IS THIS REAL?

157 10 0
                                    

Okul bitmişti. Her zamanki boş tatil günlerinden biriydi. Sabah kızlarla Subway'e gittik. Ardından biraz sahilde dolaştık ve eve geldik. Büyük babam bizi evde yalnız bırakmak adına arkadaşlarıyla dışarı gitmişti. Muhtemelen yine bahçe işleri için Koçtaş'a gitmişti. Fazla düşünmedim açıkçası. Kızlarla bizim salonda oturuyorduk. Yaprak kucağında laptop ile uzanmış bir yandan pizzasından ısırık alıyor, bir yandan da internette geziniyordu. Elis, Oh Land'den White Nights'ı açmış dans ediyordu. Ben de kalkıp ona eşlik etmiştim. Ada ise bizi izleyip kendi kendine gülüyordu. Her zamanki gibi normal bir öğleden sonraydı işte. Şarkı bittiğinde gülerek kendimizi boş koltuklara attık. Ada, ''Artık pizzalarınızı yeseniz. Buz gibi oldular,'' dedi gülerek. Ardından pizza tabaklarını bize uzattı.
''Dans etmek güzel yaa,'' dedim gülerek.
''Evet, bunu hepimiz seviyoruz,'' dedi Ada gülerek.
''Sen ne yapıyorsun Yaprak?'' diye sordum ona dönerek.
''Hiç... Youtube'da geziniyordum,'' dedi Yaprak gözlerini ekrandan ayırmadan.
Ben de pek umursamayıp önüme döndüm. Pizzamı yemeye devam ettim.
''Okul bittiğinden beri her şey yolunda bence,'' dedi Elis neşeyle.
''Evet çünkü artık...'' dedim ama Yaprak'ın sesi benim sesimi bastırdı.
''KIZLAR BURAYA GELİN!''
Hemen tabakları kenara koyup yanına geçtik. Youtube'daydı ve Stolen Things'in röportajından alınmış bir video vardı. Neden açtığına veya bizi çağırdığına anlam veremedim önce.
''Neler oluyor Yaprak?'' diye sordum bu yüzden.
''Sadece susun ve izleyin,'' dedi ve videoyu başlattı.
Video başladığında direkt konuşmaya başladılar. Soru neydi ya da neden bu konuşmayı yaptılar bilmiyordum ama izliyordum işte. Önce söze Nate başladı. Her zamanki ''merhaba çocuklar'' girişiyle. Video ilerledikçe kalp atışlarım artıyordu. Zach ''aslında bunu bir özür mesajı olarak görsek de olur'' diye devam ediyordu. O anki psikolojimle dedikleri her şeyi anladığımı söyleyemem. Kulaklarımda baskı vardı sanki. Logan bir şeyler geveledi ama sadece ekrana bakabildim. Lucas konuşup ''Hatalı olduğumuz bazı noktalar vardı. Ama gerçekleri öğrendik'' dedi ardından. Sonra Harrison konuştu. ''Açıkçası biz bunu bir özür mesajı olarak görüyoruz ve umuyoruz ki onlar da bunu izleme şansı bulurlar.'' Kalp atışlarım biraz daha hızlandı. Dudaklarımı birbirine bastırdım. ''Onları özledik'' dedi Zach oldukça içten bir şekilde. Video'nun son yedi saniyesi kaldığında ise Logan konuştu.
''Eğer bunu izliyorsanız, kim olduğunuzu biliyorsunuz... Özür diliyoruz.''
Video bitti. Ekranda birkaç önerilen başka çıktı. Hepimiz şaşkınlıktan ekrandan gözlerimizi alamadık. Videonun yüklenme tarihine bakmak istedim. Ama o an tek yapabildiğim ağzım açık boş boş ekrana bakmak oldu.
Ama sonra kapı çaldı. Fazla ısrarcı değildi. Şaşkınlığıma bir son verip hemen kapıya koştum. ''Geldim,'' diyerek kapıyı açtım.
Kapı karşısındaki manzara ise garipti... Fazla garip.
Bir kez daha şaşkınlığımı gizleyemedim. Muhtemelen şu an yine Stolen Things ile kuliste ilk karşılaşmamızdaki surat ifadesi vardı yüzümde. Ta ki ayak bileğimde hafif bir gıdıklanma hissedene kadar.
Onlar geri dönmüştü.
Evet, karşımızdaki Stolen Things'ti. Debra ve Felix de vardı. Bunu ayak dibime bakıp Felix'i gördüğümde fark ettim. O kadar sevimli bir şey olup büyümüştü ki. Ona bakınca ister istemez gülümsedim ama kalp atışlarım hala çok hızlıydı ve şaşkınlığımı gizleyemedim.
''Merhaba Talya!'' diye atıldı Debra büyük bir heyecanla.
Bense ağzım açık hala onlara bakıyordum. Antalya'ya nasıl gelebilmiş olabilirlerdi. İstanbul'dan gelip burada bizi bulabilmeleri... Hiç mantıklı gelmiyordu. Ama düşünmemeye çalıştım. Acaba nasıl görünüyordum? Muhtemelen berbat görünüyordum. Biraz önce dans etmiştik. Belki de ağız çevremde pizza kırıntıları vardı. O an nasıl olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu. Yalnızca iyi olmasını umdum. Ben bunları düşünürken cevap vermeyince Lucas konuştu.
''Pekala... O kadar yolu kapıda kalmak için beklediğimizi sanmıyorum,'' dedi gülerek.
İster istemez tebessüm ettim ve teker teker hepsine baktım.
''Kim gelmiş?'' diye seslendi Ada içeriden.
Ama cevap veremedim. Yalnızca gülümseyip duruyordum durmadan. Daha sonra kızların hepsi yanıma geldi.
''Kim gelmiş ded...'' ama Ada da cümlesinin sonunu tamamlayamadı.
''Ah... Pekala çocuklar, içeri geçin,'' dedim kapıyı sonuna kadar açarak.
Zach eve ayak basar basmaz Ada koşup ona sarıldı. Hem de sıkıca. Sarılmak her zaman güç verirdi ama o an anladım ki yalnızca sarılmak değil birilerinin sarılışını görmek de insana güç veriyordu. En azından o an, ben öyle hissetmiştim. Çocuklar yavaş içeri geçip salona ilerlediğinde en sona Harrison kalmıştı. Başımı birazcık eğip iç çektim ardından başımı kaldırıp gülümsedim ve ''hoş geldin,'' dedim. Ardından başımı kaldırdım o içeri geçince kapıyı kapattım ve arkamı döndüm. Dönmemle kollarını çevremde hissetmem bir oldu. Uzun zamandır bana bu kadar iyi gelen bir sarılma hatırlamıyorum. Kendimi tekrar güvende hissettim. Fazlasıyla. Ve bu duyguyu özlediğimi fark ettim. Onu da, kokusunu da, sarılışını da, kollarını da, ellerini de. Ona ait her şeyi gerçekten özlemiştim. O an tek düşünebildiğim buydu.
Başını göğsünden yavaşca çekip ona baktım.
''Belki de içeri gitsek iyi olur,'' dedim gülümseyerek.
''Haklısın,'' diye cevap verdi ardından kollarını serbest bıraktı ve beraber salona geçtik. Görünüşe göre güzel şeyler olmuştu. Nate ve Debra yan yana oturmuştu. Aralarına da Felix oturmuştu.
Biz içeri girdiğimizde Lucas ''Oo sonunda yanımıza gelebildiniz,'' dedi gülerek. Ben cevap veremedim. Harrison ''Geldik işte Lucas,'' diyerek güldü. Ardından bizde koltuklara oturduk. Kızların yüzüne baktığımda okunan ifade aynıydı. Hepimizin kafasında çok fazla soru vardı. Neden gelmişlerdi? Nasıl gelmişlerdi? Gerçekleri öğrendikleri için burada olmalıydılar. Ama gerçekleri nasıl öğrenmişlerdi. Bunun gibi uzayıp gideyen bir soru sırası vardı. En azından benim aklımdan geçenler bunlardı.
''Nasıl gidiyor?'' diye sordu Nate sanki her şey yolunda veya hiçbir şey olmamış gibi.
Önce anlamsız bakışlarla ona baktım. Çünkü gerçekten garibime gitmişti, hem de fazlasıyla.
''Bunu... Bunu sormanız biraz garip değil mi?'' diyebildim güçlükle.
''Neden olsun ki?'' dedi Nate bu sefer, gülümseyerek.
''Neredeyse on ay önce olanları göz önüne alınca evet garip oluyor,'' dedi Yaprak.
Nate'in birazcık yüzü düştü ve başını eğdi. Debra da bir Nate'e bir bize bakıyordu. Neden konuşmuyorlardı ki, nereden başlayacaklarını mı bilmiyorlardı yani.
''Bence susmanız için doğru bir zaman değil,'' dedi Ada hafifçe gülerek. Ardından yanında oturan Zach'e baktı. Zach, önce bakışlarını Ada'dan kaçırdı. Ardından elini koltuğun gerisine, Ada'nın omzuna gelecek şekilde attı. ''Aslında...'' diye mırıldandı öbür elini de ensesine götürürken.
''Aslında ne?'' dedim üzerine bastırarak.
''Pekala... Her şeyi en baştan alalım tamam mı?'' dedi Lucas oturduğu yerde dikleşip. Hepimiz başımızı olumlu anlamda salladık. Önce Harrison konuşmaya başladı.
''Siz gittikten sonra... Yani... Bir şekilde sizi özlediğimizi fark ettik.''
''Çünkü artık gerçek anlamda arkadaşlarımız olduğunuzu fark ettik... Yani eksikliğinizi hissediyorduk. Zaten sizden sonra çok fazla orada kalmadık. Londra'ya geri döndük,'' diye devam etti Logan.
''Sonra... Bilirsiniz televizyon programları... Konserler devam etti ama... Bir eksiklik vardı içimizde. Victoria da sizi çok özlemişti mesela,'' diyerek tebessüm etti Lucas.
''Kız arkadaşım eksikti,'' dedi Zach yüzünü Ada'ya çevirerek.
''Benim de öyle,'' dedi Nate Debra'nın omzuna atmış olduğu kolunu sıkarak. Debra da ona bakınca tebessüm etti. Gerçekten yakışıyorlardı ve... Gördüğüm en güzel çiftlerden biriydi onlar. İster istemez göz ucuyla Harrison'a baktım. Ama hiçbir beklentim yoktu. Zaten beklediğim gibi oldu. O bir şey demeden önce Logan devam etti.
''Daha sonra stüdyoya girmemiz gerekti... Yani daha doğrusu yaptığımız şarkıları artık kaydetmenin vakti gelmişti. Beraber yazdığımız şarkıya da rastladık doğal olarak.''
''Yani onu kaydetmeden önce çok düşündük... Ama sonunda kaydetme kararı aldık. Zaten stüdyodan çıktıktan sonra da çok düşündük. Biraz boş vaktimiz olmuştu ve biz de sizi görmek istedik...'' dedi Harrison.
''Doğal olarak pastaneye gittik,'' diye tamamladı Zach. ''Ama orada şu senin eski sevg... Yani Dan ve David vardı sadece. Ne siz ne de Debra vardı. Onlardan ev adresinizi aldık.''
''Debra'nın evine gittik. Debra bizi görünce fazla şaşırdı. Hatta birazcık tartıştık bile denebilir,'' dedi Nate sırıtarak.
''Bana sizi sormuşlardı. Bu kadar şey yaşanmış şimdi mi akıllarına gelmişti yani,'' diye açıkladı Debra gülerek.
Hepimiz biraz sırıtıp tekrar onları dinlemeye devam ettik. Bu sefer Lucas devam etti.
''Debra tüm gerçekleri anlattı. Her şeyi. Hem de en başından. Yani Lindsay ve Hannah yalanların çoğunda haklıydı ama... Yaşadıklarınızı duyunca nasıl hissetmemiz gerektiğini bilemedim ben açıkçası ama ben fazla pişmanlık duymuştum.''
''Ben utanmıştım,'' dedi Zach ve Harrison aynı anda.
''Daha sonra bana gerçekten sizinle görüşmek istediklerini söylediler. Ama bende de Türkiye'ye ait bir adresiniz yoktu. Aklımıza tek bir yer geldi,'' diye devam etti Debra.
''Dil okulu,'' dedi Zach.
''O günden sonraki ilk boşluğumuzda beraber oraya gittik. Müdür bize öğrenci gizliliği politikası gibi bir şeyleri olduğunu söyledi. Ulaşabildiğimiz tek bilgi şehriniz oldu. Daha sonra dil okulu öğretmenleri ile irtibata geçmemizin mümkün olup olmadığını sekretere sorduk. Sekreter bayanın kızı ne tesadüf ki bizim bir hayranımızmış,'' dedi Harrison gülerek.
''Özellikle de Logan'ın. Logan biraz şirinliğini kullandı. Kızı için bir imza ve sanırım bir konser bileti...'' dedi ve durakladı Debra. ''Konser biletiydi değil mi?'' diye sordu sonra.
Logan başını evet anlamında salladı.
''Konser bileti ayarladı. Bayan bize Deniz'in numarasını verdi. Onunla konuştuk. İşin aslı önce bize inanmak istemedi. Daha doğrusu telefonla konuşan ben olmadığım inanmadı,'' diyerek bir kahkaha patlattı. ''Biraz sakinleştikten sonra yani... Daha doğrusu fazla uğraşmamız gerekti. Yani ikna olmaması normaldi bize kalırsa da. Her neyse. Uzun çabalarımız sonunda onunla anlaşmayı başardık. Felix'i getirmemiz oldukça zor oldu ama başardık. Deniz, yanında o... Pekala adını iyi telaffuz etmeme izin verin... Em... Emre, evet Emre ile gelmişti. İstanbul'daki görüşmemizde ona, size geldiğimizden bahsetmemesini istediğimizi söyledik. Garip bulsa da teklifimizi kabul etti,'' dedikten sonra sustu.
''Daha sonra onlarla beraber Antalya'ya geldik. Açıkçası burası şirin bir yermiş. Yani... Sanırım biz beğendik,'' dedi Harrison.
''Zaten dün gece geldik. Bu sabah da adreslerinizi alıp biz geldik. Ama eğer teşekkür etmemiz gereken biri varsa kesinlikle bunlar Deniz ve Emre'dir,'' dedi Lucas başını sallayarak.
''Buraya bizi onlar bıraktı zaten. Ve... Biz de geldik işte,'' diyerek tüm hikayeyi bitirdi Harrison.
Konuşmaları bitince üzerimden kamyon geçmiş gibi hissetsem de bir o kadar hafif hissediyordum. Yani... Beklediğimiz şekilde olmamıştı ama bazen beklenmedik şeyler daha iyi sonuçları berbaberinde getiriyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi.



Londra'da Olan, Londra'da Kalır... Peki Ya Kalmazsa?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin