Validenin Kahrı

186 13 14
                                    

1583, Aralık Ayı Başlangıcı

Karanlık nihayet kendini ışığa bırakmıştı. Sultan Murad sağlığına kavuşmuş ve hareme cariye akını başlamıştı. Bu düğümü çözen ise Esmahan'ın hediyesi olan Çerkes kökenli Gülniyaz ile Hubter Hatun'du. Bu iki kız günler boyu has odaya kapanmış, sazendeler arasında raks ede ede hünkarı baştan çıkartmıştı.

Murad halinden memnundu. Eski neşesi yerine gelmiş ve dahi günlerini, gecelerini paşalarının hediyesi olan birbirinden güzel, ay parçası kızlarla geçirmeye başlamıştı. Öyle ki saray cariyeden geçilmiyordu. Daha şimdiden gebe kalanların sayısı yirmiyi bulmuş, gözdeler katı ise yetmemeye başlamıştı. Hal böyle iken bazı haremağalarının daireleri de kızlara açılmış fakat bu da yetersiz kalınca harem genişletilmeye tabi tutulmuştu.

Padişahın kadınları ise bu gidişata üzgün, kendi içlerinde kavgaya tutuşmaktaydılar. Safiye'nin gidişinden bu yana harem içinde nüfusunu belli eden Nazperver Sultan ise bu kavgaların başını çekmekteydi. Bilhassa da Şehzade Mustafa'nın validesi olan Mihriban Haseki ile uğraşıyordu. Lakin çabaları neticesiz kalmış ve Mihriban'ın gebelik müjdesi de saray içinde hızla yayılmıştı. Velhasıl harem gebe kadınlar ve bu kadınlar arasındaki çekişmelerden geçilmez olmuştu.

...

Osmanlı Sarayı

Has Oda

" Yazıklar olsun... "

Validesinin bu sözü içini acıtmıştı, Murad'ın. Kalbini sivri bir ok misali delip geçmişti. Aslında haksız da sayılmazdı anası. Öyle ki o itibarını zedeleyen hatuna yeniden hanesinin kapılarını açmıştı.

Evet, Safiye geriye dönmüştü

Ουπς! Αυτή η εικόνα δεν ακολουθεί τους κανόνες περιεχομένου. Για να συνεχίσεις με την δημοσίευση, παρακαλώ αφαίρεσε την ή ανέβασε διαφορετική εικόνα.

Evet, Safiye geriye dönmüştü. Üstelik de herkeslere inat bir tantanayla varmıştı saraya. Oysa onun gelişinden ne hasekilerin ne de validenin haberi olmuştu. Dairesinin terasından boğazı seyreden valide, hasbahçe içinde arkasına taktığı kızlarıyla gülücükler içinde gelmekte olan gelinini görmüş ve gördüklerinden kuşku duyarak soluğu oğlunun yanında almıştı.

Oğlu Murad ise eveleyip gevelemeden verdiği kararın arkasında durmuş, Mehmed'i daha fazla kıramazdım. Hem gayrı sıhhatim de yerinde, demişti. Bunun üzerine Nurbanu'nun içi öfke, kin ve kasvetle doluvermişti. Onu bunca üzen evladının ta kendisiydi. Onun yok yere, akılsızca aldığı kararları... Fakat iyice idrak etmişti valide. Oğlu, Safiye'ye fena halde vurgundu ve ondan kolay kolay da vazgeçecek değildi. Yazık... Çok yazık...

" Validem demeyin böyle. Bilirim Safiye'nin kabahati büyüktür. Lakin evlatlarım... Onunla beraber kızlarım da sefil oldu. "

Şimdi öfkeyle bakıyordu oğluna Nurbanu. Eli ayağı gibi sesi de titriyordu üstelik.

" Boşa kandırmayalım birbirimizi. O yılanı buraya çağırmakla neyi murad ettiğini pek iyi bilirim ben. Ah, Murad... Şu ananı yıktın geçtin, öğütlerime de kulak asmadın ya gayrı ne desem boş. "

ŞEMS-ÜL HÂREΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα