Bölüm 33:Esir Olma Duygusu

1K 82 25
                                    

 ( Bölüm şarkısını size bırakıyorum.)

Bir insan yaşadığı süre boyunca kaç defa gülümser? Kaç defa gözyaşı döker? Dünyadan yiyeceği ekmek ne kadardır? Dudaklarına götürebilecek kaç damla su vardır?

Peki insan öldükten sonra bunların düşünmenin ne faydası vardır?

İnsan, dünyaya gelir, güler, ağlar, yer ve içer. Azrail ise kapıyı çaldığında elindeki bütün varlığını bırakıp yalın şekilde kendini ona teslim eder.

Aşık Veysel der ya "Benim sadık yarim kara topraktır." Diye...

Ölenin de tek varlığı toprak parçasıdır...

O saatten sonra ne içtiği su, ne yediği yemek önemlidir. Çünkü biliriz onun son yemeği olduğunu... Son içtiği damla olduğunu.

Hep aklıma takılır. Bu dünyadan giden mi ölür? Yoksa bu dünyadan birini daha uğurlayan mı?

Kısık ateşte yanan ocağın üstündeki, çelik tencerenin içinden gelen koku gözlerimin buğulanmasına daha çok sebep oluyordu. Bir elim kopacak bir ipi andıran belimdeyken, diğer elimle tencerenin içindeki malzemeleri karıştırıyordum.

Tereyağı, şeker ve irmiği karıştırıyordum.

Daha doğrusu kavuruyordum.

Evet doğru... Ölen kişinin helvasını kavuruyordum.

"Bugün tam bir ay oldu ama sen hala ilk günkü gibi aynı tencerede, aynı malzemeleri kavurup helva yapıyorsun. Senin için endişeleniyorum." Kadife sesi ile gözlerimi kırptım. Arkamı döndüğümde kapının pervazına yaslanmış endişeyle beni izliyordu.

Kıvamını almış helvanın altını kapatıp yan taraftan tabakları çıkarırken konuştum.

"Ben Gülten ablanın helvasını kavurdum Serkan. İlk hafta kavurdum onun helvasını... O bitti."

Yanıma ilerleyip omzumu sıvazladı. Göz ucuyla baktığımda yorgun olduğunu gördüm. Arkadan sarıldı toparlamak istercesine.

İçimden gülümsedim ama dışarıdan bir tepki vermek için çok yorgundum.

"Kim öldü o zaman, hala helva yapıyorsun?" Histen uzak gülümsedim.

Her şey vardı bu gülüşün altında...

"Gülten abla ile birçok şey ölmedi mi Serkan?" Cevap vermesine zaman bırakmadan son gücümle konuşmaya devam ettim.

"Evin kokusu öldü. Bir aydır ev onun gibi kokmuyor. Mutfak öldü, bir aydır kimse onu canlandıramıyor. Cenazeye eve gelenlerin yalnızca olayı öğrenmek için gelmeleri mesela, ya da bir tabak daha fazla yemek almak için gelmeleri... Evden ölü çıkınca yemek yapılır ya mevlütte. Herkes çağırılır ama herkesin derdi başkadır mesela. İşte orada insanlık öldü Serkan. Ve en kötüsü de ne öldü biliyor musun?" Sesim çatallaştı. Elimde unuttuğum tahta kaşığı tezgahın üstüne bıraktım. Derin bir nefes aldım.

"Adalet öldü Serkan. Dünyanın tek suçsuz insanı kimsesiz çocuklar için uğraşırken şerefsiz bir kurşun tarafından öldü ya... İşte orada adalet de öldü. Kısacası ben tam bir aydır her gün bunları kavuruyorum. Hiç gelmeyecek kokunun, aynı görünmeyecek mutfağın, saygısız insanlığın ve tek kurşunla ölen adaletin helvasını kavuruyorum."

Dudakları ince bir çizgi halini aldı. Tek kelime edemedi.

Ne diyebilirdi ki?

Mutfağa giren Deren ile helvayı tabaklara koymak için tencereye uzandım. Fakat bir an gözüm karardı. Geriye düşecekken Serkan'ın beni tutmasıyla kendime geldim.

Savcı  (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin