Things Happen, Things Start.

296 12 0
                                    

Ertesi sabah kahvaltımızı yaptıktan hemen sonra evden çıkıp David'in pastanesine gittik.

Felix'i de yanımızda götürmeyi ihmal etmemiştik. Sokakta olmasına rağmen eğitimli gibiydi ve bir şey derseniz anlıyor gibiydi. Pastanenin kapısından girer girmez hoş bir kokunun etrafı sardığını fark ettim. Ada, etrafı incelerken Felix'i eğilip yere bıraktı. Debra ise önden giderek kasanın önünde duran başını eğmiş ve bir şeylerle uğraşan çocuğa doğru ''Merhaba Dan!'' dedi gülümseyerek.

Çocuk başını kaldırdı. İtiraf ediyorum. Yakışıklıydı.

''Ah, merhaba Debra,'' diye yanıt verdi o da gülümseyerek.

''David içeride mi?'' diyerek üst tarafında ''mutfak'' yazan bir yere yöneldi. Biz ise sadece olduğumuz yerde duruyorduk. Çocuk kimdi merak etmiştim. Ancak daha ben onun kim olduğunu sormadan o bize dönmüştü.

''Hey merhaba. Ah, siz Debra'nın arkadaşları olmalısınız. Babam geleceğinizden bahsetmişti.''

''Evet... Sanırım sen de...'' derken sözümü kesti.

''Evet, Dan,'' dedi gülümseyerek. Tam o sırada mutfak kapısının oradan David ve arkasından Debra çıktı.

''Ve oğlum,'' dedi gülerek.

''Ah, baba,'' diyerek gözlerini devirdi Dan. Açıkçası David o kadar yaşlı görünmüyordu. Her ne kadar Debra'nın büyükbabasına arkadaşlık etmiş olsa da ondan kesinlikle daha gençti. Dan bizimle yaşıt değilse bile aramızdaki yaş farkının fazla olmadığından emindim.

''Siz tanıştınız demek?'' diye araya girdi Debra.

''Evet,'' diye cevap verdim. Ancak Debra bir kez daha tek tek bizi tanıttı.

Hakkımızda bir şeyler anlatmayı da ihmal etmedi. Ardından David hepimizin neler yapacağından bahsetti. Debra'yı mutfak işleri için yanına aldı.

Yaprak ve Ada siparişleri alacaktı. Elis ve ben de kasanın yan tarafında durup oturmak için değil de alıp gidecek olan insanlara vereceğimiz pastalar, kekler gibi pek çok şeyin bulunduğu yerin arkasında duruyorduk.

Ancak David istediğiniz zaman birbirinizin yerinize geçebilirsiniz demişti. Yani istediğim zaman mutfağa da gidebilirdim. David'in anlattığına göre burası seçkin bir yermiş. Aynı zamanda herkesin bildiği ve sevdiği. Bunu mesai başlar başlamaz anlamıştım bile. Gelen müşterilerin çoğu Dan ile sohbet ettikten sonra gidiyordu.

Kimisi ise Dan'e selam verip ona David'i soruyordu. Ardından masalardan birine oturuyorlardı. Ada veya Yaprak da onların siparişlerini alıyordu.

Ben ve Elis ise sadece bekliyorduk. Bazen biri bizi fark edip bizden bir şey isterse onlarla konuşup istediklerini veriyorduk. Ancak daha çok görünmez gibiydik.

''Ben görünmez değilim, bunu istemiyorum. Ben mutfaktayım Talya,'' diyerek mutfak kapısına doğru hızlıca yöneldi Elis. Ben daha cevap bile verememiştim. Derin bir iç çektikten sonra tekrar boş boş etrafa bakınmaya koyuldum. Dan bunu fark etmişti.

''Sıkıldın mı?'' diye sordu yanıma yaklaşarak. Yüzümü ona çevirdim.

''Hayır hayır,'' dedim telaşlıymışçasına ardından ekledim.

''Sadece... Görünmez kız olmaya pek alışamadım.''

''Görünmez değilsin ki.''

''Sahi mi? Müşteriler öyle hissettiriyor.''

''Hadi ama,'' diyerek gülmeye başladı Dan.

''Komik olan ne?'' diye sordum ama ben de gülmemek için kendimi zorluyordum. Gülmeye devam edince dirseğimle karnına hafifçe vurdum.

Londra'da Olan, Londra'da Kalır... Peki Ya Kalmazsa?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin