Bölüm 49: Ruhun Parçalanışı

816 46 18
                                    

   Hiç düşündünüz mü? Hayattaki en garip ikilem nedir diye?

Hem sevip hem korktuğumuz ?

Hem veren hem alan ?

Huzura erdirirken bir anda bütün ruhunu çekip alan kimdir?

Cevabı bulamadınız mı?

Ben söyleyeyim.

Topraktır.

Toprak hayatta gördüğümüz en büyük ikilemdir. Ona bir şeyler ekersiniz ve size ektiğinizi verir. Mutlu eder, gururlandırır. Sonra beklemediğiniz anda o ektiğinizi soldurur. Belki de çürütüp yok eder. Kendi içine çeker ve orada kaybeder.

Elektriğinizi, yükünüzü alsın diye onun üzerinde dururuz. Bize huzur verir. Daha sonra bir gece yarısı size huzur veren şeyi kendine alır.

Toprağın ne zaman verip ne zaman alacağını bilemezsiniz.

Tıpkı az ötede üzerine kürekle toprak atılan Yalçın'ı aldığı gibi... Bir sabah, aniden bir kurşun sesi ile tayin oldu toprağın derinine.

Üzerimize düşen yağmur damlaları duygularınımı belli ediyordu. Bu mevsimde sağanak yağmur daha önce yağmış mıydı? Yoksa bulutlar cenazeye mi katılmışlardı?

Toprak yine kokusunu burnumuza doldurdu. O kadar güzel kokuyordu ki... O kokunun altında olan Yalçın'ı hatırladığımda başıma attığım siyah örtüyle yüzümü örtmek istedim. Kimse görmesin istedim beni.

Gömülmüştü. Bundan sonra, toprağın içine aldıklarına karışmıştı. Yağmur yağdığı zaman, yüzüne düşen damlaları izleyemeyecekti. En sevdiği çay bahçesinde otururken, ince belli bardağında tavşan kanı çayın tadını alamayacaktı. Bir vakayı çözdükten sonra arabada giderken, en sevdiği şarkıyı dinleyemeyecekti. Haftada en az iki kez elinde yeni bir dosya ile kapımı çalamayacaktı.

Herkes gittikten sonra ne yapacaktı burada? Yalnız mı kalacaktı yoksa gittiği yerdeki sınavı hemen mi başlayacaktı? Babaannem küçükken öldüğümüzde gideceğimiz yerle ilgili bir şeyler söylerdi gece yatmadan önce bana. Nedense hep beni korkutacak şeyler söylerdi ama şu an Yalçın'ın orada kötü şeyler yaşayacağını düşünmüyordum.

O çok iyi ve saftı. Temizdi. Yalçın komiserdi o.

Dualar edildi, başsağlığı dilendi, mezarın üstü rengarenk çiçeklerle süslendi ve herkes geri çekilmeye başladı. Etraf dağıldı ve sessizleşti.

Geriye mezarın üzerine doğru kendini bırakıp, toprağa bulanmaya çalışan annesi kaldı. Onu uzaktan izleyen ben kaldım. Bir de beni arkadan izleyen Serkan...

Toprağa karışmak istiyordu oğlu gibi. Onu da alsın istiyordu. Yaşlı gözlerini kapattı. Ve başını toprağa gömdü. Nasırlı elleri mezarı okşadı. Kim bilir oğlunu bu zamana getirmek için ne kadar emek vermişti. Bir şeyler mırıldanıyordu ama ne duyabildim ne de oğluyla aralarına girmek istedim. Sadece gözüken gözlerim arasından bir anne oğulun vedasını izledim.

Son vedasını...

Yanına gidip destek vermek istedim. Ne diyecektim?

"Oğlunuz bana gelecek kurşuna atladı. Ve şehit oldu. Benim yüzümden öldü." Bir annenin karşısına nasıl çıkıp bunu söyleyebilirdim ki?
Kahramanlığı mı göğsünü kabartacaktı şu an cayır cayır yanarken?

Orada ne kadar durdu, ne kadar o toprağı, üzerine atılan çiçekleri öptü, üzerine ismi yazılan tahtaya sarıldı, bilmiyorum ama kafamı kaldırdığımda herkes gitmişti.  Oturduğum yere biraz daha çöktüm. Ellerim kucağımda bitkin şekilde duruyordu.

Savcı  (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin