Happily Ever After

323 13 6
                                    

3 Ay Sonra

''Biraz rahatla dostum,'' diyerek omzuma hafifçe dokundu Zach.
''Bilmiyorum... Fazlasıyla heyecanlıyım Zach. Bu öyle okulda sahneye çıkmak gibi bir şey değil,'' diye cevap verdim gergince gülümseyerek.
''Merak etme sevgilim, her şey yolunda gidecek,'' diyerek tek kolunu omzuma attı Harrison ardından beni kendine çekti.
''Ayrıca sahneye çıkmamıza daha dört saat var Talya, bence de biraz rahatlayabilirsin,'' dedi Ada. O benim kadar gergin değildi.
Debra, Elis ve Yaprak'ın gelmesini bekliyordum. Onlar gelince çıkacaktık. Daha doğrusu ben çıkacaktım. Pastaneye, Dan'i ziyarete gidecektim.
O günden bugüne neler değişmişti? Bundan önce üç ay insanın hayatını nasıl değiştrebilir ki diye düşünürdüm. Ama sanırım gerçekten değiştirebilirmiş. Bugün düşününce bunu daha iyi anlıyorum. İngiltere'ye gelip çocuklarla stüdyoya girdik. Elis, resim yapmaya devam ediyor. Eskiden okulda yaptığı gibi. Onların bağlı olduğu plak şirketi ile anlaştık. İşin aslı bunu gerçekten beklemiyorduk ama çocuklar bize bu konuda çok yardımcı oldular. Onlara gerçekten minnet borçluyuz. Zach ve Ada ikilisi tekrardan bir araya geldi. Açıkçası bu gayet olağan ve beklediğim bir şeydi. Harrison ve bana gelince işler biraz daha karışık olmuştu. Ama bir şekilde beraber olmayı başarmıştık. İşin aslı Lindsay hakkında ona hiç soru sormadım. Ben gittikten sonra neler oldu ya da neden ilişkilerini tamamiyle sonlandırdılar, hiçbir fikrim yoktu. Merak da etmiyordum açıkçası. İkimiz de birlikte olmamız gerektiğini biliyorduk ve bu yüzden işler daha kolay olmuştu. Yaprak ise Stolen Things'in arkasında çalan baterist Jaden ile fazla yakındı. İşin aslı sanırım yakın zamanda sevgili de olacaklardı. Sürekli çift gibi takılıyorlardı. Açıkçası bu beni ister istemez gülümsetiyordu. Birbirlerini mutlu ediyorlardı. Birkaç şapşal hareketleri oluyordu. Onları izlemek biraz fazla keyif vericiydi. Ama Yaprak ne zamanları onları izlediğimi yakalasa bana kötü kötü bakardı. Jaden da utanırdı. Bu yüzden bunu sık sık yapmamaya başladım.
Nate ve Debra muhtemelen en iyi çiftti. Onlar gerçekten mutlu ve sorunsuzdu. Genelde böyle ilişkilerin olmadığına inanırdım ama sanırım bu düşüncem artık değişti. Victoria ise yine en çok sevindiğim şeylerden birini yaşamıştı. Ailesini bir şekilde resim konusunda ikna etmeyi başarmıştı. Bunda bizim de payımız olduğunu inkar edemem. Şu an harika resimlerini yapmaya devam ediyordu.
''Biz geldik!'' dedi Elis kapıdan gülerek ve içeri girdi. Arkasından gelen Debra ve Yaprak da hepimize selam vererek içeri geçti. Yaprak koşarak Jaden'ın yanına gitti ve ona sarıldı. Jaden da ona sıkıca sarıldı.
Pekala, düzeltiyorum artık bir çift oldular bence. Bundan emindim.
''Victoria nerede?'' diye sordu Ada.
''Ah, o yolda. O da gelir birazdan. Sanırım sizin ilk konseriniz olacağı için çikolata almak istemiş,'' dedi Lucas sırıtarak.
''Siz geldiğinize göre ben artık gitsem iyi olur,'' diyerek ayağa kalkmaya yeltendim. Ama Harrison kolumdan tutup gitmeme izin vermedi.
''Gitme,'' diye fısıldadı ardından.
''Harrison, gitmem gerek. Çok geç kalmam. Fazla uzun sürmeyecek söz veriyorum,'' dedim gülümseyerek.
Dudağıma kısa ve minik bir öpücük kondurduktan sonra gülümsedi. ''Seni seviyorum.''
''Seni seviyorum,'' diye cevap verdim.
Ardından yerimden kalktım.
''Görüşürüz çocuklar, fazla geç kalmayacağım,'' diyerek kapıdan çıktım ve yola koyuldum.
Yaklaşık bir yarım saat sonra varmıştım.
Pastaneye.
Dan ile aramız artık iyiydi. Londra'ya geldiğimizde ilk yaptığım şeylerden biriydi onunla konuşmak. Artık dosttuk. En azından benim tarafımdan bu böyleydi. Pastanenin kokusu hala aynıydı. İlk günkü girdiğimiz gibi. Dan'i görür görmez ona koştum ve sarıldım. O da sıkıca bana sarıldı. Sarılmamız bitince konuştum.
''İlk konserimiz bu akşam,'' dedim alt dudağımı ısırarak.
''Harika olacak,'' diyerek sırıttı. ''Zaten istediğin hep bu değl miydi Talya?''
''Evet Dan... Öyleydi. Ama... Heyecanlandım sadece.''
''Heyecanını en iyi benim aldığımı biliyorsun herhalde,'' diyerek kıkırdadı.
''Sen gerçekten harika bir dostsun Dan, gerçekten,'' dedim son kelimeyi vurgulayarak.
Başını sallayıp gülümsedi. ''Sen de öyle.''
''Bu akşam geliyorsun değil mi? Beni yalnız bırakmak yok bak.''
''Seni en önden izleyeceğim Talya, şüphen olmasın,'' dedi bu sefer.
Orada biraz daha kalıp David ile konuştum. Logan arayıp nerede kaldığımı sorunca pastaneden ayrılmak zorunda kaldım. Bu sefer biraz daha gecikerek konserin yapılacağı yere geldim.
''İlk konserine az daha geç kalıyor olduğunun farkında mısın?'' diye birazcık azarladı Lucas.
''Pe-pekala... Ama geldim. Üstelik daha vakit var tamam mı?'' diyerek haklı çıkmaya çalıştım.
Lucas yalnızca gülüp başını salladı. Kuliste kahve olması büyük şanstı. Daha doğrusu Harrison, kahvenin sesimi açtığını bildiği için bana kahve getirmişti.
Onu gerçekten çok seviyordum.
''Sonunda hayaliniz gerçek oluyor küçük hanım,'' dedi Victoria yanıma gelerek.
Gülümseyerek iç çektim ve ona sarıldım. Nedense kelimelerle kendimi ifade edemeyeceğim zamanlarda ya sarılırdım ya da susardım. Ya da yazardım. Şu an en mantıklısı sarılmaktı.
''Bu gerçekten... Farklı olacak Victoria, ben... Ben çok heyecanlıyım,'' dedim gözlerimi kapatıp. Ayrıldıktan sonra cevap verdi.
''Pekala, stüdyoyda söylemek gibi olmayacak belki de... İnan bana çok daha iyisi olacak. Gerçekten.''
Yalnızca gülümseyip ona baktım. ''Umarım gerçekten dediğin gibi olur Victoria. Mutlu hissediyorum ve bu minik heyecanı hissetmeyi de seviyorum.''
''Sevdiğini biliyorum. Bu yüzden hayatını bu işe adamak istiyorsun,'' dedi gülümseyerek.
Başımı sallayarak ben de gülümsedim. O sırada Harrion yanımıza geldi.
''Kahven burada canım,'' diyerek kahveyi bana uzattı.
''Teşekkür ederim Harrison,'' diyerek kahveyi elinden aldım.
Kahvemi içip bitirene kadar kuliste kalıp sohbet ettik. Gerçekten mutluydum. Her şey güzel gidiyordu. Sadece olağan bir heyecan vardı üzerimde. Ama bunu da sahneye çıkınca atlatmış olacaktım bunu biliyordum.
*
''Pekala, on beş dakika sonra sahnede olacaksınız,'' dedi Yaprak elindeki kağıtlara göz atarak.
Muhtemelen üzerinde şarkı sıralaması gibi şeyler vardı. Vakit geldikçe heyecanım daha da artmıştı.
Bütün hayatım boyunca bunun hayalini kurmuştum. Bu zamana kadar çok fazla umutsuzluğa kapılmıştım. Çok berbat hissettiğim zamanlar da olmuştu. Ama bir şekilde inancımı ve umudumu hep korumuştum. Bazen belki de o günleri yaşamasaydım şu an bu kadar mutlu olamazdım diye düşünüyorum. Bir şeye ulaşmak için o yolda başınıza kötü olaylar çok sık gelirse, ulaştığınızda biraz daha mutlu oluyordunuz çünkü. Ben de şu an tam anlamıyla öyle hissediyordum. Ayakta dikilmiş kollarımı göğsümde birleştirmiş duvara bakıp düşünüyordum. Bu zamana kadar başımıza gelmiş her şeyi.
''Duvarla mı konuşuyorsun yoksa?'' diye sordu Harrison yanıma gelip.
Hızla ona dönüp kollarımı bıraktım. ''Hayır, hayır. Öyle değil,'' diye bir şeyler geveledim ağzımda. Yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. Ardından bana cevap verdi.
''Hayat fazla garip değil mi? Sizi... Yani seni... Kuliste ilk gördüğüm anda bunların olacağı aklımın ucundan geçmedi. Geçmezdi de. Hatta biri gelecekten gelip söylese inanmazdım da,'' dedi hafifçe gülerek.
''O halde beni, sevgilin olarak görebilecek kadar beğenmemiştin?'' dedim tek kaşımı kaldırarak.
''Öyle değil... Sen hoş biriydin ama seni tanımıyordum sonuçta Talya. Seninle vakit geçirdikçe, gerçekten harika biri olduğunu anladım. Sonra bir baktım ki hayatımda vazgeçilmez biri olmuşsun.''
Ona birazcık sokularak cevap verdim. O da bir koluyla omzumu sardı.
''Bundan o kadar memnunum ki. Çok kötü günler geçirdik ama şu an gerçekten çok iyi durumdayız. Ben... Yalnızca bir gezinin beraberinde bu kadar çok şeyi getireceğini düşünemezdim sanırım... Gerçekten çok şanslıyım.''
Çenesini başıma koyarak, başını başıma yasladı. Saçlarımı hafifçe öptüğünü hissettim.
''Asıl şanslı olan benim, gerçekten. Bana öğrettiğin çok şey var aslında,'' diye cevap verdi.
Hafifçe gülüp başımı salladım sadece.
''Pekala, gençler sanırım artık sahneye çıkmanın vakti geldi. Yani hazır olsanız iyi olur,'' diyerek yanımıza geldi Nate.
Gülüşerek birbirimizden ayrıldık. Sahne arkasına doğru ilerledik. Daha şimdiden insanların çığlıklarını duyabiliyordum. Nasıl olduklarını da gözümün önüne getirebiliyordum. Acaba hangi bölümü bu Stolen Things ve bu yeni ''Lockdown'' konserini beraber istiyordu? Ya da hangisi bizim için, Lockdown için buradaydı? İnsanların hakkımızda ne düşündüğünü veya bu ilk canlı performasımızdan sonra ne düşüneceğini bilmiyordum ama en iyisini umut ediyordum. Her zaman yapılması gerekeni. En iyisini umut edip, en kötüsüne hazırlanmamı.
''Pekala çocuklar, burada yazanlara göre konsere Love You More ile başlıyorsunuz, ondan sonraki parça ise Dreaming,'' dedi Yaprak resmi bir basın açıklaması yapar gibi.
''Ne? Bunu siz mi ayarladınız?'' diyerek Zach'e döndü Ada.
Love You More, bizim çocuklar ile beraber yazdığımız düet parçamızdı. Bunda sorun yoktu ama Dreaming, bizim onlar için yazdığımız şarkıydı. Eastbourne'de yazdığımız. O şarkıyı bizimle beraber söyleyecek olmaları biraz garibimize gitse de buna sevinmiştik. Göz ucuyla Harrison'a baktım ama o da zaten bana bakıyordu. Kendi kendime sırıtarak kafamı çevirdim. O sırada Harrison gülerken ben de Jaden'a döndüm.
''Hadi çocuklar ben sahneye çıkıyorum, siz de yerlerinizi alın,'' diyerek eline bagetlerini aldı. Yaprak'ın yanağına bir öpücük kondurduktan sonra sahneye doğru ilerledi.
Harrison son kez bana döndü.
''Pekala, heyecanlı mısın?'' diye sordu hızlıca.
''Bu garip mi bilmiyorum ama... Evet,'' dedim gergince gülerek.
''Harika olacağını biliyorsun değil mi?'' dedi elimi tutarak.
''Umarım Harrison...'' diyerek başımı eğerek alt dudağımı ısırdım. Daha sonra başımı kaldırıp devam ettim. ''Hadi gidelim artık.''
Elis,'in, Victoria'nın ve Yaprak'ın arkamızdan gelen sesleriyle sahneye doğru ilerledik. Sahne tam anlamıyla çıkmadan önce yan yana geçerek yerlerimizi aldık. Mikrofonları kontrol ettikten sonra derin bir nefes alıp Ada'ya baktık.
''Harika olacak,'' dedi ağzını oynatarak.
Gülümseyerek başımı salladım sadece. Tam anlamıyla sahneye çıktığımızda ise seyircilere teker teker baktım. Beklediğimden daha fazla bir kalabalık vardı. Yükselen çığlıklar veya arada bir patlayan flaşlar, hayranlar beni benden almıştı. Seyircilerin arasında zor da olsa Deniz Abla'yı ve Emre Ağabey'i de seçebilmiştim. Onları burada görmek beni şaşırtmıştı açıkçası. Ama yine de çok mutlu olmuştum. Birazcık arka taraflara baktığımızda ise Dan'i ve David'i gördüm. İster istemez yüzümde şapşal bir gülümseme oluşmuştu. Yaprak'ı da fotoğraflarımızı çekerken görebiliyordum. Hep istediği gibi. Şarkıyı yavaş yavaş söylemeye başlayınca ise içimdeki heyecan giderek azalmıştı.
O an sahnedeyken gerçekten huzur doluydum, mutluydum. Hayatımda daha önce bu şekilde hissetmemiştim. İnsanların sizi sevdiğini hissetmeniz, sizin yaptığınız işi sevdiklerini hissetmeniz gerçek anlamda farklıydı ve dünyada sayısız şey bu kadar iyi hissettirirdi. Annem ve babam muhtemelen beni böyle görseydi benimle gurur duyardı. Şu an hayalimi yaşıyordum. Bütün hayatım boyunca bunun hayalini kurmuştum ve şu an bunu yaşıyordum. Çoğu zaman fazla risk aldık, hatalar yaptık. Ama yaptığımız her hatanın bedelini ödedik. Bazı zamanlar fazla çılgınca davrandık ama eğer çılgınca davranmasaydık şu anda bulunduğumuz yerde olmazdık. En dibe batmışken bile her zaman bir umudun olduğuna inanmıştım. İçimdeki umudu muhafaza ettim bu zamana kadar. İnsanlara da bunu öğretmeye çalıştım. En çok da hayallerini yaşamak isteyenlere. Çünkü daima bir tek şeyi düşündüm. Bu benim hayatım, benim kararlarım, benim hatalarım ve benim hayalim. Hayallerim beni ben yapan şeyler ve eğer onları kaybedersem ben de yok olurum. Beni mutlu eden ne ise onu yapmalıyım. Sıradışı olaylar yaşamak, eğlenceli bir hayat sürmek istedim. Şimdi bakınca gerçekten öyle olacağa benziyordu. Bundan bir yıl önce yine her şey çok farklıydı. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diye üzülüyordum. Şimdi ise tam anlamıyla istediğim yerdeyim. Bu gezinin bana öğrettiği bir şey varsa o da gerçekten anı yaşamamız gerektiğiydi. Durum her ne kadar kötü olursa olsun umudumuzu korumak zorundaydık.
Bu gezi hayatımı değiştirmişti.
Bu gezi her şeyimi değiştirmişti.
Hayatımdaki her şey bir anda olumlu olmaya başlamıştı. İleri de başıma kötü şeyler gelebilirdi. Sonsuza kadar mutlu olacak değildim.
Ama bildiğim bir şey varda o da bu hayatımın dönüm noktası olmuştu.
Hayatım artık geri dönüşü olmayan güzel bir yola girmişti.
Ve ben, bundan çok memnundum.



0@Qx�j


Londra'da Olan, Londra'da Kalır... Peki Ya Kalmazsa?Where stories live. Discover now