Bölüm 21: Canavar

1.8K 461 16
                                    

   Duyduğum ses, gördüğüm manzara... Hissettiğim acı... Güzel günlerim gibi, yüzümden de silinen, güzel gülümsemem...

Hepsi önüme serilmişti.

Damarlarımdaki kanı şırınga ile çekip, yerine acı enjekte etmişlerdi. Boğazımdaki yumru öyle büyüktü ki öksürme ihtiyacı hissettim. Ayaklarım bırakıp gitti beni. Ne ileriye ne geriye tek bir adım atabiliyordum.


Boğazıma yapışan geçmişimin şiddetinden, nefessizlikten ölür gibi öksürdüm. Geçmişim bir kere daha yapışmıştı boğazıma. Öyle bir sıkıyordu ki... Sanki karabasan çökmüştü üstüme. Kolumu kaldıramıyor, ayaklarımı kıpırdatamıyor, gözümü bile kırpamıyordum. En kötüsü ise bağıramıyor, sesim kısılana kadar çığlık atamıyordum. Tek kelime bile çıkmıyordu ağzımdan.

Uyku felci değil de uyanıklık felci geçiriyordum onun yüzünden... Düşünce yetimi kaybetmiştim. Biraz daha bu şekilde dursam kendimi de kaybedecektim o sonsuz geçmişimde.

Çenem yağmurlu havada sokak çocuklarının soğuktan çenesinin titremesi gibi zangır zangır titriyordu. Karnıma bir ağrı saplanmıştı. Bu Serkan'ı gördüğümde midemdeki kelebeklerin uçuşmasından dolayı olan naif ağrı değildi. Bu daha çok gece yatarken yatağınızın altından ayağınızı tutacak bir canavarı düşündüğünüzde oluşan o sert ağrıydı.

Her hikayede bir canavar ya da kötü kalpli biri vardı değil mi? Başında her şey güzel olan hikaye, daha sonralarda canavarın ortaya çıkmasıyla ürkütücü bir hal alıyordu.

Peki hikayenin sonunda ne olurdu?

Kötüler kaybeder, iyiler kazanırdı. Ne olursa olsun kötü kalpli cadı, cezasını çekerdi. Kırmızı başlıklı kız kurtulur, kurt yakalanırdı. Külkedisi ayakkabıyı giyer, bütün eziyetlerden kurtulurdu. Şirin baba Gargamel'in elinden bütün şirin halkını kurtarırdı.
Canavarlar kaybeder, periler kazanırdı.

Ya gerçekte?

Gerçekte de böyle mi oluyordu? Prenses, prensini mi beklemeliydi kurtulmak için? Kendi hiç mi bir şey yapamıyordu? Bütün başkarakterler birisine mi ihtiyaç duyuyordu kurtulmak için?

Kimse canavarını kendi yenemiyor muydu?

Ya da kimse yalnızlığını göğüsleyip, kaybetmeyi göze alamıyor muydu?

Peki ben ne yapacaktım şimdi? Canavarımı yenebilmek için ne yapacaktım?

Ne doğru ayakkabıyı giydirmesi için bekleyeceğim bir prens, ne beni zehirlemeye çalışan cadıya ceza verecek biri, ne de Gargamel'in elinden kurtaracak bir şirin babam vardı. Peri de değildim. Özel değildim.

Kimsesiz ve yalnızdım...

Canavarım tam karşımda duruyor, gülümsüyor, bana elini uzatıyordu. Benim sevdiğim adamın katili... Benim sevdiğimi, aşkımı, her şeyimi benden alan o katil... Bana o pis ellerini uzatıyordu sıkmam için.

Gözüm yanı başımızda duran Serkan'a kaydı. Gözleri... Allah kahretsin! Gözlerinin içi gülüyordu. Mutluydu. O katilin yanında mutluydu. Uzun zaman sonra o kadar mutluydu ki! Yalan bildiği adamın yanında gerçekten mutluydu. Gerçekle, nasıl mutluluğunu yitirebilirdim ki?

Gözlerim bana uzatılan ele odaklandı yine... Kalın parmaklı, nasırlı avuçlara sahip olan o ellere... Elimi uzatacakken vücudum buna dayanamadı. Başım döndü ve sendeledim. Mezara tutundum.

Tutunabileceğim tek gerçek olan şeye ölüme...

"İyi misin kızım?" Koluma dokundu. O pis ellerini bana dokundurdu. Daralıyordum. Nefes alamayacak kadar kötüydüm. Kolum yanmış gibi acı ile kendime çektim.

Savcı  (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin