Do Your Worst

169 9 0
                                    

Aradan iki gün geçmişti. Her şey yolundaydı. Dan ile daha çok pastanede vakit geçiriyorduk. En azından sorun yoktu. Ada'nın hala Zach'in aramamasından yakınmasını saymazsak.

''Bence aramayacak. Aradan kaç gün geçti kızlar ve bakın hala tek bir arama yok!''

''Niye bu kadar dert ediyorsun ki? Debra'yı, Elis'i ve Yaprak'ı da aramamışlar. Yani yoğunlardır, olabilir işte,'' dedim teselli etmeye çalışarak. O sırada Elis dirseğiyle karnıma hafifçe vurdu. Ne yapıyorsun dercesine ona baktım.

''Zach, Ada'yı arayacağına söz vermişti. Bizi arayacaklarının garanti yoktu. Çeneni kapalı tutsana sen,'' diye fısıldadı ardından. Ada ise cevap vermedi. Sadece gözlerini devirdi.

''Tamam, boş verelim.  Bence pastanede de çok eğlenebiliriz,'' dedim ellerimi iki yana açarak.

''Ah, hayır. İşte bunu söyleme,'' diye araya girdi Yaprak. ''Debra, buraya saygım var. Burayı seviyorum da ama burada çalışıyoruz. Hizmet ediyoruz.'' Bunları söylerken Debra'ya bakıyordum. 

Sonra tekrar bana döndü. ''Partiden beri dışarı çıkmıyor, eğlenmiyoruz.'' Ben tam araya girmek üzereyken konuşmama izin vermeyip sözüne devam etti.

''Hiç bana partiyi savunma Talya. Eve nasıl döndüğümüzü hatırlatmak istiyorum sana.''

Aslında haklıydı. Günün tamamını pastanede geçiriyorduk. Akşama kadar buradaydık ve çılgınca bir şeyler yapmıyorduk. Biraz monotonlaştığımızı söylemeliyim. Ama yine de mutsuz değildik.

''Tamam, bu akşam dışarı çıkalım o zaman. Bir yere gidelim?'' diye fikir öne sürdü Debra.

''Evet, alışveriş de yaparız,'' dedi Ada.

''Yemek yeriz!'' dedi Elis gözleri parlayarak.

''Sorun yok o zaman, buradan erken çıkar bir yerlere gideriz. Rehberimiz yine sen olursun Debra,'' dedim ve gülümseyerek Debra'ya baktım.

''Elbette,'' diyerek cevap verdi o da gülümseyerek. O sırada pastanenin telefonu çaldı. Elis ''Ben bakarım Dan,'' dedi Dan'e bakarak. Ardından koşarak telefonu açtı.

''David's Cookies & Cakes.''

Karşıdaki kişi konuşunca Elis kenarda duran defteri elinin altına aldı. Sonra önlüğünün önünden bir kalem çıkardı. Kalemin ucunu dişilerinin arasına alarak açtı. Daha sonra bir şeyler yazmaya başladı.

''Kutlama demek. Peki. Kanepelerimiz lezizdir. İçecekleri de biz karşılayabiliriz tabi ki. Evet... Evet... Tabi ki pasta yaparız. Elbette... O saatten önce getiririz. Tabi ki... Bir sorun çıkacağını sanmıyorum. Biz teşekkür ederiz. İyi günler.''

Telefonu kapattı. Gözlerini kocaman açarak bize baktı.

''Çok büyük bir sipariş aldık,'' dedi ardından.

Hepimiz ne olduğunu anlamak için yanına koştuk. Elis'in söylediğine göre konuştuğu bir bayanmış. Bir kutlama için bizi aramış. 

Çörekler, börekler, kekler, pastalar ve kanepeler istemiş. Adresi not aldığını ama neresi olduğunu bilmediğini söyledi. Debra, alıp adresi inceledi ve nerede olduğunu bildiğini söyledi. Akşam yediye kadar vaktimiz olduğunu söyledi.

''Hadi kızlar. Bu işi harika yapmalıyız!'' dedi Elis ardından ellerini birleştirerek.

''Akşam dışarı çıkamayacağımız anlamına mı geliyor bu?'' diye sordu Ada üzgün bir ifadeyle.

''Siparişi hallettikten sonra gideriz Ada. Merak etme,'' diyerek omzunu sıvazladım. 

Daha sonra hepimiz işe koyulduk. David'e ve Dan'e siparişleri söyledikten sonra aramızda iş bölümü yaptık. Elis, süsleme ve desen çalışmalarında oldukça iyiydi. Paketleme gibi işleri o yapacaktı. Dan ve ben pastayı yapacaktık. 

Londra'da Olan, Londra'da Kalır... Peki Ya Kalmazsa?Where stories live. Discover now