Carlos Serap Ayça'yı annesinin kıyafeti içinde gördüğüne inanamamıştı. Onun sevdiği kadın Serap Ayça olduğunu bilmese, annesinin canlı bir hayalini gördüğünü bile sanabilirdi. Serap Ayça, kendini Bayan Sebastiano'ya tamamen benzettiğini düşünüp ufak adımlarla Carlos'un önüne kadar geldi. Elbisenin açık yakası boynundaki tüm morlukları ortaya çıkarmıştı. Carlos, onun narin boynunun ne hale gelmiş olduğunu bu kadar bariz görünce, ona acı vermiş olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldi. Serap Ayça'nın "İşte bak nasıl da benziyorum" der gibi imalı bakışlarına o da anlamlı bir şekilde baktı. Bir kaşını havaya kaldırıp, "Evet, ama bir eksik var bekle bir dakika" diyerek doğruca dolabın önüne gidip annesinin boyun bağlarından bir tane açık mavi eşarp buldu ve onu Serap Ayça'nın boynuna zarif bir şekilde bağladı. İşte şimdi kapanmıştı kendi yarattığı eseri ve asıl şimdi daha çok benzemişti annesinin gençliğine. "İşte oldu. Anneme şimdi daha çok benzedin onun sen yaştaki halisin şu anda. Ama dediğim gibi bu durumu saptırma, beni şizofren yerine koyup kendince anlamlar yükleme, anladın mı? Ona benziyor olabilirsin ama seni ilk gördüğümde dikkatimi çeken senin kendi havandı bunu sakın unutma. Yürüyüşünle, tavırlarınla beni çeken sendin. Ben anneme benzediğini daha sonra gazetede ilk birlikte çekilmiş fotoğraflarımızı gördüğümde fark ettim, o işin başka bir yönü. Sakın bunu bana karşı kullanma Serap Ayça. Annemmiş gibi davranarak, beni kendinden uzak tutmaya çalışacak olursan, bunu sana fena ödetirim, verdiğim bütün sözleri geri alırım ona göre. Ben karşımda sevgilim olan Serap Ayça'yı görüyorum. Şu an bile, o güzel iri gözlerini bana dikip bakma öyle yoksa seni bırakmayana kadar öperim görürsün o zaman." diyerek sarıldı Serap Ayça'ya. "Hadi seni mutfağa götüreyim, personelinle tanış" diyerek kolundan tutup kapıya yönlendirmek istedi ama Serap Ayça hemen kendini dolabın önüne atıp, Bayan Sebastiano'ya ait olan birkaç kıyafeti daha alarak, kucakladı hepsini. Carlos'un şaşkın bakışları altında "Ne olur ne olmaz, birkaç yedek elbise daha elimin altında bulundursam iyi olacak, yani kıyafetsiz kalırsam diye..." diyerek mahcup ama içinden de sinsice gülerek kapıya Carlos'un yanına gitti. Bunları bir müddet Carlos'u sinir etmek için kullanmayı düşünüyordu. Aldığı kıyafetleri koridora yeni girmiş olan Lisa'ya teslim edip, "Lisa bunları benim için hazırlayacağın yeni odama götürebilirsin. Ayrıca kıyafet ayarlamana da gerek kalmadı teşekkür ederim." diyerek Carlos'un onun bu bilmiş hallerine şaşkınlıkla bakmasına aldırmadan önden yürüdü.
Mutfak çok kullanışlı, geniş ve iç ferahlatacak kadar da aydınlıktı. Serap Ayça hayalinde bile göremeyeceği kadar kullanışlı bu mutfağa adım attığında sevincinden neredeyse uçacaktı. Mutfağın dış kapısı alabildiğine geniş cam duvardan oluşuyor, çiçeklerle bezeli, yemyeşil bahçeye açılıyordu. Serap Ayça dışarıyı sonra keşfe çıkacağını aklının bir köşesine yerleştirip önünde sıralanmış mutfak personeline verdi dikkatini. Carlos, personele hitaben söze başladı bu arada. "Size yeni baş aşçınızı tanıştırayım. Serap Ayça Ünsal. Kendisi çok uzak bir ülkeden, Türkiye'den geldi. Bundan sonra bu mutfaktan ve sizlerden sorumlu olacak olan o. Onun emir ve isteklerini benim emirlerim olarak kabul etmenizi ve ona göre hareket etmenizi dikkat etmenizi istiyorum. Ona itaatsizlik edeni ya da her hangi bir sorun yaratarak saygısızlık edeni duyarsam, tekrar söylemeye gerek görmüyorum, neler olabileceğini biliyorsunuz. Sizi yeni şefinizle başbaşa bırakmadan önce onu şimdilik yanınızdan alıyorum. Hepinize iyi çalışmalar." diyerek Serap Ayça'ya gururla baktı ve onu mutfaktan bahçeye çıkardı. Yeşillikler ve çiçekler içinde yürümeye başladılar, biraz ilerledikten sonra Carlos durdu, Serap Ayça'yı kendine çevirdi. "Senin isteklerine uyacağıma söz verdim. Sana burada sevgilimmişsin ya da herhangi bir ilişkimiz varmış gibi davranmayacağım. Ben biraz daha burada kalmayı, seninle olmayı istiyordum ama senin yanındayken sana dokunamamak beni oldukça rahatsız edecek. Kalırsam bu sözümü tutamayacağımı biliyorum. O yüzden ben şimdilik gidiyorum. En az bir ay o buralarda lmayacağım, sen de bu süre içinde duygularını tartarsın. Umarım olumsuz kararlar vermezsin bizim hakkımızda, şunu iyi bil, sen artık bana ve bu eve aitsin. Burası artık senin de yuvan olacak, o yüzden buralara alış, döndüğümde hakkımızda kesin bir karar alacağım Serap Ayça. Kardeşlerimle tanış, onlarla iyi anlaşacağını umuyorum. En önemlisi sana babamı emanet etmek istiyorum. Hasta babama onun yiyebileceği şeyler yapmanı istiyorum. Senin sihirli ellerinle hazırlayacağın yemekler onun şifası olur belki de. Şimdi seni babamla tanıştırmak istiyorum, gel benimle" diyerek Serap Ayça'nın koluna girdi ve tam yürüyecekken Serap Ayça onu durdurdu. "Ama benim sana bu arada hatırlatmam gereken bir şey var, daha önce söylemiştim oysa. Bir ay sonra okulum başlayacak, okulumu ne yapmamı istiyorsun? Buradan hiç ayrılmamamı tembihliyorsun ama mümkün değil bu."
Carlos bunu unutmuştu ama önemli değildi, halledilmeyecek bir sorun değildi. "Onu ben döndüğümde konuşuruz, bir yolunu bulurum. Üstelik okul stajını da rahatlıkla burada yapabilirsin. Sana bağları ve şarap imalathanesini, mahzenlerini gösteririm geldiğimde. Anlaştık mı? Her şey yolunda gidecek emin ol sevgilim. Etrafı kolaçan edip hemen onun dudaklarına küçük ama derin bir öpücük verdi. Sonra alelacele cebinden bir telefon çıkardı ve ona uzattı. "Al bunu yeni telefonun. Numarası bir tek bende kayıtlı sen hiçbir yeri arayamıyorsun ama ben seni bu numaradan arayacağım." Serap Ayça öfkeyle ona baktı. "Bu haksızlık! Ben ailemle, Şeyma'yla konuşamayacak mıyım, bu nasıl bir yasak? Kabul etmiyorum bunu! İşime yaramayan telefonu bana vermene gerek yok beyefendi, buyurun geri alabilirsiniz." dedi ve telefonu Carlos'un eline tutuşturdu. Carlos bunu hiç düşünmemişti, Serap Ayça'nın tabii ki bir ailesi vardı, onlarla görüşmesi çok normaldi. Gülümseyerek Serap Ayça'nın yüzüne baktı ve elbisenin yanda duran gizli cebine telefonu yerleştirdi. "Bunu halledebilirim sorun yok, bugün ailenle görüşmeni sağlarım, önce babamla tanış." dedi ve elinden tuttuğu gibi binanın köşesinden dönerek bahçenin başka bir boyutuna geçirdi Serap Ayça'yı. Buradan karşıdaki ve daha aşağıdaki bağlar görünüyordu.
Bahçenin bir tarafında üzüm bağları sıra sıra dizilmişti. Birdenbire renk cümbüşüne düşmüş gibi olmuştu Serap Ayça. Beyaz, mor, pembe her renkten çiçek açmış manolya ağaçlarının güzelliğine hayranlıkla bakakaldı. Bu bahçenin cennetin bir başka köşesi olduğunu düşündü ve manolya ağaçlarının altına koştu. Çiçeklere dokunmadan onların limoni kokusunu kokladı. Bahçeyi o kadar beğendi ki, Carlos'a söyleyecekleri bile aklından uçup gitmişti. Kocaman çam ağaçlarının gövdesine özenle dolanmış asma yaprakları çam dallarının en tepelerine doğru boy vermişti. Serap Ayça kendini bu görüntüye kaptırdı ve Zonguldak'taki evlerinin bahçesindeymiş gibi hissetti. Onların evi de yeşillik içinde tek katlı bir evdi ve arkası küçük bir koruya bakıyordu. Yeşilliklerin içinde çiçeklerle bezeli ev Zonguldak'a tepeden bakan, denizi ve şehri ayaklar altına alan manzarasıyla cennet gibi bir yerdeydi ve huzur doluydu. "Orada olmak vardı şimdi..." diye düşündü, annesi ve babasıyla asma çardağının altında çay sefası yaptıkları anlar geldi aklına. İçi sızladı ve gözleri doldu, önünü göremeyip az daha düşüyordu bu yüzden. Carlos ani bir refleksle onu yakaladı ve belinden tuttuğu gibi kendine yasladı. Carlos onun gözyaşlarına boğulmuş halini görünce cebinden çıkardığı mendille usul usul sildi gözlerini. Serap Ayça'nın az önce ailesiyle ilgili söyledikleri nedeniyle hüzünlendiğini düşünen Carlos onu ailesiyle görüşmesi için buradan çalışma odasına bir an önce götürmeye karar verdi. Onun ağlamasına, o güzel ela gözlerinin böyle yaşlarla dolmasına dayanamazdı. "No llores mi amor" (ağlama aşkım) birazdan anne ve babanla görüşeceksin söz veriyorum. Hadi gel bak, babam koltuğunda oturuyor." diyerek onun elinden tuttu.
Biraz ileride bahçeye açılan, cam duvarlı, geniş bir kapının önüne yaklaştıkça yaşlı adamın sabit, boş bakışlarla öylece oturduğunu gördü Serap Ayça. O kadar zayıftı ki sadece kemikten ibaretti sanki. Carlos'a dönüp tuhaflığın ne olduğunu anlamaya çalışırmış gibi baktı. O sırada Carlos eğilmiş babasını kucaklıyordu. "Sen bana otelde bir arkadaşımın babası hasta dediğinde, kendi babanı kastetmişsin?" diye şaşkınlıkla bakan Serap Ayça, doğru tespitte bulunduğunu düşünerek yaşlı adama doğru eğildi ve yaşlı adamın elini öpmek üzere ellerinin arasına aldı. "Bizde adet böyledir, büyüklerimizin elini böyle öper alnımıza koyarız. O kişiye büyüğümüz olduğu için saygımızı gösteririz ve başımın üzerinde her zaman yerin var demek isteriz." diyerek Carlos'un şaşkın bakışları altında yaşlı adamın kemikleri ve eklemleri tamamen ortaya çıkmış elini öptü ve alnına koydu. Usulca ve dikkatle elini dizlerine tekrar bıraktı ve ona içtenlikle sarıldı. İçi sızladı bu sefer de yaşlı adamın durumu için gözleri doldu. Carlos'u çok iyi anlıyordu. İnsanın sevdiğini böyle çaresiz ve hasta durumda görmesi kaldırılabilecek bir şey değildi. Birden kendi babasını düşündü, beş yıl önce kalp damarlarındaki tıkanma nedeniyle rahatsızlanmış ve kalbine stent takılmıştı. O anları düşündükçe hala içi ürperirdi Serap Ayça'nın. Hastaneye ambulansla götürülürken kalbi iki kere durmuştu ve az daha yetiştirilememiş olsaydı babası hayatını kaybedecekti. Bu düşünceler içinde dolup taşan duygularına daha fazla dayanamayan Serap Ayça yaşlı gözlerle bütün yasaklarını unutup Carlos'a sarıldı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Genç kızın sinirleri boşalmıştı ve kendini ağlamaktan alıkoyamıyordu bir türlü. "No llores mi amor (Ağlama aşkım.) Preocuparse pasado por encima (Üzülme bitti, geçti.)" Carlos ona sarılmış sakinleştirmeye çalışarak saçlarını okşuyordu. Bu sırada fark edemedikleri bir şey oldu, yaşlı adam az evvel Serap Ayça tarafından öpülen elini yavaşça kaldırmış ve onlara doğru uzatmıştı ama gücü yetmediğinden tekrar dizlerine dermansızca bırakmıştı.
Onun yanaklarını sildikten sonra babasına dönüp baktı Carlos, "Evet o gün bahsettiğim kendi babamdı, seni o kadar istedim ki bu yalana bile başvurdum. İnadına rağmen işte buradasın benim yanımda, benim kollarımda ve benim kalbimdesin. "Te amo Serap Ayça (Seni seviyorum Serap Ayça) "Te adoro" (Sana tapıyorum). Ve senin ne kalbimden ne de evimden gitmeni istiyorum. Sen bana ve buraya aitsin. Dediğim gibi döndüğümde ikimiz hakkında önemli bir adım atacağım. Espérame mi amor. (Beni bekle aşkım.)"