İki ay geçmişti.
Annemi kaybedişimin üzerinden, sadece iki ay geçmişti.
Bu iki ay beni oldukça değiştirmiş, hayata bambaşka bakmamı sağlamıştı. Ölüm vardı bir kere. Bugün gördüğünü yarın görememek vardı.
Hayat boş kaprisler ve saçma kalp kırıklıkları için uygun bir yer değildi.
Buna uygun yaşamaya çalışıyor, hayatımın her anında bu gerçekliğin yüzüme vurmasını sağlıyordum.
Ben sağlıyordum ama, ailemin geri kalanının bunu sağlayabildiğinden emin değildim.
Babam kendini toparlayabilmek adına ülke dışına çıkmış, Giselle'de Cambridge'e gitmişti. Yalnızdım. Yapayalnız.
Oysa ki bizim birbirimize kenetlenmemiz gerekti.
Yine de bunlara kafamı takmamaya çalışıyordum ve Zayn'in yanımda olduğunu farkedip mutlu olmaya çabalıyordum. Zayn ve sevdiğim tüm arkadaşlarım yanımdaydı. Benimle beraberlerdi.
Kafam dağılsın ve yüzümde ufacık bir tebessüm oluşsun diye ellerinden geleni yapıyorlar, beni bu ağır yükün altında tek başıma bırakmıyorlardı.
Elimde, onlardan gelen bildirimden dolayı titreyen telefonum, yine beni boş bırakmadıklarına işaretti.
Utah: şimdi size harika bi foto atıcam hazır mısınız
Daisy: hazırız kaptan
Utah: sizi duyamadım?????????
Daisy: HAZIRIZ KAPTANNNNNN
Utah: Ooooooooo
Utah: bradfordun içinde bir evdeeee yaşaarrrr
Utah: javaad malikkkk (daisy devam ettir)
Daisy: taam
Utah: derisi kapkara gören şaşşaarrr
Daisy: javaad malikkk
Utah: hiç durrmadan saçmalıklaar yaparr
Daisy: javaad malikkkk
Utah: javaadd maalikkkk
Daisy: javaad malik
Utah: JAVAAAADDD MAAALIIIKKKKKKKK
Utah: dü dü dü düt dürüt dürüt🎺
Utah:
Kendimi tutamayıp attığım kahkahayla, Zayn'in bakışlarını üzerime çekmiştim. "Gruba bak," dedim, hala gülüyorken.
Juliet: utah ksjsksksldkdşskslkd
Juliet: işsiz misin kdksldmflc
Göz ucuyla Zayn'e bakarken, bıyık altından güldüğünü ve hızlı hızlı klavyede parmaklarını dolaştırdığını gördüm.
Zayn: amk beni bi sal artık
Zayn: boş insan
Utah: bende seni seviyorum aşko
Zayn: şimdi waliyhayı arayıp senin gibi bi malla nasıl sevgili olabildiğini soracağım
Utah: tamam aşkım şaka yaptım
Utah: vol 2ye geçiyorum daisy hazırlan
Daisy: oki
Daisy: kimin adını bağırıcam bu sefer
Utah: grubumuzun en salağını
Juliet: yani utah'ı
Utah: ha ha ha
Utah: daisy, juliet diye bağırıcaksın balım
Juliet: şaka yaptım beni yapmayın
Utah: çok geç
Utah: HAZIR MISINIZ ÇOCUKLAR
Daisy: hazırız kaptannnn
Utah: SİZİ DUYAMADIMM??????
Daisy: HAZIRIZ KAPTANNNNNNNNN
Utah: Oooooooooı
Utah: bradfordun içinde bir evde
Utah: of çok üşendim
Utah: bişiler yapalım sıkıldım
Juliet: sen tam bi gerizekalısın dkdlfşdğflflfjsflfl
Utah: ben harikayım bebeğim
Daisy: korku evine gidelim!!!!!!!
Utah: korku evi olmaz
Daisy: niye
Daisy: neyse dur sizi arayıp grup konferansı yapıcam yazmakla uğraşamadım
Daisy'nin yazdığı cümlenin birkaç dakika sonrasında benim ve Zayn'in telefonu çalmaya başladı. Zayn gelen çağrıyı meşgule atıp, "Hoparlöre alırsın," dedi.
Onu onaylayıp telefonu açtım ve hoparlöre aldım. Daisy bağırdı. "Herkes burada mı?!"
"Ne bağırıyorsun be?" dedi Utah.
"Zayn yanımda, o yüzden meşgule attı."
"Leon burada mı?"
"Buradayım."
"Ohh," diyerek kelimeyi uzatabildiği kadar uzattı Utah. "Kimse Utah burada mı diye sormuyor."
"Telefon açılır açılmaz konuştun ya gerizekalı." dedi Zayn.
"Ha doğru. Özür dilerim aşkım."
Zayn'in göz devirmesiyle yine kendimi tutamadım ve bir kahkaha patlattım. Benim gülüşümle birlikte Zayn'de güldü.
"Ee, korku evine gidiyor muyuz?" dedi Daisy.
"Hayır, gitmiyoruz."
"Niye?"
"Utah altına sıçıyor." dedi Leon.
"Öyle bir şey yok. Yalan söylemesene." Tısladı.
Kıkırdamaya başladım. "50 yaşına geldin Utah. Utanmıyor musun?"
"Bana diyene bak. Chucky'yi bile izleyemedin."
"O başka, bu başka."
"Bebeğim," dedi sesini kalınlaştırarak. "Chucky'den de neden korktuğunu anlamadım ki. Her gün Zayn'i görüyorsun sonuçta."
Gülüşümle birlikte Zayn'e baktım. "Utah," dedi uyarıcı bir sesle.
"Ne var, yalan mı? Annenle baban vermiş sana en kötü genlerini, Chucky'ye benzemişsin. Waliyha'ya bak, hiç öyle mi?"
"Utah, sana da genlerimi veririm, neye uğradığını şaşırırsın."
Konuşmanın absürtlüğüyle kahkaha attım ve attığım kahkahanın şiddeti büyük olunca dengemi sağlayamadım ve oturduğum koltuktan aşağı düştüm. Kıçımın üzerine düşünce gülüşüm soldu ve benim gülüşümün yerini Zayn'in büyük kahkahası doldurdu. "İyi misin?"
"Ne oldu?" dedi Leon.
"Juliet," dedi Zayn, gülüşlerinin arasından. "Yere düştü."
Ve yine kahkahalar.
Grup konuşmamız yarım saat daha böyle boş muhabbetlerle sürmeye devam edince, en son bir kafede buluşmaya karar verdik. Bu kafe Bradford'a biraz uzaktı ama Utah ve Daisy'nin sürekli denemek istediği bir tatlı orada olunca gidelim demiştik.
Hızlıca hazırlanıp makyajımı yaptığımda beremi takıp kapının önünde Zayn'i beklemeye başlamıştım. Bu bekleyişim dakikalar sürünce sıkıldım ve bağırmaya başladım. "Hadi Zayn!"
"Tamam, geliyorum."
Ve geldi. Bu sırada ayakkabı bağcığımın açık olduğunu gördüm ve eğilip düğümlemeye başladım. Bu sırada da söyleniyordum. "Cidden benden daha uzun sürede nasıl hazırlanabilirsin, aklım almıyor. Bari bir de," düğümlemem bitti ve kafamı yukarı kaldırarak ona baktım. "Uğraştığına değ.." Onu görünce kurduğum cümleyi yarım bırakmak zorunda kalmıştım. "Sen şaka mısın?"
"Ne oldu?" dedi, endişeyle.
"Sikeyim, çok yakışıklısın." Boğazlı siyah kazağının üstüne kaşe siyah kabanını giymiş, saçlarını yukarı kaldırarak güzel bir şekil vermiş ve onda en çok yakışan parfümünü sıkmıştı. Kalbim sıkışıyormuş gibi hissediyordum.
Bana sırıttı ve bir adım yaklaştı. Burnunu burnuma değdirip kirpiklerini kırpıştırdı. "Biliyorum. Sen de fena sayılmazsın."
Bu sefer gülen ben oldum. "Sağol ya."
Saçlarımı geriye attı ve dudaklarıma eğildi. Kalbim gereğinden daha hızlı bir şekilde çarpmaya başlarken, yumuşak dudakları dudağıma değdi ve nazikçe öpmeye başladı. Alt dudağımı ısırıp kendine çekti ve bıraktı. Derin bir nefes alıp geri çekildi. "Gitmemiz gerek."
Mayışmış bir şekilde onu onayladım ve evden dışarı çıktık. Amına koyayım, bir öpücüğüyle -sadece bir öpücüğüyle!- libidom yükselmişti.
Arabaya binip belli bir süre sonra Utah'ın söylediği kafeye gittik ve içeri girdik. Burası yeşil renk ağırlıklı, bolca çiçek bulunduran ve gören kişinin içinin açılmasına vesile olan bir kafeydi. "Burayı sevdim!" dedim, hayranlıkla.
Kolunu omzuma atıp, bizimkilerin olduğu masaya doğru yürüdü. "Daha sık geliriz."
Masada Utah'ın yanına oturunca Zayn'de yanıma oturdu. Karşımızda ise taze aşıklar Leon ve Daisy vardı. "Nerede kaldınız be oğlum?" dedi Utah.
"Geldik işte."
Sabırsızlıkla elleriyle masada ritim tuttu. "Sonunda o tatlıyı yiyebileceğiz!"
Merakla ona baktım. "Ne tatlısı bu?"
"Bu sadece bir tatlı değil," dedi Daisy. "Bu bir yaşam biçimi."
Utah devam ettirdi. "Bir hayat felsefesi."
"Erimiş Belçika çikolatası yatağında, dünyanın en dolgun ıslak keki.."
Daisy'nin ağzının suyu akarak tarif ettiği yayşıyı Utah devam ettiriyordu. "Üstüne ufak krokan ve hindistan cevizi parçaları.."
"Yanında organik yetiştirilmiş olan çilek.."
"Ve üzerine yine çikolata sosu.."
Utah ve Daisy'nin gözlerini kapatıp böylesine küçük bir özetleyişinin ardından ben de ağzımın sulandığını hissediyordum. "Tamam," dedim. "Ben de istiyorum."
İkisi sırıtıp birbirlerine el çakışınca, "Helal olsun, senelerdir arkadaşınım, beni böyle anlat desem anlatamazsın." dedi Zayn.
Utah burun kıvırdı. "Sen benim karnımı doyurmuyorsun."
Zayn gülümseyip saçlarımı öptü ve Utah bu boşluktan yararlanarak, garsonu çağırdı ve her birimize bir porsiyon italyanca bir şeyler söyledi. Sanırım bu tatlının adıydı.
Amına koyayım normal pastaya bile herkes abidik gubidik isimler takıyordu.
Yemek sistemine karşı duyduğum bu ince öfke, tatlılar önümüze gelince söndü.
Utah heyecanla çatalıyla tatlıyı çevirip incelemeye başladı. "Aman tanrım!" dedi. "Bu...gördüğüm...en..." sesi sona doğru kısılıyordu. "Yanıltıcı şey!"
"Ne?"
"Juliet," diye bana baktı hışımla. "Kör müsün?! Sana anlattığım tatlıyla bu tatlının arasında bir benzerlik var mı?"
Gözlerimi kısıp önüme gelen şeyi incelemeye başladığımda, Daisy'nin de somurtmaları kulağıma geliyordu.
Önümdeki tatlı, ufak bir keke sahip, -üstelik dolgun değil, ipincecik bir şey!- çikolata yatağında olmayan ama üzerine azıcık çikolata ve hindistan cevizi dökülmüş olan ve Bradford'un her kafesinde bulunan basit bir kekti. Utah'ın duyduğu hayal kırıklığını yavaş yavaş anlamaya başlamıştım. "Belki de yanlış getirdiler."
"Sanmam," dedi ve moral bozukluğuyla tatlıyı deşmeye başladı. "Şuna bak, ayıp olmasın diye çikolata sosu dökmüşler resmen. Hatta dökmemişler, bunu yapan fırıncı, kekin kulağına çikolata sosu diye fısıldamış sanki, o derece az."
Gülmemek için kendimi zorlayıp keki yemeye başladım. Tatlı tatlıydı sonuçta. "Boşver, götür." dedim, yemesini işaret ederek.
Güzel, bol kahkahalı ama bir o kadar da boş olan sohbetlerimiz beni iyi hissettirmiş, annemden sonra ilk defa içimden gelerek güldüğümü farketmiştim. Yanımdakilerin hepsini seviyordum, hepsi beni seviyordu ve bu benim mutlu olmam için yeterliydi.
"Lavaboya gidiyorum," dedim, yavaşça ayağa kalkarak. "Gelen var mı?"
"Ben de ellerimi yıkayacağım," dedi Zayn.
Utah tek gözünü kırpıp sırıtarak bize baktı. "Tuvalet fantezisi ha? Bayılırım."
"Utah," dedim gülerek. "Yapma."
Zayn' de bana bakıp sırıtmaya başlayınca kısa ama hızlı adımlarla kadınlar tuvaletine girdim. İşimi halledip aynada kendime baktığımda, kendimi geçen günlere nazaran daha iyi göründüğümü gördüm. Elektriklenen saçlarımı düzelttim ve ellerimi yıkadım. Tuvalette oldukça fazla tuvalet kağıdı rulosunu görünce, onlardan birkaç yaprak alarak ellerimi kurulamaya başladım ve aklıma gelen fikirle sırıttım.
Nasıl olsa tatlıdan memnun kalmamıştık, ben de kafeye tepkimi koymak için bir top tuvalet kağıdı rulosunu iç cebime sığdırmaya çalışıp tuvaletten çıktım.
Zayn'in de çıkmasını beklerken, çocukların yanına gittim ve az önce yaptığım şeyi gösterdim. Hepsi benim bu halime güldü. "Kafeyi cezalandırmak için tuvalet kağıdı mı çaldın?" dedi Leon.
"Yaptıklarının bir karşılığı olmalıydı."
Utah yalandan gözlerini siliyormuş gibi yaptı. "Seninle gurur duyuyorum kardeşim."
Söylediği şeye gülünce, Zayn'in lavabodan çıkıp yanımıza yürüyüşünü gördüm. Yanımıza ulaşınca, "Bak," dedim hevesle iç cebimi göstererek. "Onları cezalandırmak için tuvalet kağıdı aldım."
Zayn iç cebime bakıp tuvalet kağıdını gördü ve birkaç saniye bana mal mısın der gibi baktı. Kendimi sanki çok kötü bir şey yapmışım gibi hissedince Zayn sırıttı ve kendi cebindeki tuvalet kağıdını çıkardı.
Utah bunu görünce büyük bir kahkaha attı ve "Sizin neden sevgili olduğunuz belli," dedi. "Siz ruh eşisiniz!"
Bunu idrak edince ben de sırıttım ve dünyanın en iyi sevgili seçimini yaptığım için kendimle gurur duyarak Zayn'in dudaklarına ufak bir öpücük kondurdum.
Biz, birbirimizin ruh eşiydik.
Ve hep öyle olacaktık!