MELEZ

By xmellodyx

234K 12.6K 3.4K

Annesi bir insan babasıysa vampir... Kuralları çiğneyip birlikte olan bu iki aşığın bir çocuğu olur. Bu yüzde... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36- (+18)
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-

-6-

8.1K 398 135
By xmellodyx

Multimedia: AARON

Tanımadın mı derken? Onu tanımam mı gerekiyordu. Ben Aaron adında birini hayır tanımıyordum. (Ben hayatımda bu kadar yakışıklı birini de tanımıyordum). Anlamadığımı belli eden gözlerle ona baktım. Benden biraz uzaklaştı ve üzerindeki ceketin kapşonunu kafasına geçirdi.

Ona o şekilde bakarken kim olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Azrail buradaydı. Yada artık ona Aaron mu demeliydim. Peki bu kötü müydü yoksa iyi miydi? Aaron beni buradan kurtarır mıydı? Yoksa beni öldürecek kişi mi olurdu? Emin değildim. Onu tanımıyordum. Hergün görsemde onu gerçekten ilk defa görüyordum. İlk defa kapşonu kafasında değildi. Onun adını az önce öğrenmiştim. Ne hissetmeliydim bu durumda. Mutlu mu korkmuş mu? Bilmiyordum. Kafam çok karışmıştı.

Kapşonunu açtı yüzünü tekrar görmemi sağladı. Bana yaklaşırken konuşmaya başladı. Ellerimi ve ayaklarımı çözdü. Ağzımdaki bandı çıkardı.

"Azrail"
"Merak etme. Seni öldürmiycem. En azından şimdilik."
"Yoksa beni bir yere saklayıp öldürmek için uygun zama..."
"Hayır. Seni saklamak gibi bir niyetim yok."
"Peki ne zaman ölücem?"
"Ben ne zaman istersem."

Bu durumda azraili gördüğüm yerde kaçmam gerekecekti. (Tabi buradan kurtulursam.) Azrail beni öldürmek için peşimdeydi. Nedenini sorgulamayı reddediyordum. Yine şu aptal rüyamdan bahsederlerse sinirden ben kendimi öldürürdüm.

"Şimdi sessizce buradan gitmeliyiz."
"Neden? Ölmiycek miyim?"
"Ölmek mi istiyorsun?"
"Hiç sanmıyorum."

Gideceğimiz sırada aklıma takılan yeni soruyu sordum.

"Neden sessizce gidiyoruz?"
"Yakalanmak istiyorsan ses edebilirsin."
"Anlamadım."
"Bak. Benim şu anda seni öldürüyor olmam gerek. Ama ben bunun yerine seni buradan götürüyorum. Buradan kaçtıktan sonra saklanmamız yani en azından senin saklanman gerekecek. Ve tahmin et bunların hepsi kimin suçu?"
"Kimin?"

Bunu büyük bir merakla sormuştum. Bütün bunlara neden olan kişi kim olabilirdi?

"Tabiki sen."

Dehşetle Aaron'a baktım. (Azrail demeye alışmışken bu biraz garip geliyordu. Hem bunun ismi neden yabancıydı ki.)

"Ama ne..neden?"
"Çünkü cuma günü sana eve git dediğim halde başka sokaklara girdin. Çünkü sana dışarı çıkacağın zaman beni ara dediğim halde aramadın ve kendi başına hareket ettin. Bir kere sözümü dinlesen ölmezsin."

Biraz durup düşündüm. Onu aramamam bu kadar büyük bir sorun olmamalıydı.

"Bana önceden seni aramazsam neler olucağından bahsetseydin arardım. Bana hiçbir şey söylemiyorsun ki. Yeter artık. Neden burdayım? Sen kimsin? Sorularıma cevap ver ya da şimdi git ve bir daha karşıma çıkma!"
"Bunu tartışacak zaman değil. Seni buradan çıkarmam gerek."

Sinirimi yatıştırmaya çalıştım. Sonra tüm bunların hesabını vermeliydi. Ama şuanda buradan kurtulmam gerekiyordu. Peki nereden çıkacaktık.
Aaron elimi tuttu ve beni pencerenin yanına getirdi. Dışarısı karanlıktı. Ne ara akşam olmuştu. Olamaz ya. Annem beni kesecek. Hemen buradan kutulup eve gitsem iyi olacak.

"Eve gidemezsin."
"Ne?"
"Eve gidemezsin diyorum. Seni anında bulurlar."

Ne yapacaktım ben şimdi. Ayrıca bu çocuk ne düşündüğünü çok iyi tahmin ediyor sanırım. Akıl okumak gibi bu saçmalık olamazdı zaten.

Pencereyi açtı. Hayır. Burası çok yüksekti. Atlayamazdık.

"Gel hadi."
"Ne! Cidden atlatacak mıyız?"
"Ne saçmalıyorsun tabiki atlıycaz."
"Yok artık."

Korkuyla Aaron'a baktım. Pencereye çıktı. Kollarını açtı.

"Gel buraya."

Yerimde durmuş ona korkuyla bakmaya devam ediyordum. Pencereden indi ve yanıma geldi. Beni birden kucağına aldı. Küçük bir çığlık attım.

"Sessiz ol."
"Beni indir yoksa daha çok bağırırım."

Bana göz devirdi ve ne olduğunu anlayamadan pencereye çıkıp atladı. Ağzımı kapatmayı unutmamıştı. Tüm gücümle çığlık atıyordum ama ses çıkmıyordu.

Yere yumuşak bir iniş yaptı. Şu an hiçbir şey beni bunun kadar şaşırtamazdı. Sanırım 5. kattan atlamıştık ve yumuşak bir iniş öyle mi?

"Bu..bu nasıl müm..kün olabilir?"

Küçük bir kahkaha attı.

"Hadi ama. Benim ne olduğumu bilmiyor musun?"
"Ne demeye çalışıyorsun?"
"Peki. Vampirlerin nasıl özelliklere sahip olduğunu bilmemen normal. Seni anlıyorum."
"Ne vampirinden bahsediyorsunuz ya. Şu rüya olayı fazla uzadı."

Onun kucağındaydım hala. Hiç zorlanıyormuş gibi bir hali yoktu. Sanki 50 kilo olan beni değil de küçük bir köpek yavrusu taşıyordu kucağında. Düştüğümüz yerin sol tarafına doğru yürüyordu. Nereye gittiğini sonra öğrenirdim.

"Rüya mı?"
"Evet. Rüya. Sırf o saçma sapan rüya yüzünden ölüyordum."
"Şu olayı bana baştan anlatsana."
"Peki. Ben Yaprağın yanına gidiyordum."

Aklıma dolan Akın la bir an sustum. Boğazım kurudu. Aaron'un bana baktığını fark ettim. Başka bir şeyler uydurup devam ettim.

"Sonra defterimi evde unuttuğumu hatırladım ve eve dönüyordum ki yolda beni bayıltıp buraya getirdiler. Sonra ben bir rüya gördüm. Rüyamda büyük bir arazideyim. Sonra uzakta birini görüp yanına gidiyorum. O meğerse Akınmış. Sonra da seni gördüm. Akın'ın arkasındaydın. Akın'ın boynunu kestin. Ve parmaklarınla kana dokunup yaladın. İğrençti. Uyandım. Onlar içeri girdi. Bana Akın ve kan içme olayı hakkında ne gördüğümü sordular. Bende anlattım. Sonra beni o odaya götürdüler. İşte olan şey bu. Rüyam yüzünden beni öldürecek miydiniz cidden."

"Her şey yanlış anlaşılmış. Demek hala hiçbir şeyden haberin yok. Bu iyi haber mi?"

Güldü. Yüzünü aydan tarafa çevirdi. Ayın ışığında güldüğü için kısılan gözleriyle süper ultra maksimum yakışıklı gözüküyordu. Şu görüntüyü ancak böyle anlatabilirdim. Hayranlıkla onu izledim. Tekrar bana döndü.

"Sanırım kaçmamıza gerek yokmuş."
"Neden?"
"Çünkü hala hiçbir şey bilmiyorsun."
"Bir şey mi bilmem gerekiyor."
"Hayır. Bilmesen daha iyi. Geri mi dönsek."
"Hayır. Kesinlikle hayır. Oraya geri dönmem."
"Şaka yapıyordum. Merak etme geri dönmiycez. Seni eve bırakıcam ve sende bundan sonra sözümû dinleyeceksin."
"Peki sorularımı cevaplayacak mısın? Mesela ben ne zaman güvende olabilirim? O adamlar beni tekrar bulursa nolucak?"
"Merak etme. Senin peşine düşmeyecekler artık. Hiçbir şeyden haberin yok hala ama güvende olamayacaksın. Hemde hiçbir zaman"
"Ne...neden?

Korkudan kekelemiştim. Yüzünde bir sırıtma belirdi ve sorumu cevapsız bıraktı.

Hala onun kucağında olduğumu fark ettiğimde omzuna vurdum.

"Bırak beni."

Pislik şey. Hiçbir şey anlatmıyor. Ne kadar sinir bozucu.

"Benimle böyle konuşabileceğini sana kim söyledi!"

Yine yapmıştı işte. Alışsam iyi olurdu diycem ama bunu da bilmesi imkansızdı. Sesli söylemediğime çok eminim. Az önceki kızgın halini tekrar alaycı tavrı aldı.

"Hiçbir zaman sesli düşünmedin."

Gözlerim sonuna kadar açıldı. Nasıl? Nasıl yapıyordu?

"Peki madem o kadar bilmek istiyorsun. Sana göstericem. Ama ne var biliyor musun? Bu bilgi seni tehlikeye sokacak. Senin peşinde olmalarının nedeni de senin bunu bildiğini düşünmeleri. Ve bundan sonra seni bugünkü gibi öldürmeye çalışacaklar. Seni umursamadığımı bilmeni istiyorum. Seni neden sürekli kurtardığını merak ediyorsun demi? Bunun tek nedeni seni kendime saklamak istemem."
"Ne?"

Beni kucağından indirdi. Az önce ne sacmaladı o? Kendisine saklamak mı? Neyim ben? Bi eşya filan mı? Ayrıca nasıl bir bilgi beni tehlikeye sokabilir ki?

"Bana bak."

Elleriyle omuzlarımdan tutup beni karşısına aldı. Yüzünü ay ışığı sayesinde görebiliyordum. Onu itmek istedim. Ben onun yanında güvende değildim ve hiç bir zaman da olmayacaktım. Onun yanındayken yeşeren güven duygusunun nedeni büyük ihtimalle beni birkaç kez kurtarmasından dolayıydı. Ama artık onun beni öldürmek için peşimde dolaştığını biliyorum. Peşimden ayrılmayan bu azraile asla güvenemem. Yanında daha fazla duramam da.

Onu itmek için ellerimi kaldıracağım sırada donakaldım. Ne olduğunu anlayamadan karşımda kırmızı gözler ve sivri dişler görmemle çığlığı bastım. Hayal mi görmüştüm?

Gözlerimi sımsıkı kapatıp tekrar açtım. Hayır Aaron'un hala gözleri kan kırmızısıydı ve dişleri.... Bu haliyle bir vampire benziyordu. Bu gerçek miydi yoksa rüyada mıydım? Ne kadar rüya olamayacak kadar gerçek görünselerde gerçek olamayacak kadar da sıradışıydı. Peki ben bu durumda ne yapmalıydım. Yani size karşımda (tam dibimde) bir vampir durduğunu söylüyorum. Rüyada da olsam en azından bir tepki vermeliydim.

Aaron eski haline döndü ve yüzünde alaycı gülümsemesinden hiçbir şey kaybetmeyerek bana baktı.

Kahkaha attım. Evet deliriyordum sanırım. Aaron bu hareketime şaşırmış olmalıydı. Yüzünden bir nano saniyede olsa gülümsemesi solmuştu. Bunu görmüştüm.

Ama birden her şey karardı. Kendimi yere düşerken buldum. Sonrası yoktu.

***

Gözlerimi yorgunlukla açtım. Karşımdaki tavan yabancı gelmişti. Kalkıp etrafa baktım. Gri, siyah ve beyazla dekore edilmiş hoş bir odadaydım. Her gözümü açtığımda farklı bir odada olmak komiğime gitmişti. Son yaşadıklarım zihnime doldu. Aaron.. O gerçekten vampir miydi? Ah evet acilen buradan kacmalıyım. Annemiyse düşünmek dahi istemiyorum. Ona ne diyeceğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu.

Yerimden kalktım. Kalın siyah perdeleri açıp içeriye gün ışığı girmesini sağladım. Sabah olmuştu. Annem delirmiştir şimdiye. Acilen eve gitmem gerekiyordu benim. Duyduğum kapı sesiyle arkamı döndüm. Aaron bana doğru yaklaşırken bir şeyden rahatsız olmuş gibi yüzünü kırıştırdı.

"Kapat şu perdeleri. Gün ışığını sevmiyorum."

Aceleci bir tavırla kalın siyah perdeleri çektim.

"Güneşe değdiğinde yanar mısın?"
"Saçmalamayı keser misin? Sadece sevmiyorum."

Bu konuda rahatlayınca -beni öldürecek kişi için neden endişeleniyorsam- aklıma tekrar eve gitmem gerektiği geldi.

"Tabii eve gitmelisin ama yanımda kalsan senin için daha güvenli."
"Eve gideceğimi nereden biliyorsun?"

Derin bir iç çekti.

Onun vampir olduğunu tekrar hatırlayınca beynime güzel!! sözler yolladım. Ayrıca istediği zaman beni öldürecek birisinin yanında olmak gerçekten ne kadar güvenli sorusunu sormak istiyordum.

Karşımda bir vampirin olduğunu kabul etmek zordu. Böyle bir şey nasıl mümkün olabiliyordu?

"Senin için yiyecek bir şeyler getirdim. Ben ormana gidiyorum. Benimde karnımı doyurmam gerek"

Psikopatça bir gülüş attı.

"Seni sonraya bırakıyorum. Taze kanının kokusunu buradan alabiliyorum ama tadına sonra bakacağım."

Korku tüm bedenimi hapis alırken ne diyeceğimi bilemedim. Tek bildiğim şey acilen buradan gitmem gerektiğiydi. Aaron yanımdan ayrılıp uzaklaştı. Birkaç adımdan sonra vampir olduğunu belli eden bir hızla gözden kayboldu. Buradan gitmeliydim. Önümdeki merdivenlerden inip kapıya koştum. Tam beklediğim gibi kilitliydi. Ne de olsa kaçmak istediğimi biliyordu, ondan korktuğumu da. Ahh lanet olsun şu akıl okuyucu vampir şeysisi özelliklerine. Harika cümleme gülemeyip az önce uyandığım odaya koştum. Merdivenleri tekrar tırmanırken yorulmuştum. Pencereden aşağıya baktım. Ben buradan atlayamayacak kadar korkaktım. Ayrıca benim yükseklik korkum vardı. Aşağıdaki odaların pencerelerinden atlayabilirdim belki. Koşarak tekrar merdivenlerden indim.

Her odaya girdim fakat ya penceresi yoktu ya demirler vardı ya da yüksekti. Kaç oda gezdiğimi sayamdım bile. Bu evde kaç oda vardı acaba? Tek başına yaşayan bir vampir bu kadar büyük bir eve neden ihtiyaç duyardı ki? Ne yapacağımı bilemeyerek son odaya doğru yürüdüm. Kapıyı açtım.

İlk başta gözlerim pencereleri ararken gözüm yerdeki bir şeye takıldı. Donakaldım. Birisi yerde tıpkı bir ölüyü andıracak şekilde uzanıyordu. Aslında onun ölü olduğunu anlamak için 1 saliselik tek bakış yeterdi. Ama ben buna kendimi inandırmak istemiyordum. Yaşayıp yaşamadığını kendim kontrol edicektim. Korkak adımlarla içeri girdim. Teninin solukluğunu buradan görebiliyordum. Sanki tüm kanı çekilmişti. Aaron... Yoksa bunu o mu yapmıştı? Birisini mi öldürmüştü. Benim de sonum böyle mi olacaktı? Yerde yatan herkimse ona daha çok yaklaştım ve yüzünü görebileceğim bir konuma gelince durdum. Ve o an kalbim atmayı bıraktı. Bundan emindim. Atmıyordu. Nefes alamıyorum. Gözlerimi kırpamıyordum. Ağzımı açıp bir şey söyleyemiyorum. Yürüyemiyordum. Donmuştum adeta.

Akın.... Yerde yatan kişi Akın'dı. O ölmüştü. Fakat kan yoktu. Yoktu çünkü tüm kanı vücudundan çekilmişti. Az önceki korkunun yerini sinir almıştı. Aaron'u öldürmek istiyordum. Şu andan itibaren ondan ölesiye nefret ediyordum. Artık kıpırdayabildiğimi fark ettiğimde Akın'ın yanına diz çöktüm. Sinirliydim. Fakat şuan daha ağır basan duygu üzüntüydü. Sanki aşkımın kırıntıları küçük cam parçaları misali kalbime batıyordu. İçimdeki duygu karışımının tarifi yoktu. Aaron kadar iğrenç kimse olamazdı. Kalbimi söküp elime verse bu kadar canımı acıtamazdı.

Titreyen ellerimi Akın'ın saçlarına götürdüm. Gözümden düşen yaşlar etrafı bulanıklaştırıyordu. Bu ona ikinci dokunuşumdu. Onunla ilk konuştuğum zamanı hatırladım. Elimi tutmuştu. İlki o zamandı. Elimde elinin sıcaklığını hala hissediyordum. Evet o sıcaktı. O lanet olası vampir bozuntusu Aaron gibi değildi. Saçlarını karıştırmaya devam ederken gözyaşlarımdan onu göremez olmuştum. Yaprakla sevgili olmaları umrumda değildi. Akın yaşasaydı ve bende onu her zamanki gibi uzaktan uzaktan izleseydim yeterdi. Hatta izlemesem de olurdu. Yaşadığını bilsem yine yeterdi. Sadece yaşasın istiyordum. Ölmemeliydi. Gözlerim musluğunu açık unutmuşcasına akıyorlardı. Ne Akın'ı ne de odadaki başka bir şeyi görebiliyordum. Haykırmak istiyordum. İçimdeki tüm duyguları dışarı vurmak istiyordum.

Arkamda birisinin varlığını hissettim. Bu Aaron'dan başkası değildi.

"Ne yaptın sen?"

Sanki fısıldıyormuşum gibi söylemiştim ama onun duyduğunu biliyordum. Vampirdi sonuçta. Akın'ı ve kim bilir daha kaçını öldüren bir vampir. İlk başta kendi kendine konüştu daha sonra bana cevap verdi.

"Burayı da kitlemem gerektiğini biliyordum."
"Benim yaptığımı düşünüyorsun ha."

Sinirle yüzümü ona çevirdim.

"KİM YAPTI O ZAMAN?"

"Senin o çok güvendiğin harika arkadaşın Yaprak."

Sinirden ne yapacağımı bilemiyordum.

"NE DİYORSUN SEN? YAPRAĞI NEDEN YALANINA ORTAK EDİYORSUN. YAPRAK SENİN GİBİ İĞRENÇ BİR VAMPİR DEĞİL. YALAN SÖYLİYCEKSEN DÜZGÜN BİR ŞEYLER BUL."
"Öyle mi dersin? Sence Yaprak sıradan senin gibi bir insan mı?"
"Yeter. Sus. Sana inanmamı mı bekliyorsun cidden?"

Yaprak vampir olsaydı eninde sonunda anlardım bunu. Biz hergün kantinde tost yerdik. Evet Yaprak da yerdi. O vampir değildi. Beni kandıramazdı. Hem önceki yıl kolum kesilmiş ve çok kanamıştı. Yaprak kanımı içmeye filan çalışmadı. Eğer vampirse bence o kadar kana dayanamazadı.

"Kumsal bana inanmak zorundasın. O iğrenç tostları nasıl yedi bilmiyorum tıpkı çamur yemek gibi bir şey ama hepimiz kana karşı dirençliyiz yani hangimiz olsak kendimizi tutabiliriz."
"Düşüncelerimi okumayı kes. Yaprak vampir değil."

Aklıma Yaprağın yanına gittiğimde kulak misafiri olduğum konuşma geldi.

Tanıdık bir erkek sesi konuştu.
"Bu da ne? Sen nesin böyle?"
Bu Akın'ın sesiydi. Korkmuş gibiydi. Yaprağın evinde ne işi vardı.
"Hadi ama canını yakmam merak etme. Benim bir tanecik sevgilim gel buraya"

Daha sonra Akın'ı bağırdığı mı yarım yamalak hatırlıyordum. Yaprak vampir olabilir miydi? Beni bunca yıl kandırmış mıydı? Neden? Vampirse neden bana katlanmıştı. Neden benim yüzümden bu kadar zorluğa katlandı ki? Neden benimle arkadaş olabilmek için bir insan gibi davranmıştı? Bütün bunlar için bir açıklama gerekliydi? Beni inandıracak bir açıklama.

Continue Reading

You'll Also Like

5.8K 351 19
DEVAM EDİYOR ilk kitabım herşey Devin'ın köpeği Max ın ıssız bir ormana kaçması ile başlar.. Hikayenin devamını siz okuyun Hikayemi oylar mısınız 💗
59.4K 3K 73
Çıldırmıştı gözleri kırmızının en koyu tonuna bürünmüştü öyle ki kolay kolay korkmayan ben bile korkudan bayılmamak için zor tutuyordum kendimi En so...
22.9K 1.1K 16
Bir vampirin kucağına düştüm. Burada kalmam için her şeyi yapabilecek bir vampir... Bir gece ansızın duyulan o ses Kulağımı tırmaladığında, Ne olacağ...
2.6M 124K 47
"Bir şey söylemeyecek misin?" Aidan'ın bunu demesiyle gözlerimi ona çevirdim. Gözleri kırmızıya dönmüştü. Söyleyeceğim sözcüklerin harfleri birbirine...