Yeni Devir

689 25 22
                                    

Ertesi Gün

Osmanlı Sarayı

Arz Odası

" Ben de bundan korkuyordum! Ne yapacağız, şimdi? Nasıl kesilir bu sesler? "

Korkulan olmuştu işte. Kanuni'nin vefatını öğrenen askerler ayaklanıp yol kesmeye, çarşıya pazara inip düzen bozmaya koyulmuşlardı. Neticede kul kısmıydı bunlar. Üç kuruş uğruna yedikleri kabın içine pislerlerdi.

Ahmed Paşa:

" İşittiğime göre azıtan asker sürüsü Piyale Paşa'yı parelemiş, birkaç sipahiyi de öldürmüşler. Anlaşılan o ki, Selim Han'ı Sarayburnu'na geçirmemeye and içmiş, gafiller! "

Mihrimah Sultan:

" Gözü dönmüş bunların! Nankör, köpekler! De, bana paşa! Ne yapmak icap eder? "

" Gözü dönmüş bunların! Nankör, köpekler! De, bana paşa! Ne yapmak icap eder? "

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Sinirleri bozulmuştu, Mihrimah'ın. İlk kez böyle bir şey ile yüz yüzeydi şimdi. Gerçi rahmetli Mustafa abisi vefat edince de isyanlar çıkmıştı lakin o vakit o uğraşmıyordu bunlarla.

Ahmed Paşa:

" Altın... Cülusun bir an evvel ödenmesi lazım gelir. Lakin nasıl temin edilir, bilemem, Sultanım. "

Neydi şimdi bu? Hamd olsun ki, babası Süleyman Han devlet hazinesini ağzına dek doldurmuştu. Altından bol ne vardı ki, bu sarayda? Hiç yoktan sıradan bir cariyenin bile altını olurdu. Bununla mı korkutacaklardı, hanedanı?

Mihrimah Sultan:

" Devlet hazinesi ne güne durur? Hazinedar ve kethüdamla gidilir, lazım gelen miktar alınır. "

Ahmed Paşa:

" Bu sandığınız kadar kolay değildir, Sultanım. Zira Selim Han'ın yazılı bir fermanı olmadan, hazinedar dahi yerinden kıpırdamaz. Mümkün değildir, zaten. "

Bu hususlarda oldukça cahildi, Mihrimah Sultan. O yalnızca fısıldamayı bilir, sonra da emrinin yerine getirilmesine bakardı. Ancak şimdi... Kendine, kendi soyuna ait olanı bile vermiyorlardı ona. Yasaktı zira. Kanun, nizam vardı bu topraklarda.

Mihrimah Sultan:

" Miktar nesebi ne kadar eder? Meblağı nedir? "

Ahmed Paşa:

" Yüklü, hayli yüklüdür. Zannımca kırk kere bin altın... Belki de biraz daha fazla eder. Lakin hesap ettirilir, kuşkusuz. "

Kırk kere bin altın... Bir düşünmüştü, Mihrimah. Gerçi düşünmesine değecek bir meblağ mıydı sanki bu? Mihrimah ki, değil Osmanlı'nın, cihanın en zengin kadınıydı. Öyle ki cülus için gerekli olan altınlar, onun bir ipek şal parasına anca denk gelebilirdi.

Mihrimah Sultan:

" Siz, yüklü, deyince ben de epey edecek sandım. Kırk kere bin altın, servetimin yanında bir hiç kalır. Cülus dağıtılacak paşa! Bizzat kendi hazinemden tedariği görülecek. O vakit sesler de kesilir. Tam elli kere bin altın! Bu kâfi gelir öyle değil mi? "

ŞEMS-ÜL HÂREWhere stories live. Discover now