Bölüm 89

3.5K 425 98
                                    

İsmimleri mitolojilerden aldığım gibi dini kaynaklardan da alıyorum lakin amacım karalamak, kötülemek yada övmek değil. Burada olanlar tamamen benim hayal gücüm. Dinle ya da mitolojiyle bir alakası yok.

------------------------------------

Mesaris, durumu anlamak için bir kendine bir sırtlana bakıyordu. "Bu kalkan nereden çıktı? Kim bana kalkan büyüsü yaptı ki... Tabi ya" diye sesli düşündükten sonra "Luraaa! Teşekkürler." diyerek Han ve kızların olduğu sütuna doğru koşmaya başladı
Han ve Kızlar, Mesaris'in gelişine acı dolu gözlerle bakıyorlardı. Şayet gelirse bulundukları sütuna atlarsa tüm denge bozulacaktı ve hepsi simsiyah zifte düşeceklerdi. Gözleriyle gelme demeye çalışsalar da nafileydi. Mesaris, Han ve kızların olduğu sütuna zıplarken, Han ve kızlar gözlerini kapadı. Mesaris sütuna zıpladığında sütun 2 santim aşağı çöktü. Artık sütun hassas dengeli terazi değildi. Çünkü Mesaris sütuna atladığında terazinin bilyeleri kırıldı...

Han ve kızlar, ne diyeceklerini bilmiyorlardı. Fakat Mesaris hayatlarını kurtarmıştı.

Mesaris Lura'nın elini tutarak "Beni az önce kurtardığın için teşekkürler." dedi.

Lura az önce Mesaris sayesinde kurtulmanın vermiş olduğu utançtan dolayı bozuntuya vermeyerek fakat gözlerini kaçırarak "Öne... Önemli değilll..." dedi.

İki mezarın yanına geldiklerinde Mesaris, mezarların üstündeki yazıları okuyarak "Sol mezarda savaş ve huzur, sağ mezarda barış ve işkence yazıyor" dedi. Ardından sağ mezarın kapağını tutarak bence bu" dedi ve kapağı açmaya çalıştı.

Kızlar hep birden Mesaris'i tutarak "Yapma" dediler. Gözlerinde büyük korku ve endişe vardı. Kim bilir birkaç saniye geç kalsalardı, mezardan ne çıkacaktı.

Han, şeytani şekilde sırıtarak "Savaş her zaman iyidir." dedi. Kızlara ve Mesaris'e danışmadan zihin büyüsü ile sol mezarın kapağını açtı.

Kızlar, bir kez daha Han'ın önce kurmadığı cümle tarzı yüzünden birbirlerine baktılar. Fakat suskunluklarını korudular.

Mesaris, heyecan yaparak hızlı adımlarla mezarın içine baktı. Mezarın içinde bir merdiven vardı ve aşağı doğru iniyordu. Mesaris suratı asık şekilde "Doğru mezar bu gibi duruyor ama içimde bir huzursuzluk var" dedi.

Mesaris'in bu cümlesi grupta huzursuzluk yaratmıştı. Herkes Mesaris'e, daha doğrusunu onun şansına inanıyordu. Kızların gözü diğer mezara yönelmişti, fakat açmak da içlerinden gelmiyordu. Çünkü kim bilir içinden ne çıkacaktı.

Han, sırıtarak ve elini Mesaris'in omzuna atarak "ben senin şu inanılmaz duyuları güveniyorum." dedi ve mezarı zihin gücüyle açtı.

Mezar açılır açılmaz dışarıya doğru sapsarı bir ışık yayılmaya başladı. Işık o kadar kuvvetliydi ki göz gözü görmez olmuştu. Han, Oja ve Rhene'ye ışık sanki düşmanmış gibi yakıcı etkiyle sarıyordu. Derileri kızarmaya başladı. Rhene ışığın etkisi yüzüne gölge formuna geçemiyordu. Oja, ışığın yalnızca kendisine değil efendisine de zarar verdiğini görünce efendisini tüm vücudu ile sararak korumaya çalıştı.

Işık aynı zamanda Lura ve Mesaris'in hafif yaralarını iyileştirmişti. Onları büyük bir güçle sarmış, ruh güçlerini tekrar doldurmuştu.

Işığın azalmasıyla beraber havada iki tane bembeyaz kanadı olan bir melek vardı. Kanatları zarif ve kırılgan gözünse de en sert rüzgarlara dayanabilecek kadar sağlamdı. Tıpkı bir kelebek kanadı gibiydi. Meleğin üstünde derin göğüs dekolteli gümüş bir zırh vardı. Zırhın altın işlemeleri, meleğin altın sarısı saçlarıyla uyum içindeydi. Kafasında ışıktan yapılma sapsarı parlayan tacı meleğin bembeyaz kanatlarından sonra en çok dikkat çeken yeriydi. Taç sade fakat bir o kadar zarifti. Tacın üstünde irili ufaklı dikenler vardı ve bunlar her saniye uzayıp kısalıyordu.

Han (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin