What the Hell

469 22 1
                                    

Sabah burnuma gelen çay kokusuyla irkilerek uyandım. Göz kapaklarım hala ağırdı ancak çok az da olsa açmayı başarmıştım. Tanıdık bir yerde değildim. Ancak arkası dönük bir işle uğraşan bir kızı görebiliyordum. Kız gözlerimi kırptığımı fark etmiş olacak ki bana döndü gülümseyerek.

''Ah, sonunda uyandınız, açıkçası öldüğünüzü düşünmeye başlayacaktım,'' dedi yanıma gelerek. Kafamı hafifçe kaldırıp çevreye baktım. Çok küçük bir yerdi. Muhtemelen bir kulübeydi. Arka tarafımdaki yatakta yatan Yaprak ve Ada'yı fark etmiştim. Benim önümdeki yerde ise Elis yatıyordu. Bir süre daha dikkatimi kıza vermeye çalışarak kim olduğunu bulmak için zihnimi zorladım. Ancak başım çok zonkluyordu.

''Hala kendine gelemedin anlaşılan? Tanrı aşkına, ne kadar çok içtiniz siz?'' dedi tek kaşını kaldırarak. Yine cevap vermeyerek kızın suratına baktım. Bir süre daha baktıktan sonra o kızın Debra olduğunu anladım.

''Debra?'' dedim kısık bir sesle. Beni duymuş olmasına bile şaşırmıştım. Gerçi kaynayan sudan başka hiçbir şeyin sesi çıkmıyordu.

''Sonunda, dün gece ne yaptınız siz?'' diye sordu baş ucumda, dizlerinin üzerinde çökerek.

'Şey, biz...'' dedim başımı ovarak ve ardından yerimden yavaşça doğruldum. Devam etmemi istercesine başını salladı.

''Bir bar... Evet bir bara girmiştik. Sonra orada... Yani biz istemedik. Barmene sorduk. Bize bir kokteyl verdi ve daha sonrasını hatırlayamıyorum, sadece midem bulanıyordu ve çok başım dönüyordu,'' dedim gözlerimi ovuşturarak.

Keşke gözlüğüm buralarda bir yerde olsaydı diye düşündüm. Her şeyi pek net göremiyordum.

''Sizi gecenin bir yarısı kapımın önünde buldum, hepiniz birbirinizin üzerinde uyuş kalmıştınız. Önce siz olduğunuzu anlamadım ama sonradan anlayınca sizi içeri aldım. Anlamadığım şey neden içki içtiniz ki? Sanırım bunu kaldıracak kadar iyi içiciler değildiniz?'' dedi.

Ses tonu azarlayıcı değildi. Aksine yumuşaktı.

''Ah, hayır. Biz içmeyiz... Sadece çılgınlık... Yani biliyorsun, denedik,'' dedim ve tam o sırada gözlerini daha tam açmamış olsa da Elis'in başını kaldırıp bize doğru bakıp bir şeyler mırıldandığını gördüm.

''Nihayet kendinize geliyorsunuz, harika. Açıkmış olmalısınız. Çay yaptım ayrıca sıcak pancakelerim de var,'' diyerek mutfak tezgahının olduğu yere gitti.

Açıkçası bu kaldığı yere ev demeye dilim varmıyordu. Ancak en azından başını sokacak bir yeri vardı. Mutfak, yatak odası ve sanırım salon olarak kullandığı yer birleşikti. Farklı olan tek oda banyoydu. Ayrıca küçük bir televizyonu vardı.

''Bu iyi fikir,'' diyerek yerimden kalktım. Yüzümü yıkarsam kendime gelirim düşüncesiyle banyonun yolunu tuttum. Aynada kendime baktığımda garip görünüyordum.

Göz kalemim her yer bulaşmıştı. Saçım dağınıktı. Üzerimdekiler ise kirlenmişti. Buna pek aldırmayarak yüzümü soğuk suyla bir güzel yıkadım. Açıkçası hem göz kapaklarımın ağırlığı gitmişti hem de daha iyi hissediyordum.

Banyodan çıkıp içeri döndüğümde ise tüm kızlar kalkmıştı.. Debra'nın küçük masasına oturmuşlardı. Debra da çaylarını koyuyordu. Ben de baş ucumda olduğunu fark ettiğim gözlüğümü aldım. Ardından yavaş yavaş onların yanına gidip ben de bir sandalyeye oturdum.

''İyi olmanıza sevindim,'' dedi ve çaydanlığı yerine bırakıp o da yanımıza oturdu.

''Aslında sanırım pek iyi değiliz, çantamda her şeyim tamam ama cüzdanım neredeyse bom boş,'' dedi Ada iç çekerek.

Londra'da Olan, Londra'da Kalır... Peki Ya Kalmazsa?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin