Murad'ın Hastalığı

122 13 31
                                    

1593 - 1594

Osmanlı Devleti

Mevsimler geçiyordu. Baharın ardı yaz, yazın ardı kış derken bu saray çatısı altında nice ömürler sönüp duruyordu.

Murad... Sultan Murad ki kırk yedisine varmış, kırk sekizine dayanmıştı. Fakat yaşına rağmen yine de güçlü sayılabilirdi. Zira dinçti. Neticede haremindeki kadınlarının sayısı üç yüzü aşan, kırka yakın da hasekisi olan bir adamdı.

...

Gözünün nuru Safiye'si kadınlarının ilkiydi. Kabul, Manisa'da Safiye'den evvel niceleri de olmuştu lakin onun gönül tahtının sahibi işte Venedik ellerinden gelme bu Baffo'dan başkası değildi. Sonrası Macar diyarının nazlı ceylanı Nazperver, Çerkes güzeli Ruhsar, Slav güneşi Mihriban, Rus afeti Şah-ı Huban, oğlu Mehmed'in hediyesi Romen gülü Fahriye, Paşa hediyesi Kameriye... Zerefşan, Aygül, Elif, Şahi, Gülsüm, Canpare, Ahter, Hubter, Mah-i Tab, Gülniyaz, Şems-i Naz, Gülbeyaz... Daha da uzar giderdi bu böyle.

Hal böyle iken bu kadınlarından yüzü aşkın evladı olmuştu Murad'ın. Olmuştu olmasına ama doğan denli öleni de çoktu çocuklarının. Kimi hastalıktan, kimi doğuştan, kimi de bir sebepten yitiriyordu canlarını. Kimileriyse tuhaf bir bilinmezlik girdabında daha doğmadan yok ediliyordu.

Ah...

...

Her şey bir yana harem her ne kadar bolluk ve ihtişam içinde yaşasa da öte yandan da has oda civarından gelecek kötü bir haberin kulaklarına erişmesinden tedirginlik duyuyor, herbiri de kendi ikbal ve istikballeri adına çıkış yolları arıyordu. Lakin ne fayda...

Safiye ki uzun senelerdir haremin başı, saltanatın da bizzatihi ortağıydı. Ortağıydı diyiyoruz, öyle ki paşalar cenahıyla devlet içinde devlet kuran, İngiltere ve Fransa Kraliçeleriyle diplomasi konuşan, kocası Sultan Murad'a siyasi yönlendirmelerde bulunan ve dahi Osmanlı'nın hiç de alışkın olmadığı bir duruşla adeta gerçek manada ehil bir kraliçe gibi davranan tek melikesiydi o.

Bir gözü her daim Sultan Murad'ta iken diğeri de oğlu Mehmed'inin üzerinde beklemekteydi. Olur da hünkara bir hal dokunacak olursa bunu ilk öğrenen şehzade kesinlikle ve kesinlikle biricik oğlu Mehmed'i olmalıydı.

Demek istenilen şudur ki, Safiye gibi bir şahin nefes alırken Murad'ın diğer kadınlarının eli kolu ister istemez bağlanmış, attıkları her adım gözetim altına alınmış ve dahi Safiye'nin rüşvetle satın aldığı adamlarınca onlardan gelebilecek her türlü şer yolu kapatılmıştı. E hal böyle iken de bu hasekiler her ne çözüm yolu bulmaya çalışırlarsa çalışsınlar eninde sonunda yine kaderlerini beklemekten başka çare bulamıyorlardı. Sahi ya, başka da ne yapabilirlerdi sanki ?

...

***

1594, Şubat

Safiye Sultan Dairesi

" Daha ne kadar söyleyeceğiz Hümaşah, hünkar baban iyi ! "

Hayır, Safiye Sultan'ın dediğinin aksine Sultan Murad'ın sıhhati iyi değildi. Zaten hiç de iyiye gitmemişti. Öyle ki gerek yeniçerilerin saraya isyanı gerekse payitahtta çıkan yangının getirdiği kehanet sebebiyle dertlenen padişah, bir gün has odasına gelen cariyesine el sürmek istemiş fakat nasıl bir işse tıpkı seneler evvel olduğu gibi erkekliğinde bir dinamiklik hasıl olmamış, olmadığı gibi de onu ağrı ve acı içinde bırakmıştı.

Vaziyetin akabinde muayeneye gelen sarayın meşhur Yahudi Hekim'i nice tetkikler nihayetinde hastalığa bir teşhis koyabilmişti. Mesane tarumarı... Bu teşhisin akabindeyse buna sebepler aranmış, kimileri soğuk almaktan ( idrar yolu üşütmesi/ enfeksiyon ), kimisi tasa ve kederden, kimileriyse de kadınlarıyla çok fazla cima etmekten ( birlikte olmaktan ) dolayı hastalık bulduğuna ve hastalığının da ne yazık ki önlenemeyeceğini söylemişlerdi.

ŞEMS-ÜL HÂREKde žijí příběhy. Začni objevovat