UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİN...

By sennurgunes

1M 60.7K 20K

Serap Ayça, hayallerini gerçekleştirmek üzere, bu yepyeni dünyaya ayak basmıştı. Uzun beyaz bulutların ülkesi... More

Bölüm 1-Serap Ayça Ünsal (Düzenlendi)
Bölüm 2- İlk Tesadüfler (Düzenlendi)
Bölüm 3- Çarpışma (Düzenlendi)
Bölüm 4- Bitmeyen Rastlaşmalar (Düzenlendi)
Bölüm 5- Yeni Bir Hayat (Düzenlendi)
6. ve 7. Bölüm Balkonda Kahvaltı ve Sürpriz Takip (Düzenlendi)
8.Bölüm -Telepatik Arzular ve Öpüşmeler (Düzenlendi)
9. Bölüm Meçhul Sevgili Kim? (Düzenlendi)
10. Bölüm Yelkenliler Şehri Auckland 1(Düzenlendi)
10.Bölüm Yelkenliler Şehri Auckland 2 (Düzenlendi)
11. Bölüm Haru İle Geçen Bir Gün (Düzenlendi)
12.Bölüm Geceye Hazırlık (Düzenlendi)
13. Bölüm Star Night (Düzenlendi)
14. Bölüm - Dance Baby Dance (Düzenlendi)
15.Bölüm - Ve Ben Sadece Seni İstiyorum (Düzenlendi)
16.Bölüm- Sahilde İtiraflar (Düzenlendi)
17.Bölüm- Kargaşanın İçinde Serap Ayça Nerede? (Düzenlendi)
18. Bölüm-Alınan Son Karar (Düzenlendi)
19. Bölüm - Yorgun Bir Gecenin Ardından
20. Bölüm - Carlos Bu Durur mu?
21. Bölüm - Piknik Sepeti
22. Bölüm - İş Arıyorum-Neden Olmuyor Acaba?
23. Bölüm - El mi Yaman, Bey Mi Yaman?
24. Bölüm - İşte Bal Gibi İş Buldum, Çatla Sen Carlos
25. Bölüm - Carlos'u Çıldırtan Bir Fotoğraf Daha Mı?
26. Bölüm - Türk Usulü Serpme Kahvaltı
26. Bölüm - Türk Usulü Serpme Kahvaltı 2
27. Bölüm - Elveda Tüm Hayallerim
28. Bölüm - Dağ Evinde Birlikte Uyurken
29. Bölüm - Yumruklar Konuşuyor
30. Bölüm - Dağ Evinde İlk Sabah
31. Bölüm - Te Amo Carlos
32. Bölüm - Narin Çiçeğim Manolya
33. Bölüm - Seni Seviyorum Serap Ayça Ünsal
34. Bölüm - Awa'nın Suçu Ne?
35. Bölüm - Şeyma'ya Rest
36. Bölüm - Artık Hiçbir Şey Eskisi Gibi Değil
37. Bölüm - Personel Emrinize Amade Komutanım
38. Bölüm - Serap Ayça'ya Ne Yapmış Bu Carlos
39. Bölüm - Cennet Bağları'nda Yeni Başlangıçlar
40. Bölüm - Geçmişin Acı Günleri
41. Bölüm - Çerçevedeki Kadın Ben Miyim?
42. Bölüm - Şeyma'nın Hüzün Dolu Anları
43. Bölüm - Manolya Ağaçlarının Altında
44. Bölüm - Beklenmeyen Misafir
45. Bölüm - İlk İş Günü İlk Yemek Gazpacho Çorbası
46. Bölüm - Haru'nun Planları Ne?
İstanbul Atatürk Hava Limanı Baş Sağlığı
47. Bölüm - Yangınların İçinde
48.Bölüm - Karanlık Gölgenin Carlos'la Derdi Ne?
49. Bölüm - Büyük Mucizenin Ardından Gelen Teklif
50. Bölüm - Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete
51. Bölüm - Tao'nun Teklifi
52. Bölüm - Bir Yüzük ve Öpücükle Mühürlenen Aşk
53. Bölüm - Serap Ayça ve Şeyma Kavuşunca
Kin ve Kıskançlığın Getirdikleri
Serap Ayça Duymasın "Şeyma Yok"
Meşhur Sürpriz Baklavamız
Eh Artık Duyulsun Bari "Biz Nişanlıyız"
Carlos'u Kızdıran Sürpriz
Hayal Kırıklıkları
Kız Kıza Eğleniyoruz
Ateş Böceği Mağarası
Paco Carlos'a Karşı
Yolculuğun İlk Adımları
Me Les Agapi
Alberto İtalic'te
Zonguldak Biz Geliyoruz Duydun Mu?
Deniz Kulübündeyiz
Kim Bu Alper
Melih Bey'in Son Kararı
Zonguldak'ı Gezerken
Alberto'dan İtiraf 73
Düğün Dernek Kurulsun 74.Bölüm
Son Hazırlıklarda Bitti Bölüm 75
Ey Aziz İstanbul Bölüm 76
Bir Yatak, Bir Hayal, Bir Rüya 77
Şimdi Herkes Bir Arada 78
Olamaaazz Bebek mi? 79
"Ayyy, Yengemi Kaçırıyorlaaarrr " 80
Korkulu Rüya Gibi Alper 81
Paco'ya Teşekkürler 82
Kına Gecesi 83
Düğün Günü 84. Bölüm
Gelinin Korkulu Rüyası 85
Düğün -1 Misafirler 86.Bölüm
Düğün 3- GELİN VE DAMAT GELİYOR 88. Bölüm
SURPRIIIIIIIIZZ :) :) :)
Blm 89 - Ah Franco Sen Ne Yaptın? Düğün-4
Düğünden Sonra - Bölüm 90
7. Bölüm Hayal Baloncuğu
Evli ve Mutlu Eve Dönüş - Bölüm 91
Her Şey Çok Güzel - Bölüm 92
Gecenin Sonu - Bölüm 93
Karar Anına Giden İlk Adımlar Bölüm 94
Adım Adım Yaklaşmak - Bölüm 95
Anasına Bak Kızını Alma! Bölüm 96
Heyecan Başlıyor - Bölüm 97
Papatya Falı -Bölüm 98
İÇİMDE KALMASIN SÖYLEMEDEN OLMAZ
Her Şey Bitmiştir Artık - Bölüm 99
Soğuk Rüzgarlar - Bölüm 100
Aşk Mücadele İster - Bölüm 101

düğün 2- Sürpriz Misafirler 87. Bölüm

4.3K 252 323
By sennurgunes

Sevgili Yazar arkadaşım @Madam_Apple'nin hikayeme özel bu hediyesi için çok çok teşekkür ediyorum. Canım Özlem'im bu ince düşüncen beni çok mutlu etti gerçekten iyi ki varsın kuzum seni çok seviyorum...<3 <3 :)))

Hikayeme konuk olarak  gönüllü olan ve  hem kendileri hem eşleri ile hikayemi onurlandıran wattpad ailesinde birbirinden değerli tüm yazar ve şairlerime,  her biri ayrı değerli biricik okuyucu arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyor hikayemi renklendirip şenlendirdikleri için hepsine kucak dolusu, gönül dolusu sevgi ve saygılarımı yolluyorum. Sizleri çok ama çok seviyorum.

 Gönlüm değer verdiğim tüm yazarlarımı, şairlerim ve okuyucu arkadaşlarımı burada hikayeme dahil etmekten yana ama  bu bölümde mümkün olmadığından ve hikayeyi dağıtacağından şimdilik her birine sözüm olsun diyorum, eğer gönüllü olmak ve Yeni Zelanda'da ki bölümlere dahil olmak isteyenler olursa  onlara da hikayemde yer verebilirim. Çünkü sizlerle çok daha hayat buluyor hikayem. Sizde fark ettiyseniz "Uzun Beyaz Bulutların Ülkesinde Bir Serap" aslında bir dizi film tadında o yüzden bağrı geniş bir hikaye olarak sizlere  kucak açıyor.

        Konukların bitmek tükenmek bilmeyen gelişleri ortalığı hala kalabalıktan kurtaramamıştı. Ayrıca üst binada yapılan nişana gelen misafirler de çok olunca biraz sıkıntı yaşansa da, nişan sahipleri oldukça memnundular bu durumdan. Çünkü düğün nedeniyle hazırlanmış ışıltılı bahçe onların da faydalanmasını sağlamıştı. Kiraz çiçekli kameriyeden az bir önde kalpli ve çevresi çiçeklerle bezeli bir pankartta Serap Ayça ve Carlos'un resimleri ve isimlerinin altında da kısa bir şiir yazılıydı. Etraf ise düğün çiçekleri ile sarılmıştı. Carlos'un düğününü öğrenen tüm şirket yöneticileri, iş ortakları ve iş adamları, dostları sepet sepet çiçekler, ayaklı duvaklar göndermişlerdi. Etraf içeri sığmayacak kadar çiçek kaynıyordu. Tabiki kız tarafının da çelenkleri de ağırlıktaydı bu gece ve bu düğün için merkezdeki tüm çiçekçiler harıl harıl çalışmış gibiydi.

        Gökyüzünde bir helikopter dolanıyor, yaz akşamlarının serin semalarında, ineceği alanı tespit ediyor gibiydi, tam da stadın üstünde yoğunlaşmıştı oluşturduğu geniş halka. Bu eğlenceye uymayan sinir bozucu sesiyle koca bir helikopter böceği gibi vızıldıyordu nereden çıktıysa akşam akşam. İşte tam da bu sırada düğün salonuna geçemeden Carlos'un telefonu çalmıştı. Serap Ayça onun kiminle konuştuğunu anlayamamıştı, ama ilgiyle kulak kabartmıştı, neden Maorice konuşuyordu ki hiçbir şey anlamıyordu. Carlos'un kahkahalarla gülmesinin sebebi neydi, az evvel sinirinden Alper'i öldürecek olan adamın bu keyfini kim ve ne yerine getirmişti gerçekten merak etmişti. Sonra ciddileşti Carlos çok katı konuşuyordu, uzun uzun ne anlatıyordu acaba karşısındaki kişiye, sanki Alper'in ismini duymuş gibi oldu bir de Hugh'un. Neyse anlatır her halde diye düşünerek Carlos'un karşısına dikildi.

         "Ama uzun olmadı mı bu konuşma, artık gitmemiz gerekmiyor mu?" diye mırıldandı ağzının içinde sabırsızca oflayarak. Carlos onu göğsüne yaslayıp neşeyle konuşmasına devam etti. "Az bekleyelim querida, Auckland'dan sürpriz misafirlerimiz var, birazdan burada olurlar, onları bekleyelim öyle çıkarız?" dediği anda Serap Ayça'nın içine bir umut düştü, yoksa gelenler Tao ve Şeyma mıydı, düğüne sürpriz yapıp gelmişler miydi? Sevinçle, "Peki kimmiş gelenler?" diye sordu. Carlos onu kendine çekip bir öpücük kondurdu dudaklarına ve mavi bakışlarındaki aşkla iyice yüzüne yaklaşıp "Az sabır, mi querida." diyerek güldü. Genç kız da içinden gelenlerin kimler olabileceğini tahmin ederek heyecanla beklemeye başladı.

       Yolların en telaşlı olduğu zamanlardı şu saatler. Kadırga yokuşu daha da kalabalık olduğu trafiği çok görmüştü aslında o koca tırlar yüzünden, saatlerce tıkanmışlığı çok olmuştu. Ama şanslarına genç adamın çok sevgili gece gibi siyah Audi A5'i sülün gibi süzüle süzüle ilerliyordu bu yokuştan. "şansımızdan herhalde" diye düşünürken arka koltukta oğlu ile oturan güzel eşi dile getirdi aynı şeyi, "Bu akşam şansımıza bu yokuş açık Allah'tan" dedi. Genç adam gülümsedi, "Ben de aynı şeyi söyleyecektim. Sıkışmadan yaklaştık şükürler olsun. Hadi sıkı tut oğlumuzu birazdan köşedeki virajı döneceğim."

      "Oğlum o elinde ne var senin bakayım, ne saklıyorsun?" diyerek birkaç dakikadır arabanın İçindeki sessizliği bozan şeyin ne olduğunu merak etti genç kadın. Uzanıp miniğinin ellerini arkasından çekti ve avucunun içinde erimiş buruş buruş olmuş yaldızlı çikolata ambalajını gördü. "Ah oğlum bu elinin hali ne böyle, gel bakayım şöyle nerelerine bulaştırdın bakalım."narin elleriyle tombiş yanaklarını hafifçe sıkıştırdı. Annesinin tuttuğu minik suratını gizleyemeyen ufaklık en şeker haliyle hafif çürümeye dönmüş dişleriyle tatlı tatlı güldü. 

       Yenip bitmiş ama ağzının kenarlarına bulaşmış çikolatanın izlerini göstermek istememişti oysa, annesinin izin vermeyeceğini biliyordu çünkü. Ama annesi kızmak yerine, onun bu maskara haline bakıp güldü, çikolatalı yanakları sıkıp öptü. Sakin ve alışkın bir şekilde ince taşlardan fiyonklu ve içinde kendisinin dışında oğluna yarayacak her şey bulunan siyah çantasını açıp ıslak mendil çıkardı ve önce ağzını sonra ellerini sildi özenle. İçi rahat etmeyerek eşine seslendi. "Hüseyin kenara çekte suyla yıkayalım böyle olmayacak."

