Not: Bölümü ikiye ayırmak zorunda kaldığım için kusuruma bakmayın, yarım yarım okunmasını istemedim çünkü. Hepinize keyifli okumalar diliyorum ve ardından yeni bir bölüm daha geliyor müjdesi veriyorum. :)) Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. <3
Erkenden uyanmış, çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı Şeyma'sı için. İlk iş gününde evden çıkmadan önce, Şeyma kendisine dikkat etmez diye ona güzel bir kahvaltı hazırlamak istemişti. Arkadaşını kaldırmaya kıyamayıp, yanaklarından öptü ve sessizce ayrıldı odasından. Çantasını omzuna atıp çıktı evden. Boyu kısa olmasına rağmen, düz ayakkabılardan asla vazgeçmiyordu. Rahatına düşkündü çünkü. Bütün gün zaten ayakta kalacağından bir de topuklularla kendine eziyet etmek istemiyordu. Hızlı hızlı yürümeye başladı.
O sırada Haru'yu aramadığını fark etmişti. Kahvaltı için eve değil de pansiyona gelmesini söylemeyi unutmuştu. Tam telefonu eline alıp Haru'yu çaldırmıştı ki Haru arabasıyla önünde durdu. Çalan telefonuna bakıp arayanın aşk güneşi olduğunu anlayan Haru otuz iki diş birden sırıtarak Serap Ayça'ya baktı. Telefonu cevaplamak isterken Serap Ayça'nın kapatmış olduğunu ve ona baktığını gördü. Hemen arabadan inip Serap Ayça'sının önünde durdu. "Aroha ahau te ra. (Aşk güneşim) "Ata pai" (Günaydın) Bugün nasılsın bakalım? Serap Ayça günaydın kelimesi dışında hiçbirini anlamamış olduğundan sadece gülümseyerek, "Ata pai" dedi karşılık olarak. Haru onun anlamadığını bildiği halde, kendi dilinde özellikle konuşmuştu. Onu kendine ait olan her şeye alıştırmak istiyordu Haru, diline bile. Ama şimdi anlaşamayacaklarını bildiği için İngilizce konuşmaya devam etti. "Eee, nereye gidiyorsun hani beni kahvaltıya çağırmıştın, unuttun mu yoksa? Oysa ben sabaha kadar uyumadım birlikte kahvaltı yapacağız diye." diyerek yüzünü bir çocuk gibi astı.
Onun bu koca yapısıyla çocuksu tavırlara bürünmesine sabah keyfi olarak bakan Serap Ayça, "Yok canım gördüğün gibi ben de seni arayıp başka bir yerde kahvaltı yapacağımızı söyleyecektim." dedi, Haru'nun koluna girerek arabaya yöneltti onu. "Hadi bakalım, bugün çalışmaya başladığım bir pansiyona gidiyoruz şimdi. Sana söz verdiğim kahvaltıyı orada hazırlayacağım, hem işimi yapacağım hem seninle güzel bir kahvaltı edeceğim. Hadi Haru, şaşırma acele et, hadi." diyerek onu iteledi ve kendisi de ön kapıyı açıp sol tarafa oturdu.
Bu arada Serap Ayça hala alışamamıştı bu arabaların sağdaki direksiyonlarına, Yeni Zelanda'da trafik soldan akıyordu çünkü. Haru arabayı şaşkınlıkla hareket ettirip Serap Ayça'nın tarif ettiği yönde sürmeye başladı. Pansiyona geldiklerinde, onları Bayan Taylor karşıladı ve güler bir yüzle içeri buyur etti. "Haru, içeriye girer girmez hayran kaldı, ne kadar değişik ve huzur verici bir yerdi burası. Hoşuna gitti, Serap Ayça burada emniyetle çalışabilirdi. Yaşlı kadının ilgili tavırlarını sevmişti. Yalnız kalmak istemediği için o da Serap Ayça'nın peşinden mutfağa girdi. "O zaman sen geç şu masaya otur ve benim hazırlanmamı bekle, ben hemen geliyorum." diyerek mutfaktan çıktı Serap Ayça.
Daha sabahın erken saati olduğu için müşteriler uyanmamıştı. Serap Ayça kendisine ait olduğu söylenen odaya girip saçını başını topladı, üstüne beyaz güzel önlüğünü giyip, kepini başına taktı, boynuna da kırmızı fularını özenle bağlayarak çıktı. Artık tamamen hazırdı, sevincinden uçmuştu.
Bu arada Haru, etrafa bakınırken esmer güzeli, upuzun siyah saçları olan genç bir kız girdi içeri. Birden karşısında Haru'yu görünce şaşırdı. "Oh affedersiniz, buyurun bir şey mi istemiştiniz?" diyerek cevap almak ister gibi ilgiyle genç adama baktı. Haru, Serap Ayça'ya olan ilgisi olmasa bu güzel kızın etkisinde kalabileceğini düşündü bir an, ne kadar zarif bir şeydi bu. Fazla gösterişli olmayan ama sade giysilerinin içinde, ince beli ve uzun boyu ile çok güzel bir kızdı. "Selam ben Haru, arkadaşımı bekliyorum yeni aşçınız Serap Ayça'yı." dedi elini kaldırıp sallayarak. "Ah, öyle mi? Hoş geldiniz öyleyse, ben de Awa, bu evin çalışanlarından biriyim. Siz rahatınıza bakın ben de işimin başına geçiyorum, görüşürüz." diyerek mutfaktan çıktı.
Awa, içeri geçerken yüreğinde çırpınan gümbürtüleri susturmaya çalıştı bir an. "Haru... Ne ilginç bir adı var öyle." Haru kapmak anlamında olduğu için "Beni kapsa keşke" diye kendi kendine gelin güvey olmaya başladı Awa. "Ayy umarım sevgilisi yoktur." diyerek kendini umutlandırdı. Bu demek oluyordu ki yeni aşçılarıyla iyi geçinmeliydi, onunla dostluğu ilerletirse Haru ile daha sık görüşebilirdi böylelikle. Tam adım atıyordu ki Serap Ayça ile yüz yüze geldi ama o daha boylu olduğu için biraz tepeden yüzleşmişti tabi. Serap Ayça karşısında gördüğü bu güzel kızın Maui 'nin kız kardeşlerinden biri olabileceğini tahmin edip, "Selam, ben Serap Ayça, bugün işe başlayacak olan yeni aşçınızım." diyerek elini uzattı Awa'ya. Awa sevinçle elini tuttu Serap Ayça'nın. "Demek yeni aşçımız sensin, ne kadar da güzelmişsin, seni tanıdığıma memnun oldum. Benim adım da Awa, bu ailenin bir ferdiyim. Gördüğün gibi ben de bir çalışanım ayrıca, hadi o zaman görüşürüz, benim son kontrolleri yapmam lazım." diyerek görevinin başına koştu Awa.
Serap Ayça'nın geldiğini görünce yüzü aydınlanan Haru, mutfaktan çıkıp giden Awa'yı çoktan unutmuştu bile. Serap Ayça bütün malzemeleri masaya dizdi. Haru da ona yardım etmek için kollarını sıvamıştı, uyumlu bir beraberlik içinde sırasıyla her şeyi hazırlamaya başlamışlardı. Malzemeler bir araya gelince kahvaltılıklar ortaya çıkmaya başlamıştı. Mesela Haru Serap Ayça'nın hazırladığı mayalı lokma hamurunu, yine onun gösterdiği kızgın derin kapta bulunan yağ tenceresine kaşıkla alıp alıp atıyor, el çabukluğuyla da pişenleri delikli tel kepçeyle çıkarıyordu. Bu işte bayağı usta gibiydi, eli becerikliydi Haru'nun.
Bu arada Serap Ayça, gözlemeleri yapıyor bir yandan da peynir çeşitlerini şekilli dilimlerde özenle kesiyordu. Haru lokmaları pişirmeyi bitirmiş, domatesleri, salataları Serap Ayça'nın gösterdiği gibi kesiyordu. Sağlıklı ve lezzetli Manuka balını da ihmal etmeyip kuplara kanaatince koymaya başlamıştı. Geniş bir tavada serme ekmeği pişirdi Serap Ayça, sıra biber domates ve soğanlardan oluşan, özenle doğradığı menemen malzemelerine gelmişti. En nihayet menemeni de hazır ettikten sonra içeri Awa girdi. Herkesin masalarına oturduğunu ve reklamını yaptıkları ünlü Türk kahvaltısını tatmayı dört gözle beklediklerini söyledi. Her şey tamamlanıp sırasıyla masalara gönderildi. Bu arada Serap Ayça o gün Haru'ya yediremediği böreği tavada pişiriyordu. Awa yanında bir genç kadınla tekrar girdi içeriye ve tepsilere kalanları yerleştirip götürdüler.
Serap Ayça ve Haru artık iyice mutfağın kokusundan bunalmışlar, fırından çıkardıkları poğaçalardan sonra kendilerini dışarı atmaya hazırlanmışlardı ki Awa'nın yanındaki kadın tekrar içeri girdi ve kendini tanıttı. "Ben Awa ve Maui'nin ablası Kouru Taylor." Serap Ayça da elini uzatıp "Ben de Serap Ayça Ünsal." diyerek elini sıktı genç kadının. Haru tanışmada sessiz kalmış çaydanlıklara doğru ocağa gitmişti. "El emeğin ile hazırladığın bunca şey çok güzel olmuş şekerim herkes beğendi, misafirler masalarını öyle donatılmış görünce gözlerine inanamadılar. Ben de şu çaydanlıkları götüreyim de herkes çayını Türk usulü bolca içsin madem," diyerek ocakta yanan çaydanlıklara doğru yürüdü. Bu arada iki çaydanlığı da Haru eline alıp önden çıkmıştı mutfaktan. Kouru aniden dönerek, "Ah söylemeyi unuttum, bir kişilik daha masa hazırlamamız gerekiyor, tarihte bir ilk gerçekleşti bugün, bu sabah ünlü ve çok zengin bir konuğumuz var, burada kahvaltı etmeye gelmiş ne kadar harika değil mi?" diyerek Serap Ayça'yı şaşkın bir vaziyette bırakıp çıkmıştı.