Sevk-i Kaderi

144 11 26
                                    


27 Ocak 1595

Cuma

Soğuk bir cuma günüydü. Payitahtın o işlek sokakları dahi buz tutmuş, rüzgarın uğultusu da giderek şiddetlenmişti.
Safiye ise tedirgindi. Öyle ki oğluna ulak çıkartalı tam on bir gün olmuş fakat gelin görün ki ondan bir kez olsun haber alamamıştı.

Öte yandan gelelim, merhum padişah Murad'ın hasekilerine. Oğulları ağalar tarafından zorla ellerinden alınmış, kendileri de feryat figan dairelerine kapatılmıştı. Onlar için gayrı akıbet belliydi. Ancak şu da vardı. Belli ki Mehmed henüz saraya varmamış ve tahta oturmamıştı. Şayet yolda başına bir hal getirilmişse o vakit taht ya Yusuf'a ya da Mustafa'ya yar olacaktı.

Oysa Mehmed çoktan Mudanya İskelesi'nden bir kadırgaya atlayıp  Üsküdar'a varmıştı. Varmakla da kalmayıp saraya doğru ilerlemeye koyulmuş ve kaderine doğru yelken açmıştı. Ama bir tuhaflık vardı. Bu zamana kadar taht adına yola çıkan hiçbir şehzade yanında haremini de toplayıp getirmemişti. Ancak Mehmed onca zorlu kış şartlarına ve dahi payitahtta vasıl olabilecek olan büyük isyanlara rağmen gayet rahat bir tavırla hareket ederek çoluk çocuğunu da yanına almıştı. Ah... Şehzade adeta tek varis oymuş gibi davranıyor ve dahi korkuya mahal vermiyordu. Bu hataydı. Tedbirsizliğiyse Allah muhafaza nice felaketleri de beraberinde getirebilirdi. Fakat işte Mehmed...

...

***

Helen Komnenos Haseki Dairesi

" Yüce İsa, Meryem Ana... Oğlumu koru. Onu ışığınla aydınlat ve ömrünü bereketli kıl. Amen. "

...

Devlet tarihinde olunmaz sanılanı başarmıştı, Helen Haseki. Kimsenin cesaret edemediğini o yapmış ve oğlu Şehzade Yahya'yı cellat elinden kurtarmayı başarmıştı.

Akıllı bir kadın olduğu her halinden belli olan bu haseki, Murad Han'ın hastalık haberi yayılıp saraya, Eski Saray'dan ağalar doldurulunca vaziyeti iyiden anlamış ve oğlunun hayatını korumak için de hemencecik bulduğu bir çareyi uygulamaya koyulmuştu.

Öyle ki kendi hanedanına mensup olan nedimeleri Ivana ve Anna'yı güya hizmetinden çıkartmış ve onlarla birlikte on yaşındaki oğlunu da sandık içine saklamıştı. Neticede Ivana da Anna da hürdü. Hür olduklarından mütevellit şahsi eşyaları da aranmazdı. İşte böylelikle Şehzade Yahya nedimeler eşliğinde ilkin Rum diyarına ( Yunanistan ) varıp can güvenliğini sağlamış, onun ardınca da güvenli bir şekilde dayılarının yanına Makedon mülküne doğru yola çıkmıştı.

Peki ya, bu kaçak şehzadenin yerini kim dolduracaktı ? Onu da düşünmüştü elbet Helen Haseki. Hizmetindeki hadımlarından Hikmet eliyle Beşiktaş tarafından on yaşlarında hasta bir erkek çocuğu bulmuş, onu da saraya evvelden anlaştığı bohçacı kadın vesilesiyle sokmuştu.

Doğrusu saray ahalisince hemen hemen çoğu şehzadenin sureti öyle kolaylıkla bilinmezdi. Zira şehzadeler taşlık bölümüne nadiren iner, kalfa ve ağaları da sık görmezlerdi. Hatta şehzadeler arasında dahi bir perde örülür, rakip olarak yetişen bu varisler de birbirlerinden uzak tutulurdu. Hal böyle iken belli başlı saray ağaları dışında kimse durumu fark etmez, Yahya hadisesi de ortaya çıkmazdı. Bu yüzden de haseki rahattı.

...

" Amen. Tanrı bu uğurda işlediğimiz günahları da affetsin prenses. Bizleri bağışlasın. "

Nedimesi Thedora'nın bu sözüyle içi ürpermişti, Helen'nin. Zaten beyaz olan teni iyice beyazlamış, iri güzel gözlerinin altı da ağlamaktan olsa gerek korkunç derecede koyulaşıp kararmıştı.

ŞEMS-ÜL HÂREWhere stories live. Discover now