Bölüm 8: Kan Pembesi

4.7K 446 113
                                    

  Gece Yolcuları- Ölüm de Var& Yunusemre- İmkansız Bir Aşk Denir

   Kum taneleri ayağına değerken çehresinde büyük bir tebessüm vardı.  Büyük kumsalda tek başına yürüyordu. Güneş ufukta cıvıl cıvıl parlıyordu. Denizin dalga sesinin verdiği huzur ile gözlerini kapatmıştı. Fazla ıssızdı bu kumsal.

Her şey çok güzeldi.

Ama yaşadığı güzel an uzun sürmedi.

Bir anda bir şey oldu.

Yavaş yavaş gökyüzündeki güneş, yerini kasvetli bir sonbahara bıraktı. Dalga sesleri hırçınlaşmış, kum taneleri rüzgarla üzerine savruluyordu. Neredeydi ve ne oluyordu? Buraya nasıl gelmişti?
Kafasını kaldırdığında ileride bir silüet gördü. Arkasını ona dönmüş uzun boylu bir erkekti. Saçları kumral görünüyordu.

Gördüğü kişi önüne dönmemekle beraber, fark edildiğini anlamış gibi ondan uzaklaşmaya başladı. Uzaklaştıkça deniz daha da hırçınlaştı. Durdurulamaz haldeydi. Etrafta bir fırtına vardı sanki. İlerideki silüete bakarken gözüne gelen kum tanesiyle yüzünü kapattı.

Kimdi peki bu? Kafasını tekrardan o yöne kaldırdığında az önceki adamdan iz yoktu. Yine tek kalmıştı. Deniz eski haline dönmüş, kumsal sakinleşmişti.

Tekrardan bir hareketlilik hissettiğinde kafasını az önceki yere çevirdi. Karşı tarafta bir kayalık onun üstünde de başka bir erkek vardı.

Kim olduğunu anlamak için gözlerini kıstığında dudakları aralandı. O kumsalda bile olsa siyah giyinmiş, siyah saçlarını arkaya doğru taramış, sert yüz hatlarıyla ona bakan Serkan Karavan'dan başkası değildi.

Saniyeler birbirini kovalarken onlar birbirlerine bakıyordu. Neden buradaydılar? Neler oluyordu? Serkan içten bir şekilde gülümsedi. Gamzesi ortaya çıktı. Gülüşünün içindeki duygular karışıktı. Çözülemiyordu ama çok güzeldi. Karışık olarak dişlerini göstermeden  o da hafif gülümsedi.

Güneş kumsalı yakıp kavuruyordu. Deniz berrak şekilde dalgalanıyordu.
Büyük dalgalar denizin üstündeydi. Kapılıp gitse geri dönüşü olmazdı ama yine de bu onu korkutmuyordu. Ayağın altındaki kum taneleri ateş gibiydi ama  ama ayaklarını yakmıyordu ya da yandığını fark etmiyordu. Her şey iyi hissettiriyordu. Hava güzeldi, deniz berraktı, gülüşü ise özeldi.

Serkan bir adım attığında o da bir adım attı. Birbirlerine doğru bir adım daha atacakken fırtına, güneşi öldürmüş ve tahtına geçmişti sanki. Gökyüzü simsiyah oldu. Denizde felaketler kopuyordu. Kum taneleri etrafa savrulduğunda şiddetle üşüdü.

Yine neler oluyordu? Az önceki havadan eser yoktu. Serkan'a döndüğünde bir şey daha gördü.
İlk gördüğü silüetti bu. Arkası dönüktü ama sinirliydi sanki, öyle hissetmişti.

Ela birden sert rüzgarla savrulup denizin içine düştü. Dalgalar bedenini yutuyordu. Çırpınıyor ama direnemiyordu. Fazla su yutmuştu ve gittikçe dirayetini kaybediyordu. Yavaşça hareketleri yavaşladı. Yardım istedi ama çok geçti. Çırpındıkça daha fazla battığını, bütün gücü tükendiğinde anladı.

Bedeni hareketsiz kaldı. Ağzından çıkan hava kabarcıkları durdu ve gözleri söndü.

"Yardım edin!"

Bedenini kaldırdığında nefes nefeseydi. Gözleri yanıyordu. Boğazından akan ter damlalarını elinin tersiyle sildi. Zar zor yatağının başındaki sürahiyi kafasına dikti. Titreyen ellerinden dolayı yarım yamalak içip yatağa döktüğü suyu yerine koydu. Ayağa kalkıp camdan dışarı baktı. Güneş yoktu. Kumsal yoktu, deniz yoktu. Kimse yoktu.

Savcı  (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin