Aşkta Şüpheye Yer Yoktur

163 14 12
                                    

Akşam

Has Oda

" Arslanımın hastalığı nedir hekimbaşı ?  Vaziyetinde bir değişme var mıdır ? "

Perişandı Nurbanu. Oğlunun hastalığından mütevellit zaten evlat acısıyla yanan yüreği bir kez daha kaybetme korkusuyla harlanmıştı. Sadece Nurbanu mu, Murad'ın hasekilerinin, gözdelerinin de içi korla dolmuş ve yatağında yatmakta olan hünkarlarının ayakucunda birer minder üzerine oturmuşlardı.

" Hünkarımız iyidir sultanım. Dinlenmesi için sakinleştirici tatbik ettik kendilerine. Ancak... "

" Ancak ne hekimbaşı ?  Dosdoğru söyleyesin. "

" Biz ilkin hünkarımızın zehirlendiğini düşünmüştük. Lakin hakikat başka imiş. Ne yazık ki hünkarımız sara illetine mensuplar. Pek çok vakit böyle vaziyetlere düşebilirler.  "

" Sara mı ?  "

Anlayamamıştı valide. Bu illet nereden gelmiş bulmuştu ki oğlunu ? 

" Evet sultanım. Büyük hekim İbn-i Sina'ya göre bu illetin sebebi cinler, ifritlerdir. Zannederim bu bir musallat da olabilir lakin siz endişe buyurmayınız, Şeyh Şuca Efendi bu hususta hünkarımızla ilgileneceklerdir. "

" Musallat... Evladıma büyü mü yapmışlar ?  "

...

Hekimbaşının bu sözleri hala daha kulaklarında çınlamaktaydı validenin. Büyü... Demek oğluma büyü yaptılar. Fakat kim ? Düşünüyordu Nurbanu. İçten içe oğluna zarar verebilecek olanları, hainleri bir bir düşünüyordu.

" Murad iyi validem. Dilerseniz gelin dairenize geçelim. Hem halam da pek endişe etti. "

Esmahan'dı bu. O da kardeşinin haberini halası Mihrimah Sultan'ın dairesinde otururken almış ve alır almaz da hemen şifa arayan kardeşinin yanına koşmuştu. Mihrimah Sultan ise hasta yatağından yatalak olduğu için yeğeninin huzuruna çıkamamıştı. Hal böyle iken de gelişmeleri Esmahan'dan alma umuduyla kapılara bakar olmuştu.

" Sen git Esmahan. Ben oğlumla kalacağım. "

Keskindi Nurbanu. Üstelik sesi de buz gibi soğuktu. Öyle ki onun derdi büyüktü. Büyüden şüphe ediyordu. Oğluna bulaşan illettin sahibini bulmak gayrı tek dileğiydi.

Esmahan ise fazla ısrarkar olmadan çıkıp gitmiş ve Murad'ın kadınlarıyla validesini yalnız bırakmıştı.

" Hünkarım... Hünkarım beni duyuyor musunuz ? "

Birden başını sesin geldiği yöne doğru çevirmişti Nurbanu. Bu Safiye'ydi. Yatağında baygın halde yatmakta olan Murad'ının mübarek sakalını okşamakta ve dâhi ince kalem parmaklarını hünkarın yanaklarında gezdirmekteydi.

Safiye... Bir şimşek çakmıştı Nurbanu'nun kafasında. Oğlunu paylaşamayan, her daim seven gelini onda derin şüpheler uyandırmıştı. Öyle ya Murad'ın koynuna aldığı her kadınla kanlı bıçaklı olup yeni kızları gördükçe kendini yataklara düşürecek denli buhranlar geçiren oydu. Hal böyle iken Murad'a pekala büyü yapabilirdi.

Aklına kazınan bu varsayımla zaten kendisinden haz etmediği gelinine iyice bir nefret duyar olmuştu valide. Kinlenmiş ve dâhi onu parçalamak isteğiyle kavrulmuştu. Lakin sakin olacaktı Nurbanu. Evvela şafak söküp yarın olmalı ve şifasını bulan oğluna meftunu olduğu Safiye'nin onu nasıl cinlendirdiğini anlatmalıydı. Daha vakti vardı.

" Seni yılan seni... "

***

Mihrimah Sultan Dairesi

ŞEMS-ÜL HÂREWhere stories live. Discover now