"Dakika Dakika"

Von Zeze1641

288K 10K 9K

Dudakları çok yakındı. Heyecanlandım. Yüzüme basan sıcağa rağmen çekilmedim. Anın büyüsüne bıraktım kendimi... Mehr

One
Two
Three
Four
Five
Six
Seven
Eight
Nine
Ten
Eleven
Thirteen
Fourteen
Fifteen But Zarife°Harun
Sixteen
Seventeen
Eighteen
Nineteen
Twenty
Twenty One
Twenty Two °1
Twenty Two °2
Twenty Three
Twenty Four
Twenty Five
Twenty Six
Twenty Seven
Twenty Nine
Thirty
Thirty- One
Thirty-Two
Thirty-Four 🌟
Thirty-Five
Thirty-Six
Thirty-Seven
Thirty-Nine 🌼
Fourty-One
Fourty-Two°1
Fourty-Two°2
Fourty-Three°Oh SHİT.
Fourty-Four
Fourty-Five
Fourty-Six
İn another universe
Fouty-Seven
Fourty-Nine
Fifty°1
Fifty°2
Fifty-One
2 Sene 2 Ay 1 Gün 16 Saat
Fifty-Two
Fifty-Three
Fifty-Five
Fifty-Six
Fifty-Seven
Fifty-Eight
Fifty-Nine
Sixty But Wedding
Sixty-two
Sixty-Three
Sixty-Four
Sixty-Five
Sixty-Six
Sixty-Seven But Miracle ✨
Sixty-Eight
Sixty-Nine
Seventy
Seventy-One
Seventy-Three
Seventy-Four But F İ N A L
Deva Dump

Seventy-Two

1.5K 108 84
Von Zeze1641

Ben su şişesini ve boya kutusunu sallaya sallaya odaya götürürken yatak odasından çıktı o da. Telefonu kapatıyordu.
"kimi aradın?"

"bi ufak dokunuş."

Daha fazla ayrıntı vermeyince odamızın yanındaki çocuk odasına girdik. Kutunun üzerindeki tarife göre ben boyayı hazırlarken o da dinleyelim diye şarkı açıyordu.
Üzerine giydiği eski kıyafetlere baktım göz ucuyla. Karnına bakmadan boyacı ustası olmaya aday duruyordu. Birazdan bi soğanı eliyle kırıp yiyebilir mesela. Öyle bi hazırlık.

"asiye, anlaşıyoruz şu an bak. Birlikte yapalım, tatlı olur dedin kabul. Ama herkül olmaya soyunup eşyaları itmek falan yok?"

"neden yapayım böyle bi şey?"

"bilmiyorum bazen garipleşiyorsun."

Şirin söylemeye çalıştıysam da taklidimi yapıp dil çıkardı. Saçlarını tam tepesinde sıkı bi topuz yapmaya çalışıyordu ama daha kısa bi tutam durmayıp yüzüne düştü yine.
İnşaat ustasıyken de bu kadar güzel olma artık.

"tamam anlaşırız ama bi şartla. Sen de burnumun ucunu boyamak falan gibi şeylere soyunma! Güzelce boyayıp dinlenelim."

"kabul. Zaten aklıma bile gelmedi"
Yalan. Planlanmıştım. Tatlı olabilirdi? Küçük bir şey?

Anlaştıktan sonra ayaklanıp sarı boya kutusuna daldırdım rulomu. Dünya tatlısı renk eskiden beyaz olan duvarları canlandırırken asiye bayılarak izledi. Sonra ufak fırçasını aldı ve köşeleri boyamaya başladı. Şarkıya eşlik ediyordu tabii.

Swimming in your eyes, in your eyes
In your eyes, Egyptian blue
Something I've never had without you

Duvarı boyarken bi yandan hayalleri kuruyorduk. Mesela beşiği tam şu duvarın dibine koyacakmış. Dibinde rahat bi sallanan koltuk olacakmış ve ben kucağında bebekle uyuyakalan onu oradan alıp yatağımızda götürecekmişim.
"Bi aralar bensiz uyunamıyordu falan. Geçti herhalde o günler?"

Bu ara her yerde ve zamanda uyuyakalma potansiyeline sahip dolayısıyla yalan olduk.
Hayır tabiki buna bozulmadım.
Tabiki.

Duvarların genelini bitirdikten sonra mola verdik ve o bana kahve kendine bitki çayı yapmaya giderken ben de kalan boyayı sulandırmaya çalışıyordum. Kapı çaldı sonra. Aşağıdan seslendiğini duydum.
"ben baktıım!"

Bu suratıma kendiliğinden bi gülüş oturunca elime bulaşan boyayı üzerimdeki eski tshirte silip telefonu aldım elime. İlişkileri kendi tabiriyle, müthiş ekşınlı gittiği için yıllardır uzayıp gittiği halde evlilikle bunu bozmaya gerek olup olmadığını sorgulayan berk'e bi ses kaydı başlattım.

"Berko geçen evlilik cidden bu riski almaya değer mi falan diyordun. Değer kardeşim."

Kendi kendime attığım gülüşü de kaydedip yollarken asiye bi elinde kupaların olduğu tepsi, diğerinde ağır duran bi poşetle girdi odaya.

"ya anlaştık ya herküllüğe soyunma diye?"

"çok fazla soyunma diyorsun, bünyen hala garipsemedi mi bu durumu?"

Sonra kahkahamı umursamadan poşeti kucağıma bırakırken tepsiyi de elinden alıp kenara koydum.
"yeşil çay içecektim ama son anda canım sıcak çikolata istedi sana da ondan yaptım. Bi de bak aldıklarıma!"

Yanıma çöküp poşetten bir sürü farklı renkte ufak ufak boyalar çıkardı.
"bunlarla duvarın birini süsleyelim mi!"

"şahane fikir."
Bu plan için kalan kısımları da boyadık ve o süsleyeceğimiz duvarı tasarlarken kovaya gömülen fırçayı alabilmek için savaş başlattım. Yani elimi boyaya daldırmadan.

"asiye şunu iticem ruloyla elini batırmadan alsana."

Karşıma geçince ben ittirdim ve onun kolayca almasını bekledim ama o tam olarak şöyle yaptı;
Fırçanın ucunu tutup boylu boyuna suratıma sürerek kaldırdı.
Evet.
Suratıma.

"Şaka mı yapıyorsun! Anlaştık ya! Sen dedin hatta! TÜM SURATIM! "

İki karış açık ağzım ve suratımın sağ tarafını kaplayan sapsarı boyayla ona baktığımda önce tutmaya çalıştığı kahkahasıyla yanakları şişti ve kahkahalarla gülmeye başladı.
"gülme!"

"ama tam yeriydi! Şu suratın!"

Kendini geri bırakıp ellerini dizlerine vura vura gülmeye çalışırken daha boyası kurumayan duvara yasladı haliyle. O oradan çığlık atarak kalkarken kahkaha atmaya başlayan bendim ve açtığı savaşa önümdeki tüpteki mor boyayı üzerine doğrultarak karşılık verdim.

"Doruk abartma!"
Herhalde Avusturya-Macaristan veliahtına suikast düzenleyip fitili ateşleyenler de 'abartma' demişlerdi ama bu Dünya savaşının çıkmasını engellemedi sonuçta.

"sen başlattın!"
Sıktığım tüpten boya göğsünden boynuna bi yol alarak üzerine yapışınca onun çığlıkları ve benim kahkahamla başarıya ulaştı.
"ya! Görürsün sen!"

Boynuna sürdüğü için eline bulaşan mor boyayı yeni boyadığımız sapsarı duvara sürerek ayaklandı ki süsleme duvarımız ilk izini aldı.
Yerdeki yeşil boyayı alıp avucuna sıktığında yüzüme bulamak için koşuyordu ki geri çekilince onu da duvara vurması ve etrafa saçılan minik yeşil noktalara sonuçlandı.

"vazgeçiyor musun devam mı?"

İki elimde iki ayrı tüp boya, sinsice sırıtarak karşısındaydım.

"Dur! Bana da boya! Doruk dur silahsızım-"

Durmadım ama! Zaten Avusturya-Maceristan da yenilmişti sonradan. Tarih tekerrür gerçekten de.

Elimdeki boyalar yarısı üzerine yarısı arkasındaki duvara bulaşa bulaşa fışkırırken mücadeleyi bırakıp kahkaha atmaya başladı. Üzerinde şimdiden üç renk vardı ve bunu şöyle kutlamayı seçti.
Yüzünü duvara yapışıp resmini oraya bırakarak.

"bak bi fikrim var!"
Ellerimizin içini kırmızıya boyayıp duvara izlerimizi bıraktık. Ben sarı yanağımı az önce mavileşen yerin üzerine bastırdım ki suratımın yarısı artık oradaydı.
Asiye kahkahalarla bana sarılınca barış ilan ediyoruz sandım ama avuçlarındaki gizli cephaneyi boynuma bulaştırınca kocaman gözlerle kaçtım ondan. Yine ben yenilemem!

"saçlarıma bulaşacak!"

"ne? Çok mu kıymetli saçların? Sanki her yerimiz batmadı!"

"ya asiye-"
Kollarını boynuma atıp yüzünü yaklaştırınca sırıttım.

"tamam abarttık! Beyaz bayrağım yok ki sallayım!"

"artık barış ilan demezsin. Çok geç."
Ama barışı ona gösterebilirdim. Yüzünün yakınlığından faydalanıp mesela. Önce boyasız kalmış tek yeri olan çenenin köşesinden öptüm. Sonra gülüşünden.

Omzumda gezen elleri ve gülüşü beni esir alırken kendimi sadece iki saniyeliğine öpüşüne kaptırdım. Sadece iki saniye ya. Ve bu ellerini daldırıp güzelim saçlarımı açık maviye boyamasına yetti.
Geri çekilecektim ki onun yerine beni duvara itip o kaybolduğum iki saniyeyi devam ettirdi. Aramızda karnı vesilesiyle keseli sıçan varken yapabildiği kadar bana yapılmıştı ki en az 8 renk barındıran elimi yanaklarına atıp yüzünü gökkuşağına çevirirken farkına varamadım.
Gülerek çekilip beni de duvardan ayrıldığında döndürdü ve eserini gösterdi.

Saçlarımdaki boyayla duvara mıhlanmışken sokulma bahanesiyle koyduğu elleri duvarda, iki yanımdaydı işte.
Ve şey gibi duruyordu, beni duvara yapıştırmış gibi.

Kahkaha atarak parmağını daldırdı boyaya. Saçımın izinden ok çıkarıp baş harfimi, iki yanımdaki ellere de kendi baş harfini yazdı gülerek.
"keseli sıçan iplerin kimin elinde olduğunu görecek, maalesef... "

"asiye sen varya çok fenasın...aşırı!"

"yanlız duvar çok iyi oldu!"
Geri çekilip eserimizi izledik. Sarı zemin üzerinde tonla renk dans ediyor gibiydi. Benekler dört bir yanına saçılmışken komik figürler fırlayıveriyordu bir de. Mesela yanağım ya da saçlarım, asiyenin kıvırcık bukleleriyle harelenmiş silüeti.

" tek bi eksik var. Tek bi rengi kullanmadık."
Yerde unuttuğumuz beyaz boyayı aldı sonra. Parmağını bandırdı ve onu kaldırmamı söyledi. Kucaklanınca da  duvarın üzerine kocaman farklerle yazıverdi.

"D E V A"

işte şimdi tüm bu eğlenceli sanatımız onun altında toplandı. Olması gereken şekilde.
Boyayı nasıl çıkaracağımızla ilgili konuşarak odadan çıkarken gitmesini bekledim ve son kez elimi daldırıp Deva yazısının hemen altına iliştirdim.

"Keseli Sıçan :)"

Ve hızlı adımlarla koştum peşinden.
"yanlız asiye bu saçları ben temizleyemem benimle banyoya girmek zorundasın?"
•••

•••
Saat 2'yi geçtiğinde beklemekten vazgeçip odaya çıktım ki, mutsuzluktan doğurabilirdim. Yeni bir şey yazmış mı diye tekrar kontrol ettim bu arada.

-geç kalıcam. Lütfen bekleme uyu.

-kalma.

