Han (1. Kitap)

By Husam46

523K 53.6K 6.9K

Buraya kitabın okunması için çekici laflar, metinler veya şiirler yazabilirim... Fakat benim tarzım değil. Da... More

Bilinç oluşumu ve Giriş Bölüm 1
Doğum Bölüm 2
Odadan Çıkış Bölüm 3
Büyücü Bölüm 4
İlk Hocam ve ailem Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Genel Bilgilendirme
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 66.5
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 72
Bölüm 73
Bölüm 74
Bölüm 75
Özet
Bölüm 76
Bölüm 77
Bölüm 78
Bölüm 79
Bölüm 80
Bölüm 81
Bölüm 82
Bölüm 83
Bölüm 84
Bölüm 85
Bölüm 86
Bölüm 87
Bölüm 88
Bölüm 89
Bölüm 90
Bölüm 91
Bölüm 92

Bölüm 93

4.5K 485 59
By Husam46

Balçık trolü: Fikir amaçlı

----------------------------------

Han ve kızlar, arkalarını döndüğünde karşılarında her saniye daha da büyümekte ve şekillenmekte olan bir buz kütlesi gördüler. Buz kütlesinin büyümesi durduğunda beş metre uzunluğunda, üç metre genişliğindeydi. Herkes şaşkınlık, tedirginlik ve korkuyla buz kütlesine bakıyorlardı.

Buz kütlesi şekillenmeye devam ederken Han ve kızlar, yavaş yavaş nasıl bir canavarla karşı karşıya geldiklerini görmeye başlamışlardı. Bu canavar buzdan bir golemdi. Golemin her yeri çok keskin sivri çıkıntılarla doluydu. Sol eli, üç ton ağırlığında, balyoza benzer buz kütlesiydi. Sağ elinin avucunda ise buz mavisi renginde bir taş gömülmüştü. Canavar, Han ve kızların olduğu yere doğru bakarak yeri titretecek kadar güçlü bir şekilde kükredi. Ses o kadar güçlüydü ki odanın tavanındaki buz sarkıkları yağmur gibi yağmaya başladı. Lura, saniye kaybetmeden ışık kalkanı yeteneğini kullandı ve üstlerine doğru gelen buzdan sarkıkları engellemeye başladı. Han, büyülü sözler yüzüne Lura kadar hızlı olamamıştı. Eğer Lura ışık kalkanını bu kadar hızlı yapmasaydı, Han ve diğerleri zarar göreceği kesindi. Rhene, vakit kaybetmeden buzda goleme saldırmak için harekete geçti. Oja ise büyülü sözler söyleme başlamıştı bile.

Lura sarkıkların düşmesi durur durmaz, yüzüğüne dokundu ve dev bir kılıç çıkardı. Kılıcın ihtişamı göz alıyordu. Sarı kabzası ışıl ışıl parlıyordu. Lura, sıçrayarak golemin karnına doğru kılıcını savurdu. Kılıç sanki kırılmaz, çizilmez bir zemine çarpmış gibi geri sekti. Lura kılıç üstünde ki hakimiyetini toplamaya çalışırken, buzdan golem üç tonluk elini Lura'ya doğru savurdu. Lura kılıç yüzüne manevra yapması imkansızdı. Lura kendine doğru gelen üç tonluk elini görünce gözlerini kapadı. Bir kaç saniye geçmesine rağmen buz kütlesi gelmemişti. Sadece soğuk bir esinti ve farklı bir canavarın bağırma sesi gelmişti. Lura hemen gözlerini açtığında üç tonluk buzdan eli kavramış bir balçık trolü cesedi gördü. Ardından Oja'nın vahşi ve kudurmuş bir yılan gibi çıngırağından çıkan sesleri duydu. Balçık trolü, Buzdan golemi kolundan tutarak havaya kaldırdı ve arkasındaki duvara fırlattı. Han ve kızlar, balçık trolün gücü sayesinde büyük bir umuda kapılmışlardı. Buzdan golem tekrar ayağa kalkarak bir kez daha o güçlü kükreyişini yaptı ve koşmaya başladı. Balçık trolü, kendine doğru koşan buzdan golemi görünce kendisi de ona doğru koşmaya başladı. Ortada buluştuklarında yumrukları birbirine çarptı. Çarpışmayla beraber şok dalgası ve küçük çapta deprem oldu. Çıkan şok dalgası o kadar güçlüydü ki Han ve kızları, birkaç metre geriye sürükledi.

Balçık trolü tekrardan buzdan golemi elinden tutmaya çalıştı fakat buzdan golem daha hızlı davranarak balçık trole sarıldı ve tüm gücüyle sıkmaya başladı. Fakat acı hissetmeyen balçık trolü sağlı sollu yumrukları golemin kafasına geçirmeye başladı. Buzdan golem, balçık trolün darbelerinden pek rahatsız gibi durmuyordu. Acı hissetmeyen iki tane canavarın savaşı son derece vahşileşmeye başlamıştı. Golem sıktıkça trolün vücudundan yeşil yeşil sıvılar patlayarak çıkıyordu. Trol artık goleme vurmak yerine kendini golemin kafasına doğru yaklaştırmak için yukarı çekmeye başladı. Her kendini yukarı çekmeye çalıştığında golemin göbek derisi biraz daha yırtılıyor, etrafa çürümüş iç organlar dökülüyordu. Trol son bir atılım ile kendini çekti ve golemin kafasını devasa ve asitleşmiş salyalı ağzı ile ısırdı. Isırması o kadar kuvvetli bir basınca sahipti ki buz kırılma sesleri yükselmeye başladı.

Lura golemin buzunun çatladığını görünce ışık büyüsü ile ışıktan bir zincir yaparak golemin ayaklarını bağladı ve tüm gücüyle çekmeye başladı. Golem daha fazla dayanamayarak yere düştü. Golem düşer düşmez Lura, sol elini kaldırarak ışıktan bir küre yaptı ve goleme doğru fırlattı. Küre goleme çarptıktan sonra patladı ve ışık tüm odayı kaplı. Işık o kadar kuvvetliydi ki göz gözü görmez olmuştu. Işık belli bir süre sonra dağıldığında golem büyük bir çoğunluğunun erdiğini, trolün ise tamamen küle döndüğünü gördüler.

Herkes kazandıklarını düşünerek sevinmeye başlamıştı. Lakin bu sevinç altın sandığın oraya baktıklarında tamamen sönmüştü. Çünkü mezarın içinde yatan buz tutmuş kralın iskeleti, ayaklanmaya başlamıştı. İskelet sanki nefes alıp veriyormuş gibi ağzından buharlar çıkıyordu. Elinde bir asa vardı. Asa buzdandı ve tepesinde süzülen bir taş vardı. İskelet, Han'a doğru dönerek çığlık attı. Çığlık ince ama kulak tırmalayan bir sese sahipti. Sesin etkisi o kadar etkiliydi ki herkesin başı dönmüş ve dengesini kaybedip yere düşmüşlerdi.

Mesaris hemen yanında duran iskeleti gördüğünde ne yapacağını bilemiyordu korkudan bayılmak üzereydi.

İskelet, herkes nasıl olduğunu dahi anlamadan Han'ın önünde bitmişti. Han, korkudan ve büyülü sözler söylemekte acemi olduğundan ne yapacağını bilemiyordu. İskelet elinde açık mavi renkte bir alev oluşturdu ve Han'a doğru fırlattı. Han, kaçmak için harekete geçti lakin çoktan ayakları buzlarla kaplanmıştı. Bunu gören Rhene, "EFENDİM!" diyerek mavi alevin önüne geçti. Mavi alev Rhene'ye değer değmez Rhene, tıpkı buzdan heykellere dönmüş kişiler gibi buzdan heykele dönmüştü. Han, Rhene'nin kendini kurtardığını görünce büyük bir yıkım yaşamıştı. Çünkü eğer şuan güçlü olsaydı sevdiklerini kaybetmeyecekti. Tıpkı annesi ve babasını kaybettiği gibi. Bir kez daha ne için güçlenmesi gerektiğini acı olarak tatmıştı.

Yıkılmış ve öfkeli gözlerle kendisi için kendi canını hiçe sayan Rhene'nin buzdan heykeline baktığında Rhene'nin ruh gücünü hissetmesi yani yaşadığını fark etmesiyle büyük bir nefes aldı.

Lura hemen kılıcını iskelete sallayarak iskeletin başka saldırı yapmasını engellemek istedi. Lakin iskelet artık ortalarında değildi. Tüm gözler iskeleti ararken Mesaris'in çığlığı ile gözler Mesaris'e çevrildi. Han, Lura ve Oja, Mesaris'e baktıklarında Mesaris'in de buzdan heykele döndüğünü gördüler. Han, büyülü sözler söylemeye başlayarak ateş topları yapmaya başladı. İskelet havada oluşum süresinde olan ateş toplarını görmezden gelerek bir kez daha ışınlandı. Herkes tekrardan iskeletin nerede olduğunu ararken Oja, arkasında soğuk bir nefes hissetti. Tüm gücüyle "Efendim kaçı..." bağırırken buzdan bir heykele döndü. Han, tek tek buzdan heykele dönüşen dostlarını görünce yaptığı ateş toplarını büyük bir öfkeyle iskelete fırlattı. Lakin ateş topları daha iskelete varmadan yok oluyorlardı. İskelet'in yaydığı soğuk hava ateş toplarını anında yok edebilecek güçteydi.

Lura efendisini korumak için Han'ın önüne geçti. İskeletin arkadan saldıracağını düşünerek kılıcını ani bir manevra için hazırlamıştı. Fakat garip olan şey iskelet Lura'ya birebirde saldırmaya çekindiği idi.

İskelet asasını yukarı kaldırır kaldırmaz, yanında mor renkte bir büyülü çember oluştu ve içinden yavaş yavaş dışarı doğru çıkan buzdan golem görünmeye başladı. Lura ve Han, golemin çıkışı ile beraber son kalan umut parçası da yok olmuştu. Buzdan golem çemberden çıkar çıkmaz Lura'ya doğru koşmaya başladı.

Lura tüm gücüyle sapsarı bir kalkan yaparak efendisini korumaya odaklandı. Buzdan golem önünde beliren ışık kalkanına üç tonluk eliyle durmaya başlamıştı. Lura her vuruşta biraz daha diz çöküyordu. Ardından ayakların yukarı doğru yavaş yavaş yükselen buzu gördü. Gülümseyerek "Efendim, siz benim için her zaman en huzur bulduğum yersiniz" dedi. Han tek bir kelime dahi diyememiş yaşlı gözlerle buzdan heykele dönmüş Lura'ya bakıyordu.

Han tüm öfkesiyle iskelete kükredi "Öldüğüme emin ol çünkü bana bu yaşattığını sana ödeteceğim." dedi. Öfkeden ve üzüntüden ellerini ve dişlerini o kadar çok sıkmıştı ki ellerinden ve ağzından kan gelmeye başlamıştı.

Aniden büyük bir gürültü duyuldu. Han'ın arkasında koyu mavi bir delik oluştu. Deliğin bir tür geçide benziyordu ve Han'ı içine doğru çekmeye çalışıyordu. Fakat Han'ın ayakları buzla kaplı olduğundan sabit şekilde duruyordu. Geçidin içinden gökkuşağı renklerinde tozlar gelmeye başladı ve tozların değdiği yerdeki buzlar anında suya dönüşüyordu. Kısa zaman sonra Han'ın ayağındaki buz kütlesi suya dönüşmüş ve geçiş Han'ı yavaş yavaş içine çekiyordu. Han yerde sürünerek direnmeye çalışsa da deliğin çekim gücü çok yüksekti. Han'ın gözü bir anlığına iskelete çarptığında iskeletin son derece korkmuş olduğunu gördü. Bu Han'da istemsizce daha fazla direnme istediği oluşturmuştu. Çünkü o deliğin sonunda ne varsa iskeletten çok daha güçlü olduğu kesindi. Han tüm gücüyle direnmeye çalışsa da bir süre sonra daha fazla dayanamadı ve delik tarafından yutuldu.

------------------------------------------

Han gözlerini açtığında bir dağın yamacında olduğunu fark etti. Etrafı incelediğinde gözlerine inanamıyordu. Heyecanlı ve birazda korkak bir ses tonuyla "Burası da neresi?!" dedi. Çünkü gözlerinin önünde otuz metreden daha fazla boyda ağaçlardan oluşan bir orman vardı. Dahası gökyüzünün rengi mavi değil kırmızıydı. Han ayağı kalktı. Gözlerini ovarak bunun bir hayal olup olmadığına emin olmak istedi. Çünkü ağaçların boyları, gökyüzünün rengi, hava uçuşan böceklere bakarak buranın dünya olmadığını anlamıştı.

Han, etrafı incelerken üstüne büyük bir gölge düştü Han, ilk başta bulut olduğunu düşündü lakin gölge bir buluta nazaran fazla hareketli olduğunu fark edince hemen arkasını döndü ve gördüğü manzara karşısında nutku bir kez daha tutuldu. Çünkü tam karşısında ona doğru bakan elli metre boyunda bir yaratık vardı. Yaratık o kadar asıl duruyordu ki her halinden kadim bir yaratık olduğu belliydi.

Han düşünemiyordu, Çünkü yaratığın güzelliği ve heybeti gören herkesin başını döndürecek şekildeydi. Han, aniden kafasının içinde sesler duymaya başladı.

"Küçüğüm... Beni duyabiliyor musun?"

Han gelen sesin pürüzsüz ve huzur vermesinden, sesin sahibinin karşında ki kadim yaratığa ait olduğunu hemen anlamıştı.

Han kekeleyerek "Evet..." dedi.

Yaratık kafasını Han'a yaklaştırarak "Ben Mithra, Ulodhel ailesinin koruyucusuyum." dedi.

Han, annesinin soyadını duyar duymaz kendine geldi, yaratığa olan hayran bakışları keskin ve ciddiye döndü. "Benden ne istiyorsun?!" dedi.

Mithra istifini bozmadan "Aslına bakarsan ben bir şey istemiyorum. Amacım sadece Ulodhel'leri korumak. Lakin sevdiğim birinden bir rica almıştım ve onu yerine getirmem gerekiyor." dedi.

Han, daha da ciddileşerek "Benden ne istiyorsun?" dedi.

Mithra, Han'a daha da yaklaşarak "Ölmemeni istiyorum. Çünkü Ilmaelda'ya söz verdim." dedi.

Han, annesinin ismini uzun zamandır duymadığından istemsizce gözleri dolmuştu. Fakat bunu belli etmemeye çalışarak "Anne mi nereden tanıyorsun?" dedi.

Mithra, tebessüm ederek "Ağlayabilirsin çocuğum... Ağlamak insanı rahatlatır." dedi.

Han duyduğu sözler karşısında gözlerinden yaşlar dökülse de istifini bozmadan "Sorumu cevapla!" dedi.

Mithra, kuyruğu ile Han'ın yanağından akan göz yaşlarını silerken "Annen ve ben çok iyi bir ikiliydi. Kendisi tanıdığım en güçlü Ulodhel değildi ama en temiz yürekli olanı idi. Her zaman kibirden ve nefretten uzak durdu. Onun oğlu olduğun inatçılığından ve sabırsızlığından belli.[hahaha]. Ama kokun tıpkı babanın ki gibi..." dedi.

Han, özlemin vermiş olduğu acıyla daha fazla dayamayarak hıçkırıklara boğuldu.

Mithra, kuyruğu ile Han'ın saçlarını okşayarak "Seni çok seven bir annen vardı. Her zaman bana gelip seni anlatırdı. Seni benimle tanıştırmak için on yaşına gelmeni bekliyordu. Lakin... Ne acıdır ki insanoğlu ölümlü..." dedi.

Han, Mithra'nın sözleri anne ve babasının, öldürüldüğü o kötü anıları tekrar ve tekrar hatırlamaya başladı. Kısa süre sonra merhametten eser olmayan gözlerle Mithra'ya baktı ve "Ben güçlenmek istiyorum... Her şeyden ve herkesten daha güçlü olmak... Bunu bir gün başaracağım. Çünkü bir kurtlar sözlerimizi tutarız." diye haykırdı.

Mithra dev cüsseni, devasa bir kayaya yaslayarak oturdu ve derin bir nefes alarak "Birçok Ulodhel'e hizmet ettim. Hepsi tıpkı senin gibi hırslı kişilerdi. Şu zaman kadar bir Ulodhel hariç hepsi pişmanlıklar içinde öldüler. O da hırsından daha önemli bir şeyi keşfeden annendi. Annen sevdiği adam ve oğlu için yaşadı. Onları korumak uğruna da öldü. Ölürken huzurlu ve gülümseyerek ölen tek Ulodhel'di. Benim görevim seni yani bir Ulodhel'i eğitmek. Hayatını nasıl çizdiğine karışamam. Fakat isterim ki sende huzurlu ölürsün." dedi.

-----------------------------------------------------------------------

Kontrol edemedim saat 1 ve benim 5'te kalmam lazım... Hataları yazarsanız düzeltirim.

Arkadaşlar ilk kitap bitti. Umarım eğlenceli vakit geçirmişsiniz...

Diğer kitabı profilimden ulaşabilirsiniz. Yorum bölümüne bir link atacağım. Ankete katılırsanız sevinirim.

Ve son olarak bu bölümü yani son bölümü özellikle beğenirseniz sevinirim. :)

Continue Reading

You'll Also Like

234K 21K 75
Nasıl pişman olacağınızı sadece sizler belirleyebilirsiniz.. Her zaman bir seçenek daha vardır değil mi? Sonuç belli fakat ilerlediğiniz yolu s...
720K 16.8K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
3.6M 299K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
62.8K 8.5K 70
Öldüm. Ve gözlerimi açtığımda bir çocuk taciriydim. "E ebesinin a-" ~ Daha önce hiç öldükten sonra yeni bir hayat şansı hak eden ve başka bir bedende...