18. BÖLÜM: "TESLİMİYET"

99.8K 5.3K 9K
                                    





Adele, Skyfall
AG, My Love Will Never Die


Hayatımda ilk defa yorgun olmama rağmen bu kadar enerjik hissediyordum.

Uykulu gözlerimi ovuşturarak yaptığım pankekleri de masaya koyduğumda tezgaha yaslandım ve su ısıtıcısının içerisine su koyup çalıştırdım.

Uykumu almıştım ancak uyku artık bana yetmiyordu. Değil altı saat, on altı saat uyusam bile uykumu alabileceğimi düşünmüyordum. Uykularım kabuslarla dolu ve kesik kesik olduğundan beni dinlendirmiyordu. Yine de o yanımdayken çok daha iyi uyuyordum ve gerçekten dinlenmiş gibi hissediyordum.

Suyun ısınmasını beklerken telefonumu komidinin üstünden aldım. Birkaç cevapsız arama vardı. Biri annemdendi, bunu es geçtim. Biri Selin'dendi. Bunu da es geçtim, kayıplara karıştığımı hala kabullenememişti. Biri kayıtlı olmayan bir numaradandı.

Geri aradığım anda, "Günaydın bebek!" diye bir ses yükseldi. Suratımı yüksek ses yüzünden buruşturdum.

"Günaydın, Aleda," dedim kısık bir sesle. Bu homurdanmasına sebep olmuştu.

"Bu mu yani?" diye sordu huysuz bir sesle. "Ben burada ne kadar heyecanlıyım. Aldığım cevap bu mu? Anneme komik bir şey göstermişim de onun bana hiç komik olmadığını haykıran bakışlarıyla karşılaşmışım gibi hissediyorum şu an. İnsan özler."

Kıkırdadım. "Ne yapayım kızım? Bağırayım mı? Aleda, seni görmeyeli sadece bir gün oldu ama özleminden dağları delip geçecek haldeyim mi diyeyim?"

"Bağır ulan!" diye bağırdı, arkadan Tanay'ın, "Sesin gırtlaklanmış kedi gibi çıkıyor amına koyayım. Az sus," dediğini duydum. Aleda ona her nasıl baktıysa, "Az sus...ar mısın canım sevgilim?" diye devam etti.

Gerçekten gördüğüm en iyi ikililerden biriydi onlar.

"Giryan nerede?" diye sordu birkaç saniye sonra, canlı bir sesle. "Arayacaktı bizi."

"Giryan uyuyor," dedim su ısıtıcısının fişini çekerken. "Sakın arayıp uyandırmayın. Uyusun biraz daha."

"Oy oy oy," dedi Aleda gülerek. "Yemedik Giryan'ını, uyusun tabi."

Ona gözlerimi devirdiğim sırada, su ısıtıcısının fişini çekip ısınan suyu kahveyi koyduğum bardağa dökerek sütlü kahvemden bir yudum aldım.

"Ama senin bize gelmen lazım ha," dedi. Arkadan garip sesler geliyordu.

"Neden?" diye sordum kaşlarımı çatarak. "Ne alaka be?"

"Davet var demiştim ya," dedi. "Köpek, dursana oğlum!"

Şaşkınlıkla gözlerim büyürken kaşlarımı çattım. Tanay'a köpek mi diyordu o?

"Tanay'a köpek mi diyorsun sen?" diye sordum. Sesimdeki şaşkınlık fazla barizdi.

"Saçmalama lan," dedi gülerek. "Neden sevgilime köpek diyeyim? Köpeğimizin ismi Köpek. Ona seslendim."

"Vaov," dedim ve telefonu sıkıştırıp iki elimle alkış yapmaya başladım. "Ve en yaratıcı çift ödülü, Tanay ile Aleda'ya gidiyor."

Güldüğünü duyduğumda, ben de kafamı iki yana sallayarak gülümsedim. Yorgun olduğumu bilmeme rağmen öyle hissetmiyordum. Kalçamı mutfak tezgahına yaslayarak iyice gerindim. Kalkalı sadece yarım saat olmuştu, kalktığımda yanımdaydı fakat aynı pozisyonda değildik. Büyük olasılıkla sabaha karşı kalkmış ve o maddeyi yine kendine saplamıştı ancak buna takılmayacaktım. Ne olursa olsun yanımda uyumuştu ve başka bir ayrıntıya takılmak istemiyordum. Üstelik, hala uyuyor olması beni çok şaşırtıyordu. İlk defa onun bu kadar çok uyuduğunu görüyordum.

AHVEBWhere stories live. Discover now