Bundan 45 dakika sonra attığı ve uyumam için neredeyse yalvaran bi başka mesajdan başka da bi şey yoktu. Ardımdan ışıkları kapatıp yanlız hissetmemek için Brütüs'ü çağırdım yanıma. Sanırım yatağa çıkmama kuralını bi gecelik esnetebiliriz. Çünkü ben doğurmak üzereyim ve Doruk evde yok.

Yatağın onun tarafına yatıp gece lambasını da kapattım oflayarak. Bu saate kadar kitap okumuş, ki 20 sayfayı 1 saatte zor okudum, bi film izlemiş, ki aklım dağınık olduğu için onun da ancak yarısına kadar izleyebilmiştim, acıktığım için bir tur daha yemek yemiştim ama salak kocam hala gelmemişti. Ya doğursaydım?

Bir an telefonu elime alıp doğuruyorum diye çığlık atmayı düşündüm. Eve gelince seni işten kurtardım desem yırtar mıydık?

Ama kendisi neredeyse doğuma kalan 1 aydan beri beni yanlız bırakmamak için delice uğraştığı için, sanırım bugünki yokluğunun haklı sebebine güvenebilirim.
Duyduğum tıkırtıyla önce irkilip nefesimi tuttum, sonradan o olduğunu anlayınca Brütüs'ü okşayarak beklemeye başladım.
Nerdeyse her adımı 5 saniyede bir atacak kadar yavaş ilerliyordu. Kapıdan da müthiş bi sensizlikle girdi ki gece lambasını açıp far görmüş tavşan gibi kapıda yakaladım.

"uyumadın mı?"

"bi daha bu kadar geç gelirsen seni boşarım! "

Yorgun yüzünde mahçup bi gülüşle yatağa ilerledi. Sanırım lambanın loş ışığından,baya yorgun duruyordu. Baya.

"karın hamile nası bu saatte gelebilirsin?"

"cidden özür dilerim"

Ağır ağır gömleğini ve kravatını çıkardı. tekli koltuğun üzerine bırakıp başka da bi şey yapmadan oturdu yatağa. Altında kumaş pantolonu varken üstünün son derece çıplak olmasını kaşlarım havada izledim. Yok yani mesela kemeri karnına batabilir, soğuk tokası beni üşütebilirdi. Başladığı işi bitirsin diye yoksa...
"Mebrule de var mıydı?"

Yorgun olmasına rağmen gülerek yatağa bıraktı kendini.

"kadının adı Merve ve bunu çok iyi biliyorsun."

"unutmuşum. Önemsiz bi detay demek ki. Var mıydı?"

"evet."
Dirseklerimin üstüne doğrulup oflayarak izledim gözlerini kapatmamak için verdiği mücadeleyi. Mübeccel de varmış bu saate kadar.

"Doruk doğurdum ben. Valla. Haberin yok senin. Sen öyle mesaiye kaldım diye mebrule miydi Meneviş miydi onlarla çalışırken-"

"doğurmak demişken."

Yan yatıp karnımın hizasına geldi önce. Sonra üzerimdeki pijamayı sıyırıp patlamaya hazır bomba gibi duran karnımı ortaya çıkardı. Ben yan yatınca devrilen göbeğime yasladı alnını.

"galiba keseli sıçana bu gece doğmayı tercih etmediği için bi teşekkür etmeliyim."

"bana da."

"sana da."

"ciddiydim. Bi daha geç kalırsan evde mahkeme celbiyle bakışırsın."

Dorukun tek kaldıramadığı espri türü olan boşanma mizahıma yüzünü buruşturup elini attı yüzüme. Bi yandan basket topuyla poz veren Kobe Bryant gibi yatarken bi yandan yanağımı seviyordu.

"geç kalmıyım diye işi bitirmeden gelsem yarın da gitmem gerekirdi ama. Gerekmesin diye kaldım. Yarın hep seninleyim. Daha iyi değil mi?"

Sesi mayış mayış bi tatlılıkla 'yarın hep seninleyim' derse, hayır demem zor olur tabi.

"çok yorulmuş duruyorsun ama."

" yarın yanında olabilmek için dedim ya. "

Karnımı öpünce gıdıklanıp güldüm. Ve benim gülüşümden mi, yoksa Doruk'un öpüşünden mi bilinmez Deva içeride kıpırdanmaya başladı.
Hadi oğlum babanın kafasına tekmeyi geçirebilirsin.

"sanırım geldiğini hissetti."

"vicdan yapayım diye mi söylüyorsun gerçekten mi?"

"gerçekten. Oha! Yavaş oğlum! Neyse. Sen yokken ben somurtuyorum. O da bunu hissediyo. Gelince mutlu oluyorum. E onu da hissediyo. Bi de duyuyo galiba. Yani akşama kadar hiç bişey yoktu. Aaa ya da... Sadece geç geldiğin için sana tekme atmak istedi!"

Yorgunluğunu geçirmiş gibi kahkaha attığında saçlarını okşamaya başladım ben de. elini karnımda gezdirip keseli sıçanın hareketlerini yakalamaya çalıştı ve yemin ederim o kahkaha attıkça deva daha çok mutlu olmuş gibi daha çok hareketlendi.
" Doruk eğer durmazsan tekme atıcam derken yanlış yola sapıcak!"

Onu da beni de sakinleştirmek için arkama geçip sarıldı sımsıkı. Dudaklarını ensemde hissedince rahatlamaya başlamıştım bile. Saatlerdir verdiğim mücadeleye yenilmek bu kadar kolay aslında.
"bu geceki kusurunu bir tek şartla affederiz."

"neymiş?"
Boynuma gömdüğü yüzü yüzünden boğuk sesiyle sırıttım. Benim o gelince uykum falan açıldı ya . Valla bi mutlu oldum.
"omlet yapıcaksın bize sabah. Ekşi kremalı. Özel tarif?"

"Bu kadar ucuz mu yırtıcam ya?"

"Hayır, devamını sabah düşünücez."
Gülerek uyumaya hazır hale geldi, üzerimizi örttü ve ben nasıl olduysa ondan önce uykuya daldım.
•••

"önce yumurtalar. Tamam. Parabbab ba... Babalık. Çayı unutma!"

Kendi kendime konuşarak yine kendime hatırlattığım çayın suyunu koydum. Önce istediği omlet için yumurtaları çırptım sonra da fırına atıp kızartacağım ekmeklerin sosunu hazırladım. Bi kasede zeytinyağına Asiye'nin sevdiği baharatları ekledim yani.

Saati kontrol ettim ekmekleri fırına atınca. Yarım saat daha uyumasına izin verebilirdim. Çayın demlenip ekmeklerin kızarmasıne yetecek süre kadar. Bu arada da beni kahvaltıya kadar tutacak sabah kahvesini seçtim.
Ve makinenin Kahvenin hazır olduğunu bağıran biplemesini bastırdı,onun çığlığı.
Elindeki omlet kabını neredeyse düşecekken tezgaha oturtup merdivenlere yöneldim hemen.
Bi kez daha bağırdı bana.
"geldim!"

Panikten halıya takılıp neredeyse yuvarlanmalı bi şekilde odaya vardığımda ayaklarını yataktan sarkıtmış halde buldum onu.
"Asiye iyi misin?"

Yanına gidip çöktüm ama sımsıkı yumduğu gözlerini açmadan sıktığı dişleri arasından bi bağırış daha kopardı.
"asiye noluyo!"

"noluyo'su mu var Doruk! Doğuruyorum!"

•••
İMDAT.
Doğurmak beni çok gerdi yan odamda Asiye çığlık çığlığa gibi panik var üstümde mxjdmxjdmuxjd

Sıradaki bölümü de hızlıca atayım da rahatlayalım nolur.

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

15K 565 17
"Allah katında duadan daha değerli bir şey yoktur." (İbn-i Mace, "Dua", 1) ₪28.07.2017₪
2M 87.6K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
15.3K 1.2K 48
Ç: Benim sevgim bir zehirdi, sevdiğim herkesi öldürdü... T: Benim ruhum kirliydi, sevdiğim herkesi kirletti... .... Y: Ben sevmeyi bilmezdim, öğreten...
1.3M 78.5K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.