It's Over

95 6 0
                                    

    ''Çocuklar biz gerçekten...'' dedi Yaprak yukarıya doğru bir basamak çıkarak.
''Siz ne?'' dedi Lucas. Sesi kızgın geliyordu açıkçası.
Hepimiz birbirimize bakıyorduk. Sinirlenmişlerdi. Her ne kadar kalpleri kırılmış olsa da daha çok sinirli görünüyorlardı. Açıkçası haksız da sayılmazlardı.
''Biz gerçekten... Yani böyle olmasını istemedik,'' dedi Ada başını iki yana sallayarak. ''Zach, bana inanman gerek. Ben gerçekten ben seni kullanmıyorum. Ben seni seviyorum.''
Zach yalnızca başını iki yana sallayıp arkasını dönüp gitmek üzereyken Ada ''Zach!'' diye arkasından seslendi. Zach yavaşça arkasını döndü.
''Ne istiyorsun Ada? Ne dememi bekliyorsun? Diğer konularda yalan söylediniz. Bu konuda dürüst olmanızı nasıl bekleyebiliriz ki?'' dedi ardından.
Ada başını eğdi. ''Zach ben gerçekten... Bana inanmak zorundasın.''
Zach alaylı bir şekilde güldü. ''Hatırlıyor musun? Hannah ile ayrıldığımız ilk günlerde bana ne kadar yardımcı olmuştun. Beni kendine aşık etmeyi bile başarmıştın. Tatlıydın, iyiydin, beni dinlerdin, beni severdin,'' diye saymaya devam ediyordu Zach ama araya Ada girdi.
''Hala öyleyim!''
''Dürüsttün!'' diye bağırdı.
Bunu muhtemelen Ada için son darbe olmuştu. Gözyaşları içinde merdivenlerden inip bahçeye yöneldi. Zach ise sadece arkasından baktı. Ama yüzündeki kızgınlık çok belirgindi.
''Ya sen Debra? Gerçekten tek istediğin eski hayatından kurtulmak mı?'' dedi Nate küstahça.
''Bunun doğru olmadığını biliyorsun Nate. Sen... Sen beni tanıyorsun,'' dedi Debra.
Hannah ve Lindsay bunun üzerine güldü. Ben yanlarına gidip onlara güzel bir tokat vurmak istesem de Debra onları aldırmadı bile.
''Seni tanıyor muyum? Seni tanımıyorum Debra! Tanımıyormuşum. Hala nasıl bu kadar aptal olabildiğime inanamıyorum,'' dedi Nate bunun üzerine.
Debra cevap vermek üzereyken araya ben girdim.
''Bunların hiçbiri onların suçu değildi Nate. Hepsi benim suçumdu tamam mı? Yalan söyledik çünkü öyle olması gerekti.''
''Talya, hayır!'' diye araya girdi Elis.
''Öyle Elis. O ilk zamanlarda bile sizi sevdiğimizi inkar ettik işte. Tamam mı? Ama onları değil beni suçlayın. Çünkü benim planımdı hepsi.''
''Neden yaptın peki bunu? Daha fazla erkek arkadaşım olsun? Tüm erkekler beni sevsin diye mi düşündün?'' diye bağırdı Harrison.
''Sen ne cüretle bunu söylersin!'' diye cevap verdi Yaprak ama ben devam ettim.
''Bir sürtük olduğumu mu düşünüyorsun? Harika. Ama ben değilim. Dan ile çıkıyormuş gibi yapmam gerekti tamam mı? Hepsi bu. Onun kalbini kırmak beni öyle mi yapıyor? Seni seviyor olmam da yapıyor demek.''
''Alex ile buluşmuştun! Üstelik sırf ağzıma Lindsay'in adını aldığım için kızdın ve gittin. Ben Lindsay'den bahsedince Alex'e mi gidecektin her zaman? Bu kadar basit olamazsın.''
''Ben Alex ile buluşmadım! Söyle ona Victoria,'' diyerek Victoria'ya döndüm. ''Biz oraya gittik Victoria onu çağırdı.''
Victoria hala oldukça şaşkın görünüyordu ama konuşmayı başarmıştı.
''Talya doğru söylüyor. Onu ben çağırdım çünkü Alex iyi biri. Alex... Talya'yı biraz olsun mutlu edebilirdi.''
''Kardeşim hakkında böyle düşündüğünü bilmiyordum Victoria,'' diye mırıldandı Lindsay.
''Kapa çeneni!'' diye cevap verdi Victoria.
''Sen yalancının tekisin Talya,'' diyerek başını iki yana salladı Harrison.
''Neden inanamak istemiyorsun Harrison? Ben... Ben... Gerçekten sadece... Ben seni sevmiştim,'' sesim gitgide kısılmıştı.
Harrison'ın da gözlerindeki hayal kırıklığını ve üzüntüyü görebiliyordum. Ama daha çok kızgındı. Bunu yüzünden anlamak mükündü.
''Sana inanmıyorum Talya.''
''Harrison... Lütfen...'' diye devam ettim yine kısık sesle.
Ama cevap vermedi. Açıkçası bu daha kötüydü. Susmasından da bir şeyler söylemesini tercih ederdim. Ama o susmuştu.
''Bir şey söyle!'' diye bağırdım. Ama sesim titrek çıkmıştı.
O ise başını sallamakla yetindi.
''Logan? Zach? Siz... Siz biliyordunuz. Söyleyin ona... Lütfen.''
Son çırpınışlarımdır artık. Ama onlar da hiç oralı olmamışlardı. Logan başını eğdi ve cevap vemedi. Zach ise başını yana çevirdi. Tamamen umutsuzduk.
''Bir şeyler söyleyin!'' diye bağırdım.
Ama kimse konuşmuyordu. Ne onlar ne de Lindsay ya da Hannah. Victoria da susmuştu.
''Talya... Yürü,'' diyerek kolumu tuttu Elis.
''Hayır Elis,'' diyerek kolundan kurtuldum. ''Siz bir şeyler söylene kadar gitmiyoruz!''
''Öyleyse, gidin,'' dedi Lindsay kollarını göğsünde birleştirerek.
Aniden ona doğru başımı çevirdim. ''Ne?''
''Duydunuz işte gidin. Ne dememizi bekliyorsunuz ki. Hem onların da artık kalmanızı istediklerini sanmıyorum,'' diyerek Harrisonların olduğu yeri gösteri başıyla.
Bu sefer onlara döndüm. ''Siz de gitmemizi istiyor musunuz?'' diye sordum hayır demelerini umut ederek. Çünkü gitmek istemiyordum. Her şeyi yoluna koyup burada kalmak istiyordum. Tabi artık böyle bir şey mümkünse. Hepsi iç çekip başlarını başka yönlere çevirdiler.
''Lütfen...'' diye fısıldadığını duydum Yaprak'ın.
Ama onlar hala sessizdi. En sonunda Harrison'ın bakışları benimle buluştu. Onun gözlerindeki incinmeyi bir kez daha fark ettim. Keşke her şey daha farklı olsaydı. Daha basit, Daha az karmaşık.
''Gidin,'' dedi boğuk bir sesle. Ayrıca sesi oldukça kısık çıkmıştı.
Lindsay de Hannah da güldü. Lindsay ''Onu duydunuz,'' diye devam etti.
Artık tüm umutlarımız yok olmuştu. Tamamiyle bitmişti. Gitmemiz gerektiği çıktı. Yavaşça kızlara doğru döndüm. Onlar da gitmeye hazırlanmıştı. Arkamızı döndük. Hızlıca bahçeye çıktık. Victoria'nın arkamızdan seslendiğini duydum ama hiçbirimiz dönüp cevap vermedik. Bahçede Ada'yı da yanımıza aldıktan sonra koşarak bahçeden de dışarı çıktık. Ama Felix'in de peşimizden geldiğini fark edince durduk.
''Artık gidiyoruz oğlum,'' diyerek onu da kucağıma aldım.
Ve nereye gittiğimizi bilmeden yürümeye başladık. Her şeyimiz orada kalmıştı. Hatta yanımızda telefonlarımızı bile yoktu. Ama onları almak için bile olsa oraya dönemezdik.
''Nereye gideceğiz ki? Buraları bilmiyoruz, şehir merkezinde bile değiliz. Londra'ya nasıl döneceğiz?'' diye sordu Elis.
''Emin ol cevabı bilseydik söylerdik Elis. Ama yürüyelim işte. Şehir merkezine bu yolu izlersek gidebiliriz. En azından yaklaşırız. Belki bir otobüs geçer...'' dedi Ada.
''Otostop da çekebiliriz?'' diye öneride bulundu Debra.
''Bunun tehlikeli olduğunu biliyorsun Debra,'' diye karşı çıktı Ada. Haksız da sayılmazdı.
''Başka şansımız mı var Ada, yürümeye devam edelim. Ama yorulduğumuzda ne olacak?''
''Bunu sonra düşünürüz,'' diyerek yürümeye başladım. Kızlar da benimle geldi.
Yürümeye başladık. Açıkçası arkamızdan gelmelerini umut etmiştim. Yani en azından biri gelirdi. Victoria gelirdi belki. Ama sonra Lindsay'in ve Hannah'nın orada olduğunu hatırlayınca kimsenin gelmemesinin normal olduğunu fark ettim.
''Bundan sonra ne olacak?'' diye sordu Elis.
''İnan bana bilseydim söylerdim,'' diyerek iç çektim.
''Londra'ya dönebilirsek her şey daha kolay olacak,'' diye atıldı Debra.
''İşin aslı Londra da her şeyi yoluna koyacakmış gibi görünmüyor. Bizi ele alalım Talya, günün birinde hayalimizi gerçekleştirip ünlü olduğumuzda neler olacak?'' diye çıkıştı Ada.
''Fazla geniş düşünüyorsun şu an Ada. Şu an buradan kurtulabilsek yeter diye düşünüyoruz. Onu sonra düşünürüz, gerçekleşeceği zaman,'' dedi Yaprak.
''Tabi gerçekleşirse...'' diye mırıldandım kısık sesle.
''Talya!'' dedi Debra.
''Yine umutsuz kız değil mi Talya? Ne zaman başımıza kötü bir şey gelse hemen hiçbir şey düzelmeyecekmiş gibi konuşuyorsun!'' diye bağırdı Ada.
''Bu seferki farklı Ada, sence gerçekten bu durumdan nasıl kurtulabileceğiz?''
''Bilmiyorum... Ama olacak işte. Tower Bridge'ten atlayan, polislerden kurtulan, güvenlik görevlisini atlatan bizdik Talya. Ne çabuk unuttun.''
''Eski cesaretim yok artık Ada.''
Ada olduğu yerde durup, yürümeyi bırakıp şaşkın gözlerle bana baktı.
''Yok mu? Neden Talya? Duvarındaki posterdeki çocuk yüzünden mi? Onun söyledikleri yüzünden mi?'' diye bağırdı.
''O artık duvarımdaki bir poster değil Ada. Bunun farkında mısın? Üstelik bunun sevdiğim herhangi normal biriyle kavga etmekten hiçbir farkı yok. Harrison benim için önemliydi. Daima öyle oldu. Bunu sen de biliyorsun. Neden ünlü olduğu için ona bir anda karşı oldun?''
''Ben karşı olmadım.''
''Evet oldun çünkü ona posterdeki çocuk dedin. Zach de öyle değil miydi Ada? Hepsi öyleydi!''
''Ama Zach farklıydı!''
''Değildi. Bunu sen de biliyorsun Ada. Onlarla asla şansımız olmayacağını bilmemiz gerekirdi...''
''Böyle konuşmayı kes,'' diyerek tekrar ağlamaya başladı Ada.
İşin aslı artık üzüntüden mi yoksa sinirden mi ağladığımızı anlayamaz hale gelmiştim. Çünkü bir çıkmaza gelmiş gibiydik. Her şey tepetaklak olmuştu. Ada'ya cevap vermeyerek yürümeye devam ettim.
''Şu aptal davranışlarınıza son verin artık,'' dedi Debra. Tamam belki de haklıydı. ''Ne zaman kötü bir şey olsa tartışmaya başlıyorsunuz. Bunu bırakın artık. Sadece huzurlu bir şekilde yürümeye çalışalım tamam mı? Çocuklardan önce Londra'ya nasıl döneceğiz onu düşünelim.''
''Tamam, her neyse,'' dedim.
Felix de kucağımda huysuzlanmaya başlamıştı. Onu yere indirdim ve öyle yürümeye devam ettik.
''En azından Felix bizimle,'' dedim onun sallanan sallanan kuyruğuna ve o sevimli patilerine bakarak.
''Haklısın ama ya onu da kaybedersek?'' diye sordu Yaprak endişeli bir tavırla.
''O kadar derin düşünme Yaprak,'' dedi Elis, Yaprak'ın omzuna kolunu atarak.
''Tamam peki, tekrar umutlu kızı oynamanın vakti geldi.''
''Umutlu kızı oynama. Umutlu kız ol,'' diye cevap verdim.
Bunu söylememle birlikte Yaprak'ın yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. Ben de gülümsemesine aynı şekilde yanıt verdim. Yürümeye devam ettik.
*
Hava artık kararmıştı. İşin aslı pek yol katettiğimizi düşünmüyordum. Şehir merkezine varmamız ne kadar vaktimizi alırdı acaba?
''Kızlar ben çok yoruldum,'' diyerek olduğu yerde durdu Elis.
Ada, kucağında uyumuş olan Felix'in başını okşamaya devam ederek Elis'e cevap verdi.
''Ben de. Bence bir yerde dinlenmeliyiz.''
''Ben acıktım da,'' diye mırıldandı Yaprak.
''Market bulsak bile bir şey alacak paramız yok ki yanımızda,'' dedim umutsuzca başımı sallayarak.
''Bir benzin istasyonu elbette vardır ileride, yürümeye devam edin. Birazcık daha dayananın kızlar. Bence şu ışıkları görünen yer benzin istasyonu olmalı,'' diyerek koşmaya başladı Debra.
''Hey, Debra bizi de bekle!'' diyerek ben de koşmaya başladım.
''Otostop çekmeliydik,'' diye söylendi Elis.
Ama hepimiz koşmaya başladık. Yalnızca Ada birazcık geride kalmıştı. Çünkü kucağında Felix ile koşmaya çalışıyordu. Yeterince koşup o ışıkların olduğu yere vardağımızda ise Debra'nın haklı olduğunu anladık. Karşımızdaki bir benzin istasyonuydu.
''Tanrı'ya şükür! Hadi yürüyün!'' diyerek adımlarını hızlandırdı Elis.
İstasyona geldiğimizde ise bir tane benzin alan arabadan başka kimse görünmüyordu. Önce lavabo bulup oraya girdik. Elis ve Yaprak hemen tuvalete girdi.
''Geceyi burada mı geçireceğiz?'' diye sordum.
''Sanırım... Yani öyle görünüyor,'' diyerek iç çekti Ada.
Felix ise onun kucağında uyuyakalmıştı. En azından o biraz huzurluydu.
''Ah. Harika,'' diyerek olduğum yere çöktüm.
''Yerler pistir!'' diyerek kolumdan tutup ayağa kaldırdı beni Debra.
Biraz ayağım kaymış olsa da dengemi sağlayıp düşmemeyi başardım. Açıkçası ben de acıkmaya başlamıştım.
''Fazla yalvarsak bize bir şey vermezler mi?'' dedi Elis kapalı tuvalet kapısının ardından.
''Ücret ödemeden tuvaletlerini kullandığımıza şükret,'' diye seslendi Yaprak yan tuvaletten.
''Tuvaletler zaten ücretsiz olur Yaprak,'' diyerek güldüm.
''Tamam her neyse,'' dedi ve ardından tuvaletten çıkıp lavaboya yöneldi. ''Aç aç mı uyuyacağız? Daha da önemlisi nerede uyuyacağız?''
''Bilmiyorum... Kenarda bir yerde uyuruz, sabah uyanınca bizi şehir merkezine götürmeleri için yalvarabiliriz,'' diye fikir attım ortaya.
''Fena fikir değil,'' diye cevap verdi Ada.
O sırada Elis de tuvaletten çıktı ve ellerini yıkamak için lavaboya yöneldi.
''Hadi yemek yiyelim!'' dedi ardından gayet neşeli bir şekilde.
''Yemek yemiyoruz Elis. Yürü. Uyuyabileceğimiz rahat bir yer bulursak bile şanslıyız,'' diyerek kapıya yöneldim. Hepimiz oradan çıktıktan sonra etrafa bakınmaya başladık.
''Burada çalışanlardan saklanmak zorunda mıyız?'' diye sordu Ada.
''Ne olur ne olmaz saklansak iyi olur,'' diyerek ağaçların altına doğru yöneldi Debra. Burada muhtemelen belli olmazdık. Ama rahat olacağına dair şüphelerim vardı.
''Geceyi burada mı geçireceğiz?'' diye isyan etti Yaprak. ''Ama burası... İyi görünmüyor ve... Ben açım.''
''Biz de açız Yaprak. Yarın ilk işimiz bize yemek vermeye can atan birilerini bulmak olacak. Hadi şimdi uyumaya çalış,'' dedim olduğum yere oturarak. Daha sonra uzandım. Debra da göbeğime yatmıştı.
''Ah, lanet olsun,'' diye iç çekti ama Yaprak da yanımıza oturdu sonunda.
Ada, Felix'i yavaşça ve uyandırmadan ortamızda bıraktı. Felix, aramızdaki o boşlukta uyumaya devam etti.
''Bu başımıza ilk kez gelmiyor. Bence altından kalkabiliriz,'' diye mırıldandı Elis.
Haklıydı. Ama cevap vermedim. Karnımın yine guruldamamasını umarak uyumaya çalıştım. Ama hepimizin arada bir midesinden gelen gurultuları duymamak imkansızdı. Sanırım hayatımda ilk kez uyumayı bu kadar çok istedim. Ama uyuyamıyordum Hatta yalnız değildim.
''Neden yalnızca filmlerde olabilecek kadar garip ama gerçek olabilecek kadar berbat bir durumdayız?'' dedi Elis.
Elbette haksız sayılmazdı. Başımıza gelen her şey görünüşte gerçek olamayacak kadar güzel gibi görünüyordu. Ama şu an hiç de öyle değildi. Bunu biliyordum çünkü şu an tek düşünebildiğim karnımın ne kadar aç olduğuydu.
''Sadece filmlerde olabilecek kadar garip bir durumda olsaydık zaten filmde olurduk Elis. Adamlar bir şeyi filme alırken gerçek dışı şeyler yapmak zorundalar,'' diye cevap verdim.
''Genelde hep aynısı oluyor aslında. Kız sonunda hep yakışıklı çocukla sevgili oluyor. Biz nerede hata yaptık?'' dedi Debra biraz alaycı bir şekilde.
''O Starbucks'a gitmemiz bile hataydı,'' diyerek iç çekti Ada.
''Benimle tanışmamayı bu kadar çok istediğinden haberim yoktu Ada, teşekkürler,'' diyerek güldü Debra.
''Onu kast etmediğimi biliyorsun,'' diyerek dirseğinin üzerinde durarak Debra'ya baktı Ada.
''Elbette biliyorum. Sadece şakaydı Ada.''
Ada yalnızca güldü ve tekrar yattı. Aramızda kısa bir sessilik oldu ama bu sessizliği Yaprak bozdu.
''Hayatımız filmlerdeki gibi olsaydı her şey daha kolay olurdu. Yani tamam... Bazen filmlerde de işler çok karışıyor ama her zaman bir çıkış yolu olacağını biliyorsun. Şimdi bize bakıyorum ve tamamen umutsuzmuşuz gibi geliyor.''
Yaprak haklıydı. Asıl nefret ettiğim şey de buydu. Harrison'ı bir daha görebilme şansım var mıydı bilmiyordum. Onu hala seviyordum. Artık daha çok. Çünkü hayranlıktan daha başka bir şeye dönüşebilmişti aramızdaki şey. Onu tanıyarak seviyordum. Ama her şey çok karmaşıktı. Buradan kurtulmamız gerekiyordu. Hem de hemen. Ama nasıl olacağı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.
''Belki de umutsuzuzdur zaten,'' diye iç çekti Debra.
''Hey!'' dedik Elis ve Ada ile aynı anda.
''Pekala, sustum.''
Tekrar sessizliğe gömüldük. Artık uyumak istiyordum. Hayatımda geçirdiğim en harika uyku olmayacaktı ama uykum gelmişti ve uyuyacaktım. En azından kısa bir süreliğine huzur dolu olabilirdim.

U.AQk


Londra'da Olan, Londra'da Kalır... Peki Ya Kalmazsa?Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon