PSİKOZLAR

By psikozlukdizboyu4

220K 12.6K 8.3K

Karanlık deponun içerisinde başlayan bir oyun. Sanki bir oyun masasında gibiydiler. Sadece Psikozlar vardı am... More

TANITIM
TANITIM 2
1.Bölüm ~KURTARICI MELEKLERİM~
2.Bölüm ~TOP~
3.Bölüm ~KAVGA~
4.Bölüm ~KAPAT HAYRİYE KAPAT~
5.Bölüm ~STALKÇI PİSLİK~
6.Bölüm ~SUSHİBA~
7. Bölüm ~BADANA KAVGASI~
8.bölüm ~KOMŞU ÇOCUKLARI~
9.Bölüm ~PİÇİZLER VE BOYALILAR~
10.Bölüm ~TEMİZLİK GÜNÜ~
11.Bölüm ~FOTOĞRAFLAR~
12.Bölüm ~ATARLI GENÇ~
13.Bölüm ~KIZGIN~
14.Bölüm ~PİÇİZLER GAY Mİ?~
15.Bölüm ~ORTALIK KARIŞIYOR~
16.Bölüm ~SARMA~
17.Bölüm ~İLİŞKİ DURUMU KARIŞIK~
18. Bölüm ~BOK BEYİNLİ~
19.Bölüm ~YENİ PİÇİZ DOĞUYOR!~
20.Bölüm ~SÜNGER BOB~
21.Bölüm ~BALON AŞKI~
22.Bölüm ~YANINIZDAKİ ÇOCUKLAR KİMDİ?~
23.Bölüm ~SAKIN UNUTMA BANA ACI ÇEKTİRMEYİ~
24.Bölüm ~KIZ İSTEME~
25.Bölüm ~ÖLÜM GİBİ HAFTA SONU~
TANITIM VİDEOLARI❤
27.Bölüm ~HERŞEY YENİ BAŞLIYOR~
28.Bölüm ~BEKLENMEYEN~
29.Bölüm ~SENİ KORUMA DUYGUSU~
30. Bölüm ~İŞLER DEĞİŞİYOR~
31.Bölüm ~BÜYÜK SIR~
32.Bölüm ~ÇAĞAN'IN KIZI~
33.Bölüm ~ÇIKMA TEKLİFİ~
34. Bölüm ~SIRLAR AÇIĞA ÇIKIYOR~
Tanıtım Videoları 2 ~Sadece Kızlar~
Tanıtım Videoları 3 ~Sadece Erkekler~
DUYURU●SORU~CEVAP
35.Bölüm ~SENDEN NEFRET EDİYORUM~
36. Bölüm ~ANİ ÖLÜM!~
37.Bölüm ~HER ŞEY BİTTİ~
38.Bölüm ~YENİDEN Mİ?~
39. Bölüm ~NE OLUYOR BURADA?~
40.Bölüm ~SENİ SEVİYORUM~
MERHABA
41.Bölüm~NEDEN YA, NEDEN?~
42. Bölüm ~YILBAŞI~
43. Bölüm~ MAHŞERİN DÖRT KUŞU~
44.Bölüm ~ÖZGÜRLÜĞÜN 1. GÜNÜ~
45.Bölüm~UNUTMA SEANSI!~
46.Bölüm ~ATEŞ'İN İNTİKAMI~
47.Bölüm ~HIRKA~
48.Bölüm ~MASAL GİBİ~
49.Bölüm~OYUN BAŞLIYOR!~
50.Bölüm ~İNTİKAM~
51.Bölüm ~KİBRİT~
52.Bölüm ~PEMBE MEZARLIK~
53. Bölüm ~ KÜÇÜK BİR ÖPÜCÜK~
54. Bölüm ~ YANLIŞ YOL!~
55.Bölüm ~TATLI KÜÇÜK YALANLAR~
56.Bölüm ~OYUN MU? GERÇEK Mİ?~
57.Bölüm ~SIRLARLA DOLU ÖPÜCÜK~
58.Bölüm ~ÇIKIŞ KAPISI~
59.Bölüm ~ALKOL ETKİSİ~
60.BÖLÜM ~DUHAN AŞIK OLDU~
61.Bölüm ~GÜÇLÜ~
62.Bölüm ~DİKEN~
63.Bölüm ~OYUN~
64.Bölüm ~BEBEK GELİYOR!~
65.Bölüm ~İŞ BİRLİĞİ~
66.Bölüm ~2 ŞOVALYE,1 PRENSES~
67.BÖLÜM ~FİNAL~
DUYURU!
~Sorular~
~Cevaplar~
DUYURU!
~PSİKOZLAR 2 KESİT~

26. Bölüm ~HASTAYIZ~

3K 177 6
By psikozlukdizboyu4

Ateş'ten...

Çağan'ın Alesya ile iddiaya girmesiyle hafta sonunu Psikozlar grubuyla geçiriyorduk. Okula geldikleri günden beri hep kavga ediyorduk, tartışıyorduk. Kavgalarımız ve tartışmalarımız şiddetli değildi. Sinirlendiklerinde sözlerini geçirebiliyorlardı. Karakterleri değişikti ama sonradan insan alışıyordu. Bize çok karşı geliyorlardı. Bu da bizi sinirlendiriyordu. Nasıl davranacaklarını göstermemiz lazımdı.

Cuma günü akşamı Barış'ın fikriyle kızları korkutma kararı almıştık. Bu sayede hem intikam alacaktık hem de kızların bize yanaşmasını sağlayacaktık. Bunu neden istediğimiz bilmiyordum ama hoşumuza gidiyordu. Bizi kızlara çeken bir şey vardı ama bunun ne olduğuna anlam veremiyorduk. Daha doğrusu ben veremiyordum. Barış artık duygularından emin gibiydi Kumsal'dan hoşlanıyordu. Her sohbetimizde Kumsal'dan bahsediyordu.

Benim ise sürekli Asu aklıma düşüyordu. Gece yatmadan önce, sabah uyanınca, sınıfta ders dinlerken bile. Onu sevme ihtimalini aklıma getiremiyordum. Çünkü ben bir kıza bağlı kalamazdım. Bir kızı sevemezdim. Kızlarla aramda asla duygusal bir bağ oluşamazdı. Şimdiye kadar hiçbir kızla aramda doğru düzgün bir ilişki olmamıştı. Olan ilişkilerimde de hep param konuşuyordu. Kızların çoğu param olduğu için benimle beraberdi. Ben de onları kullanabildiğim için beraberdim. Ama artık bu düşünce de mantıklı gelmiyordu. Çok saçma bir düşünceydi bu. Ve insan bir yerden sonra bunun yorucu ve dayanılmaz bir şey olduğunu anlıyordu. As da diğer kızlardan farklı bir şey vardı. Masumdu ama cadıydı. Onu tanıdığımdan beri hiç öyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Karşılaşacağımı da sanmıyordum. Ama o bana çoğu zaman soğuk davranıyordu. Buna da bir anlam veremiyordum. Bazen çok iyiydi bazen çok soğuk. Cuma gecesi ise sayemde aramız iyi olmuştu. Barış'ın ayarladığı iki maskeyle Kumsal ve Asu'yu kurban seçmiştik. Barış maskeyi takıp odadan çıkmıştı. Evde ise gök gürültüsü sesleri yankılanıyordu. Asena ve Alesya gök gürültüsünden korkuyordu. Asu'nun da gürültüden korkup odadan çıkacağını düşündüğüm için kapısının önüne geçmiştim. Bir kaç dakika bekledim fakat Asu'dan ses seda çıkmamıştı.

Daha fazla dayanamayıp odaya girmiştim. 'Mışıl mışıl uyuyan bir Asu.' O kadar sese rağmen hiç bir şekilde tepki vermemişti. Güzel uyuyordu. Odanın penceresinden yansıyan ay ışığı yüzüne vurmuştu. Bu ona yakışmıştı. Çok masum gözükmüştü gözüme ama içinde yatan canavarı çok iyi biliyordum. Diğer Psikoz üyeleri evin içinde koşuyordu. Bunu duyabiliyordum. Onlar korkmuştu ama Asu korkmamıştı. "Korkusuz canavar seni." deyip elimdeki maskeyi komodinin üzerine koyup Asu'nun yanına uzanmıştım. Sadece uzanmıştım ve onu izlemiştim. Sabah ne şekilde uyanacağımızı düşünmeden onu izleyerek uykunun kollarına bırakmıştım kendimi.

''Senin orada ne işin var Ateş?'' sesiyle kendimi yerde bulmuştum. Ardından yüzümde bir acıyla gözlerimi açmıştım. Başımda Asena vardı. Gürültüden Asu da uyanmıştı. "Ne oluyor ya? Ateş niye burada? Siz ne yapıyorsunuz?'' Tabii gece olanlardan haberi yoktu. Asena tekrar vuracaktı ki Alesya onu durdurdu. Daha sonra odaya bizimkiler de gelmişti. Hepsinin yüzünde morluk vardı. Tabii Çağan hariç. Kızlar bunu dalgaya alarak gülüşmüşlerdi. Birden Asu'nun ''Acıktım.'' demesiyle mutfağa inmiştik. Kahvaltıda ise Doğukan'ın çektiği fotoğraflardan yaptığı slaytı izlemiştik. Doğukan'a sövmüştük ama takmıyordu. Eğleniyordu kendince.

Kahvaltıdan sonra yine kararlaştırdığımız gibi kızlara odun kırma görevi vermiştik. Dışarısı soğuktu ama yapacak bir şey yoktu. İddiaya girmişlerdi bir kere. Kızları dışarı yolladıktan sonra biz de pencereye geçip onları izlemeye başlamıştık. Asena kolaylıkla kesebilmişti ama diğerleri için aynı şey geçerli değildi. Kumsal ve Alesya'da kesemiyordu. Onlar çok zorlanıyorlardı. Asu'da biraz güç vardı. O da kesebiliyordu biraz biraz.

Hava kapalıydı. Yağmur atıştırıyordu. Kızlar da üşümeye başlamıştı. Daha bir saat olmuştu ama kestikleri çok azdı. O yüzden bir saat daha kesmelerine karar vermiştik. Hapşırmaya başlamışlardı. Ama yine de dokunmadık. Barış ''Hapşırmaya başladılar. Yeter o kadar odun. Kızları içeriye sokalım.'' demişti ama Barlas izin vermemişti. ''Bırak kalsınlar. Ceza cezadır. Girmeseydiler iddiaya.'' dedikten sonra biz de bir şey dememiştik.

Bir saat daha izlemiştik. Bir saatin sonunda ''Hadi inelim artık saat 4 oldu.'' Barış yine kıyamamıştı sevdiğine. Bu sefer haklıydı. Kızlar gerçekten üşümüştü. Hep beraber aşağı inip bu sefer de odunları aşağıya taşımalarını istemiştik. İtiraz etmeye kalkışmışlardı ama Çağan engel olmuştu. Neredeyse bir saat boyunca da odunları taşımalarını beklemiştik. Odunları da taşıttıktan sonra bu sefer de odaları temizlemelerini istedik. Yorgun oldukları her hallerinden belliydi ama yapacak bir şey yoktu. Bir müddet de temizliğin bitmesini bekledik. Beklerken sürekli hapşırık ve burun çekme sesleri duymuştuk. ''Hasta oldu bunlar.'' demişti Doğukan. Haklıydı galiba bugün baya üstlerine gitmiştik. Ama yine ellemedik. Aradan biraz zaman geçtikten sonra odaları teftişe çıkmıştık. Güzel temizlemişlerdi. Sırada yemek vardı. Odaları temizlerken daha da yorulmuş gözüküyorlardı. Yine zorla yemek yaptırdıktan sonra bizim yemeklerimizi verip kendileri yemek yememişlerdi. Şaşırtıcı bir şekilde Asu'nun sesi hiç çıkmamıştı. Göz altları çökmüş, beti benzi atmış bir şekildeydi. Bu halini görünce içim bir tuhaf olmuştu. Yediğim yemek boğazımdan zor geçiyordu. Kendimi toparlayıp yemeğe devam ettim. Yemek yedikten sonra masayı toplatıp bulaşıkları yıkattırmıştık. Onlar bulaşıkları yıkarken biz de arka odadaki dolaptan abur cuburları almaya gitmiştik.

Geldiğimizde kızların hepsi bir koltuğa yığılmıştı. Sessizce yukarıdan battaniye getirip üstlerine örttük. Asu uyurken çok masum duruyordu bir bebek gibi. Pürüssüz yüzü kendini yorgunlukla salmıştı. Göz altları bağımsızlığını ilan etmişti. Bu haliyle bile çok güzeldi. Üzerini güzelce örtüp kendi odama çıktım. Odaya çıkar çıkmaz üstümü değiştirip yatağa atmıştım kendimi. Aynı zamanda da düşünüyordum. Bugün kızların üstüne çok gitmiştik. Yaptıklarımızın arkasına sürekli iddia olayını koyuyorduk ama bence bunu yapmamızın başka bir nedeni vardı. Bu yaptıklarımız azdı bile.

Onlara soğuk davranmak istiyorduk hem de yanımızda olsunlar istiyorduk. Barış'ın zaten tek amacı vardı; Kumsal'a yakın olmak. Barlas ve Çağan'ın durumu nasıldı hiçbir fikrim yoktu. Çağan'da şaşılası bir durum vardı zaten. Küçüklüğümüzden beri bir aradaydık ama hiç böyle görmemiştim onu. Kızlarla asla yakın olmazdı. O yüzden onu aramızda milli olarak adlandırmıştık ama Alesya ile yakınlaşmaya çalışıyordu. Barlas içine kapanık biriydi. Bizimle konuşmazdı böyle şeylerde. Herkes ayrı ayrı karakterlere sahipti. Peki ben? Ben fazla içime kapanık biri değilimdir ama çoğu zaman konuşmazdım bu konuları. Daha çok günlüğüme dökerdim içimi ama ona da arada yazardım. Yazdıklarım da kısa şeyler olurdu. Hala kendi kendime düşünürken uyku beni kendine hapsetmişti.

Asu'dan..

Belimdeki ağrıyla ve sırtımdaki terle beraber gözümü açmıştım ama kör olmuştum galiba çünkü her yer karanlıktı. Elimle etrafı yoklayıp üstümdeki battaniyeyi kaldırdım ve ayağa kalktım. Büyük ihtimal salondaydım çünkü yattığım şey koltuktu. İçerisi çok sıcaktı ya da bana öyle geliyordu çünkü terden ölüyordum. Aynı zamanda da hapşırıyordum. Pencereden yansıyan hafif ışıkla dikkatlice yürüyüp ışığı açtım. Açmamla kıyıya vurmuş balina sürüsü görmem bir oldu. Kızlar koltuklara yayılmıştı. Uyuyorlardı.

Akşam neler olduğunu düşündüğümde böyle yatmalarının çok doğal olduğuna kanaat getirdim. Kızlara bakarken karnımdan gelen sesle gözlerim karnıma yöneldi. Akşam hiçbir şey yememiştim. Kızlar da yememişti. Mutfağa gidip mutfaktaki saate baktım. Saat sabaha karşı 4'tü. Akşam erken yattığımız için bu saatte uyanmam normaldi.

Buzdolabına bakıp ne yiyebilirim diye düşündüm. Ama dolapta hiçbir şey yoktu. Kapağı kapatıp etrafa göz gezdirdim. Bu sefer gözüm masanın üstündeki abur cuburlara takıldı. Ardından da bir hapşırık geldi. Burnumu çekip tekrar masaya odaklandım. Masaya geçip oturdum ve cips paketini açıp yemeye başladım. Yine bir hapşırık gelmişti. AAH! Bu ne böyle? Üşütmüştüm. Tekrar burnumu çekip yine devam ettim. Cips paketlerini açarken biraz fazla ses yapmıştım ama umurumda değildi. Çok acıkmıştım. Masada meyve suyu da vardı. Kalkıp bir bardak aldım. Dolabın kapağını kapatıp arkama dönmüştüm ki kapıda gördüğüm Ateş'le beraber bardak da yerini bulmuştu. ''Niye sessiz sessiz-hapşii- duruyorsun orada?'' hapşırdığım için doğru düzgün konuşamamıştım ama Ateş anlamıştır ne dediğimi. Cümlemi bitirir bitirmez Ateş kahkaha atmaya başlamıştı. Ona gözlerimi devirip yerdeki cam kırıklarını toplamaya başladım.

Dikkatli bir şekilde topluyordum çünkü klasik o sahneyi yaşamak istemiyordum. Kahkahalarının arasında ''Dikkat et elini kesme.'' demişti beyefendi. ''Merak etme kesmem.'' deyip ayağa kalktım ve elimdekileri çöpe attım. Tekrar bir bardak alıp masaya geçtim. Acaba niye gelmişti Bok Beyinli. Bunu dile getirdim ve sordum; '' Niye geldin? Ben ne güzel gömecektim bunları.'' Sandalye çekip o da karşıma oturmuştu. Aynı zamanda da elimdeki çikolatayı elimle beraber kendine çekip benim ısırdığım yerden ısırmıştı. Ben şaşkın şaşkın bakarken kendisi çok rahattı. ''Sesini duydum geldim." deyip cips atmıştı bu sefer ağzına. Göz göre göre benim minnoşlarımı yiyordu. Buna engel olmanın vakti gelmişti artık. Oturduğum için ona yetişemiyordum. Bu yüzden ayağa kalkıp kafasına iki tane geçirdim. Şaşırmıştı tabii. Ağzını açmış bana bakıyordu. ''Onlar benim! Ne hakla yersin onları? Akşam yedikleriniz yetmedi mi?'' deyip önündekileri alıp kendi tarafıma çektim. Ağzındakileri yutup o konuşmuştu bu sefer. ''Ne vuruyorsun ya? Akşam akşamda kaldı. Şimdi de acıktım ben.'' deyip yine minnoşlarıma el uzatmıştı. Elini uzattığı gibi minnoşlarımı da kucağıma alıp yeri boylamıştım. Sırtımdaki keskin acıyla ağzımdan bir inilti çıkmıştı. Yere düşmemle Ateş de yanıma gelmişti.

Üstümde minnoşlarım, tepemde Ateş, çok güzel bir tabloydu. Gülmemek için kendini zor tutuyordu bok beyinli. Üstümdekileri alıp bana elini uzatmıştı. Kısık gözlerimle elini tutup ayağa kalktım. Pis bir şekilde ona bakıyordum. Bana baktıkça daha da zorluyordu kendini gülmemek için. ''Sakın gülme! Senin yüzünden düştüm zaten. Elin kolun bir rahat durmadı.'' diye tembihlemiştim onu ama o tabi ki de dinlemedi. Kahkaha atıyordu. Çok fazla sesi çıkıyordu. Elimle ağzını kapatıp ''Ya sussana herkesi uyandıracaksın.'' dedim. Elini elimin üstüne koyup diğer eliyle belimi kavramıştı. Elimi ağzının üstünden çekip "Uyansınlar ne olacak ki?" dedi yumuşak bir sesle. Hayır Asu bu şeye kapılma! Kendimi geri çektim. "Kızlar zaten yorgun uyanmasınlar şimdi sabahın köründe." deyip abur cuburları toparladım.

Bayatlayabilecek olanların ağzını iyice kapatıp düzgünce dolaba koydum. Bu sırada da Ateş sessizce kenarda bekliyordu. İşim bitince ellerimi suya tutup geri salona geçtim. Ateş de peşimden geliyordu. Durup arkama döndüm. Dönmemle Ateş bana çarpmıştı. Tabii çarpmasıyla yine bir yere düşüş faciası yaşanacaktı ki Ateş beni tuttu. Hızlı bir şekilde tuttuğu için beni kendine yapıştırmıştı. Boyum henüz kalbine yetişiyordu ve kalbi hızlı atıyordu. Nefesi de hızlanmıştı. İkimiz de birbirimize bakıyorduk. Şu 'romantik ortam' denilen şey bu olmalıydı. Tabii ki bu ortamı benim müthiş hapşırığım bozmuştu. Hem de en iğrenç şekilde. Ateş'in yüzüne doğru hapşırmıştım ve bu gerçekten utanç verici bir şeydi.

Kendimi geri çekip salona girdim ve kapıyı kapattım. Yüzüm yanıyordu. ''Ulan!'' Ateş isyan ediyordu. Söve söve gitmişti. Ben de yüzümdeki yanmayla beraber geri koltuğa geçmiştim. Battaniyeyi geri üstüme örtüp uyumaya çalıştım. Saatin kaç olduğu hakkında bir fikrim yoktu ama uyuyabilirdim. En azından hava aydınlanana kadar. Sabah olduğunda Ateş'in yüzüne nasıl bakacağım ben? Rezil olmuştum. Ama ne yapayım yani? Hasta olmamızın nedeni onlardı. Çekmeleri lazımdı. Gözlerim sulanmaya ve yanmaya başlamıştı. Sanırım hastalığım ilerliyordu. Daha fazla beklemeyip gözlerimi kapatmıştım ve uykuya dalmıştım.

''KALKIN PSİKOZLAR!'' sesiyle gözlerimi açmaya çalışmıştım ama açamamıştım. Gözlerim birbirine yapışmıştı sanki. Soğukluk gelince ürperdim. Titremem durmayınca sıkıca battaniyeye sarıldım. Üşüdüğüm için dişlerimi birbirine vuruyordum.

Biri beni kucağına aldığında ''Kim kucağına aldı beni?'' deyip biraz da olsa kim olduğunu öğrenmek için elimi beni tutan kişinin yüzüne attım. Yüzünü geri çekip ''Dur benim Ateş banyoya götürüyorum seni yüzünü yıkayalım.'' dediğinde sesimi çıkarmayıp beni götürmesini bekledim. Beni yere bıraktığında banyoya geldiğimizi anlamıştım.

Tekrardan titrediğimde Ateş kaşlarını çatıp bakmıştı. "Üşüyorum." dedim dişlerimi titreterek. Ateş elini alnıma götürmüştü. Çatık olan kaşlarını daha çok çatıp "Ateşin var Asu. Soğuk suyla yüzünü yıkayalım." deyince kafamı 'tamam' anlamında salladım.

Ateş yüzüme soğuk su vurunca titredim. "Soğuk." dedim. "Biraz dayan Korkusuz canavar." dedi ve yüzümü yıkamaya devam etti. ''Korkusuz canavar mı? O ne?'' dediğimde yüzümü yıkamaya devam etmişti. Sesini çıkarmamıştı. Bu sefer su biraz daha soğuktu. "Çok soğuk. Yeter." dediğimde Ateş yüzümü yıkamayı bıraktı ve bana havlu uzattı.

Havluyu alıp yüzümü kuruladıktan sonra kafamı kaldırdım. ''Teşekkür ederim bok beyinli.'' deyip sırıttım. Suratı asılmıştı. ''Bok beyinlini-'' deyip kesmişti. Haz etmiyordu bundan. Ama benim hoşuma gidiyordu. Hem ona yakışıyordu da. Tam arkamı dönmüş salona geçecektim ki gece yaşanılanlar aklıma geldi. Olduğum yerde dona kalmıştım. Geri arkama döndüm. Ateş de meraklı gözlerle bana bakıyordu. "Şey-" deyip durdum. Cümlemi nasıl devam ettireceğimi bilemiyordum çünkü. Ateş hala bana bakıyordu. "Ney?" dedi. Bu sefer direk ağzımdan çıkmıştı. Uzatmanın bir manası yoktu çünkü. "Şey ya gece suratına hapşırdığım için özür dilerim. Ama sizin suçunuz. Sizin yüzünüzden hasta olduk." deyip dudaklarımı büzdüm ve arkamı dönüp yürümeye başladım.

Adımımı atacakken kolumdan tutup beni geri döndürdü. "Dur daha nereye gidiyorsun? Özrünü kabul ettim mi ben acaba?" dediğinde kaşlarımı çattım. Bir de kabul ettim mi diyordu. "İster kabul et, ister etme, o senin sorunun. Hasta olmamızın sebebi sizsiniz. Asıl özür dilemesi gereken de sizsiniz." deyip kolumu kurtardım ve salona geçtim. Salona girdiğimde kızların hali perişandı. Biri hapşırıp diğeri burnunu çekiyordu. Hepsi koltukla bütünleşmişti. Ben de hemen kendi battaniyemle birlikte koltuğa sığındım.

Herkes kendine baktıracak birini bulmuştu. Barlas Asena'ya, Çağan Alesya'ya, Barış da Kumsal'a bakıyordu. Koltuğa geçer geçmez içeri Ateş de gelmişti. Doğukan ortadaki sehpanın üstüne oturmuş teker teker hepimize 'Tüh tüh! Vah vah!' bakışlarını atıyordu. "Ne bakıyorsun? Hiç mi hasta insan görmedin?" dedim titreyerek. "Sizin gibisini ilk defa görüyorum. Dün o kadar da soğuk değildi nasıl bu kadar hasta oldunuz anlamadım ki?" deyip hepimize göz gezdirdi ardından ekledi. "Yalnız ben burada kalmam bugün. Beni de hasta edeceksiniz yoksa. Ben gidiyorum." deyip salondan çıkıyordu ki Ateş omzundan tutup geri çekti. "Nereye gidiyorsun? Kal burada yardım et bize. Kızlara biz bakacağız gibi gözüküyor." Omzunu Ateş'ten kurtarıp "Banane. Bana mı sordunuz çalıştırırken? Siz bakın. Sanki benim sevdiklerim." Sevdiklerim mi? Ne ima etmeye çalıştı ki? Bizi mi seviyorlardı? Ne işi olur onların bizimle? Bu düşünceyi direkt kafamdan attım. Çünkü böyle bir ihtimalin olasılığı Sergio ve benim konuşmamla aynı olasılıktaydı. Sergio hayranı olduğum bir modeldi. Gerçekten çok yakışıklı biri. Sergio'm. "Geç içeri sinir etme. Evde yiyecek bir şey kalmadı ne yiyeceğiz?" Bıkkın bir şekilde omuzlarını silkip ''O zaman alışverişe çıkacağım ben.'' deyip gitmişti. Biz de baş başa kalmıştık.

Kumsal halsizlikten gözlerini bile açamıyordu. Barış eğilip Kumsal'ın alnından öptü. Ama dudaklarını Kumsal'ın alnına değdirir değdirmez geri çekmişti. ''Yanıyor bu kız sirke var mı burada?'' deyip mutfağa doğru koşuşa geçmişti Barış. Mutfaktan pat küt sesler geliyordu. Telaşlanmıştı. Seviyordu işte Kumsal'ı. Her yanından belliydi. Bizim Kumsal da az değildi. O da seviyordu kesin Barış'ı. Koştura koştura geri salona gelen Barış'la dikkatler o tarafa yönelmişti. ''Yok, hiçbir şey yok. Ne yapacağım ben nasıl düşüreceğim ateşini?'' Hali gerçekten gülünesiydi. Çok fazla endişeleniyordu. ''Geri zekalı niye bu kadar endişelendin? Duş alsa geçer. Ama nasıl alacak ayağa kalkacak hali yok.'' deyip umutsuz gözlerle Kumsal'a bakmıştım. Halsiz halsiz yatıyordu. Barış hemen ''Ben aldırırım duş.'' deyip Kumsal'ı kucağına almıştı. Yok artık! O nasıl duş aldıracaktı ki? Hemen üstümdeki battaniye kaldırdım. Tam ayaklanıyordum ki Ateş kolumdan tutup geri yatırdı ve üstümü örttü. Ardından da ''Elleme aldırsın duşunu. Kıyafetleriyle aldırır merak etme.'' demişti. Ben de bir şey demeyip geri yatmıştım. Ama acıkmaya başlamıştım. ''Ben acıktım!'' deyip Ateş'e yavru köpek bakışları attım. Sonuç; Hayvan gibi anıran bir Ateş. Kafasına vurup ''Ne gülüyorsun ya acıktım dedim, git bana yemek yap.'' dedim. Gülüşünü zorla durdurup ''Bir daha o bakışları atma. Çirkin oluyorsun.'' deyip bir daha gülmeye başlamıştı. Zaten bunu dedikten sonra herkes gülmeye başlamıştı. ''Sen benim bakışlarıma kurban ol. Acıktım acıktım yemek getirin bize ya!'' yüzüne çemkirmiştim. Arkadan Asena ''Evet, çok acıktık. Dün yemek yiyemedik sizin yüzünüzden onun bunun çocukları sizi.'' O da çemkirmişti. ''Yemek! Yemek getirin.'' Alesya da bize katılınca tam olmuştuk. Çağan ''Biraz önce dolapta bir şey yok demedik mi? Az sabredin gelecek şimdi Doğukan.'' dediğinde biz de susmuştuk ama bu sefer de karınlarımız konuşmaya başlamıştı. Gur gur! Sesler geliyordu. Aynı zamanda başım da ağrımaya başlamıştı. Biraz gözlerimi dinlendirmek adına battaniyeyi kafama kadar çektim ve koltuğa gömüldüm. En son Alesya'nın ''Ya şu televizyonu bari açın sıkıldım.'' dediğini duymuştum. Gerisi yok...

Barış'tan

Kumsal'ın ateşlenmesiyle onu kapıp banyoya getirmiştim. Çok fazla ateşi vardı. Her tarafı yanıyordu. ''Nereye getirdin beni? Bırak uyuyacağım ben.'' Geçmiş olsun... İnadı tutmuştu yine. ''Bir kere de bir şey demeden dur. Duş aldıracağım sana.'' Duş kelimesini duyunca huzursuzlanmıştı. ''Duş almayacağım ben. Bırak beni.'' Çırpınmaya başlamıştı. Daha fazla beklemeden Kumsal'ı klozete oturtup küveti doldurmak için suyu açtım. Soğuk suyu açmıştım. Ateşi anca düşerdi. Küveti dolmaya bırakıp Kumsal'a döndüm. Ayakta uyuyordu resmen. Yanına gittim. Yüzünü ellerimin arasına alıp ''Şimdi üstünü çıkaracağım düzgün dur tamam mı güzelim?'' deyip anlından öptüm. ''Ne? Üstümü çıkarma sakın. Niye üstümü çıkarıyorsun? Çıkarmadan yapsam olmaz mı?'' Yine inatlaşıyordu. ''Sadece kıyafetlerini çıkaracağım. Merak etme.'' deyip üstünü çıkarmaya başladım. İlk önce tişörtünü çıkardım. Daha doğrusu çıkarmaya çalıştım. Çünkü hiç yardımcı olmuyordu. Zorla kollarını kaldırıyordu. ''Keşke biraz yardımcı olsan.'' Tişörtünü çıkardıktan sonra atletiyle kalmıştı. Sürekli mızmızlanıyordu. "Hadi gir küvete.'' deyip kendimle beraber küvetin kenarına getirdim. Hala mızmızlanıyordu. "Ya girmeyeceğim ya! götür beni buradan." deyip kendini benden kurtarmaya çalıştı. Daha fazla dayanamayıp kucağıma aldığım gibi küvetin içine attım. ''Hih! Bu su çok soğuk Barış.'' deyip çırpınmaya başladı. Bir de kendim dokundum suya. Biraz soğuktu. Ilıklaştırmak için biraz sıcak su açtım. Kumsal hala suyun içinde oturuyordu. Yüzünü incelemeye başladım. Buğday bir teni vardı ama hasta olduğu için teni beyazlamıştı. ''Hadi üşüdüm.'' dediğinde suyu biraz daha hızlandırdım. Suyun ısınmasıyla kendini iyice salmıştı. Kayıyordu suyun içine doğru. ''Biraz dayan be kızım iki dakika dik dur.'' deyip kollarından tutup geri kaldırdım. Ama bir işe yaramamıştı. Çünkü geri kaymıştı. Bu sefer hızlı bir şekilde tutup kaldırmaya çalıştım. Ama çalıştım. Çünkü artık Kumsal'la beraber ben de küvetin içindeydim. ''Biraz dik otursaydın ne olurdu?'' Yakınıyordum aynı zamanda da. Üstüm başım hep batmıştı. Islak kıyafetle durmayı asla sevmezdim. Üstümdeki gömleği çıkartıp küvetten dışarı attım. Kumsal'ın kendi başına dik duramayacağını anladıktan sonra kendimi kenara çekip Kumsal'ı küvetin hafif çıkıntılı yerine oturttum. Elimle suyu alıp üstüne serpiştiriyordum. Rahatladığını düşünüyordum. Biraz biraz kendine gelmeye başlamıştı. Biraz daha suyun içinde oyalandıktan sonra Kumsal'ı ayağa kaldırdım. Tekrar kendime yaslayıp bu sefer gerçekten soğuk suyu açtım ve üstümüze tutmaya başladım. ''Barış bu su çok soğuk. Hadi çıkalım lütfen hadi!'' Yine karşı gelmeye başlamıştı ama bu sefer dinlemeyecektim. Teninin soğuması gerekiyordu. İki dakika suyun altında kaldıktan sonra kapının yanındaki bornozu alıp Kumsal'ın üstüne geçirdim. Titriyordu. Havluyu iyice sarıp kendim de bir bornoz aldıktan sonra Kumsal'la beraber banyodan çıktım. Kendine gelmişti. Kendisi de yürüyebiliyordu. Elinden tutup kendi odama götürdüm. Yatağın üstüne oturtup hem kendime hem de ona kıyafet almak için dolabıma bakınmaya başladım. Sweatlerime bakarken ''Sarı sweatini ver bana onu istiyorum ben.'' dedi ama sarı sweatimi dün giymişti ve kirlenmişti. O yüzden onu veremezdim. ''Dün giydin onu, Başka sweat vereyim sana.'' Mecburen 'peki' demek zorunda kalmıştı. Kendi çamaşırlarımdan bir tanesini aldım ve yanına da eşofmanlarımdan birini koydum. Diğer tarafa geçip boğazlı kazaklarımdan birini aldım ve Kumsal'a verdim. "Al giy bunları hadi.'' Bir bana bir de elindeki çamaşırıma bakıyordu. "Ciddi misin Barış? Ya ben bunu nasıl giyeyim ya?" Bu kız her şeye inat etmek zorunda mıydı? Her şeye bir şey bulup inat ediyordu. İnatçı Keçi. "Giy ne olacak sanki? Temiz merak etme. Sen mi banyoda giyersin ben mi banyoya geçeyim?" Dudaklarını büzüp "Ben giyerim banyoda." deyip banyoya geçti. Ben de kendi kıyafetlerimi giyinmeye başladım. Daha kazağımı başımdan geçirecektim ki içeriden sesi geldi. "Barış! Barış!" diye çemkiriyordu. Yine ne olmuştu acaba? "Ne var başımın belası ne var?" Kapıyı hafif bir şekilde açıp "Şey ya benim şeyim yok ben nasıl giyeceğim bu kazağı?" Neyden bahsettiğini anlamıştım ama anlamazlıktan geldim ve onu çıldırtmayı hedefledim. "Neyin yok?" Nefesini dışarı verip "Ya şey işte anlasana geri zekalı." Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. "Ya anlamıyorum düzgünce söylesene neyin yok?" "Salak mısın? Üst iç çamaşırım yok işte neyim olacak?" Küfür edince şaşırmıştım. Pek küfür etmezdi. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Zor tuttuğum kahkahamı tutamayıp salıverdim. Hayvan gibi anırıyordum ama Kumsal'ın şimdiki halini görseniz siz de böyle anırırdınız. "Tamam tamam, kızlara bir sorarım ben bekle burada." deyip aşağı kızların yanına indim.

Salondan içeriye baktığımda herkes bir köşede yatıyordu. Onların da Kumsal'dan bir farkları yoktu. Tam salona girecekken kapı çaldı. Salondan vazgeçip kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda karşımda elinde poşetlerle Doğukan vardı. Ben hala Doğukan'a bakarken "Alsana poşetleri ne bakıyorsun?" deyip elindekileri bana uzattı. Elindekileri alıp mutfağa bıraktım ve geri salona geçtim. Asena ve Alesya uyanıktı sadece. "Kızlar şey. Kumsal'a bir bakar mısınız? Bir ihtiyacı var da." zar zor konuşabilmiştim çünkü utanıyordum. Asena zar zor kalkıp "Ben bakarım." dedi ve gitti. O gittikten sonra Alesya'nın "Hadi! açlıktan öldük. Asu'ya bak sesi soluğu çıkmıyor. Öldü kız açlıktan." demesiyle mutfağa geçmiştim. Diğerleri kızların başında bekliyordu. Poşetlerden malzemeleri çıkartıp yemek hazırlıklarına başladım.

Asu'dan...

Burnuma gelen menemen kokusuyla "Yemek!" diye bağırarak gözlerimi açmıştım. Hemen yanımdaki Ateş de benim bağırmamla yerinde zıplamıştı. "Ne bağırıyorsun kızım? Kulağımın ebesini hallettin resmen." diye çemkirdi bana. Dudağımı büzüp battaniyeyi üstümden attım. Ne kadar yorgun olsam da yemek kokusunu almıştım. Bu bana biraz olsun enerji vermişti. Ayağa kalkıp masaya baktım. Barış ve Doğukan masayı kuruyorlardı. Kokudan zaten menemen yaptıkları anlaşılıyordu. Direkt mutfağa gittim. Menemen ocaktaydı. Hemen bir ekmek parçası alıp sıcak olup olmadığını takmadan menemene banıp ağzıma attım. Ağzıma atmamla ağzım yanmaya başlamıştı. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordum ki ağzımdaki çabuk soğusun. Ağzımdakinin soğumasını beklerken Ateş mutfağa girdi. "Soğumasını bekleseydin." Ona gözlerimi devirip omzumu silktim ve ağzımdakini soğutmaya devam ettim.

Sonunda soğuduğunda güzelce mideme indirdim ve Barış'ın gelip tavayı almasıyla ben de salona geçtim. Salona girer girmez Çağan'la Alesya'nın tartışmasıyla karşılaştık. Alesya "Banane! Ben Caramio istiyorum git bana Caramio al." diye Çağan'a bağırıyordu. Çağan da "Ya ben sana Caramioyu nereden bulayım? Yeme bir gün de ne olacak?" diye bağırıyordu. Alesya'ın Caramio demesiyle benim de aklıma Karam gelmişti. Direk bakışlarımı Ateş'e yönelttim. Melül melül Ateş'e bakıyordum. Bakışlarımı hissedip o da bana baktı. Ne oldu dercesine gözünü kırptığında "Ben de Karam istiyorum. Karam alın bana da." dedim. Dememle herkesin gözü bana dönmüştü. Hemen Alesya'nın yanına gidip koluna girdim. "Bize çikolata alın." diye bağırdım. Piçizler bir birbirlerine bir de bize bakıyorlardı. "Ben de Hoşbeş istiyorum. Hoşbeş alın bana da." diyerek Kumsal ve Asena da içeri girmişti. Kumsal da gelip bize dahil olmuştu. Birden hep bir ağızdan "Çikolata alın bize." diye bağırdık. Kesinlikle habersiz bir şekilde olmuştu. Sesin aynı anda çıkmasıyla Piçizler daha da şaşırmıştı. "Ne bakıyorsunuz? Gidip alsanıza." demişti Alesya. Sonunda Çağan dayanamayıp "Ne mızmızlandınız. Ben gidip alırım. Allah'ın Psikozları." deyip gitmişti. Biz de hemen masaya geçmiştik. Masaya geçer geçmez bütün gözler Asena'ya dönmüştü. "Ben bu menemeni yemem." demişti çünkü. Barlas "Niye yemiyorsun?" dediğinde "Menemen sevmiyorum. Bana tavuk çorbası yap." demişti Asena da. Tavuk çorbası mı? En sevdiğim çorbaydı. "Ya evet tavuk çorbası yap bize Barlas." diye ben de gaz vermiştim. Şuan bana menemen yeterdi ama canım çekmişti bir kere. Kumsal'a bakıp baktığımı hissetmesi için büyük çabalar gösterdikten sonra nihayet bana baktığında 'hainlik yapacağız hadi kızım göster kendini.' bakışını attım ve göz kırptım. İşaretimi anladığı gibi açtı ağzını yumdu gözünü. "Evet benim canım da çekti tavuk çorbası. Bir de şey çekti tavuk göğsü var ya tatlı ondan çekti. Hadi bize onlardan yapın." deyip çok güzel bir şekilde başardığı yavru köpek bakışlarını Barış'a attı. Barış tabii ki hiçbir şekilde Kumsal'a kıyamıyordu. Her şeye tamam demek zorundaydı ve diyordu da. "Peki, tamam. Barlas kalk kardeşim sen çorbayı yap ben de tatlıyı yapayım." deyip masadan kalktı. Barlas da sesini çıkarmadan kalkmıştı. Ama Asena'ya 'sen bittin kızım!' bakışları atarak kalkmıştı. Asena da ona dil çıkarmıştı. Barış'la Barlas masadan kalktıktan sonra sıra Ateş'e bir görev vermekteydi. Ne görev versem diye düşünürken aklıma efsane bir fikir gelmişti. "Ateş." deyip dikkatini menemene veren Ateş'in dikkatini üstüme çektim. Sesimi de biraz pürüzlü yapmıştım. Elindeki ekmeği masaya koyup 'Yine ne var?' bakışlarını attığında "Bakma bana öyle." deyip hafif tripli bir ses çıkarmıştım. Yani ben öyle umuyorum. İnşallah güzel yapıyorumdur. Büyük bir parça ekmek alıp menemenin neredeyse çeyreğini ekmeğe koydum ve ağzıma attım. Ekmek biraz büyük olduğu için yutmakta zorlanmıştım ama olsundu. İşin ucunda Ateş'i sinir etmek vardı. "Söylesene? Ne oldu?" demişti bu sefer de. Aslında sesi normal çıkmıştı ama "Ne kızıyorsun? Bir şey diyeceğim sana." diyerek abartmıştım. "Söyle söyle!" Bu sefer sinirlendirmeyi başarmıştım. Bir parça daha ekmeği menemene bandım ve yine ağzıma attım. Ateş hala ağzına bir lokma bile atmamıştı. Benim konuşmamı bekliyordu. Koçlarım da ne yapacağımı anlamıştı ve onlar da bana destek çıkıyordu.

Ağzıma bir parça daha bir şey attıktan sonra "Hani bu şey var ya şey." deyip cümlemi yarıda kestim ve ağzıma bir parça daha yemek attım. Sabrı kaçmıştı artık Ateş'in. Masadakiler de bitiyordu zaten. "Ney, ney çıldırtma adamı." diye bağırmıştı bu sefer. Gerçekten sinirlenmişti. Her halinden belliydi. Tabii ki sinirlenmesi hoşuma gidiyordu. Hem sinirlendiği için yemek de yiyemiyordu. Amacım da buydu zaten; Sinirlenmesini sağlayıp aç bırakmak. Aynı dün bize yaptıkları gibi. "Ya ne bağırıyorsun? Söylemiyorum işte banane." Yalandan trip yapmıştım. "Ulan- ulan!" deyip devamını getirmedi ve masadan kalkıp gitti. Gider gitmez kızlarla aynı anda gülmeye başladık. Hayvan gibi anırıyorduk yine. Mutfaktan "Lan bir susun kulağımızı ağrıttınız." gelen Barlas'ın sesiyle daha da anırmaya başladık. Anırmamızı Barlas'ın getirdiği tavuk çorbası kesmişti. Oh! Mis gibi de kokuyordu. "Getir getir çok canım çekti." deyip Barlas'a talimat vermişti Asena. Barlas getirdiği tencereyi masanın köşesine koyup yerine oturdu. Yok artık! Servis yapmayacak mıydı yani? "Asena tabağını alıp Barlas'a uzattı. "Servis etsene Barlas." dedi. "Kalk onu da kendin yap." deyip Asena'ya boş bakışlar yolladı. Asena tabii ki de onu dinleyecek değildi. "Hastayım ben! Hasta insana iş mi yaptıracaksın?" deyip tekrar uzatmıştı tabağı. Barlas bu sefer itiraz etmemişti. Paşa paşa kalkıp Asena'nın tabağını doldurdu. Asena'nın tabağını Asena'ya verdikten sonra yerine geçiyordu ki hemen Alesya da tabağını uzattı. "Ben de alabilir miyim acaba?" deyip havalara girmişti. Barlas derin bir nefes alıp vermişti. Alesya'nın tabağını doldurduktan sonra sırayla Kumsal ve ben de tabaklarımızı uzattık. Hepimizin tabağını verdikten sonra kendisi de bir tabak alıp yerine geçmişti. Asena çorbadan bir kaşık alıp anında yere püskürtmüştü. "Bu ne böyle? Tuzsuz bu." deyip Barlas'a baktı. Çorbadan bir kaşık da ben alıp tadına baktım. Aslında tuzu gayet de yerindeydi ama benim koçum tabii ki de Barlas'a çektirecekti. Koçuma katılıp ben de oyunu devam ettirdim. "Evet ya bu çok tuzsuz." deyip ben de Barlas'a dönmüştüm. O da çorbanın tadına baktığında. Saf saf bize bakıyordu. "Kızım siz salak mısınız? Hiç bir şeyi yok bu çorbanın. Yiyorsanız yiyin yemiyorsanız yemeyin." deyip çorbasını içmeye devam etti. "Tuz ver bari. Gerçekten tuzsuz olmuş." dedi Asena. Dik dik Asena'ya bakıp mutfaktan tuz alıp geldi ve Asena'nın önüne koydu. Asena tuzunu koyarken ben de afiyetle çorbamı içiyordum. Çorbayı içerken aklıma Ateş'in şuan ne yaptığı sorusu düşmüştü. Ne yapıyordu ki acaba? Fazla mı sinirlendirdim? Hayır bence çok iyi çok da güzel olmuştu. Dün bize yaptıklarını aynen onlara yapmak istiyordum. Aynısını olmasa da eş değer şeyler yaptırıyorduk biz de. Çorbamı bitirdikten sonra salona Doğukan girdi. Neredeydi bu sabahtan beri acaba? Salona girer girmez gözü masaya takılmıştı. Yazık. Acıkmış demek ki yavrucak. Ama maalesef sadece bakmakla yetinmişti. Çünkü masada yiyecek hiç bir şey yoktu. Silip süpürmüştük koçlarımla. Oh olsun size! Böyle aç kalırsınız işte. Masadan gözünü alıp teker teker bize bakmaya başladı. 'Siz iflah olmazsınız.' bakışları atıyordu. "Ulan iki parça bir şey bırakmadınız mı? Pü Allah belanızı vermesin." deyip salondan geri çıktı. Muhtemelen mutfağa gidiyordu. Barış hala ortalıklarda yoktu.

Kumsal'a " Barış ne yapıyor orada? Seslensene şuna Kumsal." dedim. O da hemen Barış'a bağırdı. "Barış! Nerede kaldı acaba benim tavuk göğsüm? Bir tavuk göğsünü beceremedin mi?" dedi. Anında içeriden Barış'ın sesi geldi. "İki dakika sabret yapıyorum." demişti. "Hadi doymadım ben daha. Çabuk getir." diye bağırdı Kumsal. Bu sefer Barış'ın değil Ateş'in sesi gelmişti. "Ulan iki dakika iki! Doysaydın o zaman." Kumsal derin bir nefes aldı. İşte! Geliyor kulaklarımın tacizcisi. "Sanane ya tavuk göğsü getirin bana." diye çemkiren Kumsal'la kulaklarımız taciz edilmişti. Asena "Kızım bir sus. Kulağımın namusu gitti." deyip kulağını ovalamaya başladı. Ardından geri yemeğine döndü. Barlas transa geçmişti zaten dimdik Kumsal'a bakıyordu. Kumsal bunu fark edince "Ne bakıyorsun ya dönsene önüne." deyip ona da çemkirmişti. Barlas da ne yapsın önüne dönüp yemeğine devam etti. Mutfakta neler olup bittiğine bakmak için ayağa kalkıp gizli gizli mutfağa yürüdüm. Sesler geliyordu. Ateş'in olduğunu düşündüğüm ses "Bugün iyi çektiriyorlar bize. Yemek yiyemedim. Aç aç duruyorum. Ulan Asu! Ulan Asu! Ben sana gününü gösteririm sen bir dur bakalım." demişti. Ardından da Barış ekledi. "Harbiden Kumsal her şeyi istiyor. Hayır da diyemiyorum. Ah bir diyebilsem." Güzel güzel. Bunları böyle yakındırmak hoşuma gitmişti. Çok güzel eğleniyorduk. Duvar kenarından çıkıp mutfağa giriyordum ki kapı açıldı. Çağan'ın gelmiş olması ümidiyle kapıya depar attım resmen. Tabii ki depar atacaktım. Karam var orada Karam. Tabi ki umduğum gibi olmuştu. Çağan elinde üç poşetle içeri giriyordu. Hemen koşup elinden poşetleri aldım. "Aferin köle." demeyi de unutmamıştım. Bu sefer istikamet salon! Salona depar atmaya başladım. Usein Bolt'dan bile hızlı koştuğumu düşündüğüm 1 saniyede salona gelmiştim. Hemen içeri girip "Çikolatalar geldi!" diyerek koltuğa geçen kızların yanına gittim. Herkese kendi poşetini verdikten sonra Asena'yla beraber karamları yemeye başladık. Daha sonra kalkıp hoşbeş ve Caramio dilenmeye gitmişti. Saat öğlen 2'ye geliyordu. Geç oluyordu. Bu Kumsal ve Alesya için iyi olamayabilirdi. Karamımı iştahla ağzıma götürüyordum ki Telefonum çalmaya başladı. Telefonum orta sehpanın üzerindeydi. Her ne kadar üşensem de kalkıp telefonumu aldım. Kim arıyor diye baktım. Bakmaz olaydım. Annem arıyordu. Telaş yapmaya gerek yoktu. Burada değiller çünkü. Çok sık da aramazdı beni.

-Efendim anne?

-Neredesin sen? Bu telefon niye geç açılıyor?

-Ya tuvaletteydim ne oldu söyle.

-Pazartesiye bilet alıyorum İstanbul'a geleceğim

Ne yapacak gelip de acaba?

-Hayırdır ne oldu da geliyorsun? Çok kıymetli işin bitti mi?

İmalı bir şekilde bastıra bastıra söylemiştim. Çünkü yurt dışına çok kıymetli işi için gitmişti.

-Sizi görmeye geliyorum işte kızım, Niye böyle yapıyorsun ki?

-İyi tamam. Hadi sonra görüşürüz işim var.

deyip bir şey demesini beklemeden telefonu kapattım. Çünkü onu yememi bekleyen bir karam vardı önümde. Hiç beklemeden direkt yarısını attım ağzıma. Ağzımı oynatmada sıkıntı yaşıyordum ama karam yani bu. Tek ısırışta bitirmezsek ayıp olur. Diğer pakete geçtiğimde Ateş salona geldi. Gelir gelmez gözleri hala toplanmamış olan masaya gitti. Tencerede biraz çorba kalmıştı. Bir tabak alıp kendine çorba koydu ve içmeye başladı. Hızlı hızlı içiyordu. Ya açlık nasıl bir şeymiş Ateş bey? ''Ya bu masayı kim toplayacak şimdi? Kalmasın böyle." dedim Ateş'e ima ederek. O da tabii ki imamı anlayıp "Kalk topla işin ne?" demişti. "Hasta hasta iş mi yaptıracaksın bana?" deyip yine trip gibi bir şey yapmıştım. Bu sefer sesini çıkarmamıştı ama. Ben de bir şey demeyip karamlarımı yemeye devam ettim. Karamlarımı yerken mutfaktan gelen Çağan ve Alesya'nın sesine kulak verdim. Anladığım kadarıyla Alesya yine bir şey peşindeydi. "Ben kendim yerim. Bırak elimi." Auuu! Neler oluyor acaba orada? Karam poşetimle beraber kalkıp mutfağa gittim. Tabii diğer elimde de kamerası açık olan telefonum vardı. Kapının kenarına geçip videoyu başlattım. Çağan Alesya'nın ellerini tutmuş ağzına Caramio sokmaya çalışıyordu. Alesya da ona direnip ağzını kapatmaya çalışıyordu. Çağan yine de ağzına sokmayı başarıyordu. ''Çağan saçmalama ben kendim yerim." dedi gülerek Alesya ama Çağan'ın umurunda değil gibiydi. Yine de zorluyordu. Çekmeyi bırakıp mutfağa girdim. "Ne yapıyorsun benim koçuma?" deyip ensesine şaplak geçirdim. Ardından da devam ettim ''Bırak kendisi yesin çok mu meraklısın yedirmeye?'' Bir parça daha Alesya'nın ağzına soktuktan sonra ''Sen kendi çikolatalarınla ilgilen.'' deyip Alesya'nın ağzına bir parça daha tıktı. ''Boğdun kızı boğdun.'' Alesya'nın ağzı gözü hep çikolata olmuştu. ''Su ver, boğuldum.'' Zar zor konuşabilmişti. Bir bardak su alıp verdim. Bu sırada da Ateş'le bir saattir nerede olduğunu bilmediğim Doğukan masayı topluyordu. Hızla bir köşeye çekilip videolarını çekmeye başladım. 35 saniye boyunca çektim ve telefonu kaldırdım. Birkaç dakika içinde masayı komple toplamışlardı. Hala karamlarım bitmemişti. Son 6 tane kalmıştı. Elimdekini bitirdikten sonra saate baktım. Saat öğlen 4'dü. Aklıma Kumsal'ın ödev yapmak için izin aldığı gelince direkt oturduğum yerden kalktım. ''Kumsal!'' diye böğürdüm. Aynı zamanda da evin içinde deli danalar gibi koşuyordum. ''Asena! Alesya!'' herkes koridora toplanmıştı. ''Ne böğürüyorsun?'' demişti Alesya gelir gelmez. Diğerleri de meraklı gözlerle bana bakıyordu. ''Saat 4 oldu hadi bırakın bizi geç kaldık.'' dememle Kumsal direkt kaldığımız odaya koşmuştu. Asena ve Alesya da odalarına gitmişti. Ben de Kumsal'ın peşinden gidince Piçizler de dışarı çıkmaya başlamıştı. Hemen odaya girip kendi kıyafetlerimizi giydik. Son kez eksiğimiz var mı diye odada göz gezdirip evden dışarı çıktık. Arkamızdan da Alesya ve Asena geliyordu. Apar topar arabalara binip eve doğru yol aldık. Yol uzun süreceği için direkt kendimi uyku moduna almıştım.

Ateş'ten...

Kızların geç kalıyoruz demesiyle apar topar yola çıkmıştık. Yola çıkar çıkmaz Asu uyku moduna geçmişti. Yol boyunca da uyumuştu. Oturduğumuz semte gelince uykusunu bölmemek için ilk önce Kumsal'ı bırakmıştık. Sıra Asu'ya gelmişti. Hala uyuyordu. Hayret ettim. Nasıl bu kadar çok uyudu? Seviyordu uykuyu. Evinin önüne geldiğimizde arabayı sağa çekip indim. Arka tarafa geçip Asu'nun kapısını açtım. Kapıya dayanıp uyuduğu için yere düşecekti ki tuttum. Bu kadar şeye hala uyanmamıştı.

Hala uyanmadığı için ben de kucağıma almıştım. Evinde abisiyle yaşadığını biliyordum. Abisinin evde olma ihtimaliyle evin arkasına dolanıp mutfak kapısına geldim. Şans benden yanaydı. Mutfak kapısı açıktı. Sessizce içeri girip etrafa baktım. Mutfakta kimse yoktu. Salondan televizyon sesi geliyordu. Mutfaktan çıkıp salondan görünmeyecek bir şekilde üst kata çıktım. Ama bir sorun vardı. Asu'nun odası hangisiydi? En baştaki odaya girdiğimde karşıma siyah beyaz renklerle döşenmiş bir yatak odası çıktı. Asu'nun böyle bir odası olması imkansızdı. Diğer odaya baktığımda genç kız odası olduğu her yerinden anlaşılan odayla karşılaşmıştım. Burası kesinlikle Asu'nun odasıydı. Hemen Asu'yu yatağına yatırıp üstünü örttüm. Hazır odasını bulmuşken karıştırmamak olmaz deyip odasını incelemeye başladım. Sarı ve mor ağırlıklı bir odası vardı. Yatağın başlığını dayadığı duvar dikkatimi çekmişti. Kocaman bir pano ve bir sürü çizilmiş resim vardı. Hepsi de birbirinden güzeldi. İçlerinde en çok hoşuma giden resmi dikkatlice alıp incelemeye başladım. Büyük ihtimalle sevgili olan iki kişi birbirine bakıyordu. Kızın gözleri dolmuş gibiydi. Erkeğin yüzünde ise acı dolu bir ifade vardı. Neyden dolayı böyleler hiçbir fikrim yok ama çok güzel çizmişti. Acaba alsam bunun yokluğunu anlar mıydı? Bence anlamazdı. Her sabah kalktığında bu çizimlere bakmıyordur yani diyerek kağıdı yanıma aldım ve odadan çıktım. Yine geldiğim yoldan geri dönerek arabaya geçtim ve eve doğru yol aldım.

Asu Lina'dan..

Telefonumun bildirim sesiyle gözlerimi açmıştım. Kafamı kaldırıp hala üzerimde olan pantolonumun cebinden telefonumu aldım. Psikozlar grubundan bir mesaj vardı. Gece gece bu ne mesajı diye düşünürken gözüm saate gitti. Saat 23:11'i gösteriyordu. Gözlerimi zorla açıp mesaja baktım. Asena 'uyudunuz mu?' yazmıştı. Ona cevap vermeden zor da olsa yataktan kalktım. Bir dakika! Ben niye yataktayım? Gündüz neler olduğunu düşündüm. En son eve gelmek için yola çıkmıştık. Daha sonra kendimi uykuya teslim etmiştim. Ondan sonrası yok. Sadece birinin beni kucağında taşıdığını hatırlıyordum. Kim beni kucağında taşıyordu ki?

Onu boş verip mutfağa indim. Salonun ışıkları hala açıktı demek ki ağabeyim daha yatmamıştı. Bir bardak su içip salona baktım. Ağabeyim televizyon izlerken uyuyakalmıştı. Koltuğun üstünden battaniyeyi alıp uyandırmadan üzerine örttüm. Daha sonra odama çıkıp tekrar yatağa girdim.
Uykum yoktu tüm uykumu almıştım. Masama geçip hafta sonundan bir kare çizmek istemiştim. Ateş'in bana çarptığında oluşan o tabloyu çizmek istiyordum. Kalemlerimi çıkarıp o anı düşünerek çizmeye başladım. Düşündükçe ben de heyecanlanıyordum. O'nun kalp atışlarını duymuştum. Şaka gibi ama gerçek. Bir müzik açtım ve konsantre olarak resmimi çizdim.
Uzun uğraşlar sonucu resim bitmişti ve çok güzel olmuştu. Yatağımın başına kocaman bir pano yaptırmıştım. Çizdiğim her şeyi oraya asıyordum. Bu resmi de alıp panoya asmak için panoya yöneldim. Boş olan bir kaç yerden birine astım. Bir kaç saat geçmişti resmi çizerken. Telefonumu masadan alıp yatağa geçtim. Uykum olmasa da bir kaç dakika takılıp sonunda uyumuştum.

Dersin başlamasına daha bir saat vardı. Kısa bir duş almaya vaktim vardı yani. Hızlıca banyoya girip 15 dakikalık bir duş aldıktan sonra saçlarımı kurutmaya başladım. Saçlarımı kuruttuktan sonra klasik bir model yapıp formalarımı giydim. Ders programımı koymadığım için onu da koyup aşağı indim. Abim kahvaltı yapıyordu. Ben de oturup birkaç bir şey atıştıracaktım ki ağabeyimin şaşkın bakışlarıyla durdum. ''Sen ne zaman geldin?'' demişti şaşkın şaşkın. Abim bana bu soruyu sorunca şaşırmıştım ve gerilmiştim. Anlaşılan dün beni eve taşıyan kişi erkekti. Abimden korkusuna sessizce bırakmıştı. Sessiz bırakarak çok iyi yapmıştı çünkü abim onu sağ bırakmazdı. Klasik kıskanç abi sorunsalı. Sandalye çekip oturdum. ''Ben geldiğimde sen uyuyordun. Ben de uyandırmayıp geçtim yattım. Ne yapayım?'' deyip bir kaç dilim domates ve salatalık alıp ''Hadi çıktım ben.'' deyip öpücük attım ve çıktım. Eğer biraz daha evde kalsaydım abim beni soru yağmuruna tutardı. O yüzden en yararlı şey evden erken çıkmak.

Kızlarla buluşma yerimize geldiğimde herkes buradaydı. Kumsal bile. ''Günaydın koçlarım.'' diyerek geldiğimi belli etmiştim. ''Neredesin Sesi Bozuk?'' demişti Asena. ''Duş aldım ondan geç kaldım azıcık.'' diyerek yürümeye başladım. Kısa sürede okula gelmiştik. Bahçeye girdiğimizde piçizler de gelmişti. Çardakta oturuyorlardı. Fazla beklemeden sınıfa çıktık. Dersin başlamasına 10 dakika vardı. Kantine inebilirdik yani. ''Hadi kantine inelim. Sabah bir şey yemedim.'' dedim ve önden önden kantine doğru yol aldım. Kantine girdiğimde Piçizler de buradaydı. Hiçbir şey yapmadan normal bir şekilde Fatih abiden bir tane sarı gong, bir tane karam, bir tane de limonata istedim. Asena da yanıma gelip birkaç bir şey aldıktan sonra bir masaya geçtik ve oturduk. Hızlıca elimizdekileri yemeye başladık çünkü dersin başlamasına az kalmıştı. Yiyeceklerimiz bitince toparlanıp sınıfa geçtik. Piçizler de hemen arkamızdaydı. Hepimiz yerlerimize geçip hocanın gelmesini bekledik. Ders mesleki yabancı dildi. En sevdiğim ders. İçinde Yabancı dil var çünkü. İki dakika sonra Rukiye hoca derse girmişti. Oturun talimatını verdikten sonra derse başlamıştık. Çok iyi geçiyordu. Sıkılmadan bu dersi atlattıktan sonra teneffüs zili çalmıştı. Daha 80 dakika önce bir şeyler yemiştik ama yine de acıkmıştım. "Ben yine acıktım, kantine ineceğim geliyor musunuz?" diye kızlara sormuştum. "Ben sınıftayım." deyip geçen haftadan beri yanından eksik etmediği kitabına dönmüştü Kumsal. Alesya da ona katılıp "Ben de sınıfta kalacağım." demişti. Asena "Ben de uyuyacağım." deyip gelmemişti. Son çare kendim indim kantine. Bu sefer sütlü çikolata bisküvi ve çikolatalı süt almıştım. Fatih abiye parayı ödeyip elimdekilerle direkt sınıfa çıktım. Kızların yanına geçip oturdum. Bisküvi paketini açıp sıranın ortasına koydum ki hep beraber yiyelim. Paylaşmak güzeldir ama sadece psikozlarımla. Tabii ki Psikozlar'ım durmayıp anında sömürmeye başlamıştı paketi.

Teneffüsümüz bisküvi yemekle geçmişti sıradaki ders Edebiyattı. Sessizce beklerken Bekir hoca sınıfa gelmişti. Günaydın oturun faslı geçtikten sonra derse başlamıştık. Edebiyat dersi de hızlı geçmişti. Teneffüste Kumsal yine kitabına dönmüştü. Asena zaten uyuyordu. Alesya da kendi halinde bir şeyler yapıyordu. Ben de 10 dakikalığına da olsa kafamı koyup biraz dinlendim. 10 dakika sonunda sıradaki ders normal İngilizceydi. Bu sefer derse Hacer hoca geliyordu. Tekrar bir günaydın oturun faslı geçtikten sonra kısa sürede dersin sonuna gelmiştik. Teneffüs yine sıradan bir şekilde geçmişti. Bir sonraki ders de hızlı bir şekilde geçtikten sonra çıkış zili çalmıştı. Hep beraber toplanıp sınıftan çıktık. Bahçeye çıktığımızda telefonum çaldı. Yine annem arıyordu. Telefonu açıp yürümeye devam ettim.

-Efendim anne?
-Kızım. Neredesin? Ne yapıyorsun?
-Okuldayım anne eve gidiyorum. Ne oldu?
-Ben uçağa biniyorum onu söylemek için aramıştım.

Ne? Uçağa mı biniyor? Gelsin bakalım kısıtlamalar.
-Tamam anne bekliyorum seni.

Deyip telefonu kapattım. Kızlarla yürümeye başladık. Alesya "Siz de fark ettiniz mi bugün hiçbir olay yaşamadık." demişti. Doğru söylüyordu. Bugün çok sıradan geçmişti. "Harbi bugün hiç aksiyon yaşamadık." dedim. "Bu hiç hayra alamet gibi gelmiyor ama hadi hayırlısı." demişti Kumsal da. Asena sessiz kalmıştı. Kısa sürede ayrılma yerimize gelmiştik. Teker teker görüşürüz dedikten sonra eve doğru yol aldım.

Eve gelir gelmez direkt odama çıkıp üstümü değiştirdim. Üstümü değiştirdikten sonra mutfağa inip ne yemek var diye baktım. Annemin gelmesi iki veya üç saati bulurdu. Dilek teyzeyi de çağıramazdım. İşi vardı.

Dolapta hazır çorbalardan vardı. Sadece iki tane kalmıştı. Biri ezogelin diğeri tavuk çorbasıydı. Tavuk çorbasını çok seviyordum ama daha dün yediğim için bugün ezogelin çorbası yapmaya karar verdim. Onu ocağa koyup bir de makarna suyu koymuştum. Ezogelin çorbası ve yoğurtlu makarna yapmaya karar vermiştim. Yanına da salata yapacaktım. Dolaptan salatalık, domates, kıvırcık ve limon çıkardım. Salatayı yapmaya başladım. Kaynayan suyun içine makarnayı döktükten sonra salatanın son dokunuşlarını yaptım ve masayı hazırlamaya başladım. Tabakları, kaşıkları ve bardakları dizdikten sonra masa da hazırdı. Pişen makarnayı suya tutup soğuttum ve üstüne yoğurdunu döktüm. Üstüne de yağ yakıp üzerinde gezdirdim. Onu masaya götürüp çorbayı ocaktan aldım. O da pişmişti. Çorba tenceresini de masaya koyduktan sonra salona geçtim. Bir kaç dakika sonra zil çalmıştı. Büyük ihtimal annem gelmişti. Çünkü ağabeyimin anahtarı vardı. Kapıya gidip kapıyı açtım. Karşımda annem vardı. "Anne!" deyip hemen üstüne atlamıştım. Bayadır görüşmüyorduk. Her ne kadar trip atsam da özlemiştim. "Kızım." deyip o da sarılışıma karşılık vermişti.

Ayrıldıktan sonra elindeki valizini alıp yukarı misafir odasına çıkardım. Aşağı indiğimde annem mutfaktaydı. "Hadi yiyelim, acıktım ben." deyip masaya oturdum. "Kızım dur biraz ağabeyin de gelsin." Elimi aman der gibi salladım. "Ağabeyim geç geliyor gel hadi yiyelim biz." dedim. O da kabul edip oturmuştu. Çorbalarımızı koyup içmeye başladık. Efsane olmuştu. Ee tabii kim yaptı? Kısa sürede çorbayı bitirdikten sonra masayı da silip süpürdüm. Annem bu halime şaşırıyordu çünkü beni hiç böyle görmemişti. O da yemeğini yedikten sonra salona geçip orada ne yaptıklarından nasıl olduklarından konuşmuştuk. Ağabeyim de geldikten sonra odama geçip bugün ki ders tekrarımı yapmıştım. Daha sonra da elimi yüzümü yıkayıp yatağa girdim. Girmemle uykunun beni çalması bir olmuştu.

★★★★★★★
EVET! Bölüm bitti.
Nasıl buldunuz bölümü?
Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayıııınn.
Hepinizi muckluyoruzz 😘😘😘

ig:psikozlarwattpad

♤♡◇♧

Continue Reading

You'll Also Like

713K 22.1K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
2.4M 140K 87
[Tamamlandı] Aktifmagazin: Son zamanların sevilen ismi, şarkılarıyla ün salmış, sesiyle insanları kendine hayran bırakan Sefa Giray Taşkın dün g...
1.3K 149 8
Bakugoukqtsky: Senin ekşın arayan beyninin hücrelerini teker teker yontup onla nargile yakarım orospunun sictigi am yarmasi brokoli| 19 yaşında biris...
493K 21.2K 59
Yatılı bir okul olan iyilik ve kötülük okullu yetenekli öğrencileri eğitmek için her yıl bir kura düzenler ve çıkan isim o okulda okumak zorundadır...