Serap Ayça uyandığında, Carlos'un kollarındaydı. Odanın içi tamamen kararmıştı. Yağmur hafif şiddetiyle yağıyor ve perdesiz camlardan gecenin karanlığında bile rahatlıkla görülüyordu. Sessizce serpilen yağmur damlaları karanlığın tek ışıltısı olarak cansızca camlara çarpıyor ve aşağı doğru sessizce süzülüyordu. Zifiri karanlıkta içine dolan ürpertiyle Carlos'un kollarına daha da sokuldu. Şu an, her zaman, hayatı boyunca hep olması gereken yerdeymiş gibiydi Carlos'un kollarında. Mutluydu, olumsuz hiçbir şeyi düşünemiyor, hiçbir pişmanlık duymuyordu. Sevmek, aşık olmak güzel bir duyguymuş meğer, kedini gerçekten çok mutlu hissediyordu Serap Ayça. Bu duygular içinde Carlos'a iyice sokuldu ve onun yüzünde dudaklarıyla keşfe çıktı. Rastgele neresi gelirse öpüyordu, önce burnunu sonra, yukarı doğru uzanıp alnını, sırasıyla gözlerini, yanaklarını, çenesini öptü ve en sona dudaklarını sakladı.
Carlos, Serap Ayça'nın kıpırtısıyla uyanmış, karanlığa alışan gözleri ile onu izlemişti. Serap Ayça'nın bedenini kendininkine bastırarak, ona sarılmanın keyfini çıkarıyordu. Serap Ayça'nın onun yüzünde oynadığı küçük oyunlarla uyanan duygularının dürtüsüne engel olamayıp, dudaklarındaki dudaklarını derinden öpmeye başladı. Öptükçe daha da derinleşen arzuları aynı anda tutuşarak alev aldı ve birbirlerinin vücutlarında aşkı, tutkuyu yeniden yaşadılar. Dışarıda yağmurun narin sesi ve ırmağın coşkun şırıltısı onların bu tutku dolu gecelerine doğanın sunduğu bir melodi gibi eşlik ediyordu. Carlos bu melodinin uyumlu ritmine kapılarak sonsuzmuş gibi gelen bütünleşmenin ardından, Serap Ayça'nın içine tüm coşkusuyla aktı. Rahatlamanın verdiği rehavetle genç kızın üstüne uzanırken onu ezmemek için hemen yana çekildi. Onu hiç bırakmak istemiyormuş gibi sımsıkı sarılmaya devam etti.
Serap Ayça yüreğinde filizlenen daha önce hiç bilmediği bu duyguları Carlos ile yaşamaktan mutlu, içindeki coşkuyu artık kendine bile tarif edemezken karnı guruldamaya, midesi kazınmaya başladı. Serap Ayça'nın midesinden gelen gurultular Carlos'un midesine eşlik edince kahkahayla güldüler. Carlos yataktan hızla kalktı ve Serap Ayça'yı bir hamlede kucaklayıp banyoya götürdü. Birlikte banyonun da keyfini çıkardıktan sonra, Serap Ayça kıyafeti olmadığı için yine Carlos'un penyelerinden birini giydi. Carlos'un yanına gidip, duygularının ifadesi olarak varlığından duyduğu mutluluğu arkasından beline sarılarak gösterdi.
Carlos onu elinden tuttu ve merdivenlerden indirdi, mutfağa götürdü. Masanın üstü gündüz Serap Ayça'nın hazırladığı yiyeceklerle doluydu. Serap Ayça utandı, evden gitmeseydi bütün bunları afiyetle yiyeceklerdi. Özenle hazırladığı bunca şey artık soğuduğu ve katılaştığı için kötü görünüyordu. Hemen dolabı açıp, yine hâlihazırda yapabileceği şeylere göz gezdirdi. Domates, biber ve yumurtaları çıkarıp güzel bir menemen yapmaya karar verdi. "En pratiği bu." diye düşündü. Onu hayranlıkla izleyen Carlos'a bakarak göz kırptı ve "Ne seni, ne beni aç bırakmayacağım mi querido,(sevgilim) hala yapabileceğimiz bir şeyler var, en kolayından hem de." diyerek tavayı eline aldı.
Onun seri ve ne yaptığını bilen hallerini izleyen Carlos, her yaptığının ne kadar eline yakıştığını gördü, saygı duydu Serap Ayça'sına. Bu arada Serap Ayça çayı demlemiş, toparladığı masanın üstüne yeni hazırladıklarını koymuştu bile. Carlos ona yardım etmeyi istemişti önce ama onu bütün bunları yaparken izlemek daha zevkli gelmişti. Onu izledikçe hayalindeki eşi görüyordu Carlos ve hayalindeki o sevgi dolu anneyi. Onun çok iyi bir anne olacağını düşünüyordu Carlos. Hava alanındaki çocuğa gösterdiği ilgi ve şefkati nasıl kıskandığı geldi aklına. Serap Ayça tecrübesizliğinden fark etmemişti ama Carlos ondan bir çocuğu olsun istiyordu. O yüzden de korunmadan sevişmişti. "Serap Ayça mi querida (sevgilim), evlenmeyi hiç düşünmeyen ve erken bulan ben senden başkasıyla asla yapamayacağımı şimdi daha iyi biliyorum. Benim tek aşkım, tek karım ve çocuklarımın biricik annesi sadece sen olacaksın." dedi içinden.
Carlos'un bu iç düşüncelerinden habersiz Serap Ayça, "Hadi buyur, başlayalım, ben daha fazla dayanamayacağım," diyerek öğlen kendi elleriyle yaptığı serme ekmeğinden bir lokma koparıp sıcak, kaşarları erimiş menemene bandırdı ve ağzına attı. "Iım nefis, tadına bak bakayım beğenecek misin? " diyerek bir lokma daha bandırıp ona da uzattı. Carlos yediği bu nefis şeyin ne olduğunu anlamak için içine iyice baktı, Carlos'a çok değişik ve lezzetli gelmişti. "Çok güzelmiş, adı ne bu yemeğin? "diye sordu merakına engel olamayıp. "Benim ülkemde garibanın, öğrencinin, zenginin yani her kesimin her öğün yapıp yiyebileceği bir lezzet, meşhur menemenimiz. Ayrıca kahvaltılarımızın da vazgeçilmezidir. Ana malzemeleri, soğan, domates, yeşilbiber ve yumurtadan oluşur ama ben gece gece soğan katmadım tabii, kaşar peyniri koydum, nasıl uzuyor bak, nefiiiss!" diyerek bir lokma daha attı ağzına.
Carlos onun bu çocuksu ama bir o kadar da bilmiş hallerine bayılmıştı. "O nasıl bir yemek yeme usulüdür öyle?" diye düşünerek onun ekmeği tavaya bandırıp ağzına atışına ve parmaklarını şapur şupur yalayışına bakıp kendisi de aynısını yapmaya başlamıştı. Sonra daha eğlenceli hale getirdiler işi; birbirlerine kendi elleriyle yedirmeye giriştiler, tabi birbirlerinin parmaklarını da yemeyi ihmal etmediler bu arada... Carlos bunu çok seksi bulmuştu özellikle. Ellerinde birer lokma, tavanın dibini sıyırıyorlardı şimdi. Onu da birbirlerinin ağzına attıktan sonra, artık yeterince doymuşlardı. Carlos bu ilginç ziyafeti ve keyifli yeme şeklini sıkça tekrarlamaları gerektiğini söyledi Serap Ayça'ya. Serap Ayça o istediği sürece yapacağına söz verdi ve arkasını yaslanmış bir halde çayını yudumlamaya devam etti.
Serap Ayça geldiklerinden beri içi içini yediği ve yapmak istediği şeyi Carlos'a söylemekte kararsız ama mecbur olduğundan içinde saklamadı ve nihayet çıkardı ağzındaki baklayı: "Carlos, biliyorsun yanıma telefonumu, çantamı almadan geldim. Şuan saat geç ama ben yine de Şeyma'yı aramalıyım ve iyi olduğumu söylemeliyim. Benden haber alamadığı için çıldırmıştır şimdi. Onu mutlaka aramalıyım Carlos?" diyerek Carlos'un gözlerinin içine mazlum bir çocuk gibi baktı. Dış dünyayı artık umursamayan Carlos, Şeyma'dan bahsedince biraz canı sıkılsa da, ona hak verdi. O deli kız ortalığı karıştırmaya yer arıyordu. Onu susturmak adına, Serap Ayça'nın onunla konuşması daha iyi olurdu. "Bekle, şimdi geliyorum." dedi ve yukarı çıkıp telefonunu aldı odadan. Serap Ayça bu sırada masayı toplamış, bulaşık makinesini çalıştırmıştı. Masaya tekrar oturup keyif çayını içmeye devam etti.
Carlos onun görmek istediği gibi rahat olmasından memnun, yanına gidip fincanı elinden aldı ve masaya koydu. Serap Ayça'yı yine kucaklayarak, salona götürdü üçlü kanepeye bıraktı. Sonra kendi de yanına oturup, Serap Ayça'yı kollarının arasına alarak göğsüne yasladı. Carlos telefonun tuş kilidini açarak Serap Ayça'nın eline tutuşturdu. Serap Ayça keyfinden dört köşe, aklında hiçbir şey olmadan Şeyma'nın numarasını çaldırdı, birkaç çalıştan sonra Şeyma'nın üzgün ve bitkin sesini duyunca birden doğruldu. Carlos onu tekrar bedenine yaslayıp uzaklaşmasını engelledi.
Şeyma "Alo, alo, kimsiniz?" diye ısrarla soruyordu, karşı taraftan ses gelmeyince öfkeyle "Bana baksana sen gece gece dalga mı geçiyorsun insanlarla, madem konuşmayacaktın ne diye aradın, serseri misin nesin?" diyerek öfkeyle telefonu kapadı. Telefonun kapanış sesini duyan Serap Ayça, Şeyma'nın onun yüzünden bu kadar öfkeli olduğunu anladı. Tekrar çaldırdı ama şimdi çekiniyordu konuşmaya, çünkü Şeyma onu fena azarlayacaktı. Ama korkunun ecele faydası yoktu tabii, telefon sert bir şekilde tekrar açılınca Şeyma'nın "Alo" demesie bile izin vermeden hemen atıldı ve Carlos'un da söylenenleri anlaması için İngilizce konuşmaya başladı. "Şeyma kapatma benim, Carlos'un telefonundan arıyorum seni."
Şeyma Türkçe konuşarak karşı taraftan birden atağa geçti. "Serap sen misin gerçekten?" inanamamıştı. Sonra kızgın bir sesle "Beni bırakıp o adamla nasıl gidersin sen kızım? Zilli seni, madem gittin bari bana haber verseydin, senin için endişeleneceğimi düşünmedin mi? Aklımı yitiriyordum senin yüzünden. Neredeysen gelip seni alayım, hemen yerini söyle." diye heyecanla konuşuyordu Şeyma, konuşmalarını Carlos rahatlıkla duyuyordu hoparlörden, ama anlamıyordu tabi. Serap Ayça arkadaşının onun için ne kadar endişelendiğini anlamış ve onu böyle bir duruma düşürdüğü için üzülmüş, mahcup olmuştu. Yine İngilizce olarak "Şeyma ben iyiyim canım, Şu an Carlos'la birlikteyim, onunla kalacağım, beni merak etme olur mu? Ben gerçekten çok iyiyim." dediğinde Carlos duyduklarından mutlu eğilip saçlarına öpücük kondurdu. Tabi Şeyma'nın dediklerini duyana kadardı mutluluğu. Şeyma, onun bilinçli olarak İngilizce konuştuğunu fark edip Carlos'un konuşmayı dinlediğini anlamıştı ve Carlosun söylediklerini iyi duyması için başladı İngilizce sıralamaya.
Adeta cırlayarak "Serap sen ne diyorsun? O zengin züppesi seni bir gecede harcar, sonra da sümüklü mendil gibi bir kenara atar anlamıyor musun? Sen nasıl onun tuzağına düşersin, nasıl inanırsın ona Serap? Senin hayallerine ne oldu? Önce çalışmayacak mıydın, düzenini kurup, ondan sonra aşka meşke bakmayacak mıydın? Ne oldu söylesene, ne oldu da sen o herkesin zalim bildiği adamın eline düştün? Seni tehdit mi etti, bir şey mi dedi ? Seni korkuttu mu yoksa? Daha yeni aldığımız kararları uygulayamadan kendi rızanla gitmen mantıklı gelmiyor bana kızım. Ya Haru ne olacak? O zavallı senin için nasıl endişelendi biliyor musun? Ona da haksızlık ettin sen." Şeyma Serap Ayça'yı konuşturmadan Carlos duysun diye özellikle Haru'dan bahsediyordu.
Carlos'un yüzü Haru'nun adını duyduğu anda sertleşti ve telefonu sertçe çekip aldı Serap Ayça'nın elinden. Şeyma'ya adeta kükreyerek. "Kes sesini! O adamın adını ağzına alıp beni sinirlendirmek istiyorsun alaşılan. Serap Ayça benimle artık, o benim anladın mı? Böyle inatla hareket edersen arkadaşının yüzünü bir daha göremezsin haberin olsun. Benim olan bir başkasını ilgilendirmez. O serseme söyle uzak dursun Serap Ayça'dan. Onu bulmaya aramaya çalışmasın, böyle bir gaflette bulunursa onun için çok kötü olur. Dünyasını başına yıkarım onun, duyuyor musun beni? Beni az çok tanımışsındır medyadan, gücümü biliyorsundur, yapamayacağım şey yok benim. Ben, benim olana sahip çıkarım, kimseyi de benim olana yaklaştırmam. Bunu o çok değer verdiğin Haru'na söyle anladın mı? Ha bu arada Serap Ayça'yı artık uzun bir süre göremeyeceğini de söyleyeyim, sana güvenmiyorum ve onun aklını karıştırmana izin vermeyeceğim duydun mu beni? Sen şansını kaybettin, şimdilik onun hayatında yerin olmayacak seni geveze, dırdırcı kadın." diyerek kapadı telefonu. Serap Ayça şaşkınlıkla Carlos'a bakakaldı.