Bölüm 8

6.7K 688 42
                                    

Bölüme başlamadan bir kaç bilgi vermek iyi olacağını düşündüm.

Törü: Töre-Türk örf ve geleneklerinin kesin hükümleri birliğidir. Orhun kitabelerinde töresiz bir devlet veya topluluk olamayacağı belirtilmiştir. Bundan hareketle eski Türklerde kanunsuz veya hükümdarın şahsî iradesine bağlı bir yönetim şekli olmamıştır. Dolayısıyla kağanlar emirlerini, yargıçlar kararlarını töreye göre vermişlerdir. Yani halk doğrudan doğruya töre'nin himayesindedir. (ahlâkî, sosyal, siyasî birçok prensip koymuş.)

Birde orada bir cümle var çok beğendiğim bir cümle olduğundan direk aldım.

--------------------------------------------------------------------------------------------

Ne olduğunu anlamaya çalışırken çiftliğin etrafında adamlar belirmeye başladı. Artık tarif edemediğim sesi biliyorum. Her o ses olduğunda bir adam beliriyor. Nasıl bir anda belirdikleri anlayamıyorum. Daha önce nasıl fark edemem hemde o kadar kişiyi. Bir ilginç olan şey ise bu adamlar hem korku hemde heyecan içinde olmaları. Koşarak çiftliğe gitmem gerektiğini artık biliyorum ve koşmaya başlıyorum. Bu esnada babam ve annemin kokusunu arıyorum. 10 dakika sonra kasabanın olduğu kısımdan büyük bir kurt sürüsünün geldiğini fark ediyorum. Bunların arasında 7 tanesi insan gibi ama çok hızlı ilerliyorlar. Şuan önemli olan o değil acilen annem ile babamın yanına gitmem gerek. Çiftliğe 10 dakikalık mesafem kaldı ama hala annem ve babamın kokusu yok korkmaya başladım. Bir el beni bir anda ağacın üstüne çekti. Neye uğradığımı şaşırıyorum. Çeken babammış. Koyu siyah bir kürenin içindeyiz. Annemin gözleri tamamen açık mavi parlıyor. Bana sarılıyorlar. Aelath da buradaydı elinde bir ateş yanıyor ve küreyi aydınlatıyordu.

"Kaçmamız lazım" diyor annem.

"Nasıl kaçacağız? Bizi ışınlayamıyorsunuz." diyor babam. Üçü de sinirli ve korku içindeler. Bir süre sessizlikten sonra babam beni tutup konuşmaya başlıyor.

"Oğul, sana törümüzü öğretemediğim için, iyi bir babalık yapamadığım için, büyürken yanında olamayacağım için, hayatta karşına çıkacak zorluklarda yardımcı olamayacağım için özür dilerim. Güçlü bir erkek ol. Sevdiklerini koru, sana  güvenenleri asla aldatma, sırtından vurma. Merhametli ol ama kendin ve doğrularından ödün verme. Özün sözün bir olsun. Yanındakilere ve altındakilere asla zulüm etme. Özgür ol. Bir kurt asla köle olmaz." dedi babam. Bunları derken gözleri doluydu ama sesi kalın ve ağırdı. Annem de babamın konuşmasını duyunca ağlamaya başladı. İçimin yandığını hissettim. Doğduğumda bu kadar yanmamıştı.

"Lycidas neler söylüyorsun? Beraber kaçabiliriz lütfen" dedi annem ağlayarak. Daha da devam edecekti ama akan göz yaşları buna müsaade etmedi.

"Evet anca beraber kanca beraber" dedi Aelath. Babam ne demek istediğini anlamadığım bir bakış attı.

"İlmaelda hayatım, aşkım, çocuğumun annesi sayende hiç mutlu olmadığım kadar mutlu bir yaşam sürdüm. Oğlumuza iyi bak" dedi. Annem o kadar çok ağlıyordu ki konuşmasına devam edemedi. Anneme sarıldıktan sonra devam etti. " Etrafımız sarılmış durumda ben dikkatleri üstüme çektiğim de sizde kaçın" dedi. Ağaçtan atlayarak çiftliğe doğru koşarak gidiyordu.

Aelath'ın yüzü kireç gibi bembeyazdı. Annem hala ağlıyordu ve olduğu yerde kalmış durumda idi. Annemin elini tutum. Tutmam ile beraber kendine geldi. ağaçtan indik. Annem çömeldi bana sarıldı.

"Han oğlum! Beni affet ama ben baban olmadan yaşayamam. Ben onu çok sevdim. Sana karşı iyi bir anne olamadım kusura bakma. Seni bazı şeylerden mahrum bıraktım beni affet. Özür dilerim ama ben gelemem" dedi. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Han (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin