UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİN...

By sennurgunes

1M 60.7K 20K

Serap Ayça, hayallerini gerçekleştirmek üzere, bu yepyeni dünyaya ayak basmıştı. Uzun beyaz bulutların ülkesi... More

Bölüm 1-Serap Ayça Ünsal (Düzenlendi)
Bölüm 2- İlk Tesadüfler (Düzenlendi)
Bölüm 3- Çarpışma (Düzenlendi)
Bölüm 4- Bitmeyen Rastlaşmalar (Düzenlendi)
Bölüm 5- Yeni Bir Hayat (Düzenlendi)
6. ve 7. Bölüm Balkonda Kahvaltı ve Sürpriz Takip (Düzenlendi)
8.Bölüm -Telepatik Arzular ve Öpüşmeler (Düzenlendi)
9. Bölüm Meçhul Sevgili Kim? (Düzenlendi)
10. Bölüm Yelkenliler Şehri Auckland 1(Düzenlendi)
10.Bölüm Yelkenliler Şehri Auckland 2 (Düzenlendi)
11. Bölüm Haru İle Geçen Bir Gün (Düzenlendi)
12.Bölüm Geceye Hazırlık (Düzenlendi)
13. Bölüm Star Night (Düzenlendi)
14. Bölüm - Dance Baby Dance (Düzenlendi)
15.Bölüm - Ve Ben Sadece Seni İstiyorum (Düzenlendi)
16.Bölüm- Sahilde İtiraflar (Düzenlendi)
17.Bölüm- Kargaşanın İçinde Serap Ayça Nerede? (Düzenlendi)
18. Bölüm-Alınan Son Karar (Düzenlendi)
19. Bölüm - Yorgun Bir Gecenin Ardından
20. Bölüm - Carlos Bu Durur mu?
21. Bölüm - Piknik Sepeti
22. Bölüm - İş Arıyorum-Neden Olmuyor Acaba?
23. Bölüm - El mi Yaman, Bey Mi Yaman?
24. Bölüm - İşte Bal Gibi İş Buldum, Çatla Sen Carlos
25. Bölüm - Carlos'u Çıldırtan Bir Fotoğraf Daha Mı?
26. Bölüm - Türk Usulü Serpme Kahvaltı
26. Bölüm - Türk Usulü Serpme Kahvaltı 2
27. Bölüm - Elveda Tüm Hayallerim
28. Bölüm - Dağ Evinde Birlikte Uyurken
29. Bölüm - Yumruklar Konuşuyor
30. Bölüm - Dağ Evinde İlk Sabah
31. Bölüm - Te Amo Carlos
32. Bölüm - Narin Çiçeğim Manolya
33. Bölüm - Seni Seviyorum Serap Ayça Ünsal
34. Bölüm - Awa'nın Suçu Ne?
35. Bölüm - Şeyma'ya Rest
36. Bölüm - Artık Hiçbir Şey Eskisi Gibi Değil
37. Bölüm - Personel Emrinize Amade Komutanım
38. Bölüm - Serap Ayça'ya Ne Yapmış Bu Carlos
39. Bölüm - Cennet Bağları'nda Yeni Başlangıçlar
40. Bölüm - Geçmişin Acı Günleri
41. Bölüm - Çerçevedeki Kadın Ben Miyim?
42. Bölüm - Şeyma'nın Hüzün Dolu Anları
43. Bölüm - Manolya Ağaçlarının Altında
44. Bölüm - Beklenmeyen Misafir
45. Bölüm - İlk İş Günü İlk Yemek Gazpacho Çorbası
46. Bölüm - Haru'nun Planları Ne?
İstanbul Atatürk Hava Limanı Baş Sağlığı
47. Bölüm - Yangınların İçinde
48.Bölüm - Karanlık Gölgenin Carlos'la Derdi Ne?
49. Bölüm - Büyük Mucizenin Ardından Gelen Teklif
50. Bölüm - Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete
51. Bölüm - Tao'nun Teklifi
52. Bölüm - Bir Yüzük ve Öpücükle Mühürlenen Aşk
53. Bölüm - Serap Ayça ve Şeyma Kavuşunca
Kin ve Kıskançlığın Getirdikleri
Serap Ayça Duymasın "Şeyma Yok"
Meşhur Sürpriz Baklavamız
Eh Artık Duyulsun Bari "Biz Nişanlıyız"
Carlos'u Kızdıran Sürpriz
Hayal Kırıklıkları
Kız Kıza Eğleniyoruz
Ateş Böceği Mağarası
Paco Carlos'a Karşı
Yolculuğun İlk Adımları
Me Les Agapi
Alberto İtalic'te
Zonguldak Biz Geliyoruz Duydun Mu?
Deniz Kulübündeyiz
Kim Bu Alper
Melih Bey'in Son Kararı
Zonguldak'ı Gezerken
Alberto'dan İtiraf 73
Düğün Dernek Kurulsun 74.Bölüm
Son Hazırlıklarda Bitti Bölüm 75
Bir Yatak, Bir Hayal, Bir Rüya 77
Şimdi Herkes Bir Arada 78
Olamaaazz Bebek mi? 79
"Ayyy, Yengemi Kaçırıyorlaaarrr " 80
Korkulu Rüya Gibi Alper 81
Paco'ya Teşekkürler 82
Kına Gecesi 83
Düğün Günü 84. Bölüm
Gelinin Korkulu Rüyası 85
Düğün -1 Misafirler 86.Bölüm
düğün 2- Sürpriz Misafirler 87. Bölüm
Düğün 3- GELİN VE DAMAT GELİYOR 88. Bölüm
SURPRIIIIIIIIZZ :) :) :)
Blm 89 - Ah Franco Sen Ne Yaptın? Düğün-4
Düğünden Sonra - Bölüm 90
7. Bölüm Hayal Baloncuğu
Evli ve Mutlu Eve Dönüş - Bölüm 91
Her Şey Çok Güzel - Bölüm 92
Gecenin Sonu - Bölüm 93
Karar Anına Giden İlk Adımlar Bölüm 94
Adım Adım Yaklaşmak - Bölüm 95
Anasına Bak Kızını Alma! Bölüm 96
Heyecan Başlıyor - Bölüm 97
Papatya Falı -Bölüm 98
İÇİMDE KALMASIN SÖYLEMEDEN OLMAZ
Her Şey Bitmiştir Artık - Bölüm 99
Soğuk Rüzgarlar - Bölüm 100
Aşk Mücadele İster - Bölüm 101

Ey Aziz İstanbul Bölüm 76

5.7K 376 102
By sennurgunes


           Hugh araştırmalarını yapmış her şeyi yoluna koymuştu. Fernando ve diğer avukatlar Florida'daki Color yazılım şirketi için harekete geçmişler ve önce Alper Çandarlı'nın işten çıkarılması için reddemeyecekleri cazip ve  büyük bir teklifle şirketi satın alma girişiminde bulunmuşlardı. Şirket sahipleri önce bu beklenmedik teklif karşısında çok şaşırmışlar ve meblağın büyüklüğünden çok etkilenmişlerdi, fakat asıl onları şaşırtan ise yapılacak anlaşmada yeni çalışanlarından Alper Çandarlı'ya hiçbir şekilde iş vermemeleri üzerine istenen şartnameydi. Başka bir iş kurduklarında bile Alper'i işe almamaları üzerine imza atmaları gerekiyordu. Şirket yetkilileri düşünmek için bir iki gün süre istemişlerdi, görüşüp anlaştıktan sonra cevap vereceklerini söylemişlerdi. Hugh bu işin olduğuna kesin gözüyle bakıyordu bu Alper her kimse döndüğünde büyük bir sürprizle karşılaşacaktı ve yeni başlangıç yapması ise çok zor olacaktı. Carlos'un hallerine bakılacak olursa bu Alper denilen adama iyi takmış olmalıydı ki onu sadece işinden gücünden etmeye çalışıyordu ya, tamamen defterini dürmeye karar verseydi adamın ucuz kurtulduğundan haberi yoktu şu anda. "Neyse demek ki bizimkinin kuyruğuna fena basmış bu Alper, kedinin fareyle oynadığı gibi oynadığına göre..." diye güldü Hugh.

           Arada bir Carlos'un bu kuyruk acılarından kendisi de nasibini almıştı aslında, Haru'yu savunduğu o gün geldi aklına. Haru hakkında söylediklerine katlanamamış, hiç çekinmeden yumruk atmıştı arkadaşı Hugh'a. Oysa Hugh onu asıl kendisi bir yumrukta devirecek güce sahip olduğu halde , onun bu kız hakkındaki duygularının hassaslığını  anlayamamış olduğu için sesini çıkarmamıştı. O sırada Carlos'un ona söylediklerini başkası olsa hazmedemez gerçekten çekip giderdi. Carlos'un düşmanlığını çok iyi bilen Hugh onun dostluğunu ve insanlığını da iyi bildiğinden o yumruğu ve ağır laflarını sinesine çekmiş, gururunu bir yana bırakmıştı. Ardından ise Carlos attığı yumruktan ve söylediklerinden pişmanlık duymuş bütün gün telefonlarına ulaşmaya çalışmış, onun gönlünü alabilmek için hiç uğraşmayacağı kadar çok uğraşmıştı, ama onu iyice süründürmüş hıncını almıştı Hugh. Söyledikleri yenilir yutulur şeyler değildi çünkü, öyle kolay affetmezdi. Aslında başkalarına bu fırsatı hiç vermez iki seksen uzatır ayaklarının dibine yığardı ona el kaldıracak öyle laflar edecek adamı, yüzüne bakmaz bir daha dönmemek üzere terk edip giderdi. Ama bu değerli arkadaşı Carlos olunca böyle bir şeyi yapamıyordu, değer verdiği ve sevdiği arkadaşından mahrum olmak istemiyordu. Zaten fazla uzatmamış, ertesi akşam nihayet bu kızgınlığa bir son vererek anlaşmışlar, kulüpte baş başa içmişlerdi ve yine geçmişi deşerek dertleşmişlerdi. O günkü duruma söz konusu olan kişilerden ise hiç bahsetmemişlerdi, ne Serap Ayça'nın ne de Haru'nun adını bile anmamışlardı, sadece kaybettikleri sevdiklerini ve bugüne kadar gelen dostluklarını konuşmuşlardı ve birbirleri için ne kadar değerli olduklarını.

           Ama o günkü durum Hugh'ın ayrıca Carlos'un ne kadar kararlı ve kesin bir aşkla bu kızı sevdiğini ve sahiplendiğini görmesini de sağlamıştı. Oysa Hugh kızı Carlos ile bir türlü denk bulmadığından onun Carlos için bu kadar özel olacağını düşünememişti. Kızı küçümsediğinden değil, kız gerçekten lise öğrencisi gibi küçük ve saf göründüğü, dişiliğin "d"sine bile sahip olmadığı için, onu hala Carlos'la yan yana bir çift olarak göremiyor, Haru'ya daha çok yakıştırıyordu ve Hugh hala daha vamp ve yaşı daha olgun kadınların Carlos'un dengi olduğunu düşünüyordu. Nedense geçmişte anılarında yer etmiş olan bu yaş takıntısı hiç geçmeyecekti galiba. Annesi öldükten sonra altmış beş yaşındaki babası on yedi yaşında bir kızla yaşamaya başlamıştı. Hugh bunu duyduğunda ve bizzat gidip gördüğünde bu durumu kaldıramamıştı. Üstelik annesinin ölümünden fazla bir zaman geçmeden babasının bu yaptığını annesine yapılan bir saygısızlık olarak görmüş ve hiç sindiremediğinden babasıyla tüm bağlarını koparmıştı. Çünkü kız birkaç ay sonra on sekizine bastığında evlenmişler Hugh'a söyleyecek hiçbir şey bırakmamışlardı. Kızı birkaç kere uyarmış, tehdit bile etmişti, babasından ayrılmasını istemişti ama kız arsızın önde gideniydi, arkasında olanlar kimlerse onlardan aldığı güçle korkusuz olan kız, Hugh'ı bile tehdit etmişti. 

           Babasının bir gün aklının başına geleceğini umarak birkaç görüşme yapmaya çalışmış ama babası tarafından da geri püskürtülünce,  Kendi karısının rahatsızlığı ile uğraştığından artık daha fazla karışmamıştı.  Zaten bu süre zarfında kız ve organize iş ortakları babasını iyice sömürmüş yemiş bitirmişlerdi. Kız aslında kendi alemini yaşamış babasını ise bir güzel kullanmıştı. elindeki tüm mal ve nakdi varlığını elde ettikten sonra babasına postayı koymuştu. O zamanlar kendi dertleriyle uğraşıyordu Hugh, karısının rahatsızlığı ve amansız hastalığı yüzünden şehir şehir gezdiklerinden babasıyla yeteri kadar ilgilenememişti. Kız babasını hasta haliyle sokaklara terk edip ortadan yok olunca, onu bulup burnundan fitil fitil getireceğine ant içmişti Hugh. Babasını bir özel hastaneye yatırmış bakımını üstlenmişti ama, artık kendini bırakmış olan adam hayata tutunmak istememiş ve acı bir şekilde ölümü seçmişti. Bu sırada karısı ağırlaşmıştı ve artık hastanelerden tamamen çıkamaz olmuşlardı. 

            Bu buhran içindeyken bir gün bir bara içmeye gitmiş ve o küçük sürtüğü, başka bir yaşlı adamı ayartmaya çalışırken görmüştü. Bütün öfkesiyle kızın yanına gitmiş saçlarından tutarak onu dışarı sürüklemişti bunu o kadar ani yapmıştı ki kimseler anlayamamıştı, cıyak cıyak sesler çıkaran sarhoş bir kızı adamın biriyle fingirdeşiyor sanmışlar ve umursayan da olmamıştı. Kızı barın uzaklarında tenha ve izbe bir yere getirdikten sonra, saçlarından tuttuğu gibi duvara savurmuştu. İçinde öyle bir kin biriktirmişti ki, yaşadığı haksızlıkların bütün öfkesini bu adi sürtükten çıkarmak istemişti. Kızı hiç bırakmadan saçından tutup tutup duvara çarpmıştı, ellerini kıza hiç sürmemiş sadece duvara yapıştırıp durmuştu suratını ve tüm bedenini. Kızın suratı parça parça olana kadar devam etmişti buna, hıncını yine de  alamamıştı. Nihayet kendine geldiğindeyse kıza hiç dokunmadan saçlarından savurup yere fırlatmıştı. Ertesi günü kendine geldiğinde araştırmıştı, kızın tesadüfen bulunarak hastaneye kaldırıldığını ve aldığı sınırsız kafatası darbelerinden şiddetli beyin kanaması geçirerek öldüğünü öğrenmişti, içi hiç acımamıştı hem de hiç. Kötülerin yaşamaması gerekiyordu, onları ortadan kaldırmalıydı kendini buna adamaya karar vermişti Hugh. Çünkü kötüler böyle kötülüklerinin içinde herkese zarar verirken ve iyi insanların soluduğu havayı soluyarak zararlı nefeslerini alıp verirken, onun dünya tatlısı meleği ölmek üzereydi, bu adaletsizliğe dayanamıyordu. Kötülere savaş açacaktı. Sonunda ölüm varsa da ölecekti çünkü karısı öldüğünde onun yaşamasının da bir anlamı olmayacaktı. Kızın organize çalıştığı kişileri de bulmuş onların foyalarını ortaya çıkararak bütün şehri kaplayan büyük bir çete olduklarını tam olarak öğrendiğinde polisle işbirliği yapmıştı. En baştakileri bir şekilde öldürmüştü, onları özellikle yaşatmamıştı diğer maşa olanların hepsini ise yakalatmıştı. Daha böyle bir çok kötülere savaş açmış, kendini tehlikelerin kucağına atarak ölmek istemişti. Karısının ölümünü görmek istememişti ama olmamıştı sevgili karısını toprağa verdikten sonra, ölmeye gerçekten çalışmıştı kurşunların altına girmiş, bir çok patlamaların içine atlamış, çatışmaların içinden kıl payı kurtulmuş, yine de ölmemişti. Ta ki Carlos onu bulana kadar böyle devam edip durmuştu...

             İşte o günlerden kalma yaş takıntısı vardı Hugh'ın. Yaşı küçükse eğer o kız aklına işlemiş bile olsa Hugh bakmazdı, tıpkı Şeyma'ya duyduğu ilgi gibi, kendisinden küçük diye kızla işi olmazdı. Bu huyu yüzünden kızı Tao'ya bırakmıştı ya zaten. Ama esas gerçek ise, rahmetli karısının yerini alacak hiçbir kadına bakmamaya şartlamış olmasıydı kendini, yüreğine işleyecek olanlara sırtını dönüyordu hemen, karısına ihanet etmek istemiyordu çünkü. Kalbine karısından başka hiçbir kadının hükmetmesine izin vermiyordu Hugh. Şeyma'dan kaçışı da bu yüzdendi asıl, ona aşık olacağını hissetmişti ve buna izin vermemek için uzak durmaya çalışmıştı. Şimdi Carlos'un tarafından bakıyordu da Carlos bu kızı adı neydi, hatırlamaya çalıştı, araştırırken zar zor öğrendiği ismi ve aklına geldi birden evet bu kızı Serap Ayça'yı, deli gibi seviyor olmasaydı kızı elde etmek için onca dolapları çevirmeye kalkmaz, bu tür oyunlara bile kalkışmaya tenezzül etmezdi, kadınlara karşı kibirliydi üstelik. Tuhaftı işte, bu Türk kızı, kadınlara kibirle bakan, onları ayağının altında pas pas gibi gören adamı dize mi getirmişti şimdi, hem dize getirmiş hem de nikah masasına oturtmayı başarmış mıydı? Sürprizini yapacaktı evet oraya gittiğinde bu Türk kızını alnından öpecekti. Carlos'u nihayet normal bir adama çevirdiği ve onu mutlu aile adamı yaptığı için. En azından dostu mutluluğu yakalamıştı, kendisi ise gönüllü olduğu hüzün denizinde boğulmaya devam edecekti. Hugh böyle düşünürken bilmediği bir şey vardı aslında, ne kadar karşı gelirsen gel, ne kadar olmaz dersen de, kader ağlarını örmüşse eğer kaderden kaçacak, sığınacak hiçbir bahanen, hiçbir şansın olamazdı.

          Eve gittiğinde buzdolabına uğramadan edemedi, soğuk bir birayı açıp derin derin yudumladı. Bir iki eşyasından başka hiçbir şeyi olmayan bu sessiz ve bomboş dairesinin salonunda bulunan koyu kahverengi deriden üçlü koltuğuna uzanıp birasını yudumlamaya başladı. Bir zamanlar bahçeli güzel bir dubleks evi vardı Hugh'ın, bir de güzel bir eşi. Üniversiteyi bitirir bitirmez evlenmişlerdi birlikte işlerine başlamışlar birlikte izin yapmışlardı hep, bir tek çocukları olmamıştı bu mutlu evlilikte , onu da umursamamışlardı,  ikisi de çalıştıkları için çocuk öncelikleri olmamıştı hiç, birbirlerine yetiyorlardı ilerleyen zamanda da evlatlık almayı  düşünmemişlerdi. Duvardaki asılı duran yıllar önce göl kenarında tatil yaptıkları günlerde çektirmiş oldukları büyük fotoğraf çerçevesine baktı. Sarı saçları ile,  mavi gözlerini sakladığı  gözlüğünün altındano derin sevgi dolu bakışlarını  gizlemiş olsa da, inci dişlerini göstererek gülüyordu karısı. Resimde karısı arkası dönük  çıkmıştı yüzü görünmüyordu ama onun öyle sevgiyle baktığını sadece  kendi biliyordu,  hayalinde ve rüyalarında hep karısını kendisine böyle sevgiyle bakarken görüyordu. İkisi de otuz yaşındaydılar bu resim çekildiğinde. Liseden okul arkadaşı ve sevgiliydiler onlar hiç ayrılmamışlardı ta ki ölüm gelip onları ayırana kadar. Sarı saçları gülen mavi gözleriyle ne kadar güzeldi, o fotoğraf çekildiğinde hep mutlu olacaklarını hep böyle sürüp gideceğini sanmakla ne kadar yanılmışlardı oysa. Bu fotoğrafın ardından üç ay sonra karısının çağın illet hastalığı kansere yakalandığını öğrenmişlerdi. Bağırsak kanseri ve üstelik erken teşhiste de geç kalmışlardı. Hastalığına hiç fark etmedikleri son evresinde teşhis konulmuş buna göre tedavi yoluna gidilmişti ama boşunaydı,  bu süreç karısını sadece bir yıla yakın yaşatmış ve bir sene dolmadan karısı onu ebediyen bırakıp gitmişti. İşte o zaman daha da çok her şeyi bir yana bırakmış kendini dağıtmıştı, aranılan ehli bir dedektifken kendini salmıştı ve ölümlere götürecek kadar tehlikelere karışmış ama yine de ölmemiş, sürünmüştü. Bir gün onu Carlos bulmuş ve onu bu kendi batağından kurtarmıştı. O Carlos'a çok sevdiği karısını nasıl kaybettiğini ve artık yaşamasının bir anlamı olmadığını anlatmış, Carlos da ona kendi annesini nasıl kaybettiğini ve o küçük yaşta babasının durumundan ötürü yalnız ve tek başına nasıl mücadele ettiğini anlatmıştı. O günden sonra birbirlerinin yaralarını saran ayrılmaz güçlü iki iyi dost olmuşlardı ve birlikte çalışmaya başlamışlardı. Çok da iyi olmuştu bu, hem kendini toparlamış hem de çok iyi bir dost kazanmıştı. Şimdi Carlos ve ailesi ile kendini onlardan biri olarak görüyor, bir aileye sahip olduğunu düşünüyordu hep, çünkü Carlos bunu hissettiriyordu, onun aileden olduğunu...

            Yunanistan'da isminin anlamı gibi görüntüsüyle kutsallığı simgeleyen güzel Arene vakit kaybetmeden son hazırlıklarını yapıyordu bu sırada. Fransa'da birlikte kaldığı ve arkadaşlığından zevk aldığı Türk oda arkadaşı Serap Ayça onu düğününe davet etmişti. Mutlaka gidecekti telefonda ve internette sıkça sözleşip duruyorlardı buluşalım diye ama ne o gidebilmişti ne de Serap Ayça Atina'ya gelebilmişti. Artık o Yeni Zelanda'ya gittiği için görüşmeleri zor olacaktı ama işte bu Türkiye'deki düğün güzel bir bahane olmuştu buluşmalarına. Çalıştığı Atina'nın lüks ve önde gelen otellerinden biri olan Hilton Athens'den yıllık iznini almış ve uçak biletini ayarlamıştı. Patronu Bastiaan Papadopoulos ilk önce kabul etmesede sonra içi rahat etmemiş razı olmuştu. Çünkü Arene gerçekten değerli bir asistandı, onu küstürmek istememişti patronu, bunun farkındaydı Arene. Patronuna söz verdiği gibi iyi bir yardımcı asistan ayarlayarak gönlünü almıştı hem, işlerde aksaklık olmaması için. Kimse onun yerini tutamazdı biliyordu patronu, ama olsun şimdilik bu izine ihtiyacı vardı Arene'nin. En azından gönlü rahat çıkıyordu bu izine.

            Türkiye'ye doğru ertesi gün sabah erkenden yola çıkacaktı, İstanbul'u tekrar görmeyi çok istiyordu. Bir zamanlar arkadaşlarıyla tatile birkaç kez gitmişlerdi ve çok eğlenmişler, tatilin tadını dolu dolu yaşayarak, tarihi yerleri mekanları gezerek çok güzel gezmişlerdi İstanbul'u. Serap Ayça söylediğine göre sevdiği biriyle evleniyormuş, "Hadi bakalım ben de göreyim yakışıklı değerli damadı, acaba ben de sevebilir miyim böyle birini, ne diyorsun sen Arene, dilini ısır sus sus bakayım artık uzak kalsın benden bu erkek milleti, ıııyy uzak dursunlar, kış kışşş..." sanki yanında erkek milleti doluymuşta kovarmış gibi yapıp, dilini ısırdı. Son valizini de kapattı yataktan aşağı indirdi. Şimdi anne ve babasına uğrayıp yine yurt dışına çıktığını söylemeli ve onları görmeliydi. İşine kolaylık olsun diye çalıştığı otelin personele ait bir odasında kalıyordu Arene, ailesi Dimitriadis'ler ise biraz daha Atina'nın Akropolis tapınağının hemen eteklerinde bulunan Anafiotika bölgesindeydiler. Anafiotika mahallesinde beyaz taş evlerden yapılmış, pencereleri ve kapıları mavi renkte ve tavanları yazın sıcak dolayısıyla uyumaya müsait düz teras evlerden birinde oturuyordu anne babası. Başka kardeşleri yoktu o yüzden onlara karşı kendini hep sorumlu hissediyordu. Onları sık sık ziyaret ediyor, devamlı telefonla arıyordu. Şimdi yola çıkmadan onları görmeli içi rahat etmeliydi. Oradan doğru da Atina Uluslararası Havaalanına geçecekti.

Kızlarını yine elinde bavulları ile görünce yolculuğa çıkacağını anlayıp sevinçleri kursağında kalan Dimitri ve Eleni hemen de suratlarını astılar. "Kızım bir kere de burada kalmak için gelsen ne olur özlüyoruz seni, yine uzaklara gideceksin değil mi?" diyerek sitem etti babası kızına sarılırken. Arene babasını sıkıca kucaklayıp yanaklarından öptü ," Küsme bana, biliyorsun işim gereği sıkça yurt dışına çıkıyorum ister istemez de sizlerden uzak kalıyorum. Atina'nın en lüks otelinde çalışmak kolay değil, mecbur katılıyorum otelin tanıtımlarına, seminerlerine, eğitimlerine. " derken babasını bırakmış annesine sarılmıştı ve yanaklarını mıncık mıncık öpüp duruyordu bu sırada annesinin. " Annem, ama bu sefer arkadaşım için gidiyorum Türkiye'ye evleniyormuş, yanında olacağıma söz verdim hani Fransa'dayken yüksek Lisans için gittiğim sırada birlikte kaldığım oda arkadaşım vardı ya o davet etti. Yıllık iznimi de aldım, fazla kalmam kalan tatilimi birlikte geçiririz, şimdilik beni affedin olur mu?" diyerek sevimli sevimli güldü, koyu kahve iri gözleri ise başka bir ayrı gülüyordu nedense içine çok farklı bir şeyler olacakmış gibi bir sevinç dolmuştu. Çatı teraslarında anne babasıyla akşam sefası yaptıktan sonra erkenden yattı ve ertesi sabahın heyecanını yaşayarak uykuya daldı. 

 Sabahleyin güneş doğmadan alışkanlığı gereği kalktı ve hazırlanmaya başladı. Uzun kestane saçlarını dağınık bir topuz yaparak topladı ve altına siyah bir tayt giyip üstüne mavi renkli kısa kollu, bir tunik giyindi yolculuklarda rahatlığa önem verdiği için bu kıyafetle rahat edeceğini düşündü. Üstelik çok da yakışmıştı ince uzun bedenine bu kıyafet. Allah için boylu poslu ince zarif bir kızdı Arene. Erkeklerin her zaman ilgisini çeken onları peşinde sürükleyen kızlardandı. Hele eğlencelerde gecelerde bir şarkı söylemeye görsün sesiyle herkesi büyüler, kendine çekerdi. Ama gözü gönlü tok bir kızdı bunlara aldanıp havalara girmezdi. Ama bir zamanlar çok sevdiği bir erkek arkadaşı vardı onunla çok şımarmıştı işte, dünya kendi ekseni etrafında dönüyor sanıyordu o zamanlar ayakları yere basmıyordu. Ta ki sevgilisi onu başka bir kız için terk edene kadar. O zaman kapadı kapılarını erkeklere onlara inanmıyordu artık, o yüzden peşine takılan ona evlenme bile teklif edenlere sırtını dönüyordu hep, şimdilik hayatını yaşıyordu gerisinin bir önemi yoktu. Vakti zamanı geldiğinde sevmese de olurdu evlenip yuva kurardı ama şimdi daha erkendi, henüz zamanı değildi, yirmi sekiz yaşındaydı bekleyebilirdi biraz daha. İyi bir kahvaltıdan sonra anne ve babasıyla vedalaştıktan sonra, çağırdığı taksiye atlayıp yola koyuldu havaalanına doğru.

         Taksim'de bulunan Ceylan İntercontinental İstanbul Otelinin önünde onu getiren taksiden indiğinde Oteli görür görmez beğenmiş hayran kalmıştı. İki küçük valizini çekiştire çekiştire resepsiyona doğru ilerlediğinde çok güzel bir şekilde ağırlandı. Hemen valizleri alınmış, özel bir ilgiyle onu odasına çıkartmışlardı. Patronu Bastiaan Papadopoulos'un bunda bir etkisi vardı anlaşılan en iyi odalardan birindeydi şu anda. Manzara süperdi, hevesle balkona çıktı. İstanbul boğaz köprüsü bütün zarafetiyle inci bir gerdanlık gibi asılmış karşısında duruyordu. Otelin cömert eşsiz boğaz manzarasından gözlerini alamadı, patronunu arayıp teşekkür etmeliydi. İçeri geçip çantasından telefonunu aldı ve Bastiaan'ı aradı. Elli yaşlarındaki patronu görüp göreceği en iyi insanlardan biriydi. İşini dürüstçe yapan otoriter bir adamdı Bastiaan. Gereksiz yere kimseye yüz vermez ama personeline bir baba gibi yakın ve sıcak davranırdı. Aile olarak kabul ettiği personelinin her türlü yanında olan bir patrondu. Otelin sorumlu müdürüydü o ve Arene'de onun yardımcı asistanı. Arene özel bir sınavdan geçerek becerilerini ve zekasını göstermiş, Fransızca ve İngilizce bildiği için iki dilin de avantajıyla, başarılı olmuştu. Bir buçuk senedir orada çalışıyordu ve özellikle Müdürüyle ikisi çok iyi bir ekip olmuştular, bütün her şeyin üstesinden uyum içinde birlikte gelmişlerdi,  tıpkı baba kız gibiydiler. Çalan telefonu şiddetli bir ses tonuyla açmıştı patronu."Bana teşekkür etmek için aradığını biliyorum, hiçbir şey söyleme sadece çabuk dön, yerine bulduğun asistanı ben boğmadan önce çabuk dön." deyip kapattı telefonu. Arene şaşkınlıkla baktı telefona, sonra kahkahayla gülmeye başladı. Anne babasını da arayıp sağ salim geldiğini haber verdikten sonra üstünü değiştirip hiç oyalanmadan, otelden ayrıldı. Taksimde şöyle bir turladıktan sonra, cafelerden birine girip kahvaltılık bir şeyler istedi. Önüne gelen minik kahvaltı tabağına hoşnutlukla bakıp,çevresindeki masalarda oturmuş çaylarını içen herkesin yaptığı gibi çayını da yudumladıktan sonra keyfi hepten yerine gelmişti.

Gününü çok güzel bir şekilde sevdiği beğendiği yerleri gezerek geçiren Arene Ayasofya'yı tekrar gördükten ve Sultan Ahmet Camisini gezdikten sonra, İstanbul'un en büyük kilsesi olan St. Antuan Kilisesini de görmeden geçememişti İstiklal Caddesinden. özellikle kendilerinin Atina'daki Ermou caddesine çok benzeyen İstiklal caddesini gezerken, burada kendini ülkesinde gibi hissetmişti, cadde onların biraz daha küçük ebatlı Ermou caddesiyle neredeyse aynıydı. Köşe başlarında her milletten çalgıcılar vardı, onları izlemek oldukça eğlendirmişti Arene'yi. Artık yorulmuş ve biraz dinlenmek için Oteline geri dönmüştü. Odası'nın bu mis gibi iç açıcı havasını koklayarak açık bıraktığı balkon kapısının kapalı olduğunu gördü. Tekrar açtı ve dışarı balkona çıktı. Harikaydı bu şehir, her yanından hayat fışkırıyordu, canlı canlıydı bulunduğu yükseklikten en uzaktaki hareketliliğe, seyrüseferlere baktı, insan kaynıyordu her tarafı, çok kalabalıktı gerçekten ama o kadar da cezbedici bir şehirdi İstanbul. Yorgun bir şekilde kendini yatağına bıraktı resepsiyona akşam yemeğine kaldırmalarını not bırakarak derin bir uykuya gömüldü.

O uyurken, resepsiyonda arkadaşının yerine geçici olarak bakan sinsi görünüşlü görevli kız, Arene'yi daha otele girer girmez tanımıştı ve ondan intikam almak için beklediği fırsat çok güzel ayağına kadar da gelmişti, onu bu otelde rahat ettirmeyecekti. Okulunu bitirince burada bir kaç  otelde şansını denemişti ama olmamıştı  ve nihayet Yunanistan'a giderek Atina'da hevesle  Hilton Athens'te işe başlamıştı. Arene'ye olan kini ise,  onun işten çıkarılmasına neden olmasıydı. "Neymiş müşterilerin Odasına girip onların kıyafetlerini giyip, parfümlerini sıkarak, makyaj malzemelerini kullanarak eğlenmeye gittiği için sorun çıkarmışmış, müşteriler şikayetçi olmuşmuş, otelin adını karalamışmış hahh. "dedi kendi kendine " Ne olmuş öyle yapmışsam, yerli yerine koyuyordum sonuçta kıyafetleri." diyerek kendini haklı bulmuştu. İşte bu nedenle ona kin duyuyordu hazır fırsat ayağına kadar gelmişken bir şeyler yapmalıydı şimdi. Önündeki notlara baktığında "Yemek saatinde uyandırılmasını istemiş haspam, zor uyanırsın artık,   yemek saati geçeli hani oldu güzelim sen açlıktan ölsen de seni uyandırmam ben." diyerek notu yırtıp attı. Bir soran olursa öyle bir not görmediğini söyleyebilirdi rahatlıkla. Sinsi siyah çipil gözlerini kısarak güldü. Tam o sırada yapılı kumral saçlı mavi gözlü ve oldukça heybetli bir adam karşısında durmuştu. Çipil gözlü kız birden çarpıldığını hissetti. "Oha bu da kim ne kadar yakışıklı bir adam ya, her tarafı karizma" diyerek ağzı açık kalmıştı. Mavi gözlü heybetli adam gülümseyerek, İngilizce konuştu. Kız onun bir turist olduğunu anlayınca nazik bir şekilde  az biraz bozuk ingilizcesiyle  gerekli normal konuşmasını yaptı, kısaca "Otelimize hoş geldiniz" de diyebilirdi ama kız adamla konuşmayı uzatabildiği kadar uzatmak istemişti.  

Ekranda boş oda olup olmadığına baktı ve şaşkınlıkla hiç boş oda olmadığını gördü. Sadece yarın sabah erkenden gidecek olan Arene'nin odası vardı, o da sabah boşaltacaktı odayı. Kızın aniden aklına gelen şeytani bir fikirle yine çipil gözleri kısıldı. "Şey aslında boş odamız yok ama bir müşterimiz sabah erkenden gidecek olduğu için odayı sabah boşaltacak, bu akşam da odayı kullanmayacağını not bırakmış sabah eşyalarını almaya geleceğini söylemiş, o yüzden isterseniz bir sorun olmayacağını düşünürseniz, sizi bu odaya yerleştirebilirim efendim." Adam gülümsemeye devam ederek kabul etti bu teklifi, şehrin millerce uzağında bir otel'de kalmaktansa burada şehrin göbeğinde kalmak daha iyi idi. Şirketten kim ayarladıysa otelini İstanbul dışında bir yerdeydi otel,  adresine hiç bakmamış mıydı otelini ayırtan, yerleştikten sonra arayıp soracaktı kimin yaptığını. Çok sinirlenmişti çok, havaalanındaki şoför çat pat İngilizceyle Otelin İstanbul dışında olduğunu söylemişti de ancak fark edebilmişti durumu. Şoför onu bu lüks otele getirip bırakmıştı, şehri olduğu gibi gösteren merkezi bir yerdeydi bu Otel. O yüzden kızın teklifine balıklama atlamış kabul etmişti bir an önce odasına bavulunu gönderip kendisi şehri şöyle bir gezip akşam turu yapmayı planlıyordu. "Tamam siz işlemlerimi yapın anahtarımı alayım, şehri şöyle bir gezeyim ben." diyerek kızın işini yapmasını bekledi. Kızın sinsi gülüşü dikkatini çekmişti,  bu kızın davranış ve tavırlarında bir anormallik vardı,  dedektiflik sezgileri hiç yanılmazdı, sanki bunun altından bir şey çıkacakmış gibiydi, ama şimdilik umursamadı çıkarsa da düşünürdü artık.

Dalgınlığımdan şairlerimi ve kitaplarını tanıtmayı unutmuşum kusuruma bakmayın hemen paylaşıyorum yeni yakaladığım ve beğendiğim şairlerim ve şiir kitapları...

@FaziletAkyuz  Aşkta Kalan Satırlar

@Ayperisiii   HASRET KALDIM

@-ebruli  Şiirlerimde sensin(2)

@Civilraven  Yazdığım Bütün Şiirler Yalan

@semercan Bir Şiir Ol Git Sevgili

@semercan  Sesli Şiir (Kitap)

@okannnnnnn  Şiirlerim

@amisya80  Seni alıp götüren şiirler

Yeni takip ettiğim hikayesini beğendiğim iki yazarım var.

@thewildstories ÖNCE SEN VURDUN (Deneme)

@Ayperisiii BİR DİLEK TUT 

@Madam_Apple   BİR ADIM ÖTE AŞK

@kalemikralice karlar kralicesi  

Continue Reading

You'll Also Like

140K 4.2K 22
Ağzımı kapatmış güçlü eller baskısını biraz daha arttırırken Peyami bedenini benim ki ile bir bütün yapmak ister gibi sokuldu Göğüsüm hızla yükselip...
74.9K 175 20
Türkçedir kısa sex bölümleri içerir
1.5M 65.2K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
609K 5.2K 20
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...