Tao Şeyma'nın ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştı. Bu kızın derdi neydi şimdi... Şaşkınlığı ve neler olduğunu kavramayı bir kenara bırakıp Şeyma'yı çekip aldı Paco'nun elinden. Gözleri hiç bakmadığı kadar öfkeyle bakarak, "Sen ne yapmaya çalışıyorsun, beni nasıl görmezden gelirsin.Bu ne demek böyle?" diyerek kulağına eğilip fısıldadı kızgın fakat kısık bir sesle. Şeyma hala alnındaki yeşil morartı ve şişlik olan yüzünü Tao'ya çevirip, "Ne anlıyorsan onu demek istiyorum." diyerek kollarından kurtulmaya çalıştı Tao'nun. Tao hırsla onu iyice kendine çekip, "Bana bir açıklama yapmadan bir yere gidemezsin, konuşmalıyız." diyerek onu kolundan sımsıkı tuttuğu gibi eğlenenlerin arasından geçerek manolya ağaçlarına doğru ilerledi. Artık akşamın karanlığı çökmüş, mis gibi manolya kokuları uzaktan gelen müziğin de etkisiyle büyülü bir havaya karışmıştı sanki. Tao Şeyma'yı Manolya ağaçlarının uzun kemerden tüneli altında iyice ilerilere en ücra köşesine kadar götürdü. Sessizliğin ve karanlığın loş aydınlığında,yalnız kaldıklarına emin olduktan sonra onu bıraktı. "Bir günde bu ne değişiklik Şeyma, daha dün birbirimiz için ölecek gibiyken şimdiki bu tavrın neden, söyle bana söyle ki , anlayabileyim."
Şeyma karanlığın izin verdiği ölçüde kızgın ve öfkeli gözlerini Tao'ya dikti ve sağ eliyle yine hep yaptığı gibi işaret parmağını Tao'nun göğsüne göğsüne bastırarak "Birbirimiz için ölecek gibiydik öyle mi?, Sabah uyandığımda seni aradı gözlerim yoktun, kahvaltı da yoktun ve ne duyayım bana haber bile vermeden çekip gitmişsin. Beni umursamadan, bir günaydın, bir hoşça kal bile demeden hem de öylece gitmişsin. Üstelik bütün gün arayıp sormadın bile... Nasıl hissetmemi isterdin hıı? Nasıl?" dedikçe hala Tao'nun göğsünde bir delik açacak kadar parmağıyla iteklemeye devam ediyordu. "Şimdi niye seni umursayayım ki, herkes kendi yoluna, işte bu kadar Tao, bizim ilişkimiz buraya kadarmış, ben aklına estiğinde "sevgilim" diyeceğin biri değilim anladın mı?" diyerek parmağını son bir kez bastırıp çekecekti ki, Tao yine her zamanki hali ile parmağını yakaladığı gibi avuçlarına hapis etti. "Bir daha bu parmakların uslu dursun, yoksa onlarla öyle bir oyun oynarım ki aklın hayalin durur."diyerek Şeyma'nın parmaklarını bir bir öpmeye başladı. "Şimdilik öpüyorum onları, hayalini sonraya saklıyorum. Sen şimdi seni arayıp sormadığımı düşünerek mi bana bu tripleri atıyorsun." Tao çapkınca bir bakış atıp, karanlıkta bile bariz belli olan gamzelerini ortaya çıkardı."O la la anladım sevgilim, ama şunu unutma dün sen korkunç ve yorucu bir gün geçirdin. Sabah odana uğradım aslında. Öyle güzel uyuyordun ki seni uyandırmaya kıyamadan bu bal dudaklarından öptüm seni. Sen uyanmadın. Ben de tekrar öptüm seni dudaklarından ama sen yine uyanmadın. O zaman sevdiğim mışıl mışıl uyusun diyerek üstünü iyice örttüm ve çıktım odandan. Maui denen şu adamla randevum vardı, seni ve Serap'ı merak etmiş, meğer onun için görüşmek istemiş benimle sizden haber alabilmek için." Şeyma bunu duyunca hem ağzı hem de gözleri açıldı, "Maui mi geldi yanına, inşallah ona zarar vermemişsindir yine, böyle bir şey yapmadın umarım." Diyerek endişeyle Tao'ya baktı.
Tao onun o adam için endişelenmesine bozulsa da önce bir şey demedi ama kendinden beklenmeyecek bir kükremeyle birden parladı. "Merak etme bir şey yapmadım çok sevgili Maui'ne, çok kıymetli ha, seni öptüğümü, seni sevdiğimi söylüyorum aldırmıyorsun ama, adamın birinden bahsedince onun için endişeleniyorsun, güzel çok güzel Şeyma, bana, sevgilin Tao'ya gösterdiğin değer için teşekkürler." diyerek arkasını döndü. "Bugün bütün gün sana zarar vermeye çalışan piçlerle uğraştık, onlara yaptıklarının cezasını çok ağır ödetti Carlos. Hem de çok ağır, Yeni Zelanda'nın tarihinden silinecek kadar. Seni aramamış olabilirim ama aklım hep sendeydi ve senin için geçirdim bütün günümü , sadece senin için. Sana kavuşmak için koşarak büyük bir hevesle geldim ve gördüm ki elin yabancı adamı benden daha kıymetliymiş. Tamam ben gidiyorum, sen duygularından emin olana kadar, nişan gününe kadar bir daha buraya gelmeyeceğim." diyerek Şeyma'ya arkasını dönmeden geldiği yöne doğru hızla yürümeye başladı.
Şeyma neler olduğunu daha kavrayamadan Tao'nun bu tavrına anlam verememişti. Neden gidiyordu bu şimdi, daha konuşmayacaklar mıydı? Onungönlünü almayacakmıydı? Seni seviyorum Şeyma demeyecekmiydi? Neden gidiyordu Tao, neden uzaklaşıyordu? Şeyma aptallaşmış bir halde arkasından bakıyordu. Tao daha fazla uzaklaşmamıştı ki, Şeyma koşarak sarıldı arkasından.Boğazına düğümlenen hıçkırığı yutarak, "Gitme, gidemezsin. Beni bırakıp gitmeyi nasıl düşünürsün, senin için yüreğim böyle atarken, bütün her saniye aklımda kalbimde seni düşünürken beni bırakıp gidecekmisin gerçekten. Seni nasıl sevdiğimi göremeyecek kadar mı körsün, bana bu kelimeleri söyleyemeyecek kadar mı bencilsin?" diyerek onu bıraktı ve iki adım geri çekildi. Onun belini saran kollarını çekip alması Tao'yu boşlukta bırakırken, aniden döndü. Karanlıkta Şeyma'nın gözlerinde parlayan yaşları görünce, zaten içinde tuttuğu patlamaya hazır duygularıyla dayanamayıp sımsıkı sarıldı. Gözlerinin yaşını öpücükleriyle sildi. " Seni nasıl sevmem, daha ilkkarşılaşmamızda bana çarpmıştın ya, ben sana çarpılmıştım o anda, öyle bir yer ettin ki sen benim kalbimde, benim gibi kadınları hiçe sayan birinin gönlüne öyle bir yerleştin ki, inan ben bile senin için atan şu kalbime inanamadım. Artık oradan çıkamazsın Şeyma, asla çıkamazsın. Seni bırakmayı hiç düşünmedim sevgilim, sadece sana süre vermek istedim kendini ve duygularını tartmanı istedim.Yoksa mümkün değil ki seni bırakmam, Şeyma, mümkün değil." diyor bir yandan onun yüzünü boynunu her yanını öpüyordu. Şeyma duyduklarından ve Tao'nun bu sevgi dolu öpüşlerinden sevinç ve mutluluk içinde adeta boğuluyordu. " Seni seviyorum Şeyma, bundan sakın şüphe etme. Seni seviyorum" diyerek dudaklarına kapandı Şeyma'nın. Manolya çiçeklerinin o mis kokusu onları, büyülü atmosferinde kucaklamaya devam ediyordu.
Havada aşk kokusu vardı, hafif akşam yelinin esintisinde ortalığa yayılıyordu. Herkes aldığı alkolün de etkisiyle, çakırkeyif olmuşlar, yavaş yavaş kendi köşelerine çekilmişlerdi. Hani çocukken söylenen bir tekerleme vardı, şöyleydi hani, "evli evine, köylü köyüne, evi olmayan sıçan deliğine" işte şimdi herkes bu tekerlemeye uyuyordu sanki, ağır ağır ortalıktan tamamen yok olmuş yuvalarına dağılmışlardı. Paco o sırada Carmita'yı elinden tutmuş, dansa kaldırmıştı. Büyük bir heyecan ve keyifle dans ediyorlardı. Carmita sarhoşluğun verdiği, rahatlıkla Paco'nun boynuna kollarını sarmış, ona asılıp kalmıştı. Bıraksa yere düşeceğinden emindi. "Poccoo, sseenn ne şşeekerrr, ne ttatlısııınnnöyyyleummm bu yyanaakklarrısıkmazmıymışımbeeenn." diyerek Paconun yanaklarına asıldı bu sefer, neredeyse koparacaktı. Paco acıyla bağırmak istese de kendini tutup, kıza engel olmaya çalışıyordu. En sonunda kızgınlıkla "Öff bee, yeter artık."diyerek onu omuzuna attığı gibi eve doğru ilerledi,tam eve yaklaşmıştı ki, birden çark etti. Kapının girişinde daha yeni geldikleri belli olan Alberto ve Adriano vardı. Hemen geri dönüp ne yapacağını kararlaştırmaya başladı. Carmita hala omzunda bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu Paco. Birileri görmeden bu işin içinden çıksa iyi olacaktı. Bu sarhoş kızı oraya ortalığa bıraksa bunu kendine yakıştıramadı, üstelik patronuna saygısından kız kardeşini bir paçavra gibi ortalarda bırakması doğru da olmazdı. Sarhoş bir kızı öyle bırakıp da gidemezdi, en iyisi kimselere yakalanmadan kendi evinin yolunu tutmaktı galiba. Arka bahçeden doğru bungalovların oraya doğru yürümeye başladı. Nasıl olsa kız ayılınca kendi giderdi evine.
Paco'nun oturduğu bungalov nehire en yakın, en uçta, en köşede tek başına duran küçük bir evdi. Bekara göre tek kişilik bir şeydi. Tek yatağı vardı onu da şimdi bu sarhoş kıza verecekti mecburen. Kızı ayıltmakla uğraşmak istemedi ve onu öylece bırakıp mutfağa gitti. Hararet basmıştı, kalıplı biri olmasına rağmen, kızı taşımak yine de zor gelmişti Paco'ya. Çünkü sırtında bir belayı getirdiğinin farkındaydı, sanki bu kız onun başına bir iş açacakmış gibiydi. Dolaptan çıkardığı soğuk suyu kafasına öyle bir dikti ki boğazında sanki takılıp kalmış gibiydi içtiği bütün sular, komple yuttuğu halde yine de söndüremedi içindeki sıkıntılı ateşi. Düşünüyordu şimdi, kanepesine uzanmış, ne yapması gerekiyordu onu düşünüyordu, patronunu arayıp söylese olmaz, söylemese olmaz iki arada bir derede kalmıştı, ne yapmalıydı bilemiyordu. Her an kapısını çalacaklarmış gibi tetikte bekliyordu. Daha fazla dayanamayıp, mutfağa gidip dolaptan soğuk bir kutu bira aldı ve dışarı çıktı. Kapının önüne küçük merdivenine oturdu. Gecenin sessizliğinde ağustos böceklerinin eşliğinde, nehirin ağır ağır akan şırıltısının sesini dinledi biraz, birasından bir yudum çektikten sonra, etrafı karanlıkta seyretmeye başladı. Akan nehirin görüntüsü ayın huzmesi altında parıldıyordu. Suyun renk oyunları yaparak akışını izledi bir müddet. Ateş böcekleri bu gece çoğalmışlar mıydı ne, etrafta yanıp sönerek uçuştuklarından sanki minik yıldızlar yer yüzüne üşüşmüşlerde ışıl ışıl yanıp sönüyorlardı. Bu sessiz ormana ışık saçıyorlardı adeta. Birden anne babasıyla on yaşında küçük bir çocukken gittiği Waitomo bölgesinin kireçtaşı mağaralarıyla ünlü olan Ateş Böceği Mağaraları geldi aklına. Sivrisinek büyüklüğündeki bir çeşit ateş böceği türünün otuz milyon yıldır bu yer altı mağaralarında yaşıyor olduğunu o küçük yaşta öğrenmiş ve hafızasına yerleştirmişti. Ateş böceklerinin o eşsiz ışık şölenlerinin görüntüsünü hala unutamamıştı. Babası söz vermişti aslında, onu yine götürecekti o mağaralara ama nasip olmamıştı.
Şimdi Paco on dokuz yaşında bir delikanlıydı ve bir gün gerçekten aşık olduğu sevgilisi ile gidecekti o mağaralara. Bu düşünce Paco'yu gülümsetti birden. İçerideki Carmita'yı düşündü, güzel kızdı , Paco aslında ona hayrandı, onun o bilmiş cıvıl cıvıl hallerine hevesle bakıyordu, ama olmazdı işte. Ona her bakışında içinde bir şeyler titrer, yüreği hoplardı. Aralarındaki sınıf farkı olmasaydı, o da zengin olsaydı keşke, o zaman her şey farklı olurdu. Üniversiteyi bile ona okutan patronuydu, kendi gücü yoktu ki. Ama Carlos Sebastiano'ya verdiği sözü tutacak okuyup önemli yerlere gelecekti. Başaracaktı Paco, kendini hedeflediği o yüksek makamlarda bulacaktı mutlaka, azimliydi, buna inanıyordu. O yüzden şimdi bakmıyordu Carmita'ya, kendini şartlandırmıştı. Üstelik patronunun kız kardeşi olduğu için bunu hiç yapamazdı, içerideki kız şimdilik yasaktı ona. Oysa okul yıllarından beri ne kadar istemişti onunla olabilmeyi, onun sevgilisi ve hatta ileride eşi bile olabilmeyi ne kadar istemiş, hayal etmişti. Düşünüyordu da, bu şımarık kız ona bakmazdı ki, kendini kandırmamalıydı. Ancak şartları eşitlediğinde onun karşısına çıkacaktı Paco.
Tam böyle düşüncelere dalmış birasının son yudumunu kafasına dikiyorken, "Paco" diye seslenen Carmita'nın arkasında durduğunu farketti. Ne zamandır arkasındaydı acaba? "Seni nereye bırakacağımı bilemedim, tam omzuma attım evine götürüyordum ki ağabeylerini kapıda görünce yanlış anlaşılmaktan korktum ve seni orta yerde bırakmaya da gönlüm razı olmayınca, buraya kadar getirdim, uyanınca kendin gidersin diye düşündüm. Uyandığına göre seni açıklığa kadar götüreyim." Diyerek ayağa kalktı. Bira kutusunu kapının kenarına bırakıp önden bir iki basamak indi aşağıya. Carmita koşarak onun yanına gidip, beline sarıldı birden. " Neden bana bakmıyorsun hiç, neden benden uzak duruyorsun.Her geldiğimde seni görebilmek için bahaneler yaratıyorum, etrafında dönecek türlü dalavereler çeviriyorum ama sen bana yine de bakmıyorsun. Söylesene beni güzel bulmuyor musun?" Paco duyduklarından geçti, Carmita'nın ona sıkı sıkı sarılmasına şaşkınlıkla bakakalmıştı. "Sen neler diyorsun, ağabeylerin duysa beni vururlar herhalde, vurmasalarda, burada bir gün bile barındırmazlar. Seni de buralardan uzaklaştırırlar. O yüzden gerçekçi olmalısın. Ben senin ayarın değilim, senin çevrende bir sürü zengin züppesi var görüyoruz buraya getirdiklerinden." Diyerek onu belinden ayırmaya çalıştı ama, Carmita kozasını hazırlamaya koyulmuş bir ipek böceği gibi yapışmış bırakmıyordu Paco'yu. Yüzünü Paco'ya yaklaştırıp, yapma bunu sen de beni izliyorsun biliyorum, senin de aklın bende ben anlamıyorum mu sanıyorsun? Lütfen beni bırakma, beni uzaklaştırma kendinden. Ben seni çocukluğumdan beri seviyorum Paco, okul hayatımızdan beri, seni hep takip ederdim, kızların senin peşine düştüklerini ve senin de onlara yüz verdiğini gördükçe çıldırırdım. Okulda beni herkesten koruduğunu bilmediğimi mi sanıyordun, bana takılan , bana teklif eden çocukları nasıl hakladığını. Erkek arkadaşım olmasına hiç izin vermedin onları hep korkutur benden uzaklaştırırdın. Bunları biliyordum ve içten içe mutlu oluyordum Paco. Ama en çok beni sevindiren ne olurdu biliyor musun ayrı arabalarla da olsa aynı yere buraya, evimize birlikte dönüyorduk ya, işte o zaman mutluluktan uçuyordum, aynı yerde yaşadığımız için, senin hep bana ait olduğunu düşünüyordum Paco. Şimdi bana bu olamaz, yapamayız hikayesini okuma, seni aklımdan da kalbimden de hiç bir zaman çıkarmayacağım ve ben bu gece asla eve gitmeyeceğim, kovsan da gitmeyeceğim Paco, gitmeyeceğim." Bunları söylerken hala yapışıp kalmıştı Paco'ya, bırakmıyordu. Bırakırsa büyü bozulacakmış gibi hissediyordu Carmita.
" Ağabeylerimden çekindiğini biliyorum o yüzden bana yanaşmadığını da biliyorum ama büyümeyi bekledim Paco, kendi irademle seninle olana kadar büyümeyi bekledim. Niçin hep okuldan ani çıkışlarla eve dönüyorum sanıyorsun, seni özlüyorum seni görmeden yapamıyorum Paco. Bende o kadar çok resmin var ki telefonumda, hepsini de ben çektim. Her birine bakıyorum seni özledikçe onlara bakıyorum Paco. Ve hasretine dayanamayıp bir bahaneyle kaçıyorum eve, ama aslında seni görmeye. Lütfen böyle yapma lütfen. Seni seviyorum, seni seviyorum... "Paco onun bu duygularını böyle cömertçe , özgürce açıklamasına hala inanamayarak bakıyor, ama bir o kadar da kendi duygularının karşılığı olduğunu anladığından beri de aşık bir sarhoş gibi ağzı kulaklarında gülüyordu. Yılların özlemiyle eğilip, dudaklarından öptü Carmita'yı. Birbirlerine daha bir sıkı sarıldılar ve daha bir bütün oldular şimdi. Nehirin şırıltısı kendi kalp gümbürtülerine karışmış her şey akıllarından uçup gitmişti. Bu romantik kavuşmanın neticesinde o kadar kendilerine kapılmışlardı ki, yaklaşan ayak seslerini duymamışlardı.
Bu bölümümün sonuna sevdiğim şairlerimi ve şiir kitaplarını paylaşacağımı açıklamıştım. Şimdilik ilk gönlümü fethedenleri paylaşıyorum ama, daha bölümlerim devam ettikçe bütün değerli diğer şairlerim olsun, yazarlarım olsun hepsini sırasıyla paylaşmaya devam edeceğim. Kimse beni yazmamış diye düşünmesin, sırasıyla el verdiğince sizlerin emeklerinizi bu sayfalarımdan duyuracağım . Herkese sevgilerimi yolluyorum...
@nur_seli_nur İnci Taneleri @ahmettdogann ŞİİR ÜTOPYAM
@OmerrAbdurrahman Hicranıma Müsebbip @İsaUlufer Düşportacı
@ummotts Gözümün Suyu @HasanGök5 ARDINDAN
@-19ey03- EY ŞİİR YAZARSA @fatihbudak Kuralsız Aşk
@maviivam Mavi Şiirler @peymankeskin HAL
@muradli Vakitsiz Sevgiler @-ebruli Şiirlerim de sensin
@Roselandish Sensizliğin kıyısında @fatma3207 AŞKIN ŞİİR HALİ
@Duyguok06 Unutmam Gerek @mavisiyahbulut Kıyıdan Köşeden
@goksublack VİŞNE ÇÜRÜĞÜ @gururlasunar GENGŞİ
@sekizinciadam Sevmekte Yorulur @MaralMeral Uzaklarda bir yer
@hatice1yldrm BUGÜN