They Want Us There

120 9 0
                                    

''Neden bu kadar şansız olmak zorundayız,'' diye yakındı Ada.
''Şanssız mı? Galanın ortasına düştük!'' diyerek sırıttı Elis. Bir yandan da parmak ucunda gelenlere bakmaya çalışıyordu.
''Ben sadece film izlemek istemiştim. Hem burada kameralar var,'' dedim endişeli bir şekilde çevreye bakınarak.
''Talya haklı. Başka bir yer bulamaz mıyız Debra?'' diye sordu Yaprak.
Debra kısa bir süre düşündü.
''Elbette. Bulabiliriz. İstiyorsanız gidelim,'' diye bağırdı iki kere. Elis'i dürttüm ve ardından hep beraber oradan çıkmak için büyük çaba sarf ettik. Kameralara görünmemek için elimizden geleni yaptık. Bu kameralar muhtemelen televizyon kanallarına canlı bağlantı yapıyordu. Deniz Abla'nın ya da bizim kafileden birin bizi görmesi hoş olmazdı.
Hem de hiç.
Oradan çıkmayı başardıktan sonra nefes alışverişimizin düzene girmesi için beklememiz gerekti. İnsan topluluğunun içinden çıkmak bir hayli zor olmuştu çünkü.
''Londra'daki şansımın çeyreği Türkiye'deyken bende olsaydı her şey çok farklı olurdu,'' diyerek güldü Yaprak.
Haksız da sayılmazdı.
Adımlarımızı hızlandırıp yeni bir yer bulabilmek için her yere bakınıyorduk. İşin aslı artık sinemaya gitmek için o kadar da hevesli değildim. Belki de sadece gezme fena olmazdı.
''Belki de sinemaya gitmemeliyiz,'' dedim iç çekerek.
''Bunu istediğini sanıyorduk?'' diye sordu Elis.
''Chris Hemsworth'u ya da Robert Downey Jr'ı gördükten sonra hevesinin kaçması normal,'' diyerek güldü Ada.
''Neden ki?'' diye sordum yüzümü ekşiterek.
''Onun bulunduğu salonda film izlemek varken, başka bir yerde izlemek istemeni beklemiyorum,'' diyerek bir kez daha güldü Ada.
''Evet, haklısın ama ben ona, o kadar da takıntılı değilim Ada. Özellikle de senin kadar,'' diyerek dirseğimle hafifçe vurdum.
''Ah, elbette. Senin Edward Norton'ı veya Brad Pitt'i tercih ettiğini nasıl unuturum.''
''Vin Diesel de var,'' diye ısrar ettim.
''Ah, pekala her neyse,'' dedi Ada.
Böylece sinemaya gitmekten vazgeçtik. Onun yerine bir kitapçıya girdik. Saatlerce orada kalıp kitaplara bakındık. Hepimizin kitapları çok sevdiği bir gerçekti.
Chuck Palahniuk'ın kitaplarını teker teker incelemiştim.
Okuduğum kitapları Dövüş Kulübü, Tıkanma, Ölüm Pornosu, Kaçaklar ve Mülteciler, Tekinsiz ve Görünmez Canavarlar olsa da diğer kitaplarını okumayı çok istiyordum.
''Talya, şuna bak!'' diyerek yanıma geldi Elis.
Elinde tuttuğu Ozzy Osbourne'ün ''Ben Ozzy'' kitabının İngilizce baskıydı.
''Vay canına,'' diyerek kitabı elime aldım.
''Hala alamadık,'' diyerek güldü.
''Ben Ozzy'' kitabını Elis ile beraber almayı çok istiyorduk. Ancak maalesef hiçbir zaman alamamıştık.
''Belki de şimdi alabiliriz?'' diyerek gülümsedim.
''Paramızı idareli kullanmalıyız sanıyordum?'' dedi Elis.

''Bunu sen mi söylüyorsun?''

''Çok kötüsün Talya,'' diyerek güldü ve kitabı elimden aldı.

Ben de Chuck Palahniuk'ın kitaplarına geri döndüm.

*

Akşam yorgunluktan ölmüş bir şekilde eve geri döndük.

Kapıdaniçeri girer girmez Felix üzerime atladı.
''Aman Tanrım, kıyafetler,'' diye bağırdı Yaprak.
Felix ise titriyordu ve kafasını göğsüme gömmüştü.
''Geçti oğlum, buradayız,'' diyerek başını okşadım.
Su ve yemek kabı tamamen boşalmıştı. Dolabın kapısının biri açıktı ve bazıkıyafetler etrafa saçılmıştı.
''Çok da kötü bir hasar yok sanırım,'' diyerek ilerledi Ada.
Ancak içerisi kötü kokuyordu.
Ada'nın ''ah'' diye bağrımasıyla irkildik. Bir şeyin üzerine basmıştı.
Ne olduğunu biliyordum.
''Hayır!'' diyerek yüzünü ekşitti Ada.
Üzerine bastığı şey Felix'in kakasıydı.
*
İçeriyi temizleyip, toparlayabilmemiz neredeyse bir buçuk saatimizi aldı.
''Felix'i tek başına bırakmamalıydık,'' dedim kendimi yatağa atarak.
''Sanırım artık iyiyim,'' diyerek banyodan çıktı Ada.
Artık temizdi.
''Pekala, sanırım dinlenmeyi hak ettik,'' diyerek tezgaha yöneldi Debra.
''Ben çok açım,'' diyerek buzdolabına yöneldi Elis.
''Sanırım makarna yapabilirim,'' dedi Debra gülümseyerek.
''Evet, evet. Buna ihtiyacımız var,'' dedi Yaprak koltuktan, uzandığı yerdendoğrularak.
''Salata için gerekli malzemeleri verin, gerisini ben hallederim,'' dedi Adabir süper kahraman edasıyla omuz silkti.
''Tanrıya şükür! Hadi lütfen, çabuk olun,'' diyerek yataktan kalktım.
Felix'in su ve yemek kabını doldurduktan sonra telefonumun çalmasıyla çantamayöneldim.
Arayan kişi Dan'di.
''Evet?'' diyerek telefonu açtım.
''Merhaba Talya,'' diye cevap verdi Dan.
Sesi gayet normal geliyordu.
''Merhaba. Bir şey mi oldu?''
''Şey... Hayır... Sadcece... Nasılsın diye merak ettim.''
''İyiyim... Sanırım. Biraz yorgunum sadece.''
''Bir şey mi oldu yoksa?''
''Dışarıya çıktık. Sinemaya gitmek istedik. Kitapçıya gittik. Eve döndüğümüzdeFelix biraz etrafı dağıtmıştı.''
''Yalnızca siz miydiniz yoks-''
''Onlarla beraber değildik Dan. Harrison, Logan, Nate, Zach ya da Lucas bizimledeğildi. Merak etme,' diyerek sözünü kestim.
''Ben... Onu kastetm-''
''Sorun değil.''
Kısa bir sessizlik oldu ardından.
Duyabildiğim tek şey Dan'in nefes alıp verişiydi.
''Yarınını bana ayırabilir misin?''
En azından soruşu bile oldukça nazikti.
Hoşuma gitmişti.
''Şey... Sanırım bir planım yok,'' dememle birlikte tüm kızlar bana döndü.
''Harika! Yarın haberleşiriz o halde? Seni ararım.''
''Elbette.''
''Ah, pekala... Şey... Şimdi kapatmam gerek Talya. Sorun olmaz değil mi?''
''Hayır, hayır elbette sorun olmaz. Görüşürüz o halde.''
''Görüşürüz Talya,'' dedi mutluluk dolu bir ses tonuyla.
Ya da en azından bana öyle gelmişti. Kendi kendime gülümseyerke telefonukapattım.
Kızların hepsi bana dönmüş, bana bakıyordu.
''Yarın bir randevun mu var yani?'' diye sordu Ada kollarını göğsündebirleştirerek.
''Şey... Tam olarak öyle denemez,'' diyerek zoraki bir şekilde gülümsemeyeçalıştım.
''Ben Harrison'ı düşündüğünü sanıyordum? Ama sen şimdi Dan ile yarın birrandevun olduğunu söylüyorsun. Vay canına. Çok kötüsün Talya,'' diyerek güldüYaprak.
''Öyle değil,'' diyerek güldüm.
''Dan de hoş çocuk aslında,'' diyerek bakışlarını odanın etrafında gezdirdiElis.
O sırada Debra'nın telefonu titredi. Debra koşarak telefonu eline aldı.Muhtemelen yeni bir mesaj vardı. Mesajı okuduktan sonra yavaşça başını kaldırıpbana baktı.
''Kızlar,'' dedikten sonra duraksadı ve hepimiz devam etmesi için ona döndük.
''Nate, yarın onlarla olmamızı istiyor,'' dedi.
''Ee bunun neresi kötü?'' diye sordu Yaprak yüzünü ekşiterek.
''Hepimizin,'' diye ekledi Debra bastıra bastıra.
O an ne yapmam gerektiğine tam olarak karar veremesem de ne yapacağımıbiliyordum.


Londra'da Olan, Londra'da Kalır... Peki Ya Kalmazsa?Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