Puslu Gece

181 13 20
                                    

Osmanlı Sarayı

Altın Yol

Uzunca bir koridordan geçmişti Helen. Yanında refakatçileriyle geçtiği gül yaprakları ve altınlar saçılmış olan bu yollar ister istemez içindeki kibri de uyandırmış ve nasıl yüce bir devlete gelin geldiğini anlamıştı o.

Nihayet bu yolların sonuna ermişti

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.

Nihayet bu yolların sonuna ermişti. Önünde duran altın varaklı, koca kapılar ardına dek açılmış ve Canfeda Kadın'ın işaretiyle de içeriye adımını atmıştı.

Fakat o da ne ? Bu koca kapı ardında ayrı bir koridora daha açılmıştı. Bir müddet daha buradan ilerleyip sağ tarafa döndüklerinde ise sedef kakma işçiliğine sahip ince uzun, dar bir kapıdan geçmişlerdi. Ah... Bu yolun sonu yok, diye düşünmüştü Helen. Öyle ki onca dönüşlere rağmen bir türlü hünkara ulaşılmıyor, gittikçe yol daha da uzuyordu. Derken kendini has odanın tam karşısında bulmuştu bu soylu kız.

...

Kapıların açılmasıyla birlikte yeni bir hayata adımını atmış ve evvela iri gözleriyle odayı tarayıp o esnada da Sultan ile göz göze denk gelmişti o.

" Sultan Hazretleri... "

Kendisine öğretilmiş olan bu lafı gevelemişti Helen. Akabinde de kendini el etek öpmek adına eğilmek istemiş lakin hünkarın buna müsaade etmemesiyle bir yüzünü öne eğmekle yetinmişti. Utanmıştı. Yanakları kızarmış, heyecandan ağzı dili de kurumuştu üstelik.

...

Ya Sultan ?  ...  Erimiş, bitmişti Murad. Zira karşısında duran bu hatun adeta cennet nimetlerinden bir parça misali büyüleyiciydi. Kadının zümrüt rengi iri gözleri parıl parıl parlıyor ve dahi uzun dalgalı saçları hırçın denizler gibi omuzlarında salınıyordu. Hele kemerli burnu... Ataları gibi - Bizanslılara has - bir burundu bu. Kimi Roma burnu kimi de kartal derdi. Tıpkı Türkler misali...

" Helen... "

Hünkarın adını zikretmesiyle irkilerek usuldan başını kaldırmıştı Helen. Doğrusu böylesi cazibede bir padişaha gelin olacağını bilmiyordu o. Evet etkilenmişti Murad'tan. Bu sert pazulu, geniş omuzlu adama görür görmez kaptırmıştı kendini. Yüreği pır pır etmişti.

Murad'ın ise niyeti açıktı. Nikahına aldığı bu hatunu beğenmiş ve bir an evvel onu kolları arasına alma arzusuna kapılmıştı. Bunun için de hatununa yaklaştıkça yaklaşmış ve heyecanla ellerini hatunun ince belini sarmakta olan kemerin üzerinde gezdirmişti.

Helen ise yalnızca gülümsüyordu. Belli ki o da bu ana hazırlamıştı kendini. Murad ise bunu anladığından olsa gerek hızla mücevherlerle süslü kemeri açmış ve bu kez de yönünü yatağa çevirmişti.

Helen ise titremekteydi. Öyle ki hünkar onun ince bedenini kendine yaslamış halde saçlarını koklamaktaydı. Bir yandan da onu yatağa doğru çekmeye çalışıyor ve  elleriyle de kadınının kalçalarını okşuyordu.

ŞEMS-ÜL HÂREDonde viven las historias. Descúbrelo ahora