          Genç adam müsait bir yerde durunca, Ayşen hemen kapıyı açıp dışarı çıktı, oğlunu kucağına alıp kaldırıma çıkardı. Topuz yapılmış saçlarının aydınlattığı güzel yüzünün ve zarif dökümlü uzun siyah elbisesinin içinde, alımlı ve cazibeli bir kadın olan bu ilgili sevgi dolu anne, otuz yaşını göstermeyecek kadar genç görünüyordu. Sevgi dolu gözleri, oğluna kıyamazmış gibi bakıyordu şimdi. ("Sessiz Seda'sız" hikayesinin değerli yazarı çok sevgili arkadaşım aysenaktas'a buradan sevgilerimi yolluyorum.)

        Eşinin uzattığı pet şişeyi alıp bir güzel yıkadı oğlunu, rahatlamıştı şimdi. Siyah takımlarının içinde dört yaşındaki oğlu o kadar yakışıklı duruyordu ki, babasının minik bir kopyasıydı sanki aynı kahverengi saçlar, aynı kahve gözler ve aynı kıyafet. Aslında ikisine de benziyordu oğlu çünkü kendisinin de gözleri, saçları kahverengiydi. Minik elleri kağıt havluyla kuruladıktan sonra tekrar kucağına aldı ve arabaya geçti. Hüseyin bey yüzündeki mutluluğu gizlemeyerek aşkla, sevgiyle baktı hayatının bu iki değerli varlığına. Yüzüne kondurduğu gülümsemeyi eksiltmeden yerine geçti direksiyonun başına. Ailece yetişmeleri gereken bir düğün onları bekliyordu.

         Düğün yerine geldiklerinde gözü gibi baktığı değerli siyah Audi A5'ini park edecek yer bulmakta zorlandı ama buldu nihayet daha aşağılarda bir yerlerde park etti. Otuz üç otuz dört yaşlarında gösteren genç baba kucağında taşıdığı oğlunu kameriyenin önüne gelince bıraktı. Küçük oğlan "Anne bak" diye kiraz çiçeklerinin ışıltısını gösteriyordu. Aniden koştu ve düğün çelenklerinden bir çiçek çekti. Tekrar geri gelip annesinin önünde durdu ve elindeki kısa saplı turuncu krizantem çiçeğini uzattı. Sevgi dolu bakışlarıyla oğlunun elindeki çiçeği alan genç kadın, "Annesine çiçekte getirirmiş benim yakışıklı düşünceli oğlum, teşekkür ederim yavrum." diyerek eğilip oğluna sarıldı ve yanaklarını içine çeke çeke koklayarak öptü. Kameriyenin altından evli, mutlu, çocuklu bir aile olarak ilerlediklerinde, arkalarından çizdikleri bu güzel aile tablosuna gıptayla bakan gözleri fark edememişlerdi.

        Genç adam görenlerin dikkatini çekecek kadar masmavi gözlerini yoldan ayırmadan son sürat ilerliyordu kurşini renkli Bugatti'nin içinde, o da düğüne yetişmeye çalışınlardandı. Açık tenli yüzüne yakışan çenesindeki sarı sakalı, uçuşan saçlarıyla aynı renkteydi. Sağ elmacık kemiğindeki hatırası saklı yara, sanki özel olarak yapılmış gibi yakışıklı yüzüne ayrı bir hava katmıştı. Kızlara bu yara daha mı çekici geliyordu bilinmez ama yürekleri hoplattığı kesindi. Yirmili yaşlarının sonlarındaydı Emrah ve gençliğinin keyfini çıkarıyordu şimdilik. (Hikayelerini merakla okuduğum, romantik ve bir o kadar da kabadayılık kokan "Kurşuni" hikayesinin de yazarı Connonora'ya buradan bol selam ve sevgilerimi yolluyorum.)

       Yanında oturan, inci gibi dişlerini o güzel gülüşüyle göstermekten çekinmeyen arkadaşı Aysel'e baktı. Bu kızın yüzündeki gülücükler hiç gitmesindi, güldükçe elmacık kemikleri esmer yüzüne o kadar yakışıyordu ki, insanın dayanamayıp o elma yanakları sıkası geliyordu. "Niye gülüyorsun?" diye merakla sordu. Aysel dönüp arkadaşına baktı "Hiiiç aklıma bir şey geldi ona güldüm sadece, önemli bir şey değil." diyerek gür siyah kirpiklerini kırpıştırdı. ("Sevgili Bela" başta olmak üzere hikayelerini zevkle okuduğum sevgili yazarım cadinineskisupurgesi' Ayesel'ime gönül dolusu sevgilerimi gönderiyorum buradan.)

          Aslında aklından geçen şey bu siyah smokinin içinde Emrah'ın ne kadar İngiliz aristokratlarına benzediğiydi ve bu yüzden baktıkça dayanamayıp gülmüştü. Emrah'ı avam kamarasından bir Lord, kendisini de küçük bir Lady gibi düşünmeden edememişti. Kalın bukleli saçları omuzlarından aşağı sarkarken siyah kelebek desenli beyaz elbisesi ile o bir küçük hanımefendiydi tabiki. Kendini de böyle hissetmişti işte. "Bu gece kafamıza hiçbir şey takmadan eğlenelim arkadaşım, hem de doya doya eğlenelim" diyerek diklendi oturduğu yerde ve kollarını yukarı kaldırarak çığlık attı.

         "Heyyt be, gecenin en yakışıklısı bir Lord'la katılıyorum düğüne, herkes çatlasın. Heyyt çekilin yoldan, çılgın Aysel geliyor çekilin." diye nara atarken Emrah'ı da güldürdü. İşte tam bu sırada düğün yerine gelmişlerdi. Emrah çok sevdiği Bugattisini park edecek yer bulamayınca güvenlik görevlisinin gözlerine baka baka gözüne kestirdiği boş alana doğru ilerledi ve mustang'ın yanına park etti.

         Görevli "Giremezsin yasak." diye el kol hareketlerine aldırmadan içeri giren arabaya yaklaştı hemen. "Beyefendi giremezsiniz diye işaret ediyorum, anlamadınız mı? Buraya park edemezsiniz." daha cevap alamadan kelebek camının kapandığını ve kapısının ise açıldığını gördü. İçinden tüm heybetiyle siyah smokinin içinde bir seksen iki ya da bir seksen beş boylarında ince uzun bir beyefendi çıktı dışarı.

          Emrah uzun boyu sayesinde az biraz aşağılarda kalan ve kendine bir şeyler söylemeye çalışan görevliye eliyle işaret ederek, Ferrari ve Mustang'ı gösterip "Bu güzel bebekler burada rahatına baktığına göre, benim bu yakışıklı dostum da bakabilir değil mi? Hadi bakalım benim dostum da sana emanet." diyerek adamcağızı ağzı açık bir halde bırakıp arkadaşının kapısını açmaya gitti. Dışarı çıkar çıkmaz siyah kelebek desenli beyaz elbisesinin iki katlı eteklerinde ve ince belindeki kelebek biçimli siyah dantel kurdele öyle şık durmuştu ki, Aysel etrafına şöyle bir dönüp bakarken siyah dolgu topuklu yazlık burnu açık delikli çizmeleriyle de bu zarafetini daha da bir gözler önüne sermişti. 

          Emrahın uzattığı koluna girerken, güvenlik görevlisine o güzel şeker gülüşünden bahşedip, "İyi akşamlar efendim, arabamız size emanet biz biraz eğlenip geleceğiz." diyerek çıktılar oradan. Güvenlik görevlisi ise bugün iplenmemenin sıkıntısını yaşıyordu arkalarından bakarken. Görevlilerin eşliğinde kameriyeden geçerken Vivaldi'nin Dört Mevsim'i doluyordu o sırada kulaklara, sanki onların düğünü fethetmelerine destek olurmuş gibi son ritmine kadar uğurluyordu onları.

        Bu sırada geldikleri halde içeri girmeyip bekleyen iki bayan vardı kameriyenin önünde. Görevliler geçip geçmeyeceklerine bakarken bir yandan da onlara gülümsüyorlardı. Görevlilerden bir genç kız önünde siyah giyinmiş iki kadını izlerken dikkatini çekmişti. Bu gece erkeklerin çoğu siyah takım bayanların da çoğu birbirinden habersiz ya siyah ya da kırmızı giymişlerdi. Önündeki siyahlar içindeki şık bayanlara bakarken bu ilginç duruma gülümsedi genç kız.

        Semra ve Deniz sabırsızlıkla Fazileti bekliyorlardı, "Hemen geliyorum, sakın bensiz içeri girmeyin." demişti ama hala görünürlerde yoktu. Deniz, "Canısı boş ver daha iyi ya dışarısı serin ve ne kadar güzel baksana çiçeklerin arasında misler gibi hava alıyoruz." deyince Semra başını salladı ve ağaçların altında hazırlanmış masalara yöneldi, gidip oturdular daha fazla ince topuklarla ayakta durmak istememişti Semra. İkisi de siyah giyinmişti tesadüfen. 

      Semra'nın siyah gold işlemeli elbisesinin kapalı ön yakasında genişleyerek başlayan Osmanlı kabartması işleme sırtından beline doğru v şeklinde iniyordu. Uzun kollu bu şık elbiseyi yine altın renkli bir eşarp ve elindeki siyah üzerine altın çerçeveli bir çanta tamamlamıştı. (Hikayelerinin her birini okumaktan büyük zevk aldığım "Yüreğimdeki Volkan" hikayesini ve diğerlerini ise hala okumaya devam etmekte olduğum değerli yazarım maviivam'a bol sevgilerimi, bol selamlarımı yolluyorum.)

       Denizin üzerindeki ise, yine siyah geniş yuvarlak yaka ve dantelli fakir kol bir elbise idi. İnce beline oturan elbise aşağı doğru bol dökümlü kloş olarak dizlerinin altına kadar iniyordu. O da gümüş lame çantasını masanın üzerine bırakıp oturdu Canısı'nın karşısına. Tabanı ve topukları gümüş, siyah ayakkabılarından ayaklarını hafifçe dışarı çıkardı rahatlamak için, bunu yaparken etrafa biraz muzipçe baktı kimsenin dikkatini çekmemeye çalışıyordu zira. (İlgi ve zevkle okuduğum "Bırak Kalbim Alev Alsın" hikayesinin değerli yazarı Denizz_Cakmak'a buradan sonsuz sevgi ve selamlarımı yolluyorum.)

        "Ayaklarım rahatladı oh be." demişti ki arkasından bir çift el gözlerini kapayınca bir an neye uğradığını şaşırdı Deniz. Semra küçük bir kahkaha attı. Fazilet gelmiş ve onların masada oturduklarını görmüştü. Onlara doğru yaklaşırken Semra'ya parmağıyla sus işareti yapmış, yavaşça sokulup aniden Deniz'in gözlerine ellerini kapamıştı. Deniz tabiî ki onun Fazilet olduğunu anlamıştı. "Sen yok musun sen, hem beklet hem de şakalar yap oh çok iyi Faziciğim." Fazilet kahkaha patlatırken "Demek ayakların rahatladı ablam ha, hadi biraz daha rahatlasın ben de bir nefes alayım. Kusura bakmayın geciktim biliyorum ama babamı beklemek zorunda kaldım o yüzden nerden bileyim vaktinde gelmeyeceğini, beni o bırakacaktı buraya biliyorsunuz." der demez yanlarına geçip oturdu. 

       Fazilet'in kıyafeti bakır tonlarındaydı ve genç kıza gerçekten çok yakışmıştı. Büst kısmı bal renginde bakır çiçeklerden oluşan uzun kollu saten elbisesinin etekleri kendi kumaşından kalın bir kemerle aşağı doğru bollaşarak ayaklarına kadar iniyordu. Elindeki bal rengi çantası ve bakır renkli şalı ile oldukça güzel görünüyordu. (Sevgili "Aşklambaç" hikayesinin değerli yazarı, sirinenizzfazii' ye bol bol selamlar buradan, kuzum gönül dolusu sevgiler.) "Hoş geldin canım, sorun değil biz de şaka yapıyoruz" dedi Semra. İkisi de sarılıp öptüler onu. 

       Semra "Aklım çocuklarda biliyorsunuz bir türlü iyileşemediler, onları evde bırakmak içime sinmiyor kızlar, şu düğün hemen başlasa da Nazlı Abla'nın gönlünü alıp çabuk gitsek. Kızlar benimle erken çıkmak zorunda kalacağınız için kusuruma bakmayın, biliyorsunuz durum bu." diyerek onlara da engel olacağı için üzülüyordu. Birlikte SDemra'nın arabasıyla döneceklerdi çünkü. "Hadi kalkalım bir an önce içeri geçip masamızı bulalım, hadi çabuk kızlar."diyerek ayaklandırdı onları. Hep birlikte kameriyeden gülüşerek geçerlerken üç şık bayanın zarafeti ve göz alıcılığı oldukça dikkat çekiyordu.

        Kameriyenin önü yine birikmişti bu sefer birbirinden şık bayanlar üst üste gelmeye başlamışlardı. Mahsenem hanım geç kaldığını düşünerek fazla telaşlanmıştı ama gördüğü kadarıyla daha düğün başlamamış üstelik misafirler gelmeye hala devam ediyordu. Derin bir oh çekip rahatladı, boşuna telaş etmişti. Mahsenem Hanım'da şıklığını konuşturanlardandı bu gece. Straplez mor elbisesinin yakası bir omuzundan kalın geliyor diğer omuzunda incelerek bitiyordu, aslında yaka inceden yukarı doğru kalınlaşan bir fiyonga benziyordu. İnce kısmının olduğu sol göğsünün üstünden başlayan kendi kumaşından oluşturulmuş çiçek tomurcukları göğüs hizasından bele kadar uzanıyordu. Belden aşağısı basenden itibaren bollaşırken üstünü kaplayan ince tüller elbiseyi dahada zarif gösteriyordu. 

         Uzun mor şalını da üstüne almış olan Mahsenem hanım sarı saçlarını dağınık topuz yaptırmıştı. Saçının sol tarafına takılmış olan yıldız yıldız parlayan taşlı tokası, elinde ise aynı taşlardan oluşan minik çantası vardı. Çiçeklerle çevrilmiş girişte asılı pankart dikkatini çekti. Gelin ve damadın isimlerinin altında kısa bir davetiye şiiri vardı, şiirlere meraklı ve kendiside bir şair olan Mahsenem hanım beğeniyle okuduktan sonra şiiri yazanı takdir etti. Kendisine "Hoş geldiniz" diyen güzel kızlara selamlar verip teşekkür ederek ilerledi ve kiraz çiçeklerinin ışıltısına kendi ışıltısını da katarak geçti. (Hüzün dolu, aşk ve ayrılık dolu "Yelken Açtım" şiir kitabının değerli şairesi, benim hüzünlerin şairesi diye hitap ettiğim sevgili MahsenemYazal 'a buradan bol sevgi ve selamlarımı yolluyorum.)

         Yirmili yaşların başlarında olduğu anlaşılan iki genç kız kıkır kıkır gülerek yaklaştılar genç görevlilere. Onların güler yüzlerine karşılık kendilerinin bol gülücüklerini esirgemediler ve kiraz çiçeklerinin altından dört mevsimi dinleyerek mutlulukla geçtiler kameriyeden. Selin ve Neslihan uzaktan doğru baktıklarında içerisinin dışarıdan da daha gösterişli ve şık olduğunu gördüler. Öncelikle dışarıya kadar taşmış olan çiçekler burada da boy boy kendini gösteriyordu. Özenle yerleştirilmiş spot ışıklarının şekil ve renk oyunları altında kalan pist, kocaman geniş salonu aydınlatan lüks avizeler o kadar muhteşem görünüyordu ki, bu düğünün önemini daha da hissettiriyordu sanki. Neslihan üzerine giydiği siyah üstü dantelli ceket gibi olan altı şifon sade bir kıyafetle siyahın asaletine bir kez daha damga vururken gözlerinin rengindeki su yeşili şalı ve minik siyah çantası ile şıklığını konuşturmuştu. Genç kız hakikaten çok şık ve zarifti. (Hikayelerini büyük bir zevkle okuduğum "Sevda Vurgunu" hikayesinin tatlı yazarı @nslshn5828' e buradan kocaman sevgi ve selamlarımı yolluyorum, Neslihan huuu duyuyor musun?) 

       Selin'in kıyafeti ise buğday tenine uygun mavinin en uçuk en göz dinlendirici renginden oluşan bir abiyeydi. Genç kızın büst kısmı simlerle karışık deseniyle boynuna kadar gelen yuvarlak yakası omuzlarda incelip askı halinde omuzları destekliyordu. Belini saran şifon kemerle dizlerinin az biraz altında biten bol dökümlü şifon eteği ve aynı renge uyumlu mavi yazlık ayakkabıları kıyafetini tamamlarken, hafif dalgalı kestane rengi saçları ile minik bir sindy bebeğe bakıyor sanabilirdi görenler. (Canım şeker kuzum "Kiraz Mahallesi" nin değerli yazarı selin_visne kulaklarını çınlatıyorum buradan, öpüyorum seni kuzum bol selamlar sevgiler yolluyorum.) Nazlı annenin ve Melih babanın ellerini öpüp hayırlı olsun dediler, sonra yanlarındaki iki genç kıza da hayranlıkla bakıp tokalaştıktan sonra görevlinin eşliğinde masalarına doğru yol aldılar. Ama bu sırada birkaç genç delikanlı da o sırada çıkışa yöneliyorlardı, telaşlı olduklarından kızlara çarpışacaklarını kestiremediler. 

      Uzun boylu ve yapılı olan genç adam Neslihan'ı tutmasaydı, çarpışmanın etkisiyle genç kız yere yüzüstü kapaklanacaktı az daha. Neslihan genç adamın kollarında şaşkın ne olduğunu anlamaya çalışırken, Selin daha çabuk toparlanmış genç adamlara bağırıyordu. "Dikkat etsenize kardeşim, bu ne dikkatsizlik koskoca iki insanı göremediniz mi yani" derken ufak tefek haline bakınca cüssesinin pek de koskoca olmadığının o da farkındaydı ya neyse, en azından zarif ve güzel genç kızlardı, bu iki güzel kızı göremeyecek kadar ayı olmak zorunda mıydılar yahu ne de yakışıklıydılar oysa. 

      Genç kızı omuzlarından tutan siyah takımlı gençlerden biri "özür dileriz, bir şeyiniz yok ya." diyerek merakla sordu. Selin omuzlarındaki elleri bir bir düşürdü, "Bir şeyim yok beyefendi izin verin geçelim" derken genç adamın yine de önünde dikili durduğuna şaşırdı. Genç adam ilgiyle genç kıza bakıyordu, bu kız ne kadar güzeldi. "Ah" diye geçirdi içinden görevde olmasaydı bu düğüne katılır, bu genç kızla mutlaka dans ederdi. Ama görev onu bekliyordu bir an önce gitmeliydiler.

       Neslihan'ın toparlanmasına yardımcı olan ve gözlerini onun başındaki şalı gibi yeşil gözlerinden ayırmayan esmer ve yakışıklı genç adam ise kızı kollarından hiç bırakmamak ve o gözlerde kaybolmak istemişti. Kimdi bu kız bunu öğrenmeliydi, şimdi gitmek zorundaydı ama geri gelecek ve bu kızın kim olduğunu öğrenecekti. "Özür dilerim, umarım bir yerinize zarar vermemişimdir." Derken sesi bile etkileyiciydi. Neslihan genç adam gibi onun koyu kahve gözlerinde kaybolurken neler olduğunun bile bilincinde değildi. "Yok bir şeyim, teşekkür ederim." diye kekelemeye çalışırken genç adam onun o zarif sesine hayran kaldı bu sefer. Kesinlikle geri gelecekti. "Öyleyse izninizle kusura bakmayın bizim acelemiz var da." Diyerek arkadaşlarına başıyla işaret etti ve hızla tekrar çıkışa gittiler...

         Yaramaz rüzgarın muzip esintisiyle, uçuşarak alnına dökülen önden uzun kumral saçlarını eliyle geri attı Caner ve bir boy yüksekte kalan sevgili kız arkadaşının nazikçe tuttuğu elini hiç bırakmadan, onun ince topuklu siyah yazlık ayakkabılarının izin verdiği ölçüde dikkatle yanına kadar gelmesini sağladı. Ve kaldırımda birbirlerinin gözlerinden bakışlarını ayırmadan, elleri ise birbirine kenetlenmişcesine bir müddet öylece durdular. Zeliş kalp yakalı uzun bordo elbisesinin içinde prensinin eşliğinde baloya katılan bir prenses gibi hissediyordu kendini. 

        İnce belinde kumaşın kendi kemerinden doğru bollaşan, tiril tiril tül katmanlarından oluşan etekleri oldukça şık ve zarifti. Uzun dalgalı siyah saçları çıplak omuzlarından aşağı dökülürken bu zarafetine eşsiz bir görünüm kazandırıyordu. (İlgiyle okuduğum "En Acı Aşk" hikayesinin değerli yazarı ve içinde ayrılığın, hasretin olmadığı en güzel birlikteliği yansıtan güzel aşk şiirlerinin de şairi olan zeliscoskun587'ye ve değerli erkek arkadaşı Caner'e buradan bol selam ve sevgilerimi yolluyorum. Bu ikiliye hayranlığım çok büyük, birbirlerine gerçekten çok yakışıyorlar, Allah nazarlardan saklasın.) 

       Caner dar kesimli siyah takımının içine giydiği beyaz gömlekle oldukça yakışıklı görünüyordu bu arada ve genç kız aşkla dolu şiirlerin diline dökülmesini sağlayan sevdiğinden bakışlarını alamıyordu bir türlü. Caner dayanamayıp hafifçe eğildi ve Zeliş'in alnından öptü." Hadi artık gidelim, düğün bizsiz başlamasın." diyerek iç içe geçmiş ellerini bırakmadan, düğün binasına doğru ilerlediler. Zeliş irtibatı hiç kesmediği lise arkadaşı Serap Ayça'ya erkek arkadaşını da düğüne getireceğine, onunla tanıştıracağına söz vermiş mutlaka düğüne katılacaklarını söylemişti. Caner'in ve kendisinin yoğunluğuna rağmen verdiği sözü tutmuş ve nihayet gelmişlerdi işte. Şu anda Kiraz çiçeklerinin altından geçerlerken sanki sarayın balosunun açılışını yapacak olan Prens ve Prenses gibi hissettiler kendilerini.

       Genç kız nefes nefese hızla İlerliyordu. Kuaförde bu kadar oyalanacağını hiç düşünmemişti. Neyse ki vaktinde yetişmişti düğüne, artık rahatlamıştı. Kameriyenin önünde şöyle bir nefeslendi ve kendini inceledi hemen. Görevli kızlara gülümseyip, "Nasılım, bir yerimde kusur var mı kızlar?" diye sordu. Kızlar hep birlikte gülümsediler. "Olur mu ne kadar güzelsiniz" dedi bir tanesi "Çok yakışmış size kırmızı, çok şık olmuşsuzunuz." dedi az evvel herkesin kırmızı ve siyah giydiğini düşünen görevli kız. Genç delikanlı görevliler de ilgiyle bakıyorlardı bu güzel kıza, bakışları beğendiklerini gösteriyordu baştan ayağa. 

         Kırmızıyı çok severdi Gül, bu düğün için özellikle esmer tenine ve uzun düz siyah saçlarına uyacağını düşünerek aldığı balık model tek askılı kırmızı elbisesine ve şık yazlık ayakkabılarına bakındı. Kırmızı ojeler de ayak tırnaklarına pek yakışmıştı canım. Evet gerçekten iyiydi, üstelik oldukça da alımlıydı. Kızlara tatlı gülücüklerini esirgemeyerek tüm içtenliğiyle teşekkür ettikten sonra ailesini bulmak için, biran evvel acele etse iyi olacaktı. Kiraz çiçeklerine o güzel gözlerini çevirdi ve gülümsedi, büyük bir mutlulukla adım attı kameriyeden içeri. Narin adımlarla yürümeye başladığında adımları sanki müziğin ritmine uyar gibiydi. ("Peri Kanatları" hikayesinin sevgili yazarı, benim biricik iyi niyet timsali kuzum Arif-Diren'e buradan bol öpücükler.)

       Siyah Range Rover kalabalık araba yığınlarına far ucuyla pardon göz ucuyla baktı, "Buraları nasıl böyle işgal etmişler?" dercesine öfkeli bir homurdanışla kükredi. Motoru susmadan kızgın nefeslerini alıp veriyordu adeta hırlayarak. Hemen burnunu yan çevirerek karşıdaki görevlinin arkasında endamlarını gösteren birkaç akranını gördü. "İşte bu." diyerek burnunu o yöne iyice doğrulttu ve büyük bir kararlılıkla akranlarının yanına ulaştı hiç teklemeden.

        Görevli üstüne doğru gelip içeri yerleşen Range Rover'e bakıp "Hasbinallah"çekti içinden, ama sesini çıkarmadı anlamıştı artık yer bulamayan buraya dalacaktı, öteki arabaları gören park etmekten kaçınmıyordu çünkü. Bu tüm heybetiyle kurulan arabadan, arabası gibi kurumlu esmer tenli siyah takımlar içinde bir adam çıktı. Bir seksene yakın boyu ve ela gözlerinin keskin bakışlarıyla her şeye hakim gibiydi. Güvenlik görevlisi ona bakarken yutkundu bir an, bu adamda çekinilecek bir tavır vardı, sanki bu adam emir veren kıdemli bir asker, kıdemli bir polis gibiydi. O keskin ve otoriter bakışların altında oldukça çekinmiş ve dili tutulmuştu zavallı adamın.

       Dimdik ve sert duruşuyla güvenlik görevlisine "Selam, iyi akşamlar" dedi kendinden beklenen komutan edasıyla ve yine sert adımlarla arabanın diğer ön tarafına geçerek kapısını açtı. Görevli dikkatle onları izliyordu, bugün hiç görmeyeceği kadar beyefendilik eğitimi görmüştü aslında. Özel bir arabayla bir yere gidildiğinde bayanların kapısını mutlaka kibar erkekler böyle açıyordu demek ki. Bunu kafasında bir yerlere yazdı. Günlük hayatında uygulayacağı bir şey olmasa da aklında tuttu bunu. 

       Açılan kapıdan bu arada kahverengi saçları buklelerle arkasında dağınık toplanmış ve siyah uzun straplez bir elbise giymiş olan genç bir kadın çıktı. Genç kadının gözleri bir an yeşil bir an mavi gibi parladı ona bakarken aydınlatma ışığının altında. O da eşi gibi ama güler yüz ve narin bir sesle "İyi akşamlar" dedi gülümseyerek. Azametinden hiç taviz vermeyen genç adam, eşinin elini tuttu ve koluna girdi. Birlikte uyum içinde karşı tarafa geçip, kameriyenin önüne geldiler. 

       Genç görevliler bu birbirine yakışan çifti güler yüzle ağırlayıp içeri buyur ettiler. Bu sırada Seda'nın dikkatini gelinle damadın isim pankartı çekti. Daha doğrusu oradaki şiiri okumak istedi ve eşini durdurdu. (Wattpad ailesinin değerli ve sadık okuyucularından sevgili arkadaşım sedagizemm' i buradan sevgiyle anıyorum. Gönül dolusu hem de bol bol sevgilerimi yolluyorum ona.) Davetiye Şiirinin başında ayrıca kırmızılar içinde alev gibi yanan genç bir kız da bulunuyordu ve büyük bir ilgiyle okuyordu o da...

"Ne yıldızları istiyorum gece yarılarıma,  

Nede doğan güneşi karanlık dünyama,

Razıyım seninle hayatın bütün zorluklarına. 

Sizde gelin paylaşalım, 

Bu mutluluğumuzuda."♡♥♡

(Şiir; Güllerin Şairesi Fatma'cığımdan)

             Seda okuduktan sonra yanındaki genç kıza dönüp "Güzelmiş beğendim " dedi gülümseyerek. Genç kız birden sevinçle güldü "Sahi mi beğendiniz mi gerçekten?" diye atıldı hevesle. Seda gülümsedi tekrar ve "Tabiî ki beğendim, çok güzel yazılmış gerçekten. " Neden bu kadar sevinçle karşıladınız?" diye bu sefer de Seda sordu ilgiyle. 

          "Bu davetiye şiiri bana ait o yüzden. Gelin benim çocukluk arkadaşım ona hediye olarak özellikle yazdım bunu, o da beğenince sağolsun misafirleri bu şiirle ağırlayacağını söylemişti, dediğini gerçekten yapmış, burada görünce çok mutlu oldum, o yüzden sizin de beğenmeniz beni sevindirdi." Eşi, Seda'yı yönlendirince mecburen genç kıza iyi akşamlar dileyip Vivaldi'nin o ahenkli müziğiyle kiraz çiçeklerinin romantik ortamından birlikte geçtiler karı koca büyük bir uyum, büyük bir aşk içinde, öyle ki izleyenler onların bu tutkulu aşklarını birbirlerine sımsıkı kenetlenmiş hallerinden bile anlamışlardı.

        Belden vücuda oturan, basenlerden dökülerek bollaşan uzun kadife kırmızı elbisesi çok yakışmıştı Fatma'ya. Genç kız farkından mıydı bilinmez ama ince uzun boyunu biraz daha öne çıkaran yumuşak kadife, belirgin yerlerini de muntazam şekilde ortaya çıkarmıştı aslında. Kapalı gerdanında damla şeklinde yeşil zümrüt bir kolye ve aynı tarz zümrüt taşından iğne ile tutturulmuş bal renkli şalı oldukça zarif gösteriyordu genç kızı. (Benim şiirlerini zevkle okuduğum, okudukça hissettiğim "Gül & Diken" şiir kitabının sevgili şairesi, benimse Güllerimin Şairesi diye hitap ettiğim biricik Fatma3207'e buradan sevgilerimi yolluyorum, kulakların çınladı mı kuzum?) 

          Fatma şöyle derin bir nefes alıp, kiraz çiçeklerinin altına hevesle adım attı, ruhu romantik olan bu genç kız, şiirlerinde yaşattığı tüm duyguları şimdi bu kameriyenin altında ilerlerken ayrı ayrı hissediyordu, bir an evvel salona geçse iyi olacaktı. Birden toparlanıp daha hızlı adımlarla yürüdü, bu gece onun içinde çok anlamlı olacaktı hem de çok...

         Jiyan arkadaşları ile buluşmak için dışarı çıkmıştı, biraz hava almak istemişti. Birazdan hep birlikte içeri geçeceklerdi ama önce "hazır bütün kızlar toplandık der gibi şöyle birbirimizden havadisler alalım" diyerek boş bir masaya kurulmuş ışıklandırılmış ağaçların altında oturuyorlardı. Jiyan ismi gibi hayat dolu, cıvıl cıvıl neşeli coşkulu bir kızdı. Arkadaşlarının arasında da hemen dikkat çekiyordu zaten. 

         Maşalı uzun siyah saçları lüle lüle bukleler halinde omuzlarından dökülmüş, üzerindeki pudra rengi elbisesi ise onun bütün saf ve temiz güzelliğini ortaya çıkarmıştı. Omuzları açık bırakan elbisesinin, kendi tülünden oluşan iri gül goncaları tek omuzunda askı görevi yaparken uzun etekleri ise ince belinden kat kat tüllerle çoğalarak ayak bileklerine kadar geliyordu. O farkında değildi belki ama Jiyan bu gecenin küçük prensesi gibiydi. (Wattpad ailesinin değerli okuyucularından tatlı dillim, bal dudaklım değerli ve biricik kuzum Dreamiyn5'e kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum. Öpüyorum seni güzel kuzum.)

      Kızlar kendi aralarında konuşurlarken etrafta onları gözlerine kestiren delikanlılar da yok değildi, ama kızlarımız pas vermiyorlardı bu kendilerince önemsiz bakışlara. Her biri birbirinden alımlı kızlar bu yoğun bakışlardan sıkılarak ayaklandılar ve tekrar kameriyenin altından geçerken, tabi delikanlılar da arkalarından peşlerinden gidiyorlardı salona. Kızlar önde onlar arkalarından kahkahalarla ilerliyorlardı, hepsi aileleriyle düğün için burada bulunan gençlerdi ve gençliğin bütün artistliğini sergiliyorlardı, henüz gerçek sorumluluk almadıkları bu sahnede, adı üstündeydi, "Ah gençlik ah." dedirtiyorlardı izleyenlere...

        Sevgi eşi Önder'in kolunda ana girişten içeri girdiğinde kameriyenin ihtişamlı görüntüsüne şaşkınlıkla baktı."Burası ne olmuş böyle." demekten kendini alamadı. Gördükleri hoşuna gitmişti. Evet Memurlar Lokali bu ihtişamlı görüntüsünü, hatta en kalabalığını sırf bu geceki düğün sayesinde yaşıyordu. Eşi Önder karısının elini tutup kameriyenin altına kadar getirdi. "Baksana bu ne muhteşem bir şey. Işıltılı çiçeklerin altından seninle el ele geçmek benim için cennetin kapısından içeri girmek gibi olacak Sevgi." diyerek gözlerine aşkla baktı karısının. Bu arada etraftan izleyenlerin dikkatini çektiklerinin farkında değillerdi hiç. 

      Sevgi mavi renkli balık model uzun elbisesinin içinde parlak beyaz ipek başörtüsüyle huzuru hatırlatırken, eşi Önder ise sıcacık sevgi ve aşk dolu bakışlarıyla güvenli bir sığınağı hatırlatıyordu. Lacivert takımları bir seksen boyundaki kocasına o kadar yakışmıştı ki saçlarının eksikliği bile yakışıklılığından ödün vermemişti Sevgi'nin gözünde. Sevgi eşine aynı şekilde baktı, onun gibi derin duyguları barındıran aşk dolu bakışlarla. (Wattpadin sevgili okuyucularından ve benim için de çok değerli olan sevgialkan1907 arkadaşıma buradan kucak dolusu sevgi ve selamlarımı yolluyorum. Sevgi, Heyooo el sallıyorum gördün mü?) Düğünde fazla kalmayacaklardı, ikizleri evde onları bekliyordu çünkü Nazlı ablasının gönlünü şöyle bir alıp, Serap Ayça'nın en önemli mutluluk anını gördükten ve takılarını da taktıktan sonra gitmeyi düşünüyorlardı. Kameriyenin altında el ele ilerlerken hakikaten iki aşık cennetin ışığına doğru çekiliyor gibiydiler adeta.

            Genç kız,yakışıklı Andris'in koluna girmiş ince topuklu yazlık ayakkabılarının el verdiği ölçüde, yokuş aşağı inmeye hazırlanıyordu ki, stadın ana girişinde oluşan kalabalığa dikkat kesildiler. O tarafa baktıklarında baygın birinin aceleyle apar topar arabadan indirildiğini gördüler. Göksu galiba biri yaralandı, trafik kazası falan olmasın diye düşündü ama az evvel arabalarıyla oradan geçip Endüstri Meslek Lisesinin ön girişinde kaldırıma arabalarını park etmişlerdi. O tarafta kaza falan görmemişlerdi. Aniden rahatsızlanan birini iki yokuş yukarıdaki hastaneye götüreceklerdi galiba... Andris'e dönüp "Ah yazık, genç birine benziyor, Allah acil şifalar versin, önemli bir şeyi yoktur umarım." derken, bir helikopter sesi duydular, bir iki dakika sonra da havada dönen helikopterin kendisini gördüler. 

           Helikopter tepelerinde deniz istikametine doğru yöneldi ve hızla uzaklaştı. Allah Allah o sırada siyah makam arabaları yanaştı, kalabalığın önüne doğru. Arabanın birinden belediye başkanı ve koruması, diğerinden de vali yardımcısı ve koruması çıktı. Göksu Andris'i durdurmuş ilgiyle izliyordu, önemli biri mi geldi yoksa az evvel helikopterle" diye düşünmeden edemedi ve gördükleriyle de yanılmadığını anladı. 

          Gelen konuklar iki yakışıklı genç adam, çok alımlı iki genç ve güzel kadındı. Göksu hayranlıkla baktı onlara ve Andris'in sabırsızlığına daha fazla dayanamayarak koluna girdi tekrar, bayır aşağı kaldırımdan inmeye başladılar. Göksu'nun üzerinde ona çok yakışan balık model kolsuz bir elbise vardı. Dekoltesi oldukça gösterişli olan yuvarlak yakası omuzları açıkta bırakacak genişlikteydi, omuz başlarından dantelle tutturulmuş elbisesi uzun siyah saçları ile daha da dikkatleri çekiyordu. 

         Minik lacivert ve mor karışımı, pırlanta çerçeveli çantasından güç alabilirmiş gibi onu sıkıca tutuyor, diğer koluyla Andris'e iyice tutunmuş bir şekilde yürümeye çalışıyordu. Andris Göksu'yu sıkıca belinden tutmuş ona destek oluyordu. Arabayı çok yukarıda bırakmıştı biraz daha dolansaydı aşağılarda yer bulabilirdi belki, Göksu bu kadar zorlanmazdı hiç olmazsa yürürken. Andris onun için üzülürken Göksu'nun keyfi yerindeydi, çünkü Andrisin güvenli kol desteğinden oldukça memnundu.(Şiirlerini ilgiyle okuduğum, "Marrone" şiir kitabının değerli şairesi goksublack'a buradan sevgiler selamlar yolluyorum.) 

        Ana girişten içeri girer girmez dikkatleri de üzerlerine çekmişlerdi. Andris Lacivert takım elbisesinin içinde, kumral uzun saçları ve yapılı fiziğiyle oldukça dikkat çekiciydi. Herkes bu çiftin uyumuna ilgiyle bakarken o yukarıda gördükleri önemli şahsiyetler bu sefer de burada karşılarına çıkmışlardı. Andris onu kolundan tutarak kameriyenin altına çektiğinde bile Göksu hala meraktaydı kimdi bunlar? Kiraz çiçeklerinin altındaki sihir onları da etkisi altına almış, bu harika çiftin yürüyüşlerine bir başka ihtişam katmış gibiydi.

Yazarlarımı ve Şairlerimi tanıtma geleneğim devam ediyor canlarım bakalım beğenecek misiniz.

İki hayatzedenin hikayesi...
kalbini kaç kez onarırsın yeniden kırılsın diye?hayal bile kuramadığın bir yaşamın varken umuduna nasıl tutunursun?geçmişten çıkardığın dersler seni mutlu etmeye yeter mi?gözyaşlarını tuttukça hayata meydan okursun ama hayat, gök gürültüsü gibi patlar ve içindeki çocuğu ağlatır...ya doğrularına rağmen aşk uğruna yanlışa boyun eğer misin?      

@aysenaktas yazarımın çok romantik ve heyecanlı hikayesi Sessiz SEDA'sız romantizm sevenlere hevesle tavsiye edeceğim bir kitaptır. Sonuna kadar ilgiyle okuduğum bu kitabı sizlerin de aynı heyecanla okuyacağınıza inanıyorum.

Bir gece şiir çalar kapını sevgili, perdeleri eprimiş evinin penceresinden bak. Sevda kanatlı sözlerimle ben , evsiz bir şiir olur,sana vurulurum..... Bir gece, yurtsuz rüzgarlara kapılmış bir dize, saçlarının kızıllığında bulur kendini. Geçtiği bin ırmaktan derlediği imgelerle, bin mısralı bir şiire dönüşür saçlarında

İnan Akkoç şairimin birbirinden anlamlı ve değerli şiirlerini okumaktan büyük keyif alıyorum, Evsiz Şiir -SIZI hepimizden bir parça sunan eşsiz yeri gelmiş hüzünlü, yeri gelmiş umutlu, yeri gelmiş acılarla dolu dizeleri barındırmış şiirlerinde... Şiirseverlerin bir numaralı ellerinden düşürmeyeceği bir kitap bence...

Continue Reading

You'll Also Like

138K 8.9K 23
Ömer abi: Melis nerde? BxB kurgusudur
4.2M 265K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
5.1M 281K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
565K 20.9K 85
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...