Bölüm 20

5.4K 588 20
                                    

Han her zamanki gibi sabahın ilk saatleri ile kütüphaneye gitti. 1 aydır her gün sabahları kütüphanedeydi ve kendiden bir kaç yaş büyük bir kız çocuğu da aynı onun gibi her gün geliyordu. Buda onun dikkatini çekmişti. Kız fakir denilebilecek yamalı kıyafetler giyiyordu. Açık kahverengi uzun düz saçları, ela gözleri, minik burunlu ve dudaklıydı. Boyu Han'dan bir kaç santim kısaydı. Han'ın en çok dikkati çeken ise saçlarının kapattığı kulakların arada gözükmesi ve hafif sivri olmasıydı. Kızla arada göz göze geliyordu. Kız hemen gözlerini kaçırıyordu. Bir aydır her gün gördüğü için tanımasa da kıza karşı yakınlık hissetmişti.

Öğlen olmuştu. Artık Han'ın gidip pratik yapması gerekiyordu. Kütüphaneden çıktı ve yürümeye başladı. Amacı biraz gezmek bu esnada kızlar ile konuşmaktı. Kızlar ne yaptılar acaba? diyerek yüzüğüne dokundu ve ikisini düşündü.

"Kızlar nasılsınız? İyi misiniz? Harabeler için kayıt oldunuz mu? Paranız var mı?" dedi Han.

Efendisinin seni duyan Lura ve Rhene bir dakikalığına ustalarından izin alarak zihin taşına odaklandılar.

"Efendim ben iyiyim. Teşekkür ederim sorduğunuz için. Harabe için kayıt olduk hatta bizi birliklerine bile aldılar. Eğer isterseniz sizi de alacaklarmış. Harabeler 4 ay sonraymış. O zaman kadar bizi eğitiyorlar. Çok güçlü insanlar var burada. Çoğuda iyi insanlar bir kaç arkadaş bile edindim. Paramızda yeterli efendim." dedi Lura. Lura'nın sesini neşeli ve mutlu duymak Han'ı rahatlattı nitekim Onların ilk kez sosyalleşmesiydi bu. Kötü bir olay olsaydı. İnsanlardan tamamen uzaklaşmış olabilirlerdi.

"Ben de iyiyim efendim. Biliyor musunuz gölge büyüsü öğreniyorum. Sonunda size layık biri olabileceğim." dedi Rhene. Han şaşırmıştı. Demek gölge büyüsü öğretecek bir usta ile tanıştı. Rhene'nin Han'a daha sıcak bir sesle konuşması Han'ı mutlu etmişti. Çünkü Han aslında Rhene'nin gitmesini istemiyordu. Han onları ilk arkadaşları olarak görüyordu.

-----------------------------------------------------------------------------

Batagar şaşırmış bir şekilde Lura'ya bakıyordu. Lura kimle konuşuyor bilmiyordu ama Lura'yı gerçekten mutlu ettiği ortada idi. Kuyruk ve kulakların oynaması ve yüzünün pembeleşmesi. O vahşi güce sahip kurt kız sanki bir köpek yavrusuna dönüşmüştü.

Bizen de hayretler içinde bakıyordu. Konuşmayı sevmeyen gözlerinde en ufak bir duygu ifadesi olmayan öğrencisi şuan biriyle konuşuyordu ve gözlerinin içi gülüyordu. Rhene'yi ilk defa suratı pembeleşmiş bir şekilde görüyordu.

Kısa bir süre sonra ikisi de ustalarının yanına geldiler. Artık daha motive olmuşlardı. Ustaları gerçekten kimle konuştuklarını merak etmeye başlamışlardı. Ama hiç bir şey sormadılar zamanı geldiğin de kendilerinin söyleyeceğini düşündüler.

-----------------------------------------------------------------------------

Han kızların iyi olduğunu duyunca rahatladı. Farkında olmadan kenar mahallerin birine yürümüş olduğunu fark etti. Bir kızın ağlamakta olduğunu ve onu sıkıştıran 4 tane insanın olduğunu duydu. 6-7 sokak ileride oluyordu bu olay. Adamların konuşmasından kızı köle olarak satmayı düşündüklerini duydu ama Han'ın dikkati çeken şey Karaduvar da satacak olmaları idi. Koşarak oraya gitmeye başladı. Rüzgar büyüsü kullanarak hızını 4 katına çıkardı. Vardığında çıkmaz sokak olduğunu gördü. Zavallı kız bu yüzden kaçamamıştı bu 4 serseriden. 1 tanesi kızı ellerinden havaya kaldırmış. Diğerlerine onlara bakıyordu. Hepsinde pis bir gülüş vardı. Han gerçekten sinirlenmişti ama sakinliğini korudu. 

"Bakar mısınız? Kayboldum da şehir merkezine nasıl gidebilirim?" dedi Han. Arkalarında bir ses duyunca hepsi tedirgin bir şekilde arkasını döndü. Gördüklerinin 6-7 yaşlarında zengin kıyafetler giymiş bir velet olduğunu görünce rahatladılar. İçlerinden biri "Bugün gerçekten şanslıyız. Bir elf melezi, Bir de zengin velet yakaladık. Ondan da fidye isteriz" dedi ve güldü.

Han Karaduvar diyen sesi arıyordu. Çünkü onu öldürmeyip bilgi almak istiyordu. Maalesef bu adam değildi. Kızı tutan adamın yanında duran adam Han ile göz göze geldikten bir süre sonra korkmaya başladı. Han'da bunu adamın kalp atış ritminden fark etti. "Anlaşılan hepsi çöp değilmiş." diye düşündü Han. Adam yanında ki adama "buradan gidelim yoksa öleceğiz" dedi. Ses Han'ın aradığı sesti. Han gülümseye başladı. Çünkü aradığına bulmuştu.

Yıldırım büyüsünü demek istiyordu Han. Lakin bir sorun vardı. Yıldırım büyüsü çoklu bir büyüydü yani bir çok kişiyi hedef alıyordu. Bu yüzden kız ve bilgi almak istediği adam ölebilirdi. Adamlardan biri hızlıca Han'ı yakalamak için atağa geçti. Han ona saniyeler içinde kendi etrafında oluşturduğu buz sarkıtlarının 3 tanesini adama fırlattı. İki tanesi bacaklarına bir tanesi boğazına. Adam kendi kanında boğulmaya başladı. Bunu gören herkes şok olmuştu. Sonra hepsi kaçmak istediler ama çıkmaz sokaktı burası bir çıkış noktası vardı o da Han'ı geçmek.

"Kızı bırakıp diz çökerseniz ve soracağım sorularda beni tatmin ederseniz sizi öldürmem" dedi Han. Adamlar birbirine baktıktan sonra kızı bırakıp diz çöktüler. Han ölüm korkusunun insanlar üstündeki etkisi ile bir kitap okumuştu ve şimdi kitabın ne kadar doğru olduğunu görüyordu. Han kıza bakarak "Sen gidebilirsin" dedi. Kız koşarak ve ağlayarak uzaklaştı.

"Karaduvar hakkında ne biliyorsunuz anlatın bana. Az önce duydum kızı orada satmak istemiştiniz." dedi Han. İnkar faslını geçmek için onlara bildiklerini bildiğini söylemenin daha iyi olduğunu düşündü. Adamların hiç birinden ses çıkmıyordu.

"Size işkence etmek istemiyorum. İnanın bu konu hakkında tuhaf kitaplar okudum. Deneyimlerimi sizinle kazanmamı istemezsiniz maazallah amatör olmamdan yanlışlıkla daha beter sonuçlar oluşabilir" dedi Han suratında hiç bir ifade yoktu.

Bu ifadesiz suratı görenler karşılarında ki kişinin onlara zarar vermekten çekinmeyeceğini anladılar. "Bizim bir bilgimiz yok Abum sadece bir aracıyı tanıyor" dedi adamlardan biri yanındaki kişi göstererek.

"Seni hain. Sattın beni." dedi Abum.

"Peki sen bir şey biliyor musun?" diye sordu han sessiz olana. "Hayır tanrılar adına yemin ederiz ki Abum biliyor." dedi. Han Abum hariç diğer iki kişiye buz sarkıtları fırlatarak delik deşik yaptı. "Bugün arkadaşını satan yarın benim ayağıma dolanabilir." dedi. Abum ölen arkadaşlarının cesetlerine bakarken suratı kireç gibi olmuştu.

"Şu tanıdığın nerede yaşıyor? Nasıl irtibat kuruyorsun?" dedi Han.

"Bazı akşamları az ileride bir terk edilmiş bina da dövüşler olur oraya gelir. Ne zaman geleceğini bilmiyorum yemin ederim." dedi Abum.

"Hmm... Sana güvenebilir miyim acaba? " dedi Han. Abum'un korku dolu gözlerini gördüğünde Abum'un ona yanlış yapma ihtimalinin düşük olduğuna karar verdi. "Peki bu adam oraya gelip ne yapıyor" diye devam etti.

"Karaduvar da ölümüne dövüşler yapılıyormuş. Oraya adam götürüyor." dedi Abum.

"Peki... O zaman her akşam benimle binada buluşacaksın. Adamı gösterdiğinde serbestsin. Eğer kaçarsan güven bana seni bulurum" dedi Han.

Abum kafasını sallayarak koşmaya başlamıştı. Han'ın sesini duydu ve durdu. "Sormayı unuttum şehir merkezine nasıl gidebilirim" dedi Han. Abum afallamış olarak parmağı ile doğuyu gösterdi ve koşmaya devam etti.

Bir dizi adamın 8 sokak ileride buraya doğru koştuğunu ve Umarım o çocuk iyidir sözlerini duydu. Han artık gitme vakti geldiğini anlamıştı. Rüzgar büyüsünü kullanarak hızlı bir şekilde şehir merkezine geldi.

Han (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin