23. BÖLÜM: "ANAHTAR"

99.2K 4.2K 8.6K
                                    



selam. ^^ özlendiniz.
yazdığım en uzun bölüm. on beş bin kelime yani... gören herkes oy verebilir mi?

iyi okumalar hepinize ^^

Colours, Lawless

ZAYN, dusk till dawn
(ZAYN solo version)

Lana Del Rey, blue jeans

23. BÖLÜM: "ANAHTAR"

Gözlerimi açtığımda, günün son ışıkları perdelerden içeriye sızıyordu. Yatakta sağa doğru döndüğümde, beni karşılayan şey siyah çarşafların soğukluğu olmuştu. Kısık olan gözlerimi ovuştururken birbirine girmiş saçlarımı karıştırarak yatağın içinde doğruldum.

Saat , altıya doğru geliyordu. Yani yaklaşık olarak on saattir uyuyordum. Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı, o kadar uzun süre uyumuştum ki zihnimin içindeki canavarlar, bu dinlenmenin onlara kazandırdığı güç sayesinde zihnimin içine baskı uygulayarak kafamın içinin çatlamasına neden olmaya başlamışlardı.

Üzerimdeki yorganı bir kenara iterek yataktan dışarı bir adımımı attım. Evde hiç ses çıkmıyordu, sanırım Giryan ve Dolkan alt kattalardı. Gerçi onlar konuşmadan da iletişim kurabildikleri için sessiz olmaları çok da garip bir şey sayılmazdı. Ellerimi birbirine girmiş saçlarımdan geçirerek kapalı olan siyah kapıyı açtım ve odadan dışarı çıktım.

Uzun zamandır bu kadar fazla uyumuş olmama rağmen üzerimde anlam veremediğim bir yorgunluk vardı. Tabi, bu yorgunluğun üzerine bir de kalbimin üzerine binen ağırlık eklendiğinde, hislerimin altında kimsenin dikkat etmeden üzerinden geçtiği bir böcek gibi eziliyordum. Yine de bu bana ezilmiş ya da yenik hissetmiyordum. Onun beni dahil ettiği savaşta, hayatta ilk defa yenik düşüyor olmama rağmen ruhum daha önce hiç yaşamadığım kadar yoğun bir galibiyet hissiyle sarmalanmıştı.

Hiçbir şey yapmadan, sadece bana bakarak bile kalbimde bir sızı oluşturabilecek güce sahipti. Araladığı dudaklarından çıkan her bir kelime sadece kulaklarıma değil, ruhuma da ulaştığından olsa gerek bu sızı o bana tek bir kelime sarf etse bile baş edemeyeceğim bir şekilde kalbimin göğüs kafesimin içinde çırpınmasına neden oluyordu.

Merdivenlerden aşağı indiğim sırada onların sesleri kulağıma gelmeye başladı ancak ne dedikleri hakkında hiçbir fikrim yoktu çünkü Türkçe değil de Sırpça konuşuyorlardı. Dudaklarımı büzdüm, bazen sadece ne dediklerini anlayabilmek için Sırpça öğrenmek istiyordum. Aralarında sadece ikisinin anlayabildiği bir dil olduğu yetmiyormuş gibi bir de kimse anlamasın diye Sırpça konuştuklarında onlara fazlasıyla sinir oluyordum. Tabi bunu ona söyleyemezdim, orası aynıydı.

Salonun önüne geldiğimde, elimi kapının kirişine koyarak birkaç saniye duraksadım. Karşılıklı olarak oturuyorlardı. Dolkan, Giryan'a bir şeyler anlatıyordu ve yüzünde keyifli bir ifade vardı ancak Giryan oturduğu koltukta öne eğildiğinden dolayı onun yüzünü göremiyordum, görebildiğim tek şey altındaki siyah pantolon ve çıplak sırtıydı. Ne dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu, ana dili oldukları için çok hızlı konuşuyordu. Cümlesinin arasından seçebildiğim tek şey Anka ve Egehan demesiydi. Bir zahmet onları da anla, diye homurdandı içimdeki Gece.

Beni hala fark etmemişlerdi. Dolkan, Anka'nın ismini söyledikten sonra gülerek elleriyle yüzünü kapatıp kafasını iki yana sallamaya başladı. O sırada Giryan oturduğu koltukta arkasına yaslanarak kafasını geriye attı, böylece kusursuz yüzü gözlerimin radarına girmişti. Dudağında alaycı ancak tehditkar olmayan, hatta keyifli diyebileceğim bir gülümseme belirmişti. Aslında bu sadece basit bir kıvrımdı ancak konu o olunca bu basit kıvrım bana, hayatı boyunca sadece acı çekmiş bir ressamın bu dünyadan silini gittikten sonra, ruhundaki tüm acıları boyalarıyla beraber kusarak ortaya çıkardığı tabloya bakıp onun bu dünyada bırakmaya çabaladığı silik izi görmüşüm gibi hissettiriyordu.

AHVEBWhere stories live. Discover now