School Season

123 8 0
                                    

    ''Burada olduğumuza inanamıyorum,'' dedi Elis etrafa göz gezdirerek. ''Burayı hiç özlememişim, hem de hiç.''
''Sızlanmayı bırak işte Elis, maalesef buradayız işte. Hadi müdür bağırmaya başlamadan ilerlesek iyi olur,'' diyerek kızları ittirdim.
''Lütfen bunun bir şaka olduğunu söyleyin,'' diyerek dert yandı Ada bir yandan da ayaklarını yere sürerek yürüyordu.
Zaman nasıl bu kadar hızlı geçebildi ki? Şu an gerçekten oluyordu. Okuldaydık. Dil okulu ya da Londra değil. Bildiğimiz, her dönem gittiğimiz okul. Lisemiz. İkinci yılını tamamlayıp, bitirdiğimiz lisemiz.
Okulun ilk günü her zaman sıkıcıdır. Büyük bir kargaşa doludur. Biz buraya döndüğümüzde okulun açılmasına üç hafta vardı. Şimdi ise günler hatta haftalar tükenmişti ve buradaydık. O süreç içerisinde Stolen Things ile ilgili ne gördüysek oradan hızlıca uzaklaştık. Dergiler, albümler ya da başka bir şey. Ancak sorun şu ki okulda onların hayranı olan kızlar da vardı.
Tanrım.
Onların konuşmalarını dinlemek hiç istemiyorduk. Hem de hiç. Çünkü ne zaman duysak bu çok acı veriyordu. Ayrıca Debra'yı ve Felix'i de deliler gibi özlemiştik. David'i ve Dan'i de tabi. Ama onlardan konuşmamaya çalışıyorduk elimizden geldiğince. Çünkü konuştukça daha çok özlüyor ve burada olmayacaklarını bir kez daha fark edip üzülüyorduk.
Biz sadist değildik. Neden kendimize acı çektirmek isteyelim ki?
''Sıraya girin artık çocuklar!''
''Tanrım neden bütün müdürler bu kadar can sıkıcı olmak zorunda,'' diye yakınmaya devam etti Elis.
''Çenemizi kaparsak belki de daha iyi olur,'' azalarcasına.
''Okulu mu özledin Talya?'' diye sordu alaycı bir şekilde.
''Saçmalam Elis. Tek istediğim şu adam bizi içeri alsın, bu sıcakta beklemekten kurtulalım ve şu aptal yeni öğretim yılına merhaba diyelim tamam mı?''
''Hah, sen de. Ben demiyorum,'' diyerek Elis'e doğru bakıp başını salladı. Elis sağ elini, Yaprak sol elini kaldırıp havada birbirlerine çaktılar.
Başımı sallayıp iç çektikten sonra tekrar müdüre döndüm. Adam hala konuşuyordu bir yandan da öğrencilere ''konuşmayın!'' , ''dinleyin!'' ''Sıranıza!'' diyip duruyordu. Okulun ilk günleri her zaman bu kadar can sıkıcı olmak zorunda mıdır?
Neyse ki müdür konuşmasını bitirmek üzereydi. Şükrederek içeri, sınıflarımıza yöneldik. Elis ve ben aynı sınıftaydık. Yaprak'la da Ada aynı sınıfta. Sınıflarımız zaten karşı karşıya. Bu yüzden pek sıkıntı olmuyordu.
''Her ne kadar ders işlemeyecek olsak da ilk işkence saatinde hepinize başarılar gençler,'' diyerek sağ üç parmağını birleştirip dudaklarına götürdü ve sonra bize doğru kaldırdı.
''Açlık Oyunları'na gitmiyoruz Yaprak,'' diyerek onu itekleyerek sınıfa soktu Ada. Bize de ''Teneffüste burada buluşuyoruz,'' diyerek başıyla hemen bulunduğumuz yeri gösteri. İki sınıfında orta yeri.
''Anlaştık,'' diyerek cevap verdim ve Elis ile sınıfa girdik.
Sınıfta hep dışlanan kesim olmay zorunda mıydık bilmiyorum ama bu yıl da pek bir şey değişecekiş gibi durmuyordu. Onların düşünceleri bize uymuyordu bizimkiler de onlara. Belki de onları yok sayarak biz onları dışlıyoruzdur. Ama sayıca onlar fazlaydı bu yüzden dışarıdan bakıldığında onlar bizi dışlıyormuş gibi görünüyordu. Yaprak ve Ada bu konuda bizden biraz daha şanslıydı. İşin aslı zaten onları özlememiştim ve bize tatilimizin nasıl geçtiğini sormayacaklardı. Bu yüzden rahattık. Tek iyi tarafı buydu sanırım.
*
''Tanrım, bir an hiç bitmeyecek sandım,'' diyerek sandalyeye oturdu Elis.
Nihayetinde teneffüs zili çalmıştı ve kantinde oturma fırsatı bulabilmiştik. Şanslı okullardan biri olacaktık ki, okulun kantininde televizyonumuzda müzik kanallarından biri açık oluyordu.
''Bizim sınıfı özlememişim açıkçası,'' diyerek omuz silkti Yaprak.
''Tamam, birazcık zevk almaya bakalım olmaz mı? İyi tarafından düşünün en azından ders işlemiyoruz,'' dedi Ada.
Haklıy sayılırdı. Yakınsak da hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyorduk. Buna son vermediğimiz sürece insanlar da bizden sıkılmaya devam edecekti sanırım. Hoş, insanları pek takmıyorduk ama en azından onlara saygı duymak ya da onlara iyi davranmak zorundaydık. En azından bazılarına.
O sırada televizyona baktığımızda klipte oynayan çocukları tanıdığımı fark ettim. Hatta onları hepiz tanıyorduk. Hepimiz ekrana bakmış donakalmıştık.
Lanet olsun.
Hayatımıza girmenin bir yolunu tektar başarmışlardı.
''Bu melodi... Bu ritim... Bu bize aitti... Bana...'' diye mırıldandı Ada gözlerini ekrandan ayırmayarak.
Daha sonra sözlere kulak verdim... Bu sözler de kulağa hiç yabancı gelmiyordu. Yabancı gelmiyordu çünkü onlar da bize aitti. Bana ve Zach'e...
''Bu bizim şarkımız!'' dedi Ada şaşkınlık içinde.
''Bahçede uğraştığınız şarkı mı?'' diye sordu Elis ama gözlerini ekrandan ayırmamıştı o da.
''Ta kendisi,'' diyerek dirseklerimi masaya koydum ve başımı ellerimin arasına aldım.
''Onlar hep bizimle birlikte olacaklar değil mi? Onlardan kaçamayacağız,'' dedi Yaprak bakışlarını yavaş yavaş ekrandan baan doğru çevirirken.
''Ben... Bilmiyorum Yaprak... Gerçekten,'' diyerek arkama yaslandım.
''En azından şarkı için izin almaları gerekirdi. Onda bizim de katkımız var!'' dedi Elis. Ama bu dediğine kendi bile inanmamış gibiydi.
''Yalan söylemek istemiyorum... Şarkı gerçekten harika olmuş... Klibi de öyle,'' diyerek önüne döndü Ada.
''Sizce bizi düşünüyorlar mıdır?'' diye sordum başımı eğerek.
Düşünmelerini, hatta hakkımızda konuşmalarını istiyordum. Bu o kadar da imkansız bir şey değildi açıkçası.
''Bence hakkımızda konuşuyor olsalar bile ben iyi yönde olduğunu düşünmüyorum,'' diyerek iç çekti Yaprak.
''Belki bu şarkımızın içinde olduğu single çalışması çıkmıştır ve... Sonuçta orada adımız yazıyordur... Belki,'' dedi Ada biraz umutlanarak.
''Evet, sonuçta şarkıda katkılarımız var. Sözler ve beste'nin kime ait olduğunun yazdığı yerde bizim de ismimiz olmalı,'' dedim ben de kendimi birazcık kaptırarak.
''Açık olmam gerekirse bunu hiç sanmıyorum Talya...'' dedi Elis.
Belki de haklıydı belki de değildi. Ama en azından umutlu olduğunuzda umutlu olduğuuzda hayat biraz daha güzel görünüyordu.
O sırada kantinde gülerek, çığlık atarak ekrana bakan kızların geldiğini fark ettik.
''Aman Tanrım, yine harika görünüyorkar,'' dedi biri.
''Merak etmeyin kızlar single'larını sipariş ettim bile... İngiltere'de buraya gelmesi ne kadar sürer bilmiyorum ama... Her zamanki gibi ilk bende olacak,'' dedi öbürü.
Başımı sallayarak iç çektim. Bunlar kadar sinir bozucu değildik biz. Olmadık yani. Bundan emindim. Yine de şu an onları düşünecek durumda değildim.
Sol taraftaki''Ah, Zach ne kadar da tatlı söylüyor... Şuna bak Aleyna... Aman Tanrım, bir gün gerçekten benim olacak,'' dedi ve yanındaki diğer iki kızla yürümeye başladı. Diğer sessiz kız ise susmuştu ve onlara ayak uydurmaya çalışıyordu.
''Sakin ol Alara. Ben Harrison ile olunca sen de Zach ile olacaksın elbette. Değil mi Su?''
Sessiz kız hızla başını kaldırıp olumlu anlamda hızlı hızlı salladı.
''Harika. Hadi gidelim kızlar,'' diyerek bize ters ters baktı Aleyna. Ama bir şey demeden gitti.
''Zach benim sevgilimdi, sersem,'' diye seslendi Ada arkalarından ama bulunduğumuz yer duyamayacakları kadar sesliydi. ''Ne kadar sinir bozucular, şunlara bakın.''
''Plastikler gibiler...'' dedim tek kaşımı kaldırarak.
''Hayır, hayır inan bana Regina George ve onun iki kuyruğu bile bunlardan daha iyidir. Çok net söylüyorum,'' dedi Ada.
''Biraz sakin olmayı dene Ada,'' dedi Yaprak Ada'yı yatıştırmak istercesine.
''Hadi kalkalım kızlar, burası yeterince can sıkıcı oldu zaten,'' diyerek ayağa kalktım.
Kızlar da hemen ayağa kalktı. Şarkı bitmişti, artık ekranda onlar yoktu. Artık biraz daha dikkatli olmamız şarttı. Zamanlar her şey hallolacaktır. Ben böyle düşünüyordum.
*
''Şu odandaki posterleri sökemez misin?'' diye sordu Ada başını iki yana sallayarak.
''Saçmalama Ada,'' diyerek yatağına oturdu Yaprak.
''Kapıyı kilitlesen daha iyi olacak Elis, Efe bizi rahatsız etmesin.''
Elis, Yaprak'ın dediğini yapıp kapıyı kilitledikten sonra yatağın karşısındaki koltuklardan birine oturdu.
''Annenler ile işler yolunda değil mi?'' diye sordum.
''Okul açılana kadar iyiydi aslında. Şimdiden sıkı çalış laflarına başladılar. Bu biraz canımı sıksa da pek umursamamaya çalışıyorum,'' diye cevap verdi Yaprak. Pek de umursuyormuş gibi görünmüyordu.
''Benimkiler, beni özel derse başlattılar bile. Bu yıl sıkı çalışacakmışım. Israrla benim doktor olmamı istiyorlar. Onları hayal kırıklığına uğratmadan kendi hayalimi nasıl yaşayacağım?'' diye sordu Ada çaresizce.
Hiçbirimiz cevap veremeyince devam etti.
''Ayrıca Zach de yok. Eğer o burada olsaydı o beni anlardı ve... Ve bana destek olurdu...''
''Biz de sana destek oluyoruz Ada,'' dedi Elis teselli etmek istercesine.
''Aynı şey olmadığını biliyorsun Elis,'' dedim kısok bir sesle Elis'in kulağına doğru. Elis de dudağını yalayıp başını eğdi.
''Tamam, tamam özür dilerim,'' dedi Elis beceriksizce.
Kısa süreliğine sessizliğe gömüldük. Yine hiçbirimiz bir şey söyleyemiyorduk. İşin aslı artık bunu aşmamız ve hayatımıza devam etmemiz gerekiyordu. Başka yapabilecek neyimiz vardı ki?
''Kızlar... Bence buna artık bir son vermeliyiz,'' dedim biraz çekinerek.
Hepsi aynı anda bakışlarını bana çevirdi. Anlamamış gibi baktılar. Ben de devam ettim.
''Artık hayatımızda onlar yok... Bu üzücü ama yok. Ne çocuklar var ne de Debra. Ne David, ne Dan ne de Felix. Artık buna alışmalıyız. Okul açılınca geçer diye düşünmeye başlamıştım ama şuna bakın. Okul açılaılı neredeyse bir iki ay oldu ama biz hala böyleyiz.''
''Farkında mısın bilmiyorum ama Stolen Things sürekli gözümüzün önünde. David'in pastalarını, Dan'in çöreklerini özlüyoruz. Söyle buraya döndüğümüzden beri onlarınkinden güzel bir şey yedin mi? Debra'nın eksikliğini sen de duymuyor musun? Ya Felix? Onu gerçekten özlemiyor musun?'' diye sordu Elis. ''Ben bile bu kadar yoğun duygular yaşıyorsam senin hayli hayli yaşaman gerek Talya. Gerçekten kilo verdiğimi hissediyorum bunun yüzünden.''
''Elbette özlüyorum Elis, saçmalama. Ama... Geri gelmeyeceklerini bile bile kendimi harap ediyoruz. Bunun farkında değil misiniz?'' dedim tek tek hepsinin yüzüne bakarak.
''O fazla okuldaki hayranlar sinirlerimi bozuyor Talya, tamam mı? Bize bakışlarından da onların bizi sevmediğini anlamak mümkün. Ben sevgilimi özledim Talya. Bu çok normal tamam mı? Kendimizi harap falan etmiyoruz,'' dedi Ada ısrarla. Ardından kollarını göğsünde birleştirdi.
Bana destek olması için bir ihtimal Yaprak'a baktım. Ama o da ellerini kaldırıp teslim olmuşçasına ''Üzgünüm ama haklılar Talya,'' dedi.
İç çekerek başımı eğdim. Bir süre düşündüm. Daha ne kadar devam edebilirdi ki bu? Her akşam deftere bir şeyler yazmak, uyumadan önce sürekli oradaki yaşadıklarımızı düşünmek. Orayı fazla özlemek... Artık bunun bizde saplantı haline geldiğinden korkmaya başladığım için buna bir son vermemiz gerektiğini düşündüm. Bana kalırsa haksız da sayılmam.
Artık olanları geçmişte bırakmalı ve önümüze bakmalıydık. Önümüze çıkabilecek şanslar da olabilirdi ne olsa.
''Geçmişe takılıp kalamayız,'' dedim başımı sallayarak.
''Geçmişe özlem duymak ile o farklı şeyler,'' diye karşı çıktı Ada.
''Evet, elbette,'' dedim alaycı bir ses tonuyla.
Günler geçtikçe muhtemelen onlar da farkına varacaktı.
Bir gün olanlara çok sevineceğiz ve her zaman anı olarak saklayacağız.


Londra'da Olan, Londra'da Kalır... Peki Ya Kalmazsa?Où les histoires vivent. Découvrez maintenant