanki.

Yiğit üzerimden kalkıp, elini uzattı. Ben ise mal gibi eline bakıyordum. Emirhan abim, Faruk abi, Asuman abla ve Güneş de sesimize gelmişti, ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibi bir halleri vardı.

"İyi misin?"

"İ-iyiyim sağol." Elini tutup kalktığımda hala hissettiğim tuhaflığın etkisindeydim. Elleri ne soğuktu, ne sıcaktı. Tuttuğumda içimde bir şeyler hareketlenmeye başlamıştı. Hatta bir anlık kusma isteği bile  oluşmuştu. Heyecanlanmıştım.

"Ne oldu?" Endişeyle bana bakan abime gülümsedim.

"Ağaçtan düştüm de. Şey... Iıı... Yi-ğit sağolsun, tuttu..." Abim Yiğit'e şaşkınca baktı ve içten bir şekilde gülümseyip, bana döndü. Asuman abla ve Güneş'in imalı bakışlarını görmezden gelmeye çalışıyordum.

"Yürüyebilirsin değil mi? Bir yerin acıyor mu?"

"İyiyim abi sağol, yürüyebilirim. Şey... Ben eve gitsem sorun olur mu?"

"Götüreyim o zaman."

"Abi hiç gerek yok, ben kendim giderim."

"Ben götürürüm abi, evde işim vardı zaten." Bunu söylerken yüzünü buruşturmuştu ve eli sırtına gitmişti. Kova sırtına düştüğü için acıyor olmalıydı. İçimin acıdığını hissettim. Onunla beraber eve gitmek mi? Hadi ama senden kaçmaya çalışıyorum ben!

"Beraber gidebileceğinize emin misiniz?"

"Gideriz abi gideriz. Değil mi Ayak- Afife?" Son anda çevirmişti. Abimlerin yanında ismimle sesleniyordu çünkü.

"Ya ya gideriz tabi. Ne olacak sanki?" Yapmacık bir gülüş attığımda, herkesin tuhaf bakışına maruz kaldım. Emirhan abim 'öyle olsun bakalım' der gibi bakıp, yaptıkları işe geri döndüler. Asuman abla ve Güneş hala imalı bakışlar atıyordu.

"Gidelim o zaman."

"Gidelim bakalım."

Yiğit önden yürüdüğünde, giydiği t-shirtün sırt kısmında hafif bir leke vardı. Kan lekesiydi galiba. Acayip suçlu ve mahçup hissediyorum ama ben!

"Iıı... Şey... Tekrar sağol ve özür dilerim. Bir de sen iyi misin peki?" Salak! Cümleyi düzgün kuramamak da ne demek?! Burada senden bahsediyoruz.

"Özür dilenecek bir şey yok ve evet iyiyim." Evet evet aynen çok iyisin gerizekalı demek istesemde bu sefer sustum. Umarım bugünü unuturum da Yiğit'e gıcıklık yaparken aklıma gelmez.
...

Çekmeceleri ve evi bir saat boyunca kurcaladıktan sonra sargı bezi ve batikon bulmayı başarmıştım. Derin bir nefes alıp, Yiğit'in olduğu odanın kapısını çaldım. Sakin ol...

"Evet?"

"Müsait misin?"

"Müsaitim, gelebilirsin." Kapıyı yavaşça aralayıp, odaya girdim. Aynanın karşısında, sırtını dönmüş bir şekilde duruyordu. Canı çok yanmış olmalıydı. İçim acıdı nedense bir an.

"Ben sırtına bakacaktım." Şaşırmış bir şekilde ve tek kaşını kaldırarak bana baktı. Tek kaşımı kaldıramıyorum diye  bunu yüzüme vuruyor galiba!.

"Gerek yok, iyiyim ben." Göz devirip, bıkkınca ofladım. Şu atmosferden bir an önce kurtulmak istiyorum.

"Uğraştırma beni, sırtına bakayım, giderim. Tek başına yapamazsın." Pes edercesine nefesini verip, t-shirtini kaldırdı. Yarım daire şekline benzer bir yara yardı. Kova silindir olduğu içindi galiba.

"Kötü görünüyor bayağı. Hastaneye falan mı gitsek acaba?" Yaraya hafifçe dokunduğumda, birden irkildi.

"Hastaneyle falan hiç uğraşmayalım, mikrop kapmayacak şekilde sarsak yeter." Zehra ninenin verdiği eşarbı su ile ıslatıp, yarayı temizlemeye başladım. Sargı bezini yarayı kapatacak ve mikrop kapmayacak şekilde sarmaya başladım. Arkadan beline sarılıyormuş gibi görünüyordum ve şu an ikimizde gergindik. Yiğit'in vücudu kasılmıştı ve benimde nefeslerim sıklaşmıştı. Batikonu, sargı bezinin açılmaması için yapıştırdım. Umarım bunları yaparken canı yanmamıştır. Benim yüzümden bu durumdaydı zaten.

İşim bittiğinde t-shirtini indirdi ve bana döndü. Tuhaf bir bakışmadan sonra, gülümseyerek teşekkür kür etti. Tam odadan çıkacakken, aklıma gelen şeyi söyledim. Çünkü ben düşünmem genelde, aklıma geldiyse söylerim.

"Bu arada... Senin  zarar göreceğini bilseydim, düşmemek için daha dikkatli olurdum. Ben teşekkür ederim yani." İçten bir şekilde gülümsedim ve odadan çıktım.

Çok tuhaf bir gündü!

Düzenlendi.

Continue Reading

You'll Also Like

24.9K 2.3K 26
Han Jisung okulda zorbalık, evde ise şiddet gören bir çocuktu. Lee Minho ise okul sahibinin oğlu ve okulun popüler zorbazısıydı. Bir babasının onu...
721K 22.6K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
35K 2.5K 63
Kaçan kovalanır derler, adam kaçar da kadın kovalar mı sahiden? Doktor Bey, sen aşktan kaçamazsın ama o seni çok güzel kovalar. İstediğin kadar inkar...
357K 25.5K 62
✨#imtihan~1✨ ✨#gerçeksevgi~1✨ ✨#helalim~1✨ ✨#helalaşk~2~✨ Kapının açılma sesini duymamla başımı eğdim. Bir küfür duyunca kaşlarım çatıldı istemsizce...