Bölüm: 43 Gerçek Yalanlar

850 54 12
                                    



    Yastıktan kafamı kaldırıp, dayanmak için elim yastığa gittiğinde sırılsıklam olduğunu gördüm. Rüyalarım ruhumu kanatmaya başlamıştı. Uzun bir aradan sonra yine uyumaktan kaçıyordum.

Deren'in oyununu öğrendiğim günden beri...

Sahi üzerinden ne kadar zaman geçmişti? 1-2 hafta? Uzun süredir hayatım adliye koridoru ve evin içinde geçiyordu. Mert bazı geceler eve gelmiyordu. Nereye gittiğini bile soramıyordum. Onun üzerindeki tahribat, benden daha fazlaydı.

Serkan ile aramızda anlamadığım bir köprü vardı. Fakat bu köprüde birbirimize ulaşmaktan ziyade, birbirimizden uzak duruyorduk. Sanki bir adım atsak köprü yıkılıp sulara gömülecek gibiydi. Meryem her zaman ki gibi ortalıklarda yoktu. Yine bir yerlerde farklı bir kimlikle görevini yapıyordu. Kaan ile birkaç defa telefonda konuşmuştuk, onun dışında başka bir irtibatımız olmamıştı.

Pencereden baktım, güneş doğmuştu alarm çalmadığına göre bugün iş yoktu. Günleri ve saatleri telefonumdan çalan alarmla öğreniyordum.

Asla girmeyeceğim dediğim halde, yine o depresif döneme girmiştim...

Saçlarımın ucundaki kırıkların alınması gerekiyordu. Kaşlarımın düzeltilmesi gerekiyordu. Bacaklarıma ağda yapılması gerekiyordu. Odamın, hatta evin dip bucak temizlenmesi gerekiyordu. Üzerimden gelen kokuya bakılırsa, benim de temizlenmem gerekiyordu. Keşke filmlerdeki, kitaplardaki o kadınlar gibi böyle zahmetlerimin olduğu aklıma bile gelmesiydi.

Ama gerçek dünyanın acı gerçeklerinden biriside buydu. Bedenim doğrulmuş birkaç dakika daha böyle düşündükten sonra geri yatıp üzerimdeki battaniyeyi başıma kadar çullayıp gözlerimi sıkıca kapattım. Uyku alemine girecekken kapının zili ile ayağa kalkmak için doğrulmamla, battaniyeye sarılı bedenimin yere yapışması bir oldu.

"Uzun zaman olmuştu! Özledin mi beni sayın zemin? Sayın halı he?"

Birkaç saniye gerçekten cevap alacakmış gibi yerle bakıştıktan sonra battaniyeden kurtulup, salona çıktım. Kapı tekrar çalınınca adımlarımı yere vura vura yöneldim. Kapıyı açtığımda karşımda duran, turuncu ve düz saçlı, süt tenli, simsiyah deri pantolonu ve ceketiyle bir dergi kapağından fırlayan Meryem'i gördüğümde günlerdir bir şeyi unuttuğumu fark ettim.

Ağlamayı...

"M-meryem! Meryem!" Meryem sarılmak için açtığı kollarını, ben yere düşerken beni tutmak için kullanmıştı. Kapının önündeki paspasın üstüne sarsılarak oturmuştum ve nerden geldiğini bilmediğim bir duyguyla ağlamaya başlamıştım. Dizlerimin üstündeydim başım eğilmişti ruhum zedelenmişti.

Olanlardan beri bir kere oturup ağlamamıştım doya doya. Sorgulayamamıştım, bağırıp isyan edememiştim.

"Ela'm sen iyi misin?" Gözlerindeki endişeyi gördüğümde, kollarımı boynuna sardım. Daha fazla ağladım. Sesim çatallaşmıştı ama ben evi inleterek ağlamaya devam ettim. Meryem ilk başta ne tepki vereceğini bilemediği için durmuş daha sonra sıkıca beni sarıp sakinleştirmek için sırtımı ovmaya başlamıştı. Paspası hafif kenara itip kapının kapanmasını sağladıktan sonra, yanıma geri oturdu. Ağlamam artık iç çekişlere dönüşmüştü. Dizlerimi kendime çekmiş kolona sırtımı yaslamıştım.

"Bu hale getiren ne oldu Ela? Barbaros Karavan mı bir şey yaptı? Aileni mi gördün ne oldu?"

Öyle bir haldeydim ki, şu an en kötüsünü düşünüyordu. Muhtemelen Deren asla aklına gelmeyecekti. Burnumu çekip gözaltlarımı sildim ve ayağa kalktım. İçerideki ikili koltuğa oturup, yerdeki halıyı incelemeye başladım.

Savcı  (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin