24. BÖLÜM: "RUH SIZISI"

114K 4.2K 9.7K
                                    




bir baktım herkes özleminden dönüp dönüp AHVEB okumaya başlamış. ben de size bir güzellik yapayım dedim. 1k yorum yapsak mı? çok uzun bir bölüm yani... yorumları okurken çok motive oluyorum. ayrıca parantez içine yazdığım şarkıları o an açarsanız çok daha güzel olur inanın bana...

ayrıca bu bölüm, Giryan Akat ilk defa kendisini gösteriyor. bu yüzden çok heyecanlıyım. iyi okumalar herkese. ^^

FILV, Clandestina

Oscar and The Wolf, Back To Black

🌑

24. BÖLÜM: "RUH SIZISI"

Uyku; bazı gecelerde sırtıma bıçağını dayamış, en savunmasız anımı kollayan cani bir düşmandı.

Nedendir bilmiyordum, bu gece de onlardan biriydi.

İçimde bir huzursuzluk vardı. Bunun nedeni belki de ne döndüğünden hiçbir haberim olmamasıydı. Bir şeyler oluyordu, bir şeyler daima oluyordu ve ben artık kendi hayatımın içerisinde seyirci rolünü üstlenmeye başlamıştım. Giryan o kadar çok şey saklıyordu ki benden, o kadar çok şey oluyordu ki bu perdenin arkasında benden habersiz, ben kırmızı perdenin en önünde olduğumu ve seyircilerin hepsinin gözünün bende olduğumu düşünerek kendi hayatımın başrolü olduğunu sanırken asıl oyunun o kırmızı perdenin ardında dökülen kanlardan ibaret olduğundan oldukça habersizdim.

O iğrenç gecenin üzerinden üç haftadan uzun bir süre geçmişti. Giryan, her zaman ve her konuda yaptığı gibi bu konuda da bir açıklama yapma gereği duymamıştı ancak onun en ufak bir mimiğinin bile ne anlama geldiğini bilecek kadar iyi tanıyordum onu, öğrendiği her ne ise onu rahatsız etmişti. Dolkan ile onu, bahsi geçen kişinin hayatta olup olmadığının bile tam olarak bilinmediğini konuştuklarını duymuştum.

Sanırım bu yüzden, onun üzerindeki huzursuzluktan ben de etkilenmiştim. O böyleyken bunu bana fazlasıyla yansıtıyordu ve bu bana yansırken benim de rahat olmam söz konusu olmuyordu. Birkaç haftadır uyku konusunda zorluk yaşıyordum ve o da yaşıyordu, bunu biliyordum.

İkimiz de uyumuyorduk öyle gecelerde. Aynı yatağın iki farklı tarafında oluyorduk ancak birbirinin her şeyi olan iki yabancı gibi konuşmuyorduk, belki de aynı görebildiğimiz tek şey olan siyah tavanı izliyorduk uzun uzun. Bazı anlarda, onunla aynı tavanı izlemek bana yetmiyordu, zihninde durmadan düşüncelerine doğru yıkılan o tavaları görmek istiyordum ve o bazı anlarda, bunu hissediyormuş gibi yatağın ucundaki bedenimi koluyla kendine doğru çektikten sonra başımı göğsüne gömmemi sağlıyordu.

Her şeyim olan bir yabancının, kendi kalbimden daha çok hissettiğim kalbinin göğüs kafesine yaptığı acı ve zorunlu baskının altında o olmasa göz kapaklarıma uğramayacak olan karanlığa kendimi teslim ediyordum.

Yatakta sola doğru döndüm, o daima yatağın sol tarafında yatardı. Bu onun için garip bir alışkanlık olsa da bunu hiç sorgulamamıştım. Onun yastığına teninden buram buram yükselen kahve kokusu ile karışık sigara kokusu ve hafif bir kokuya sahip olan şampuan kokusu kaplamıştı, yatağın sol kısmı onun yokluğu yüzünden beni soğuk ile karşılasa da Akat'ın kokusu her daim ona ve bana sadıktı, o bir yerden silinip gitse bile bir izinin geride kalacağını mutlaka hatırlatıyordu.

Onun iz bırakma takıntısı olduğunu ilk fark ettiğim ilk an, onun buz mavilerini gördüğüm ilk andı. Öylece gidecek bir adama benzemiyordu işte. Öyle bir dokunuyordu ki size, öyle bir bakıyor, öyle bir konuşuyordu ki tamam diyordunuz. Bu adam benim hayatımdan çıkıp gitse de ben onun buz mavilerinin gözlerime değip tenimden içeri sızışını, kelimelerinin zihnime girerek zehirli birer sarmaşık gibi dört bir yanı sarmaladığını, bu dokunuşların ruhumda sardığı yaraları unutamam.

AHVEBWhere stories live. Discover now