No, Really. It's Over. Definitely.

93 6 0
                                    

''Bayanlar, uyansanız iyi olacak.''

Yine yabancı bir ses beni uyandırmıştı. Açıkçası bu başımıza ilk kez gelmediği için paniklemiştik. Bir an için her şeyin rüya olup aslında Londra'da, kendi kulübemizde uyanacağımızı düşündüm. Ya da en azından Harrison'ın odasında olacağımı. Ama hayır. Yattığım yer rahatsızdı. Gözlüğümü çıkarmadan uyuduğum için gözlüğüm dudaklarımın olduğu yere kadar inmişti. Başımı sallayıp hafifçe kalktım. Gözlüğümü düzelttikten sonra Debra da rahatsızlanıp kalktı.

''Günaydın bayım,'' dedim gözüme giren güneş yüzünden gözlerimi kısarak.

''Sizler evsiz misiniz?'' diye sordu adam bir yandan da etrafına bakınıyordu.

''Hayır biz sadece...'' dedim ama cümlemi Debra tamamladı.

''Eastbourne şehir merkezine gitmemiz gerek. Muhtemelen otostop çekeceğiz. Dün gece buraya geldik ve çok açtık. Kalacak bir yerimiz yoktu bu yüzden buraya geldik.''

Adam endişeli bakışlarla tek tek hepimizi süzdü. Elis, Yaprak ve Ada da uyanmıştı. Hatta Felix bile. Felix bir iki kez havlayınca Ada onu kucağına alıp sırıttı. Adam da bize cevap verdi.

''Şey... Kahvaltı yapmak isterseniz marketimizden bir şeyler alabilirsiniz.''

''Paramız yok,'' dedi Elis direkt.

Adam dudağını ısırıp kaygıyla bize baktı. Bir süre düşündü ardından ''Dünden beri yemek yemediğinizi mi söylüyorsunuz? En azından buraya geldiğinizden beri?'' dedi.

''Evet,'' diyerek başımı salladım hızlıca. Açıkçası umarım ağız kokumuz adama kadar gitmiyor diye düşünmeden edemedim. Mideniz birbirine yapışmak üzereyken ağzınız nane gibi kokamaz sonuçta.

Adam bir süre daha düşündü. Açıkçası iyi birine benziyordu. Elbette bize yardım etmek istiyor gibi de görünüyordu. Öyle olması için o düşünürken dua etmeden duramadım.

''Pekala... Benimle gelin. Bugün mesaim öğleden sonra başlıyor. Öğleden sonraya burada olurum. Kamyonetimle sizi Eastbourne'e kadar bırakabilirim. Kahvaltınızı da orada yaparsınız.''

Bir an için bunları duyduğuma inanamadım. Tanışalı on dakika bile olmamış bu adam bize yardım ediyordu. Üstelik adamın adını bile bilmiyorduk. Tabi o da bizim adımızı. Bizi Eastbourne'e bırakmak. Üstelik kahvaltıdan da söz etmişti. Tanrım! Şanslı günümüzde olmalıydık.

''Ama orada kahvaltı yapabilecek kadar paramız yok,'' dedi Yaprak umutsuzca.

''Harika bir kahvaltı için söz veremem ama basit bir yerde yemek isterseniz sanırım ben karşılayabilirim,'' dedi adam gülümseyerek.

Birileri İngilizler soğuk insanlar mı demişti? Sözünü hemen geri alsa iyi olur. Çünkü hayatım boyunca bu adam gibi birine rastlamadım.

''Gerçekten mi?'' dedi Elis gözlerini kocaman açarak.

''Elbette.''

''Ama... Ama neden? Yani... Adımızı bile bilmiyorsunuz,'' dedim hafifçe gülerek.

''Turistlere iyi davranmak gerekir,'' diyerek sırıttı.

''Aksanımızdan o kadar mı belli oluyor?'' diyeek bir kahkaha patlattım.

''Amerikan aksanıyla İngilizce konuşanlara burada pek rastlamayız. Turistler dışında.''

''Ah, elbette,'' diyerek ayağa kalktım. Ardından Debra'nın ve Elis'in de ellerinden tutarak kalkmalarına yardım ettim.

''Adam beni izleyin,'' diyerek yürümeye başladı.

Londra'da Olan, Londra'da Kalır... Peki Ya Kalmazsa?Where stories live. Discover now