Sosyetik Güzel - 49. Bölüm / FİNAL 1. Part

शुरू से प्रारंभ करें:
                                    

Erkan, "Siz şaka mısınız, bunun ne işi var burada?" diye gürledi. Daha ağır konuşmadan onu tuttum. "Lütfen, kardeşinin en mutlu gününde diğer kardeşinin canını sıkma. Bir dinle." dedim. Bunca zaman bana destek olan, hayatıma yön vermemde bana yardımcı olan adama bu sefer de ben destek olmak istiyordum.

"Ben bir sahtekarla aynı sofrada oturmam." dediğinde sesindeki öfke ilk günkü gibi tazeydi. Bu da hala umut var demekti. Ben müdahale edeceğim sırada Emre benden önce davrandı. "Bırak şekil şekul yapmayı da, kız derdini anlatsın."

Erkan, hem beni hem de Emre'yi durdurdu. "Neyini dinleyeceğiz, daha fazla yalanlarını mı? Siz dinlediğinize inandınız mı gerçekten?" diye sordu hiddetle, hepimiz en güvendiğimizin bize hayal kırıklığına uğrattığında yıkılırdık. Onu kolundan tuttum ve çekiştirerek salondan çıkarttım. "Biraz yalnız konuşalım o halde," dediğimde bana itiraz etmedi. Mutfağa girdik. Burası salonun yarısı kadar, ahşap ve temizdi. Etrafı incelemeyi kısa tutup kabanımı üzerimden çıkartarak önümüzdeki küçük ahşap masanın yanındaki ahşap sandalyeye astım, bluzumu düzelttim. Kollarımı göğsümde kavuşturdum. Bu sürede Erkan'ın bir boğa gibi aldığı solukları dinledim. "Sana tek bir şey söyleyeceğim." dedim. "Sen beni seni öpmekle suçladığında ben sana inanmamıştım. Kaldı ki ben seni değil, sen beni öpmüşsün." dediğimde bana 'Ne alaka?' der gibi baktı bana eski defterleri açmamın sırası değildi ama bu durumu geçen gün fark etmiştim.

"Bunun konumuzla ne alakası var. Sana o gün de söyledim. Sen bana, 'beni öp' dediğinde ben de istediğim için öptüm seni." diye kendini savunmaya geçti.

"Öncesinde bana, sen beni öpmek istedin demiyor muydun? Sonuçta hepimiz pembe yalanlar söylüyoruz, bebeğim." Manikürlü, tozpembe ojeli parmağımı dudaklarına bastırdım. "Ştt, başka sorum yok sayın yargıç." dedim Amerikanvari bir ses tonuyla. Amerikan filmlerinde davalarda haklı bir savunmadan sonra verilen klişe bir tepkiydi. Erkan dudağındaki parmağımı çekti ve "Aynı şey değil. Sen beni öpmek istemesen, neden öp diyesin? Sonuçta ilk gelen sen olduğuna göre beni öpmek isteyen sendin."

Gözlerimi devirdim. "O senin kız kardeşin, kabul etsen de etmesen de dostun. Dinle, sana mantıklı gelmezse yine bir daha görüşmezsin ama kız nasıl üzgün görmüyor musun?" dediğimde ikna olmuşa benzemiyordu.

Tırnağımın uzun kısmını başparmağımla gösterdim. "Beni şu kadarcık seviyorsan?"

Homurdandı. 'Mecbur kabul edeceğiz artık' der gibi başını salladı. "En başından beri başıma bela aldığımın farkındaydım." dediğinde konun bana döndüğünü fark ettim. "Öyle mi?" dedim geri çekilerek, "Demek başına bela oldum!"

Bana sarılacağı sırada ona engel oldum. "Dokunma bana ben anladım anlayacağımı." dedim alıngan ses tonuyla. "Tamam, ver bir alt dudak barışalım." dediğinde etrafıma bakındım. Bana sarılmaya çalışıyordu. "Aaaa terbiyesiz," dedim. "Kardeşinin mutfağındayız ve suçlu sensin!" diyerek ona hatasını hatırlattığım sırada Esin'in sesini duydum. Sesi çok yakından geliyordu. Erkan'ın kolları arasından kurtulduktan sonra tavizsiz kabanımı elime alarak mutfaktan çıktım. Çıkarken de saçlarımı savurup kalçalarım sallamayı ihmal etmedim. O kadar dil dökmüştüm karşılığında aldığım cevaptan dolayı biraz cezasını çekecekti.

Hep beraber masaya oturduğumuzda masaya baştan uca baktım. Yok yoktu resmen ama benim de yiyebileceğim bir şey yoktu. Anlaşılan yine salatalık ve domatese kalmıştım. Peynirin yağlı olduğuna emindim, onun yanında sucuk, baharatlı kahvaltılık, boyoz - adı benim için fazla fazla yağlı bir ürün sadece -, simit ve Esin'in onu inatla 'gevrek' diyerek burnumuza dayaması, bal, tereyağ, kaymak, menemen... Masada göz gezdirirken Emre patates kızartması tabağını kaldırdı. "Yenge sen seversin, french fries!" dedi Emre. Masada ben hariç herkes güldü. "Ay ne komiksin, ne komik!"

Sosyetik Güzelजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें