Bölüm 11:Acısız Ölüm

3.7K 314 124
                                    

Bölüm Şarkıları Elif Kaya- Bir Bilebilsen& Ayaz Erdoğan- Çok Seversen Olmuyor

  Serkan ve Ela yola çıktılarından beri konuşmamışlardı. Ela, dışarıdaki ölü sessizliği izliyordu. Caddelerde sadece kedi ve köpeklerin gezmesini, bütün dükkanların kapalı oluşunu, bulutların ilk defa gözle seçilebildiğini, camilerin kapılarına kilit vurulmasını, parkta çocuk sesinin olmayışını inceliyordu.

Aylardır dünya olarak bir şeyle savaşıyorlardı. İnsanlar yavaş yavaş bir bataklığa çekiliyor, bedenleri bataklığa saplanırsa yavaş yavaş ölüyordu. Peki neydi bu bataklığın ismi?

Virüstü.

İnsanları birbirinden uzak tutan, selamlaşmayı bitiren, herkesi eve kapatıp yemek yaptıran, yeni hobiler bulmaya zorlayan, maske ile çıkartıp nefes almamızı daha çok zorlaştıran şeydi. Bize asla bir şey olmaz dediğimiz ama bizden çok canlar götüren şeydi bu virüs. Nereden nasıl kim ile gelmişti? Daha ilk vakalar konmasına rağmen bu sokaklar fazla ıssızdı.

Olan olmuştu. Artık önemli olan herkesin üzerine düşeni yapıp bu felaketten kurtulmasıydı.

Düşününce her şerde bir hayır olduğu gibi, bunda da bir hayır vardı. Kimsenin görmediği güzel şeyler vardı.

Öncelikle insanlar eve kapandığı için kendi içlerine döndüler. Kimisi evde sıkıntıdan patlamamak için kendi tariflerini bulup hazırladı. Kimisi uzun süredir izlemek istediği dizileri, okumak istediği kitapları okudu. Birisinin içinden iç mimar çıkıp, evi dekore etti. Bir diğeri harika çizimler yaptı başkası harika besteler düzenledi. Krizden beslenip, fırsata dönüştürenler harika kitaplar hazırladı. Sıkıntıdan spor yapanlar, uyuyamadıkları zamanın acısını çıkaranlar... Ya da sabahtan akşama kadar yatakta pozisyonu değiştirmeden yatıp sabit kalanlar...

İnsanlar birçok çeşide ayrıldı.

Deren krizi fırsata çevirenlerdendi. Odasının duvarlarına her gün yeni bir resim ekleniyordu. Mert ilk zamanlar kitaplara saldırmıştı. Daha sonra sıkıldı ve filmlere sardı. Sonra ondan da sıkıldı ve spora başladı. Fakat çok uzun sürmeden bir haftanın içinde sonunda kendini bilgisayar başında oyun oynarken buldu.

Ela bu süreçte eski anılarına daldı. Eski günlüklerini kutusundan çıkarıp ağlayarak okudu. Sonra tekrardan okudu. Daha sonra yine okudu. Sevdiği adamın ona aldığı hediyelere bakıp ağladı. Sonra yine ağladı. Daha sonra tekrardan ağladı. Arta kalan zamanlarda gelen davalara baktı. Adliyeler de faaliyette değildi. Eski dosyalarına bakıp, nelerden geçtiğine baktı ama bu süreci onun için tanımlayacak olursak, kısacası gözyaşıydı.

Serkan ise evden çalışıyordu. Yaptığı gizli işleri evden yürütüyordu. Onun yanında şirketteki işleri de evden yürütüyordu. İşi olmadığı zamanlar da düşüncelerini kağıda, notalarla aktarıyordu.

Ela, camdan dışarı bakarken unuttuğu bir kısım daha aklına gelmişti. Hayvanlar! Sokaklar boş olduğu için, onlara zarar verebilecek ruh hastaları olmadığı için istedikleri yerde uyuyorlar, istedikleri yerde dolaşabiliyorlardı. En güzeli de doğa kendine geliyordu. Bulutlar görülebiliyordu. Virüs geçtikten sonra da böyle kalsaydı keşke!

"Ela, geldik." İsmini duyduğu gibi Serkan'a döndü. Arabanın durdurduğu yer bir mağaza önüydü. Tabelanın ihtişamlı görüntüsüyle ve vitrindeki elbiselerin ışıltılarından, lüks bir mağaza olduğu belliydi.

"Neden buraya geldik?" dedi anlamayan bakışlarıyla. Serkan işaret parmağını dudağına yasladı.
"Şşt bugün doğum günün ve soru sormanı yasaklıyorum."

Ela, yalan bir sinirlenişle "Sen insanlara doğum günlerinde yasak mı koyuyorsun Karavan? Ki ben hangi koyduğun yasağa uydum ki buna uyayım?" dediğinde Serkan aldığı cevabı düşününce gülümseyerek rica etti.

Savcı  (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin